09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 8 EYLÜL 2020 SALI HABER Beyrut’taki patlamanın ardından, Lübnanlı Ermeniler Karabağ’a yerleştirildi YENI ‘VATAN’ HAYALI Piyade Uzman Onbaşı Serdar Aslan İdlib şehidi uğurlandı Şehit Uzman Onbaşı Serdar Aslan, Gaziantep’te son yolculuğuna uğurlandı. Suriye’nin İdlib kentinde teröristlerin silahlı saldırısı sonucu şehit olan Piyade Uzman Onbaşı Serdar Aslan’ın cenazesi, Gaziantep’te düzenlenen törenin ardından toprağa verildi. Gece saatlerinde kente getirilen Aslan’ın naaşı, dün sabah cenaze töreninin düzenleneceği Nakıboğlu Camisi’ne götürüldü. Törene şehidin annesi Cemile, babası Reşat, eşi Rukiye, devlet erkânı ve yurttaşlar katıldı. Tören sırasında şehidin eşi Rukiye tabuta sarılıp “Ağlamayacağım aşkım, senin için dik duracağım” diyerek gözyaşı döktü. Şehidin babası Reşat Aslan’ın da törende metanetini koruduğu gözlendi. İl Müftüsü Hüseyin Hazırlar’ın kıldırdığı öğle namazını müteakip cenaze namazının ardından şehidin naaşı Asri Mezarlık’ta defnedildi. l AA 4.5 MİLYON LİRA Başkentte soygun Ankara’da bir güvenlik görevlisi, çalıştığı bankanın nakil aracından 4.5 milyon lirayı alarak kaçtı. Ankara’nın Yenimahalle ilçesinde, güvenlik görevlisi A.B., birlikte çalıştığı görevli A.Ö. ile özel bir bankanın Vatan Caddesi’ndeki şubesine geldi. A.Ö’yü şubeye bırakan A.B., bir işi olduğunu belirterek, kısa sürede döneceğini söyledi. Bir süre sonra nakil aracının park edilen yerde olmadığını gören ve A.B’nin dönmemesi üzerine şüphelenen A.Ö., şirketi arayarak yetkililere durumu bildirdi. A.B’nin yakalanması için çalışma başlatıldı. l ANKARA / Cumhuriyet Ermenilerin kalıcı olarak Dağlık Karabağ bölgesine ve Ermeni işgali altındaki diğer Azerbaycan topraklarına yerleştirildikleri anlaşılıyor. Güvenlik yönetimi, kritik altyapı tesisleri güvenliği ve Ermenistan bölgesi üzerine çalışmalar yapan analist Şafak Mert, Lübnan lı Ermenilerin, Ermenistan hükümeti tarafından Dağlık Karabağ’a ve özel likle Ermenistan işgalindeki Azer baycan topraklarına yerleştirilmesi ne tepki gösterdi. Mert, “Uluslararası hukuka göre Azerbaycan’ın bir par çası olan ve 29 yıldır Ermenistan’ın işgali altında bulunan Dağlık Kara bağ, Ermenileştirilmeye çalışılıyor. 1989’da Dağ lık Karabağ nüfusunun yaklaşık yüzde 25’ini Azerbaycan Türkleri SENA YAŞAR oluştururken, bugün bu rakam sıfır” dedi. Beyrut’ta, 4 Ağustos’ta yaşanan büyük patlamanın ardından, bölge de ciddi bir Ermeni nüfusu olması nedeniyle Ermenistan, bölgeye “yar dıma giden” ilk ülkelerden biri ol du. Üç uçak yardım malzemesi gön derdi, ayrıca Ermenistan Başbaka nı Paşinyan olayda zarar gören Er menilere her türlü yardımın yapıla cağını söyledi. 12 Ağustos tarihli bir haberde ise 100 Ermeninin havayo luyla Lübnan’dan Ermenistan’a ge tirildiği ve Başbakan Paşinyan tara fından karşılandıkları yazıldı. Ay rıca, bu süreçte Ermenistan’a ge len Lübnan Ermenilerine, “vatandaş lık ve yerleşim hakkı” verileceği ifa de edildi. Ancak Ermenistan’ın, Lüb nanlı Ermenileri, kalıcı olarak Er meni işgali altındaki bölgelere ve özellikle Dağlık Karabağ’a yerleş tirmesi dikkat çekti. Bölge üzeri ne çalışmalar yapan analist Şafak Mert, Ermenistan’ın bu hamlesini, Cumhuriyet’e değerlendirdi. 12 Ağustos’tan bugüne kadar Lübnan’dan gelen Ermenilerin top lam resmi sayısının tam olarak bi linmediğini belirten Mert, “Ayrı ca, nereye yerleştirildiklerini tam olarak bilemiyoruz. Ancak hem Er menistan tarafının açıklamaları, hem de Azerbaycan tarafının ulus lararası platformlarda dile getirdi ği şikâyetlerden, gelen Ermenilerin kalıcı olarak Dağlık Karabağ bölge sine ve Ermeni işgali altındaki di ğer Azerbaycan topraklarına yer leştirildikleri anlaşılıyor. Daha ön ce de Suriye’den getirilen Ermenile rin Dağlık Karabağ ve civarında bu lunan Ermeni işgali altındaki bölge lere yerleştirildiğini tekrar hatırla makta fayda var” dedi. ‘İşgali ilhaka dönüşüyor’ Mert, geçmişte Suriye Ermenileri üzerinden de yapılan bu hamleyi, şöyle değerlendirdi: “Kendi adlandırdığı şekliyle, bir ‘kadife devrim’ ile göreve gelen Baş Beyrut Limanı’nda yaşanan patlamada 163 kişi yaşamını yitirmiş, 6 bin kişi de yaralanmıştı. İŞGAL IDDIASI Ermenistan’ın bununla yetinmeyip Dağlık Karabağ’a yerleştirilenlerin yanı sıra, diğer bölgelerindeki Ermenilere de Dağlık Karabağ’da silahlı eğitimler verdiğine dikkat çeken Mert, “Hatta Başbakan Paşinyan’ın eşi Anna Hakobyan askeri üniforma içerisinde elindeki AK47 piyade tüfeği Azerbaycan tarafına ateş ederken fotoğraf çektirmekte ve basına servis etmektedir. Genel olarak Dağlık Karabağ diyoruz ancak Ermenistan tarafından işgal edi len Azerbaycan toprakları Dağlık Karabağ’ın da ötesine taşıyor. Dağlık Karabağ’ın çevresinde bulunan Azerbaycan toprakları da işgal altında. Bu bölgelerden Kelbeçer, Kubadlı ve Laçın ilk akla gelen isimler. Ancak Ermenistan yönetimi, işgal ettiği toprakların da ötesinde taleplerde bulunuyor; sözde Dağlık Karabağ’a ait toprakların Azerbaycan tarafından işgal edildiğini ve Ermenistan’a geri verilmesi gerektiğini iddia ediyor” dedi. KÂBUS SENARYOSU Bu “saldırgan politikaların”, Paşinyan’ın çok ciddi bir hata yaparak Türkiye’yi doğrudan karşısına almasına neden olduğunu belirten Mert, şunları kaydetti: “Bölgede askeri bir ortaklığa doğru evrilen Türkiye ve Azerbaycan işbirliği, Ermenistan için kâbus senaryosu olmalıdır. Buna karşılık, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yapılan anlaşmalar da Ermenistan’a çok faydalı olmayacak. Azerbaycan tarafı, Dağlık Karabağ konusunda ga yet soğukkanlı. Olayları belgeleyerek BM ve AGİT gibi uluslararası platformlarda dile getirmeyi tercih ediyor. Amerika’da yaşayan Kıbrıs Türkü kökenli Prof. Vamık Volkan’a göre ulusların seçilmiş travmaları vardır. Uluslar, bu travmaların üzerine büyük ulusal anlatılarını inşa ederler ve kimlik örüntülerini böyle oluştururlar. Sürekli olarak ezilmişlik ve haksızlığa uğramışlık kurgusuyla oluşturulan bir Türk nefreti, Ermenilere olumlu bir şey katmaz.” bakan Paşinyan, Ermenistan dışında yaşayan Ermenilerin, Ermenistan’a geri dönüşünü ve Ermenistan nüfusunun artırılmasını bir öncelik olarak belirlemiştir. Nüfusu sürekli azalan bir Ermenistan’ın bu kaybını diyaspora Ermenilerini geri getirerek gidermeye çalışıyor. Ancak burada rahatsız edici olan, uluslararası hukuka göre Azerbaycan’ın bir parçası olan ve 29 yıldır Ermenistan’ın işgali altında bulunan Dağlık Karabağ’ın Ermenileştirilmeye çalışılmasıdır. 1989’da Dağlık Karabağ nüfusunun yaklaşık yüzde 25’ini Azerbaycan Türkleri oluştururken, bugün bu rakam sıfır dır. Yani Dağlık Karabağ’daki Azerbaycan Türkleri yurtlarından sürülürken, yerlerine Ermenistan’ın diğer bölgelerinden ve diyasporadan gelen Ermeniler yerleştirilmektedir. Bu yönüyle Dağlık Karabağ’daki yerleşimcilerin, İsrail’in işgal altında tuttuğu Filistin topraklarına gönderilen yerleşimcilere benzediğini söylemek mümkün. Paşinyan tarafından benimsenen diğer bir politika da Azerbaycan’a bir karış bile toprak verilmemesidir. Dağlık Karabağ’a yerleştirilen Ermeniler, Paşinyan’ın, Dağlık Karabağ’ın işgalini ilhaka dönüştürme politikasının aracı olarak kullanılmaktadır.” l ANKARA TSK’nin, tankları Yunanistan sınırına kaydırması hakkında konuşan emekli Tuğgeneral Er: Birlikler konvansiyonel harbe hazırlanmalı SENA YAŞAR Emekli Tuğgeneral Ali Er, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki adımlarını ve gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendirdi. Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de sonu belirsiz ve 2023’te hiç de beklemediği sonuçlarla karşı karşıya kalabilecek bir tırmanmanın içine girdiğine vurgu yapan Er, “Stratejinin 3 temel faktörüyle bunu açıklamak mümkün: Zaman, kuvvet ve mekân. Zamana bakarsak, Türkiye, böyle karmaşık bir şiddet sarmalının içine en zayıf olduğu zamanda girdi. Çünkü ekonomik buhranla karşı karşıya. Ayrıca, çok cepheli angajmanlar içinde. Hem Libya’da, hem Suriye’de, hem de Irak’ta. İç güvenliğe kuvvet ayırmak zorunda ve Kafkaslar’da da Türkiye’nin kendini ayıramayacağı bir problem ortaya çıktı. Türkiye, böyle bir zamanda Doğu Akdeniz’de olmayı kendisi seçti” dedi. ‘İradi yalnızlık içindeyiz’ Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki adımları en yalnız olduğu dönemde attığına dikkat çeken Er, şunları kaydetti: “Türkiye, 2003’te GKRYMısır’la MEB anlaşmasını imzaladığı zaman; Mısır’ı, İsrail’i, Suriye’yi, Lübnan’ı doğrudan etkileyebilecek bir diplomatik güce sahipti. Neden Birlikler, Hatay’dan TIR’lara yüklenerek Edirne’ye doğru yola çıktı. o zaman ses çıkarmadı? Tek yaptığımız 2004’te Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlarımızı BM’ye tescil ettirmek oldu. Ama bu yetmez. 2007’de benzer durum Lübnan’la oldu. Lübnan, GKRY ile MEB anlaşması imzalamadan önce, Lübnan’a ‘Lübnan’la Türkiye arasında MEB anlaşması imzalamadan, GKRY ile imzalayamazsın. Çünkü benim kıyıdaş olduğum sahil, GKRY’den fazla” diyebilirdik, onu da demedik. 2008’e gelindiğinde ise ekonomik kriz bütün dünyayı vurdu, zamanın başbakanının deyimiyle ‘Türkiye’yi teğet geçti’. Niye üzerine gidilmedi? Krizde biz pozitif ayrışma gösterdik. Yunanistan dibe vurmuşken, biz kontrol edilebilir bir krizle karşı karşıyaydık. Yunanistan’ın en zayıf olduğu dönemde niye üzerine gidilmedi? GKRY’nin, daha AB üyesi ol madan Mısır’la anlaşma imzaladığını da atlamayalım. Bunlar göz göre göre geldi. Tüm birikenlerin üstüne, İsrail’le ilişkilerinizi bozdunuz. Bölgeye deniz ablukası uygulayan devletin alanına girdiniz ve o sizi vurdu. Ardından, GKRY ile MEB anlaşması imzaladı. Ondan sonra da İsrailGKRYYunanistan savunma işbirliği mekanizmaları geliştirilmeye başlandı. Şimdi, içeride sıkışıldı ve yıllardır süren dış politika, içeride bir manivela olarak kullanılmaya başlandı. Şu anki yalnızlığımız söylenilenin aksine ‘değerli’ değil, iradi yalnızlıktır. Türkiye bunu kendi seçti.” Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’deki en büyük yumuşak gücünün Kıbrıs olduğunun altını çizen Er, şu değerlendirmelerde bulundu: “Yavru vatan tabiri yalnızca soydaşlık üzerinden değil, jeostratejik konum üzerinden de tanımlanır. Türkiye çok cılız ses çı karıyor. Kıbrıs’a ABD gemileri gelemez. GKRY, Fransa’ya üs veremez. Bunlar, Londra ve Zürih anlaşmalarına aykırıdır. Türkiye, bunlar üzerinde güç kullanmak dahil kendisini ortaya koyabilmeli. Kıbrıs’ı kaybetmiş olan Türkiye’nin savunma açığını kapatması için, bugünkü bütçenin en az iki katı kadar harcama yapması gerekir. Kapanmayacak bir savunma açığı ortaya çıkar.” Türkiye ne yapmalı? Er, TSK’nin, Suriye sınırındaki tanklarını Yunanistan sınırına taşımasına ilişkin ise “Tanklar, Trakya’da olması gereken tanklar zaten. Tüm mekanize tank birliklerini İdlib’e girmek için Suriye’ye taşıdılar. Aslında o birlikleri şu anda kendi kışlalarına götürüyorlar. Tankların oraya gidişi kontrollü kriz yönetiminin bir parçasıdır. Yapılan doğrudur ama geç kalınmıştır” diye konuştu. “Türkiye Cumhuriyeti, Suriye’deki 4 harekât alanında kullandığı kuvvetlerini, bölgedeki güvenlik ve emniyeti sağlayacak birlikleri bırakarak, Trakya’ya ve stratejik kullanım alanlarına geri çekmelidir. Çekilen birlikler, konvansiyonel bir harp için hazırlanmalıdır. Çünkü Türkiye operasyonel değil, konvansiyonel bir harple karşı karşıyadır” görüşünü dile getirdi. l ANKARA İş yok, refah yok, para yok... idam verelim.. Toplumsal sorunlar tepe yapmış. Kadın cinayetleri... Çocuk istismar ve tecavüzleri, çocuk gelinler, evlilik krizleri, boşanmalar, kavgalar, kapanan işyerleri... Toplumsal bunalımın zirve yaptığı zamanlar. Hepsi 34 yıldır adım adım ve birbiriyle yarışarak zirvelere tırmanıyor. Çözüm? Çözümü Devlet Bahçeli ortaya attı: İdamı koyalım! Ortağı AKP kendisine atılan bu halatı hemen yakaladı: Milletimiz istiyorsa bize düşen görev bunu Meclis’te yasalaştırmaktır. İnsanları, aileleri, toplumu mutlu etmenin, sorunları çözmenin yolu kalın, boyna takılacak bir halat; “suçlu”nun boynuna takacaklar, bastığı sandalyeye tekme vuracaklar, adam sallanacak ve sorun çözülecek. HHH Resmi rakamları bir kenara bırakın. İktidar işsizliğin zirve yaptığı zamanlarda bile işsiz sayısının arttığını ilan etmekten çekinmiyor. 3.8 milyon işsiz ilan ediyorlar. Ama gerçek sayılar hesaplandığında 10 milyon 700 bin işsiz, Faik Öztrak hesabı. Beğenmediniz mi? Yarısını alın. Peki, iş? Çözüm yok, ama idam verelim, yeter ki işsizlik meselesi tartışılmasın. HHH Kadın cinayetleri önlenemiyor, kadın çığlıkları her gün gazetelerin sayfalarında ve sosyal medya görüntülerinde kulakları, gözleri, beyinleri patlatarak sürüyor. Kadınları ve çocukları koruma dernekleri dayanışma örgütleri işbaşında.. Devlet ise cenaze toplayıcısı ve katilin peşinde koşuyor. Kadınlar aktif ve etkin koruma istiyor. Çözüm? “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi”ni ortadan kaldıralım.” Bu olmazsa, çözüm olarak idamı getirelim. HHH İdam isteği, iktidarın içinden çıkamadığı sosyal, ekonomik bunalımlar karşısında çözümsüzlüğün belgesidir, sahaya havlu atmasıdır. Bu konuda da MHP liderinin hemen rol kapması normaldir, yadırgatıcı değildir, çünkü bu partinin ülkenin derin sorunları karşısında bir çözümü yoktur, veya vardır: RTE iktidarını desteklemek... Ve sorunları daha da derinleştirmek. Ve idamı ileri sürerek iktidar çevresinde bir koruma zırhı oluşturmak. Bu isteği kaçıncı kez gündeme getiriyorlar? RTE seçim kürsülerinden sık sık idamı getireceklerini söylüyordu. HHH Peki, idamın müşterisi var mı? İşsizlerin yok. İş ve ekmek arayan insana idamı tartıştırmak çok komik olur. Gücü varsa seni yakalayıp ayaklarının altına alabilir. Üç kuruş maaş alan ve evini geçindiremeyen yüz binlerce ailenin idama ihtiyacı mı var? Yüzde 30’ü aşkın işsiz olan genç işsiz ve üniversite mezunlarını, iş şok ama idam verelim diyerek mi geçiştirecek, uyutacaksınız? Adalet isteyen, mahkemelere güveni tükenmekte olana insanlara, adil yargılama, hukukun üstünlüğü ve tarafsızlığı yerine idam mı sunacaksınız? İdamı getirmek iktidarın palavrasıdır. Lafı evirip çevirmedir, gerçekleri örtbas etmektir. Çözümsüzlüklere teslim olmaktır. Peki, bunu bilmeme rağmen, bir cümle ile geçiştirmem gerekirken idam üzerine bu kadar lafı da niye ettim? Gazetecilerimizi özgür bırakın! Hukuken içi boş, on para etmez bir suçlama ile gazeteciliğe karşı açılan siyasi intikam davasının yarın duruşması var. Dava gazeteciliğe karşı açılmıştır, hiç şüphem yok, bu bir “gazetecilik yapmayın” davasıdır. Barış Terkoğlu’nu serbest bıraktılar, ama Barış Pehlivan kardeşim içeride... Murat Ağırel, Hülya Kılıç kardeşlerim içeride... Tabii intikam davasının kurbanı olarak da Müyesser Yıldız kardeşim içeride. Mahkeme başkanı serbest bırakılsınlar diyor; tutuklu yargılanmaları için gerekli inandırıcı iddia ve belgelerin ortada olmadığını söylüyor hâkim vicdanı. Ama siyasi ve devleti elinde tutan intikamcıların eli kolu dava dosyasının içinde. Yarın gönlüm yollarda meslektaşlarımla beraber olacak. Gazeteciliğin sürekli yasaklanmak istenmesi karşısında, onların yerlerinde bizler de olabilirdik. Suçun olmadığı yerde, gazeteciliğin yargılandığı ve zindana tıkıldığı bugünlerde, tüm gazeteciler, hepimiz de kendimizin zindana tıkıldığını duyumsamaktan kurtulamayız. Gazeteciliğe özgürlük, arkadaşlarımıza özgürlük!!! ERBİL TUŞALP Çok değerli, artık nesilleri tükenmekte olan değerli bir gazeteci yazar arkadaşımızı daha kaybettik. Erbil Tuşalp, Cumhuriyet’te de yazıişleri müdürü olarak görev yapmıştı. Araştırmacı özelliği ve niteliğini belgeleyen kitaplarıyla ülkemize, gerçeklerin aydınlatılmasında büyük katkıları oldu. Kitaplarını anımsayalım: Bin İnsan, Bin Tanık, Bin Belge, Eylül İmparatorluğu Doğuşu ve Yükselişi, Artık Demokrasi İsteyin, Ben Tarihim Bay Başkan, Paşa ile General, Önce Çocuklar Öldü, Evreninki mi Özalınki mi?, Çürüme, Plastik Papatya Kokusu, Şeriatı Beklerken, Demokrasi Sizin Neyinize, Şeriat A.Ş, Sen Sofi’nin Oğlusun, İslam Faşizmi, Bozkurtlar, Çete Parti Mafya, Aldanma, Kuklaturka, İslam İmparatorluğu.. Güle güle dostum, uzaktan yazışmalarımızı çok özleyeceğim. Biraz daha yoksullaştı dünyamız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle