22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 14 OCAK 2021 PERŞEMBE HABER Basın İlan Kurumu Başkanı, gazetemizi ve haberlerimizi hedef aldı Ayrıntılar Her yönüyle düşkünler toplumu! AKP sözcülerinin farklı dönemlerde okumamış cahil anlamında insanın ferasetine güvendiklerine dair söylemleri alaya alınarak geçiştirildi. Bu, ideolojik tercihtir. Asgari ihtiyaçlarını karşılayamamış kimsenin entelektüel sorunlar üstüne kafa yorması nadir rastlanan durumdur. Şu halde, sığ tartışmalar, kolay ve kutuplaştırıcı siyasal dil, her zaman iktidara yarar. Geniş kesimler kendine benzeyenden hoşlanır. Diyanet’in üniversitenin yerini almasına dikkat.HHH “Kendine benzeyen kimdir” sorusu önemlidir. Neoliberal tezler dünyayı fırsatlar üzerinden tarif eder, astüst ilişkisini ortadan kaldırır; ölçü yitince dil değişir, beklenti farklılaşır. Emekle başarı elde etmenin ahmaklık sayılması bundandır. Uyanık kimse oturduğu yerden para kazanabilir. Yeter ki fırsatlar iyi değerlendirilsin. Tuhaf olan, kişinin bencilce, salt kendine yönelik çıkar ilişkilerini “millet”, “devlet”, “din”, “kutsal kitap” türü hamasi söylemlerle paketlemesidir. Saray danışmanları tipik örnektir buna.HHH “Düzen böyle, önce iktidarı yenelim, sonra önümüze bakarız” söylemi kökten yanlıştır. İktidarın dili egemenleştikçe eleştirisi imkânsız hale gelir. Vasatlık, cehalet, bayağılık dediğim bu neoliberal tezlerle çevreli iktidar dili, meşruiyetini muhalefetten alır. Herhangi bir itiraz, direnç noktası olmayınca, tüm kurumlar böyle biçimlenir. Akademinin çürümüşlüğü bunun temel göstergesidir. Üniversite çökerse, başka hiçbir yer ayakta kalamaz. Siyaset, iç pazara yönelik kavramlarla vaziyeti idare edebilir. Akademi için bu söz konusu değildir. Devlet iktidar eliyle dağıtılan unvanlar yerküre ölçeğinde değer taşımaz. İyi yetişmiş bilimci dünyadaki yerini bilir. Siyasiyle arasındaki temel fark “kendini bilmek” olsa gerek. Tüm akademisyenlerin erdemli olduğunu savlayacak kadar saf değilim. Ancak tarihin içinden gelen birikim, bize sağlıklı ölçü koyar. Siyaset, bu terazide tartılmak istemez, ondandır cehalete övgüsü. Özel üniversiteler ticari kuruluşlardır, siyaset kurumuna kaldıraç görevi üstlenir.HHH Okuryazarı ikiye ayırmak gerek kabaca. Biri, bulunduğu konumu uzmanlık toplumsal sorunlara kullanmaz, burjuva kültürü içinde görece konfor sağlamış kişidir. Ev, araba, araç gereç kullanımında rahatlık, özel okul ve hastane türü hizmetlerden yararlanmak gibi yaşam kolaylaştıran olanaklar elini kolunu bağlar. Diğer grubu da ikiye ayırmak gerekir. Toptan düzen karşıtı olup mücadeleyi sıra dışı olma pahasına verenler ve ilk maddedeki durumu yaşadığı halde itiraz edenler, diye. Boğaziçi rektör ataması birinci şıktaki okuryazar yüzündendir.Ailenin varlığı, baskı düzenindeki kuşatma, halkın her bağlamda akademi, beyaz yakalı dahil duyarsızlığı direnci azaltır. Şaşacak bir yan yok burada. Ancak hepten duyarsız olmak, salt “kendi işime bakarım” demek, açık biçimde iktidarın elini güçlendirir. Cehaletle uzlaşı, geçici de olsa, okuryazara soluk aldıracak koşulları yaratmaz. Şu halde kendi tezini savunmak, ölçütünde ısrarcı olmak sağlıklıdır. HHH “Astüst” dengesini, ölçüsünü açmak gerek. Düşünsel çaba ile edinilen deneyim, birikim kişinin değerlerini oluşturur. Bu saygınlığı, akademik sıfatı pazardan alamazsınız. Daha doğrusu alamazdınız. Şimdi, bu sefil dil ve onun kültürü her ne varsa alınır satılır kılıyor. Alışveriş biçiminin kurallarıysa herhangi bir ölçüye dayanmıyor. Söz konusu olan yatay ilişki, eşitlik değildir; tersine, iktisadi güç, siyaseten devşirilen kaba kuvvet her alanda meşruiyet (!) sağlıyor. Zamanında itirazını ortaya koymayan okuryazar yazık ki suç ortağıdır. HHH Siyasetin; neoliberal tezlerle çevrelenmiş akademi ve düşün dünyasının da farklı gerekçelerle “aydın” kimliğine saldırması, itibarsızlaştırması bugünü doğurmuştur. Dünyada yalnız değiliz, Trump dönemi olaylarına/tartışmalarına bakınca, açıkça görüyoruz durumu. Okuryazar kimsenin toplum dışı olduğu tezi, aydınların tepeden baktığı savı, sunulan “hakikatin” esas olduğu, ötesinde yapılan tartışmaların boş, anlamsız sayılması ideolojik tercihtir. Toplum, Boğaz’a sıfır yalısından “ekonomi iyiye gidiyor” diyen para babasını, ona ekmek verdiğini de sanarak velinimet sayıyor. O kişi kendine benzemiyor ama olmak istediği kimse sayıyor. İktidarın dili, güçlüyü daha güçlü, zengini daha zengin yapmak üzerine kurulu, yığınlar yalı çocuğu yerine okuryazarı lanetliyor! Muhtaçlar toplumu yaratılırken, salt iktisadi düşkünlükten söz etmiyoruz. Aydın (!) sefaleti bunun en önemli aşamasıydı, oldu. Ahmet Yavuz paylaşımı nedeniyle ifade verdi Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, koronavirüs salgınına karşı sağlık çalışanlarına destek olmak için yaptığı bir paylaşımı nedeniyle ifadeye çağrıldı. Yavuz, geçen yıl mart ayında Twitter hesabından “Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin yardıma ihtiyacı olduğunu öğrendim. Sağlık çalışanlarına belki katkı vermek istersiniz diye düşündüm” diyerek, hastanenin hesap numaralarını paylaşmıştı. Yavuz ifadesine ilişkin “Covid19 salgınının o azılı günlerinde attığım bu yardım tweet’inden dolayı ifade vereceğim hiç aklıma gelmezdi. Bir yaşıma daha girdim” dedi. l Haber Merkezi Eleştirileri kaldıramadı Ayrıntılar Ayrıntılar Son dönemde “baskı” ve “sansür” uygulamalarıyla anılan ve muhalefet tarafından “Basın İnfaz Kurumu” olarak nitelendirilen Basın İlan Kurumu’nun (BİK) başkanı Prof. Dr. Mehmed Zahid Sobacı, AA’ya verdiği röportaj ile gazetemizi hedef aldı. Gazetemizde, kurumun ilan kesme cezalarına ilişkin alanında uzman kişiler ile yapılan yazı dizisinin “ısmarlama” olduğunu ileri süren Sobacı, “Bu ‘ısmarlama’ yazılarda hukuksal analiz kisvesi altında siyaset yapıldı” dedi. “Son dönemde özellikle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li yetkililer Basın İlan Kurumu’nu dillerine doladı. Hatta ‘Basın İlan Kurumu devleti soyuyor’ diyerek, eleştiri sınırlarını aşan haksız bir ithamda bulundu Sayın Kılıçdaroğlu” diyen Sobacı, gazetemizi de hedef aldı. Sobacı, şunları kaydetti: “Cumhuriyet gazetesinde Basın İlan Kurumu’nun aldığı kararlara dair yazı dizisi yaptılar. Bu ‘ısmarlama’ yazılarda hukuksal analiz kisvesi altında siyaset yapıldı. Neyi dillendirdiklerini anlamak için yazıları inceledim. O yüzden gönül rahatlığıyla ‘ısmarlama’ yazı diyorum çünkü bunlar arasında Basın İlan Kurumu’nun teşkilat yapısını bile yanlış anlatan yazılar var. Ismarlama yazı bu kadar olur, anlıyorum. Peki, kime yazdırdılar bu yazıları? Örneğin, eşi başörtülü olan bir cumhurbaşkanı seçtirmemek için ülkeyi 367 krizine sürükleyen bir kişiye, parti kapatma davalarında ön sıralarda yer alan ve demokrasinin en temel ilkesi olan eşit oy ilkesini bile sorgulamaktan çekinmeyen eski bir AYM Başkanına ve benzerlerine.” ‘Müeyyide uyguluyoruz’ Kurumun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un baskısı altında olduğu yönündeki eleştiriyi yanıtlarken de gazetemizi hedef alan Sobacı, “Sayın Altun’un evinin fotoğraflanıp, açık adSobacı resinin sokağına kadar ifşa edilmesine ilişkin bu meselede de söz konusu mevzuat çerçevesinde hareket edildi. Hukukun en temel ilkelerinden olan özel hayatın mahremiyetinin ihlali ve devlet koruması altındaki üst düzey bir yöneticinin güvenliğinin tehlikeye atılması gerekçesiyle müeyyide uyguluyoruz, kıyameti koparıyorlar” dedi. Sobacı, ilan kesme cezalarını ise “Hem Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarını sarsacaksın, devletin kurumlarını aşağılayacaksın, terörü özendireceksin, suçu teşvik edeceksin, insanların özel hayatlarını hiçe sayacaksın hem de bunu devletten para alarak yapacaksın. Devletten aldığın parayla devlet kurumlarını aşağılayacaksın. Buna izin vermemiz mümkün değil” sözleriyle savundu. ‘Yıpratmayı amaçlıyor’ Gazetecilerin hapiste olduğunu ve sansür uygulandığını kabul etmeyen ve bunları “yalan” olarak nitelendiren Sobacı, “Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığına dair aleyhe bir algı inşa edilmek isteniyor. Bu algı, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan birtakım yakışıksız yaftalamalar ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni yıpratmayı amaçlayan söylemlerle birleştirilerek, gündelik siyasetin bir parçası haline getiriliyor. Eski Türkiye özlemi içerisinde olanlar, basın özgürlüğüne dair türlü yalanlarla inşa edilmiş bu algıyı kendilerine hareket alanı oluşturmak için kullanıyorlar” ifadelerini kullandı. İsim vermeden CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu “basın özgürlüğü” üzerinden de eleştiren Sobacı, “Türkiye’de belirli bir zihniyet, ülkemizin uluslararası alandaki itibarına zarar verme pahasına basın özgürlüğü meselesini siyaseten kullanıyor. 28 Şubat döneminde medyayı darbeye zemin hazırlamak için araçsallaştıran, iktidara geldiğinde gazetelere el koyacağını açıkça zikreden, 15 Temmuz’u ‘kontrollü darbe’ olarak niteleyen, ABD’den iktidar dilenen bir vesayetçi zihniyetten öğreneceğimiz bir ‘hukuk, demokrasi veya özgürlük’ dersi yok” diye konuştu. l ANKARA/Cumhuriyet Mahkeme Gökçe hakkında yapılan yalan haberleri basın özgürlüğü ve eleştiri saydı Mağdur cezalandırıldı MUHAMMED ÖZMEN İzmir Bölge Adliye Mahkemesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Buğra Gökçe hakkında “darbeci askerlerle ilişkili olduğu” iddiasıyla yapılan yalan haberin “basın özgürlüğü ve eleştiri” sınırları içinde kaldığına karar verdi. Gökçe’nin avukatı Burak Güner, “Asılsız haberlerle müvekkilimin toplum tarafından vatan haini olarak görülmesi ve terör örgütü üyesi olarak linç edilmesi amaçlanmıştır” diyerek kararı Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini açıkladı. Kararı Cumhuriyet’e değerlendiren İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, yargının siyasi karar verdiğini belirterek, “Terörle ilişkilendirmek ise içinMisket de bulunduğumuz iklimin muhalif görünenler için en sık başvurduğu acımasız yollardan biri. Canımız yanarak dile getirsek de ‘yandaş basın’ ne yazık ki gerçekliğe dayanan bir tanım. Hukuksuzluklar ve siyasi kararlar en önemli sorunumuz. Bağımsız basının haberlerine verilen cezayla, yandaş basının haberlerine verilen cezalar karşılaştırıldığında durumun vahameti daha iyi anlaşılır. Böyle bir haber muhalif gazetede çıksaydı ve suçlanan kişi devlet katında muteber bir kişi olsaydı cezalar ardı ardıGökçe Sabah gazetesi, 2016’da, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Buğra Gökçe’nin 2015’te Hava Kuvvetleri'nin kuruluşunun 104. yıldönümü nedeniyle Çiğli 2. Ana Jet Üssü'nde yapılan kutlama töreni öncesinde çekilen fotoğrafını, “Çankayalı Gökçe FETÖ’cülerle Beraber” şekilde servis etmiş, Gökçe’nin şikâyetiyle konu yargıya taşınmıştı. Mahkeme, Sabah muhabirini “basın yoluyla asılsız haber yaparak hakaret ve iftira suçlarını işlediğine” hükmederek 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırmış, ayrıca Gökçe’ye 7 bin 500 TL manevi ve 304 TL maddi tazminat ödenmesine karar vermişti. Sabah’ın istinaf başvurusu üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi, yerel mahkemenin kararını bozarak yalan haberin “basın özgürlüğü ve eleştiri” sınırlarında olduğuna hükmetmişti. Tazminat kararını kaldıran mahkeme yargılamanın tüm giderleri olayın mağduru Buğra Gökçe’nin üzerine bıraktı. na gelirdi” ifadelerini kullandı. ‘Yandaşlığın örneği Kararı eleştiren avukat Celal Ülgen ise durumu, “Bilindiği gibi mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatı olmadığı için bizde yargıçlar nabza göre şerbet vermeyi tercih ediyorlar. Burada da Gökçe'ye karşı bir eleştiri olmayıp bir iftira yer almaktadır. Bu nedenle istinaf mahkemesi eminim tersi konumda olduğunda daha farklı bir karar verecektir. Adalet kişinin iktidara yakınlığı ve uzaklığı üzerine terazisini konuşlandırmaktadır. İlk mahkeme kararı doğrudur. İstinaf kararı ise yandaşlığın somut bir örneği. İstinaf geÜlgen rekçesini yazarken de nasıl ve ne için bir karar verdiğini unutmuş görülmektedir. Konu eleştiri değil asılsız haberdir. Asılsız haber eleştiri içinde değerlendirilmez. İşte son günlerde hukukumuzun hâli pür melali budur” sözleriyle değerlendirdi. ‘Kumpas kuruldu’ Eski CHP milletvekili ve hukukçu Haluk Pekşen, yaşanan durumun benzerlerini Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarında da gördüklerini vurgulayarak, “İktidara hizmet etmeyen, onların suyuna gitmeyen kamu görevlileri hakkında aynı yöntemlerle kumpaslar kuruldu ve o uyguPekşen lamaları yapanlar şu an ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyor. Karşımızdaki durum basın özgürlüğü değildir, açıkça bir kamu görevlisinin bazı yaftamalarla, iftiralarla görevini yapamaz hale getirilmesi amaçlanmıştır. Verilen karar ceza hukuku açısından son derece yanlıştır. Sorumlular, Yargıtay içtihatlarına göre mutlaka ceza almalıdır” dedi. l İZMİR Eğitimİş, ders seçimi sürecine yurt genelinde düzenlenen eylemler ile tepki gösterdi Öğretmene bakanlık önünde saldırı Eğitimİş, ders seçimi sürecinde öğrencilerin cuma hutbesi, müftülükler, din öğretmenleri ve çeşitli vakıf ile dernekler aracılığıyla din derslerine yönlendirilmesine karşı yurt genelinde eylem düzenledi. Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) önündeki eylemde yapılan açıklamanın ardından Eğitimİş üyeleri, pankartı bakanlık önüne asmak istedi. Bunun üzerine güvenlik görevlileri ile sendika üyeleri arasında arbede yaşandı. Yıldırım, “Burası Milli Eğitim Bakanlığı ve biz de bu bakanlığın emekçileriyiz. Yasal hakkımızı gasp edemezsiniz” diyerek tepki gösterdi. Eğitimİş yönetici ve üyelerinin yanı sıra Birleşik Kamuİş Yönetim Kurulu üyelerinin katıldığı eylemde ise “Dayatmaya Hayır! Seçmeli Dersini Sen Seç” pankartı ile “Laik, bilimsel, demokratik eğitim” sloganı atıldı. Burada basın açıklaması yapan Eğitimİş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, il milli eğitim müdürlüklerinden ilçe milli eğitim müdürlüklerine talimat gönderildiğini ve dini içerikli derslerin seçilmesi sürecinde ilçe müdürlerine büyük rol düştüÖğretmenler bağlı oldukları bakanlık önünde özel güvenlik görevlilerinin saldırısına uğradı. ğünün altının çizildiğini söyleyerek “Talimatnamelerde bu derslerin öğrencilere zorla dayatıldıktan sonra ilgili STK’ların da sürece katılmasının sağlanması gerektiğine dair not düşülmesi dernek/vakıf maskesi takmış tarikatların eğitime yine arka bahçeden sokulmaya çalışıldığının göstergesi” dedi. Birçok öğrencinin, okul yönetimi ile ters düşmemek için dayatmalara boyun eğdiğini kaydeden Yıldırım, “Normalde okulların önünden bile geçmesine izin verilmemesi gereken, sicilleri ağza alınmayacak suçlarla kabarmış, Cumhuriyet alerjisi söylemlerinden taşan yobaz topluluklar, STK adı altında okullara enjekte edilmekte” diye konuştu. Takiyye mi? Okullarda bir fizik, kimya ya da biyoloji öğretmeni bulunurken, din öğretmeni sayısının daha çok olduğunu aktaran Yıldırım, “Din Kültürü Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin yönetici yapılmasına bağlı olarak din içerikli dersleri verecek öğretmen bulunamamakta, din görevlerinin derslere girmesi sağlanmakta” ifadelerini kullandı. Yıldırım, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a da “Başında oturduğu bakanlıkta kendi söylemiyle bu kadar çelişen bir uygulamanın nasıl olduğunu açıklamalı. Eğer konuşmalarındaki ‘çağdaşlık’ vurgusu ‘takiyye’ değilse, derhal harekete geçmeli, seçmeli dersleri tüm okulları imam hatipleştirmenin aracı olarak kullanmaya çalışan yöneticilere yönelik idari soruşturma başlatmalıdır” dedi. KESK: Laikliğe aykırı KESK İstanbul Şubeler Platformu da, ders seçiminde okul idarelerinin yaptığı yönlendirmeye ilişkin açıklama yaptı. İstanbul’da Eğitim Sen 1 Numaralı Şube binasında konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, öğrencilerin özgür iradeleriyle ders seçimini yapamadıklarını söyleyerek “Seçmeli derslerin işleyişi talimat verme biçiminde sürüyor. Bunu yapan Din Öğretimi Genel Müdürlüğü aynı zamanda bu dersleri veren ve vermeyen şeklinde öğretmenleri de ikiye ayırmış oluyor. Bu durum, anayasanın demokratik, hukuk devleti ve laik Türkiye ilkesine aykırıdır. Öğrenciler, seçmeli derslerini kendi ilgileri ve yetenekleri doğrultusunda seçmeli” şeklinde konuştu. l ANKARAİSTANBUL /Cumhuriyet AKP YOLSUZLUKLARI Erişim engeli haberine de engel geldi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) geçmiş dönemde yapılan yolsuzluk ve usulsüzlüklere ilişkin suç duyurusu üzerine yapılan haberlere erişim engeli getirilmesinin ardından, söz konusu erişim engeli hakkında yapılan haberlere de erişim engeli getirildi. İBB’nin AKP dönemine ilişkin belediyede gerçekleşen yolsuzluk ve usulsüzlüklere ilişkin; AKP döneminin İBB Genel Sekreter Yardımcısı, ihale ve harcama yetkilisi olan şu anki Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun da aralarında bulunduğu yetkililer hakkında yaptığı suç duyurusu ile ilgili haberler erişime engellenmişti. Bu erişim engelleme ile ilgili yapılan haberler de kişilik hakları ihlali gerekçesiyle, Bakırköy 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararı ile erişime engellendi. l Haber Merkezi ÖĞRETMENLER CAMİDE Seçmeli din eğitimi için seferberlik ABİDİN YAĞMUR Ortaokul ve liselerde seçmeli ders kayıtları sürüyor. Mersin’de ortaokul ve liselerde seçmeli din derslerini daha çok öğrencinin tercih etmesi için adeta seferberlik başlatıldı. Bu kapsamda Mersin Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erdal Baykan’ın girişimiyle il genelindeki tüm din kültürü dersi öğretmenleriyle imam hatip okulları öğretmen ve müdürlerine yönelik zoom üzerinden bir toplantı düzenlendi. Toplantıya Milli Eğitim Müdürü Adem Koca ile Mersin Müftüsü Şaban Kondi’nin yanı sıra ilçe müftüleri ve İmam Hatip Platformu temsilcileri de katıldı. Prof. Dr. Baykan toplantıda “Müftülüklerden gelen vaizler yapılan konuşmalarla derslerin önemini anlatır” dedi. Mut’tan bir okul müdürü de “Din kültürü öğretmenleri camilere gelip cemaate seslensinler ve seçmeli din dersleri için aileleri ikna etsinler” önerisinde bulundu. Mersin Müftüsü Kondi de bu öneriye katıldığını belirterek, din kültürü öğretmenlerinin, cuma vaazında cemaate seslenmek için ilçe müftülükleriyle irtibata geçmelerini istedi. EğitimSen’den tepki EğitimSen Mersin Şubesi toplantıyla ilgili “Öğrencinin ilgi, beceri, istekleri göz ardı edilerek tek tip insan, tek tip inanç dayatmasının somutlaşmış bir göstergesi olan bu toplantı bireyin özgür iradesinin önüne geçme çabasıdır. Bu dayatma kabul edilemez ve Eğitim Sen olarak kabul etmeyeceğiz” açıklaması yaptı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle