23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 14 OCAK 2021 PERŞEMBE OKUYAY Platformu’nun iki yıldır yaptığı çalışmanın gösterdiği gerçek, okuma kültürü arttı ama… Çocuklar okuduğunu anlamıyor! ORHUN ATMIŞ Yıllardır büyüklerin korkulu rüyası, “Çocuklar artık kitap okumuyor” inancı ne kadar gerçek? Tartışılan, ancak yanıtı tam olarak bilinmeyen konulardan biri olan Türkiye’de okuma kültürünün durumunu Türkiye Yayıncılar Birliği öncülüğünde hayata geçirilen OKUYAY Platformu açıklığa kavuşturdu. 24 aylık çalışmanın ortaya koyduğu gerçek, son 10 yılda okuma kültüründe yüzde otuzluk bir artış olduğunu gösteriyor. OKUYAY Platformu’nun basın toplantısında konuşan Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, bu artışa karşın çocukların okuduğunu anlama konusunda 79 ülke arasında 40. sırada olduklarına da dikkat çekti. Kocatürk, okuma kültürünün yaygınlaştırılması için devletin desteğinin gerektiğini ve “tüm paydaşların katılımıyla bir seferberlik yapılmasının elzem olduğunu” dile getirdi. Kocatürk, “Ancak bir seferberlik sonucu sağlıklı ve rekabetçi nesiller yetiştirebileceğini düşünüyoruz” dedi. Avrupa Birliği’nden alınan hibe ile hayata geçirildiği belirtilen projeyi Türkiye Yayıncılar Birliği Genel Koordinatörü ve OKUYAY Platformu Proje Koordinatörü Ebru Şenol özetledi. Ebru Şenol, “24 aylık süre içerisinde 134 STK, sivil inisiyatif ve kamu kurumu temsilcisiyle temasta bulunduk. Sosyal medyada da 10 milyon kişiye ulaştık. YouTube’da yayımlanan 41 videomuz var. Oldukça etkin bir iletişim çalışması yapmaya çalıştık” diye konuştu. OKUYAY Platformu’nun sonuç toplantısı, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin YouTube sayfasından (https://www.youtube.com/ watch?v=vnAQyLPazMM&t=1693s) izlenebiliyor. ‘Çile Bülbülüm’ ÖLMEYEN SES çilemiyor artık HEM ÖKSÜZ HEM YETİM HEM ÖĞRETMEN HEM SANATÇI Safiye Ayla, 1968 yılında Okadar gam, keder sonrası ÇİLE tirilemeyecek çok BÜLBÜLÜM ÇİLEMİYOR AR yakıştırma yapıldı. TIK! Çünkü o, Atatürk’ten hatı Bana, sizi etkileyen hazırladığı vasiyetinde, mal varlığını Türk Eğitim ra, Türk halkının gönlünde hâlâ özel en önemli kadın se Vakfına babir yeri var. Onun hikâyesi filmlere si hangisi deseler ğışladı. Vâkıf KONUK YAZAR EMEL SEÇEN konu olabilecek değerde, niteliği ise şimdiki gibi kof değil. Savaş yıllarının çocuğu ama Cumhuriyetin doğumuna taşüphesiz Safiye Ayla derim. Dokunaklı kelimesi az kalır. Onun sesi, insanın içine işler. Anne tarafından Susanatçıyı TEV de her yıl saygıyla anıyor. nıklık eden bir sanat udi Arabistanlı ve çı olarak bilinen Safiye Ayla’nın as zengin bir aileden lında öğretmen olduğunu kaç kişi gelme. Dahası o zabilir? Dr. Tuncay Özverim, bize Co manlar zengin airinne Hanım’dan sonra bir başka le kavramı olmadıgüzel anı veriyor. Annesi ile aynı ğından, paylaşmak okulda, aynı sıralarda okumuş, ar ve kaynaşmak daha kadaşı olmuş Safiye Ayla’yı vefatı kolay. Samimiyet, nın 23. yıldönümünde onun anlat arkadaşlık asıl zentıklarıyla anıyoruz. ginlik. Annem kenSafiye Ayla’nın babası, Hicaziza disiyle hemen hede Hafız Abdullah Bey, annesi Suudi men her konuda arArabistan’dan gelip küçük yaşta Os kadaşlık yapmış. manlı sarayına girmiş, Seyyide Ha Zaman zaman dönım olan küçük Safiye önce babası nüp anılarıma baknı ve henüz 3 yaşında iken annesini tığımda iyi ki bu inkaybetmiş. Bir süre Kâğıthane’deki sanları tanıdım ve Çağlayan Darüleytamı’na bırakıyaşamı algılayışlalır, ilkokulu burada bitirir. I. dönem rına şahitlik ettim, Bursa milletvekilliği yapan Şeyh diyorum. O zamanlara ait ve Safiye Servet Efendi tarafından evlat edi Hanımefendi’yi bağlayan en büyük nildikten sonra ise Bursa Muallim ayrıcalık olabilecek gerçek, öğretMektebi’ne kaydolur. Fakat okul ha menin bazen derse ara verip “Safiye, yatı Bursa, Adana ve Konya’da fark haydi sen bize bir şeyler söyle!” kıslı okullarda devam eder. Tuncay mı. Annemle dostlukları uzun süreli Özverim’in annesi Kazime Hanım ama onun hayranları sadece öğrenci ile yolları ilk kez Konya İlköğretmen ve öğretmen ile sınırlı kalmıyor. MaOkulu’nda kesişir. Cumhuriyetin ilk lum asıl başöğretmen, kendisinin en kadın öğretmenlerini Tuncay Bey büyük hayranı. şöyle anlatıyor: Ne mutlu bana ki Bundan farklı olarak diğer anı da ben de Cumhuriyetin ilk öğretmen üniversite yıllarımda kendisinin lerinden birinin oğluyum. Safiye Ha açık hava tiyatrosundaki konser binımefendi, o yıllarda annemin hem letlerini satmış ve harçlığımı çıkarsınıf hem en yakın arkadaşı. Ve bize mış olmam. Sonra da kumaş alıp tayıllarca çirkinliği yüzünden kendisi kım elbiselerimi diktirebildim, Sanin perde arkasından dinlediği anla fiye Ayla’nın biletleri bir hafta öntılan, Atatürk’le ilgili akla hayale ge ceden satışa çıkmıştı. Telefon açtı ve “Tuncay Bey, nasıl gidiyor satışlar” diye sordu. Tabii hem satışlar iyi hem aramasından dolayı bir başka mutlu olarak ifade kısmında güçlük çekiyorum. Dolayısı ile güzel hatırladığım zamanlar. Yıllar sonra Almanya’da yaşadığım süreçte, kendisini Atatürkçü Düşünce Derneği balomuza davet ettik. Artık şarkı söylemiyordu, yaşlanmıştı ve durumunu şu şekilde ifade etmişti: “Çile bülbülüm, çilemiyor artık!” Ama öyle bahsedildiği gibi çirkin bir hanım değildi, hatta son dönemlerinde bile bir kadın anatomisi olarak fiziği gayet iyiydi. Ayrıca biz çocukken Cihangir’de kendisini gören hanımefendilerin konuşmalarından bildiğim kadarı ile de öyle. İlk plağını 1930’da Columbia Plak Şirketi adına doldurdu. Yesari Asım Bey’in “Bekledim de gelmedin” ile “Sevda Yaratan Gözlerin” şarkılarını seslendirdikten sonra şöhret kapıları açılmıştı. Darüttalimi Musiki Heyeti’nin bir konserinde sahneye çıkan sanatçı, siyah önlükle sahneye çıkmasına maarif müfettişlerinin tepkisi nedeniyle bir süre sonra öğretmenlikten ayrıldı ve gazinolarda çalışmaya başladı. Hafız Ahmet, Saadettin Kaynak, Selahattin Pınar ve Udi Nevres Bey’in müzik bilgilerinden yararlandı. 1931 yılında Küçükçiftlik Parkı ve Mulen Ruj Gazinosu’nda sahneye çıkan Safiye Ayla, assolistliğe yükseldi. İlk kez İstanbul Vali Yardımcısı Nuri Bey’in 1932 yılında evinde düzenlenen davette, bir ilk de Atatürk’ün huzurunda şarkı icra edecek olmasıydı. İlk kez söyledi ve kendisinin en beğendiği ses oldu. Mustafa Kemal Paşa adına düzenlenen konserde Sadettin Kaynak’ın Türk Kurtuluş Savaşı’nı konu alan “Yanık Ömer” adlı bestesini seslendirmiş ve konser sonunda Mustafa Kemal, “bu şarkının Batı müziği tarzında çoksesli düzenlemesinin güzel olacağını” ifade etmişti. Atatürk’ün ölümünden sonra onun vasiyetini yerine getirmek için girişimlerde bulunan Safiye Ayla, Muammer Sun’a orkestrasyonunu hazırlatıp Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde çoksesli bant kaydını gerçekleştirdi. Tüm sanat hayatı boyunca ilk olarak İstanbul Radyosu olmak üzere sayısız konser, beş yüzden fazla plak kaydetti. Hepsi satış rekorları kırdı ve yurtdışında tanınan bir sanatçı oldu. İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti görevinde bulunduğu sırada tanıştığı besteci Şerif Muhittin Targan ile 1950 tarihinde evlendikten sonra gazinolarda sahne almadı, yalnızca 19511974 arası ayda bir kez Saray Sineması konserlerinde dinleyicileri ile hasret giderdi. Eşini 1967 yılında kaybetti ve en son konserini Atatürk’ün anısına Türk Kültürüne Hizmet Vakfı yararına 1987 tarihinde AKM’de gerçekleştirdi. Güzel bir diksiyon, eserlerde ölçüye uyum, aynı kararda düzgün ve coşkun özelliği ile çekici formda okuyan Safiye Ayla’nın sesindeki pürüzsüzlük, en tiz perdelerde bile kaybolmazdı. Türk sanat musikisinin en seçkin eserleri kadar Rumeli türkülerini de içine alan geniş repertuvarıyla çok seveni vardı. “Seninle doğan güldür bu gönül” ve “Aşk yaprağına konarak koza öresim gelir” adlı iki de bestesi bulunan Safiye Ayla, 1942’de Rey Kardeşler’in “Alabanda” revüsünde Kraliçe Mimoza rolünü canlandırarak oyunculuk da yapmıştı. 1968 yılında hazırladığı vasiyetinde, mal varlığını Türk Eğitim Vakfı’na bağışlayan sanatçıyı TEV de her yıl saygıyla anıyor. André Gide, “Anı yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır” der. Anılar paylaşılırsa değeri artar, birçok şeyi kurtarır. Doğallıkla anı yazarının kimliği, neyi nasıl anımsadığı, anımsananın nasıl anlatıldığı önem taşır. Bu nedenle yazar ve sanatçıların olduğu gibi, siyasetçilerin de anıları toplumda her zaman ilgiyle okunmaktadır. Bu anılarda kimi zaman bilinmeyen ya da şaşırtıcı gerçekler ortaya çıkar ki bu yüzden büyük tartışmalar, kalem kavgaları yaşanmıştır. Anıların bellekte bıraktığı iz, ne kadarının gerçek, ne kadarının kurgu olduğu, kişilerle, tarihle bağı önem taşır. Yazar kendini anlatırken zamana da tanık olur, böylece topluma da katkı sağlar. İşte usta gazeteci, yazar, eski milletvekili Oktay Ekşi’nin yayına hazırladığı “Beyefendi” / Suat Hayri Ürgüplü’nün Anıları (MD Yayınları) kitabı, eski başbakanlardan Suat Hayri Ürgüplü’nün anılarını kapsıyor, onun kimliği ve anlattıklarıyla büyük bir önem taşıyor. Bu nedenle de anılar tarihsel bir yapıta dönüşüyor. Suat Hayri Ürgüplü’nün babası Mustafa Hayri Ürgüplü, savcı yardımcılığı, Şurayıdevlet (Danıştay) Başkanlığı, Niğde milletvekilliği, şeyhülislamlık ve bakanlık yapmış bir Osmanlı aydını. Oğul Ürgüplü ise babasının savcı yardımcısı olarak görev yaptığı Suriye’nin başkenti Şam’da, 1903’te dünyaya gelir. Daha kaydını yaptırır mısınız?” der. Fikret’se yaşının küçük olduğunu söyler ve Galatasaray Lisesi’ni önerir. Ama babası İngilizce öğrenmesini istediği için önce İngiliz okuluna, burası ansızın kapanınca da Galatasaray Mustafa Kemal’in Lisesi’ne yazdırır. Diğer iki kardeşiyle birlikte paralı yatılı olarak okuttuğu başbakan... burada okumaya başlarlar. Ne var ki babası, II. Abdülsonra babası sırayla Selanik, Manastır ve İstanbul’a atanınca çocukluğu da buralarda geçer. Babasının Selanik’te II. Abdülhamit’e karşı olanların kurduğu Jön Türkler hareketine katıldığını kendi söylemese de o, eline geçen birtakım belgelerden öğrenir. hamit’in baskısından kurtulamaz. Ayan Meclisi üyesi olmasına karşın Bekir Ağa Bölüğü’nde Fethi Okyar gibi özgürlük yanlılarıyla tutuklu kalır, sonrasında Malta’ya sürülür. Maaşı ödenmez ve ailenin ekonomik durumu bozulur. Okulun taksitleri birikir. Tevfik Fikret’in önerisi Kitapta onlarca, yüzlerce çok değerli anı var. Ancak ikisine değinebileceğim. Okul yaşı gelince, İstanbul’da bir gün baba, oğul ve dayıyla Aşiyan’a Mustafa Kemal’in altınları Milli Mücadele dönemidir. Öğrenci Suat Hayri, bir gün Galatasaray Lisesi’nin bahçesinde arkadaşlarıyla dolaşırken müdür yardımcısı “318 Suat Efendi” diye onu çağırır. BekTevfik Fikret’i ziyarete giderler. Yol leme odasında babasının bir arkadada onu “Bize muhaliftir ama çok va şının beklediğini söyler. Gider, babatansever bir şairdir” diye anlatır. Ba sının arkadaşı ona çeşitli sorular sobası, Fikret’e “ Oğlumu ilk mektebe rarak, gerçekten oğlu olup olmadığıvereceğim. Artık lisan öğrenmesi şart, nı anlar ve cebinden çıkardığı bir torTürkiye’nin geleceğinde herhangi bir bayı onun cebine sokar: “Mustaçocuğun en az iki lisan öğrenmesifa Kemal’in gönderdiği bu paralarni şart görüyorum. Siz Robert Kolej’in la biriken taksitlerinizi ödeyin” der. Türk müdürüsünüz. Oğlumun buraya Torbadaki altınları nerede nasıl bozduracağını anlatır. Suat Hayri Ürgüplü, aradan yıllar geçtikten sonra kendisine bu altınları getireni TBMM albümündeki fotoğraflardan tanır. Bu, Mustafa Kemal’in yakınında olan Karesi (Balıkesir) Milletvekili Vehbi Hoca’dır. Mustafa Kemal’in Milli Mücadele yıllarında bile mücadeleyi destekleyenlerin aile sorunlarını çözen bu büyük ilgisi ve duyarlılığı nasıl unutulur? Öte yandan Mustafa Kemal’in böyle bir desteğini kazanmaksa, büyük bir onurdur! Suat Hayri Ürgüplü de Galatasaray Lisesi’ni, hukuk fakültesini bitirir. Öğrencilik, çalışma ve siyaset yaşamında hep çalışkan, güvenilen biri olur. Çevirmen, yargıç, büyükelçi, bakan ve başbakan kimliğiyle kendi damgasını vurur. Mustafa Kemal’in okuttuğu bir başbakandır! Ürgüplü’nün anlattıkları, belki de yaşadıkları ve yaptıklarının çok küçük bir kesiti... Ama bu kesitte de o kadar çok şaşırtıcı bilgi var ki... Anlattıklarıyla ölümün elinden birçok şeyi kurtarıyor, hepimizin hayatına ve kültürel belleğine pek çok katkı sağlıyor. Işıklar içinde uyusun. Oktay Abi de anıların kitaplaşmasını sağlamış, girişte bunu da tatlı bir öykü olarak anlatmış ve açıklayıcı notlar koyarak okunmasına devinim katmış, ne güzel... Eline sağlık… Nice yıllara Nâzım Hikmet İçim karardı yaşadığımız pisliklerden, çirkinliklerden; sizi gülümsetecek güzel bir anı paylaşmak istedim bugün. Yarın 15 Ocak. Nâzım Hikmet’in yaş günü. Tarih bahane, güzel anıya geçiyorum. Yıl 1992. Nâzım Hikmet Kültür Sanat Vakfı olarak, şairin 90. yaş günü kutlamaları için kolları sıvamışız, tüm hazırlıklar tamamlanmış. Paneller, açıkoturumlar, şiir, müzik geceleri vb... Bir akşam evimdeyim. Telefon çaldı. San Francisco’dan Joan Baez arıyor. Sohbet ediyoruz. Şu sıralar ne yapıyorsun deyince, ben de Nâzım Hikmet kutlamaları için hazırlıkları anlatmaya başladım. Zaten şairin İngilizce tüm şiirlerini okuduğunu ve ona hayranlığını biliyorum... Genco Erkal ve Zülfü Livaneli’li geceden söz edince çok heyecanlandı. Gülerek “Ben de geleyim” dedi. Ben daha çok güldüm. “İmkânsız” dedim, “Vakfın çok az parası var, sana konser kaşesi ödeyemeyiz.” Çok bozuldu. “Senden kaşe isteyen mi oldu! Ne ayıp!” dedi. “Uçak bileti de alamayız” deyince, “Ben kendim alırım” deyiverdi... “Ama hiç paramız yok, otel odası da tutamayız” dediğimde ise “Evinde yere bir şilte de mi atamazsın!” diye şakacıktan çok öfkelendi. Sonra her sözcüğün üzerine basarak şöyle dedi: “Bak yanlış anlama, oraya gelip sizlerle Nâzım’ın yaş gününü kutlarsam, size değil, kendime bir yaş günü hediyesi yapmış olacağım.” (Onun yaş günü 9 Ocak.) Unutulmaz anlar Uzatmayayım: Uçak biletini aldı, coşkusunu, sevincini aldı, bir de gitarını aldı ve İstanbul’a geliverdi. Bütün kutlamalara katıldı. Nâzım’ın dostlarıyla tanıştı. Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi Vera’yla bol bol birbirlerine sarılıp ağlaştılar. O sıralar Harbiye Lütfi Kırdar Salonu yerine Spor ve Sergi Sarayı var. Oradaki gala gecesinde Zülfü Livaneli ve Genco Erkal’lı, şiir ve müziğin harmanladığı muhteşem gecede üçü, dinleyiciye unutulmaz anlar yaşattı. Bir başka akşam Sunay Akın önderliğinde, genç şairlerin şiir maratonu vardı. Mülkiyeliler Birliği’nin Kuruçeşme’deki lokalindeydi ve akşam yediden sabah yediye süren bir etkinlikti. küçük İskender’in o akşamki performansını unutamam. Bir de Savaş Ay’ın şu sözlerini: “Allahım sen ne büyüksün! Hayatım boyunca, küçük bir salonda Joan Baez söylese de ben de onu dinlesem diye yalvardım! Allah’ın büyüklüğüne bakın ki, şimdi ben söylüyorum, oturmuş o beni dinliyor!” Bu söz üzerine bizimki durur mu, fırladı sahneye birlikte söylediler... Boğaz sularında karanfiller Her 15 Ocak’ta Sarıyer Belediyesi’nin organizasyonuyla, Nâzım Hikmet dostları Tarabya Oteli’nin önünden, Boğaz’a karanfiller bırakır. Artık gelenekselleşmiş bir törendir bu... Nâzım Hikmet’in 17 Haziran 1951’de, Refik Erduran’ın kullandığı küçük bir deniz motoruna atlayarak İstanbul’dan ayrıldığı yerde, karanfiller Boğaz sularına kapılıp gider... İşte yine o törendeydik. Joan Baez, suda uzaklaşan karanfillere baktı baktı, “Her karanfil, sizin büyük şairinizin bir dizesi sanki... Buradan yola çıkıp her zerresi kim bilir nerelere uzanacak” dedi... Öyleydi. Sonra denize ulaşamamış, kıyıda taşa takılmış bir karanfili gördü. Canı sıkıldı. “Bak, o hangi şiir biliyor musun?” dedim ve “Mavi Liman” şiirini ona söyleyiverdim: “Çok yorgunum Beni bekleme kaptan Seyir defterini başkası yazsın Kubbeli, çınarlı mavi bir liman Beni o limana çıkaramazsın.” Sonra... Birbirimize sarıldık, bir güzel ağladık, bir güzel güldük... HHH Bu yıl pandemi nedeniyle Nâzım Hikmet’in yaş gününde kutlamalar yapamıyoruz. Ama bu öykünün ve daha nice etkinliğin fotoğraflarını, Nâzım Hikmet Vakfı’nın 2021 kültür ajandasında görebilir, Nebil Özgentürk’ün hazırladığı yeni videoyu Sarıyer Belediyesi sitesinden izleyebilirsiniz. BİFO ve Borusan’dan konser Borusan Klasik’te canlı radyo konserleriyle dinleyicisiyle buluşan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO), Cemi’i Can Deliorman yönetiminde vereceği 2021 yılının ikinci konserinde 20. yüzyıl repertuvarıyla dinleyicilerin karşısına çıkacak. Konser, Borusan Klasik’ten canlı yayımlanacak. 14 Ocak Perşembe günü saat 14.00’te başlayacak konser öncesinde, saat 13.40’ta müzik yazarı Serhan Bali dinleyicilerle bir araya gelecek. 3 Ocak tarihinde yayın hayatına başlayan borusansanat.tv, izleyicileri çevrimiçi ücretsiz konser kayıtlarıyla buluşturmaya devam ediyor. 17 Ocak Pazar günü 11.30’da yayımlanacak Borusan Quartet’in konserde bestecinin farklı döneminden seçilmiş 151011 ve 13 numaralı yaylı çalgılar dörtlülerini seslendirecek. Konser öncesi Nisan Ak sohbetiyle izleyicilere seslenecek. “Borusan Müzik Evi” takipçilerine Borusan Klasik’ten ulaşmaya devam ediyor. 15 Ocak Cuma günü saat 23.00’te Jonah Parzen Johnson özel olarak hazırladığı ve sunduğu programla yayında olacak. “Borusan Müzik Evi”, kaçıranlar ve tekrar dinlemek isteyenler için pazar 21.00 ve cuma 12.00’de tekrar yayımlanacak. (Borusan Quartet borusansanat.tv’de!)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle