08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PAZAR YAZILARI 7 27 EYLÜL 2020 PAZAR ‘Göğün yarısı kadınların omuzlarındadır’ “İnsanın kendi evinde kendini güvende hissetmemesi kabul edilebilir bir guları yük olarak doğrudan omuzlarına biniyor, günbegün şiddeti yadurum değil.” Bu sözler Feşayan kimi çocuk ölderal Aile Bakanı Franziska dürülme duygusuyGiffey’in. Almanya’nın dev sü AHMET ARPAD la yaşıyor, içine kapermarketleri, bakanlığın birpanıyor, daha çocuk kaç ay önce başlattığı “Evde güvenyaşta çevresine güvenmeyi unutuyor, de değil misiniz?” kampanyasına katı duygusuzlaşıyor, saldırganlaşıyor. larak ülke çapındaki 26 bin şubesine astıkları afişlerle aile içi şiddete uğrayan kadınları nerede ve nasıl acil yarKadına şiddet toplumun utancı dım alacakları konusunda bilgilenFederal Aile Bakanlığı’nın verilerine diriyor. Kadına şiddet ülkenin yıllargöre 2018 yılında 34 bin kadın sığındır yaşadığı bir sorun. Münih Teknik ma evlerine kaçmış. Bunlardan yüzde Üniversitesi’nin kısa süre önce açık altmışı çocuklarını da yanına almış. ladığı araştırmaya göre, bu sorun ko Almanya’da 6 bin kapasiteli 400 sığınrona salgını nedeniyle insanların evle ma evi var. Bunu, aile içi şiddetin girine kapanması sonucu son altı ayda derek arttığı Türkiye ile karşılaştırdıdaha da büyüdü. ğımızda, Aile, Çalışma ve Sosyal HizAile içi şiddetten sadece kadınlar metler Bakanlığı’nın verilerine göre ülzarar görmüyor, bu şiddete tanıklık kemizde 3 bin 500 kapasiteli 145 kaeden çocuklar da doğrudan olumsuz dın sığınma evi olduğunu görüyoruz! etkileniyor. Suçluluk ve utanma duyAile içi şiddet sonucu Almanya’da geçen yıl 122 kadın yaşamını yitirmiş. Federal Kriminal Dairesi’nin de verileri ürkütücü ve düşündürücü: Aile içi şiddetin mağduru 140 bin kadının 6 bini Türk. Resmi verilere göre, kadına şiddet uygulayan 117 bin erkek tutuklanmış, 7 bini Türk. 2019 yılında yapılan “Almanya’da Kadının Yaşamı, Güvenliği ve Sağlığı” konulu bir ankete göre, Türkiye’den gelin gelen kadınların yüzde 49’unun aile içi şiddet yaşadığı açıklanmıştı. Kadına şiddet çoğunlukla insanlarımızın getto yaşamı sürdürdüğü Berlin, Köln, Mannheim, Hamburg gibi büyük kentlerde görülüyor. Bunun temel nedenleri işsizlik, yoksullaşma ve uyum çabalarının başarısız kalmış olması! Stuttgart Belediyesi’ne bağlı “FrauenFanal” adlı kuruluş, aile içinde sorunlar yaşayan, evden kaçan kadınlara rehberlik yapıyor, onları bilgilendiriyor, avukatları hukuki danışmanlık Dünyanın pek çok ülkesinde kadına şiddete karşı protestolar sürüyor. hizmeti veriyor. Sadece onlar değil, aile içinde fiziksel ve ruhsal şiddeti yaşayan çocukları da bu kuruluştan destek alıyor. Kadına yönelik şiddet sadece onun yaşam hakkını tehdit etmiyor, aile birliğini de ağır yaralıyor, topluma ciddi anlamda zararlar veriyor. Dünya kadınları 1921’den bu yana 8 Mart’ta “Kadınlar Günü”nü kutluyor, dünyanın çoğu ülkesinde kadına şiddet hızla tırmanıyor! 25 Kasım’daki Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde de kadına yönelik şiddet konu ediliyor. Sözler veriliyor, verilen sözler hep lafta kalıyor, çünkü hep rafa kaldırılıyor. Ne demiş Mao Zedung: “Göğün yarısı kadınların omuzlarındadır.” [email protected] New York, küllerinden doğma çabasında New York’a 1 Mart’ta daha önceden planlanan bir seyahat programı nedeniyle gittiğimde 27 Mart’a kadar orada kalmak İSMET AKTEKİN zorunda kalacağım aklımın ucuna bile gelmezdi. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi koronavirüs salgını o dönemde New York’u da ağır vururken ben de bu kaygı dolu sürece yakından tanıklık ettim. New York City, 19 milyon insanın yaşadığı kozmopolit bir şehir. Başlangıçta hem sakinleri hem de Washington ve New York eyalet yöneticileri tehlikenin boyutunu ciddiye almadılar. Ne yazık ki farkına vardıklarında ise geç kalmış oldular! Nixon’ı başkanlıktan ettiren Watergate skandalını ortaya çıkaran ünlü gazeteci Bob Woodward’ın yeni çıkan kitabı “RageÖfke”, Trump yönetiminin salgına bakışına yönelik tartışmalara yenisini ekledi. Woodward, ABD Başkanı Donald Trump’la yaptığı söyleşisinde kendisine “koronavirüsün ne denli ölümcül olduğunu mart ayında bildiğini ve bunu ilan edip abartmanın faydalı olmayacağına inandığını” söylediğini yazdı. New York’ta Trump yönetimine karşı, başta salgınla mücadeye yönelik izlediği politika olmak üzere eleştiriler yüksek sesle dile getiriliyor. Cumhuriyetçi kanattan Trump’a karşı Demokrat Partili New York Valisi Andrew Cuomo’nun, pandemiyle mücadelesi ise birçok kesim tarafından takdir ediliyor. Cuomo’nun pandeminin çan eğrisini tepe noktadan alıp en alt düzlüğe getirdiği uygulamalarından bazıları ise şöyle: l Mart ayından itibaren TV’den yaptığı bilgilendirici halka sesleniş konuşmaları. l İlk ve ortaokulları ilk etapta marthaziran arasında kapatmak. l Hazirana kadar gereği olmadıkça New York’luların gönüllü olarak sokağa çıkmamalarını teşvik etmek. İlave olarak, müzelerin, sinemaların, spor merkezlerinin kapatılması kararını almak. (Bu önlemlerle virüsün yayılma hızının yaklaşık yüzde 70’e kadar düştüğü yönünde Columbia Üniversitesi Kamu Sağlığı bölümünün bir çalışması da bulunuyor.) l Pandeminin yayılma hızı yüksek eyaletlerden gelenlerden özel belgelerin istenmesi. Turizm yaralı Mart sonunda Türkiye’ye döndüm. New York’la yeniden buluşmam ise bu defa12 Eylül’de oldu. 27 Mart’ta ayrıldığım zamana göre oldukça farklıydı. Mart’ta neredeyse bomboş, ruhsuz, adeta ölü şehir görünümdeki New York’a biraz olsun canlılık gelmişti. Yakın bir gelecekte sanki küllerinden doğacak gibi bir his geldi içime... Kent merkezi artık aylar öncesine göre daha kalabalık. Bu kalabalığın çoğunu ise yerli turistler oluşturuyor gibi. Bu şehre hayat veren Avrupalı, Uzakdoğulu, Güney Amerikalı turistler ise artık yok denecek kadar az. Elbette yabancı turistteki bu azalma, şehrin ekonomisini ve imajını oluşturan canlılığını, renkliliğini derinden etkiliyor. Pek çok otel ve restoran hâlâ kapalı. Açık olan otellerin birçoğu ise neredeyse yarı fiyatına. Kimi dükkânlarda indirimler dikkat çekiyor. Pandemi nedeniyle lokanta ve yeme içme yerlerinde iç mekânda servis yok. Gelecek ay salgının seyrine göre, iç mekânlar için servis izni çıkması gündemde. Maskesiz bir yere gitmek neredeyse imkânsız. Büyük çoğunluk maskesini doğru takıyor. Takmayanlar yetkililerce uyarılıyor. Doğru maske kullanımı afişlerle tüm toplu taşıma araçlarına yerleştirilmiş. Spor da günlük hayata girmeye başladı. ABD Açık Tenis geçen hafta oynandı. Sinemaların, müzelerin yakın bir gelecekte açılacağı duyuruldu. Görünüş o ki New York, akılcı bir şekilde Covid19 ile mücadele çabasını sürdürüyor. Tedavi ve aşı umutlarıyla birlikte New York, yeniden o capcanlı günlerinin özlemi içinde mücadelesinden vazgeçmiyor. ADALET ÇAĞRISI Meksika’da 43 öğrencinin kaçırılıp “kaybedilmesinin” 6. yılında acılı aileler ve aktivistler meydanlardaydı. Iguala kentinde 26 Eylül’de bir protesto esnasında ortadan kaybolan ve en son polis aracına bindirilirken görülen 43 öğrencinin polis tarafından uyuşturucu çetesine teslim edildiği ve kurşuna dizilip yakıldıkları iddia edilmişti. Olayla ilgili soruşturma ise sonuçsuz kalmıştı. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi, öğrencilerin kaybolmasıyla ilgili gözaltına alınan 129 kişiden 34’ünün işkence gördüğüne ilişkin bir rapor yayımlamıştı. Raporda, federal müfettişlerin şüphelilerden işkence yoluyla itiraf aldığına işaret edilmiş ve bu itirafların geçersiz sayılması çağrısında bulunulmuştu. Hükümet yetkilileri ise söz konusu iddiaların soruşturulduğunu kaydetmişti. 43 öğrencinin ailelerinin, yakınlarının ve sivil toplum örgütlerinin adalet talepleri ise sürüyor. Eğitimden vazgeçmeyen gazeteci Jakob Oetama, 27 Eylül 1931’de Orta Cada eden Oetema, askeri töva Magelang’da doğrenle Cakarta du. Annesi babası öğretmendi, onların izinden gitti. İlk işi öğretmenlik oldu, sonra da ölünceye kaGÜLSEREN TOZKOPARAN JORDAN Kalibata Kahraman Kişiler Mezarlığı’nda toprağa verildar gazetecilik ve yayındi. Pandemi cılık... Endonezya’nın en büyük koşullarında düzenlenen töreni, medya imparatorluğu Kompas kendi TV kanalları ve internetten Gramedia’yı yarattı. 22 bin çalı canlı olarak yayımlandı, milyonşanı vardı. İlerleyen yaşına karşın lar izledi. sabahlara kadar ofisinde çalışır, gazetede çıkacak bütün makale Dev yayıncılık... leri okurdu. İlk göz ağrısı gazeteArdından söylenen onca güzel si Pusula anlamına gelen Kompas, sözün içinde minnetarlık ön plan28 Haziran 2020’de 55. doğum daydı. Eski arkadaşı, Stratejik ve gününü kutladı. Kimi kaynağa gö Uluslararası Çalışmalar Mekere, gazete yaklaşık 500 bin gün zi Başkanı Yusuf Wanandi şunlalük tirajıyla dünyada 5. sırada. rı söylüyordu: “Oetama’nın medOetama, Endonezya’nın en es ya imparatorluğunu kurup genişki gazetesi Kompas’ı gazetecileterek neler başardığını tanımlik kariyerine başladıktan sadece lamak kolay değil. Ona “medya iki yıl sonra kurdu. 1963’te Pena kralı” diyebilirsiniz; ama gerçek bur Jakarta Magazin’de editör ola şu ki o, bundan çok daha fazlayrak başlayıp, kısa süre dı. Pek çok farksonra İntisari’yi kurlı meseleye ilmuş, böylece Kompas gi duyduğu için o Gramedia’nın temelbizim ‘Rönesans leri atılmıştı. Başlarkişiliğimiz’di. Her ken yalnız değildi, yaşeyden önce ganında ortağı arkadaşı zeteci, yayıncıydı. PK Ojong vardı. Yol arCakarta’da ve Enkadaşı 1980’de yaşadonezya takımamını yitirdi. Oetama, dalarında yayımmedya imparatorluğunu günlük İngilizce gaQetama ladığı çeşitli gazete ve dergiler arazete Jakarta Post ile haftalık ha cılığıyla yazılı basının öncüsüydü. ber dergisi Tempo’yu da katarak Ülke çapında 100’den fazla sabüyüttü. 2000’e kadar Kompas’ın tış noktasıyla Endonezya’daki en genel yayın yönetmenliği koltuiyi kitabevi Gramedia’ya sahipğundaydı. ti. Endonezya’nın en iyi matbaalaEndonezya’da onun için yapılan rından birini kurarak her dalda kikimi yorumda her zaman yenilik taplar bastı. Oğlu aracılığıyla her peşinde koşan, öğretmeyi ken sınıftan müşteriye hizmet veren disine iş edinmiş, sahip olduğu 100 otel kurdu. Ama hepsinden medya kanallarını halkı eğitmek önemlisi Endonezya’nın gurusuyiçin kullanan, bir anlamda ülke du. Yarattığı birçok kanalı tamanin başöğretmeni bir Rönesans men milli eğitime adamıştı.” insanı olduğuna vurgu yapılıyor. İnsana değer veren, kıymet bilen, ‘Bakış açınızı geliştirin’ dürüst, mütevazı, yumuşak ve çok yardımsever olduğu söyleniyor. Birçokları için gazetecilik aşkıyla işine sarılan, basın özgürlüğü peşinde koşan ulusal bir figür. 9 Eylül’de 88 yaşında hayata veKompas’da çalışan gazeteci ve öğrencisi Melati Mewangi, “Güneşin altında yeni bir şey yok derdi Jakob, bu dünyada yeni bir şey olmadığını, ancak bakış açımızı her zaman yenileyebileceğimizi sık sık dile getirirdi, genç gazetecileri konfor bölgelerinin dışındaki dünyayı keşfetmeye teşvik ederdi” diyor. Oetama’nın yayın çizgisi için gazetenin askeri dönemlerde kapatılma tehdidine, baskılardan kurtulma arayışına karşı açık eleştiriden ziyade daha ılımlı yayın politikası, tarafsız habercilik izlediği yorumları da dikkat çekiyor. Bu duruş kimi çevrelerce zaman zaman eleştirilmiş. Oetama ise yıllar önce bir röportajında Kompas gazeteciliğinin Cava kültürünün izlerini taşıdığını savunmuş. Sözgelimi Cava kültüründe direk para istenmez, paraya ihtiyacın sebepleri anlatılırmış. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali... Eleştiride kırıcı olmaktansa, sanatsal bir şekilde ima ile verilebileceği görüşünü aktarmış. Onun için gazetecilik yalnızca yapılanları eleştirmekten öte, konuyu öyle bir çerçeveye almalı ki okuyucu sorunun özünü anlayabilsin. Bu “temkinli eleştiri” tarzıyla her zaman ayakta kalmayı başardıysa da zaman zaman Kompas da basın yasaklarından kurtulamamış. 1978 yılında diktatör Suharto zamanında başka gazetelerle birlikte yasaklandığında savunması özgür basının önemi vurgusu olmuş. Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesinde 55 yıldır yayın hayatına devam eden Kompas gazetesi, Katolik partinin desteği ile Katolik bir vakıf tarafından Oetama ve arkadaşı PK Ojong tarafından kurulmasına karşın hiçbir zaman teksesli Katolik bir gazete olmamış. Ülkede pek çok kesimin ortak kanısı, etnik, dini ve sosyal ayrım olmaksızın çoksesli oluşu, geniş bir kitleye seslendiği yönünde. Oetama’nın yaşamını yitirdiği haberiyle birlikte okurları, izleyicileri günlerdir yasını tutuyor, gazeteye akın akın mektup yağıyor. Öğretmen, gazeteci Oetama’nın dediği gibi “güneşin altında yeni bir şey yok” maharet bakış açılarımızı yenilemekte... [email protected] Yürüyüşe çıkmanın büyüsü Akşamdan kalma fırtına bulutları Masa Dağı’nın üzeGüney Afrika (Cape Town) rinde asılı duruyor. Hemen yanı başınELİF GÜNSEL da dağa doğru başını uzatmış gibi duran Lion’s Head Tepesi yine sisler içinde... Eğer bu tepenin zirvesi dumanlı ise herhangi bir Capetonian çok iyi bilir ki birkaç güne kalmaz Cape Town’a yağmur düşer. Şanslıyız... Batı Cape bölgesi bu kış bol mevsimsel yağış aldı. Barajların doluluk oranı yüzde 96’lara kadar yükseldi. Kent sakinleri pandemi sürecinde en azından yaz döneminde susuz kalma tehdidini bertaraf etti. Hatırlarsınız, dünyanın en büyük metropollerinden Cape Town’da, 2018 yılında üç yıl süren kuraklığın ardından barajlardaki su seviyesi yüzde 30’lara düşmüş, yerel yönetim su tüketimine ciddi kısıtlamalar getirmişti. Uluslararası haber ajanslarının korku pompalayan “Day Zero Sıfırıncı Gün” başlıklı haberleri de bir sonraki kuraklık dönemine kadar tedavülden kaldırıldı. Sabah ritüelleri soğuk suda yüzmek Gelgit baskınına uğramış Small Bay’e doğru yürürken sabah sessizliğinin, serinliğin, kül rengi gökyüzünün tadını çıkarıyorum. Doğanın canlandığı ilkbahar günleri uzun yürüyüşler için kullanılmalı. Mark Twain’in de dediği gibi “Yürüyüşe çıkmanın büyüsü; yürüme eyleminde ya da manzaranın güzelliğinde değil, konuşmadadır. Yürüyüş, beyninize kan gitmesi ve dolasıyla zihninizin canlanmasını sağladığında, kendinizle konuşmaktan daha iyi bir vakit bulamazsınız.’’ Yolumun üstündeki cankurtaran istasyonunun önünden geçerken gözüm istem dışı okyanus suyu sıcaklığı, gelgit zamanı, dalga boyu ve rüzgâr yönünün yazılı olduğu tabelaya takılıyor. Tablo; suyun 13 derece, rüzgârın hafif kuzeydoğulu, dalga boyunun 1.4 metre olduğunu ve suların çekilmeye başladığına işaret ediyor. Edindiğim bilgilerin doğruluğunu test etmek istercesine Atlantik Okyanusu’na doğru bakıyorum. Çizgi çizgi ışık huzmesinin göl yeşili su yüzeyine vurduğu manzarada karaya doğru yüzen iki kişi görüyorum. Yüzücüler, baş bölgesinden ısı kaybını engellemek ve “sörfçü kulağı” denilen kulak enfeksiyonu ihtimalini ortadan kaldırma amaçlı bone harici herhangi bir aksesuvar kullanmamış. Sabah ritüeli soğuk suda yüzmek olan birçok Capetonian tanıdım. Benguela akıntısının etkisiyle her daim soğuk olan suda dalgıç kıyafeti giymeden yüzmek gerçekten cesaret işi. Cankurtaran istasyonunda uzun yıllar görev yapan, açık okyanus yüzücüsü Derek ile vaktiyle yaptığım bir sohbet geliyor aklıma. “Soğuk suya alışana kadar vücudum tepki veriyor. Alıştıktan bir süre sonra hızla çarpan kalbim sakinleşiyor, kan akışım yavaşlıyor. Ardından beynimde bir pencere açılıyor sanki. Rüya ile uyanma arasında bulanıklaşan sınır gibi... Ve o sınırda hayata dair ne kadar problem, drama ve hayal kırıklığı varsa okyanus suyunda çözünmeye başlıyor. Bu ritüeli devam ettirdiğim her gün yaşamımı hak etmiş olduğuma inanıyorum” demişti. Cevabının beni gülümsettiğini hatırlıyorum. Koronavirüs günlerinde yaşamı askıya almamak, en sıradan görünen yerlerde bile bir güzellik aramak ve hepsinden tat almak gibi erdemlere sıkı sıkı sarılmak şart. Gitmek mi zor kalmak mı... Bu sahil şeridinin sığ sularında, sualtı ormanlarında yetişen büyük kahverengi ağaç formundaki suyosunu “kelplerin” iyotla karışan kokusunu severim. Ancak kaygan parlak yüzeyi ve solugan eşliğinde suda bir görünüp bir batmaları bana ürkütücü gelir. Bir de Güney Afrikalı uçurtma sörfçüsü bir arkadaşım, 17 metre havaya zıpladıktan sonra başıboş gezinen bir kelpin sert köküne hesapsızca konmuş ve sağ topuğunu çatlatmıştı. Okyanus içinde ne zaman serseri mayın gibi gezinen bir kelp kökü görsem aklıma bu talihsiz kaza da gelir. Sabah kahvesi için iki yüz yıllık Ons Huisie’ye doğru yürümeye devam ediyorum. Daha önce “visschuur” yani balıkhane olarak kullanılan taş binanın duvarlarında bölgeye gelen ilk yerleşimcilerin balıkları temizlerken, tuzlarken, kuruturken ve ağlarını örerken çekilmiş siyah beyaz sararmış fotoğrafları asılı. Restorantın taşla örülmüş duvarlarında dolgu maddesi olarak ot, gübre, kum ve az miktar da balina kemikleri kullanılmış. Yaslandığım duvar adeta beni içine çekiyor. Kendimi bir zaman kapsülünün içinde yüzyıl geriye ışınlanmış gibi hissediyorum. Restorantdan içeri giren Eva’nın sesi beni kendime getiriyor. Yeni Zelanda’ya göç etmek için başvurusu inceleme aşamasında olan arkadaşım bilgisayar sektöründe çalışıyor. Pandemi döneminde evden rahatlıkla çalışabildiği için memnun. Daha iyi olacağına inandığı yepyeni bir hayata başlamak için başvuru sonucunu beklerken ise sabırsız. Söylediğine göre Güney Afrika’dan yapılan göç başvuruları pandemi sonrası yüzde 50 oranında artmış. Cape Town’da yaşadığı hayattan memnun olduğunu düşünüyordum. Yanılmışım. İçilen sabah kahvesinin ardından eve doğru yürümeye başlıyorum. Arkadaşımın kararı zihnimi meşgul ediyor. Göç etme kararı bir bakıma adaletsizlik, eşitsizlik, ekonomik imkânsızlık, politik istikrarsızlık ve ruhsal körelme karşısında mayalanan hayal kırıklığının dışavurumu ne de olsa. Juan Goytisolo’nun dizeleri geliyor aklıma: “Hepsi beyhudeymiş ey vatanım, henüz vaktimiz varken gel dostça ayrılalım...” [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle