08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 11 27 EYLÜL 2020 PAZAR XiR, daha önce yaptığı “Angela Merkel” ve “Tsubasa” gibi şarkılarla gündem olmuştu. “Sallan” şarkısıyla da dünyaca isimlerin yer aldığı Spotify’daki Global Viral 50 listesine girdi. ‘Doğru ‘Sallan’ ile müzik listelerini sallayan rap müzisyeni XiR, olan kariyerini zordur’ ve müziğini anlattı Rap dünyasında uzun süredir bol bol üreten isimlerden biri XiR. Ağustosun ortasında çıkardığı “Sallan” şarkısıyla da yine listelerde zirveye yükseldi. Şarkı, Spotify’da bir ayda 4 buçuk milyondan fazla dinlendi, dünya listelerine girdi. Şarkıyla aynı anda yayımlanan klibiORHUN ATMIŞ nin YouTube’da izlenme sayısı ise 5 buçuk milyonu aştı. Genelde izlenme sayıları dinlenme sayılarından geride kalır. Ancak Roman mahallesindeki bir düğünden görüntülerin yer aldığı klip, büyük ilgi gördü. “Sallan” şarkısı ve klibiyle bir akım bile yarattı XiR, hayranları her gün “Sallan” ile çektikleri dans videolarını sosyal ağlarda kendisiyle paylaşıyor. Başarılı rap müzisyenle konuştuk. ‘İlham kaynağı. ..’ n Stüdyonuzu 2003 yılında kurduğunuzu ve ilk kaydınızı aynı yıl aldığınızı okudum. Rap’e kaç yaşında ilgi duymaya başladınız? Hayalleriniz neydi? 2003 yılında Ankara’da kurduğum stüdyo aslında kendi sesimi kaydedebildiğim bir çubuk mikrofon ve bir kayıt programı dışında bir şey değildi. Zaman içerisinde tanıştığım arkadaşlarımdan gördüğüm küçük ‘SALLAN’IN YARATTIĞI SANSASYON... n “Sallan” ile sansasyon yarattınız diyebilirim. Şarkı nasıl ortaya çıktı? Klibe de ayrı bir parantez açmak istiyorum. Görüntüler nereden? Gördüğü ilgiyi nasıl buluyorsunuz? Aklımda bu “sound”da bir şeyler üretiyor olmak uzun süredir vardı ve yaptım ancak bu “beat”i dinlediğimde bir heyecan oluştu ve aradığımın bu olduğuna karar verip bir şarkı yapmak için gereken tüm ritüelleri gerçekleştirip (gülüyor) bu işe odaklandım. Şanslıyım ki odaklanmanın gerektiği o anlarda karantinadaydım ve iyi konsantre olmuştum. Filmin çekildiği yer, İstanbul Yenisahra Mahallesi. Klipteki herkes o mahallenin sakini ve orada bir roman düğünü eğlencesi var. Karakterlerin ve şarkının enerjisinin çok benzer olması ve yönetmen dostum Melih’in ustalığı ile güzel bir sonuç çıktı. Bu klip için bambaşka planlarımız varken Şam’ın bir fikrinden yola çıkarak bu konsept üzerine odaklanıp Sallan’ın klibini bu şekilde tamamlamaya çalıştık. kayıt sistemleri için (mixer, kondenser mikrofon) almak için para biriktirip hayatımın her anında müzik teknolojileri ile bir bağ kurdum. Hayallerim sadece müzik yaparak hayatımı yaşamaktı. Birçok zorlukla karşılaştık ilerleyebilmek adına, çünkü doğru olan zordur. n “Underground” yıllarınızdan bugüne müziğinizde değişimler oldu mu? Daha popüler olmak, müzikten bir şeyleri alıp götürmek zorunda mı sizce? Rap müziği bilinçli bir şekilde 1516 senedir dinliyorsam bunun her çeyreğinde farklı müzik akımlarından etkilendim. Bu yüzden aslında sadece bir tarz değil, birçok türün sentezi bir müzik yaptığımı düşünüyorum. Popüler olmak için bence kendi olayından ve müziğinden ödün vermek zorunda değilsiniz, ancak bunun böyle gözükmesine sebep olan bir güruh var, bunlar güzel ve popüler olan her şeyi taklit edip orijinal işler ortaya çıkaramadığı için ortada bir sürü gürültü dolaşıyor. Maalesef bu piyasada müzik icra edenlerin büyük kısmının müzikten anlamaması böyle algılar yaratabiliyor. n Birçok isimle düet yaptınız bugüne kadar. Bu, size güvendiklerini de gösteriyor. Nasıl doğdu bu güven? İnsanlar birbirinin müzik ile olan ilişkisini ve tutkusunu görünce bu güven de oluşuyor. Özellikle dostlukla beraber müzikal kalitesinden de etkilendiğin insanlar çevrende olduğu zaman ortaya kaliteli işler koymak da kaçınılmaz oluyor. Istanbul Trip’i ailem olarak görüyorum ve uzun yıllar kurduğumuz dostluğun bir meyvesidir 2016 yılında Karaköy’de açtığımız ilk stüdyo. Burası tarzımızın oluşmasında etkili olmakla birlikte yaklaşık 5 senedir Türkiye’deki birçok müzik dinleyicisine ve üreticisine ilham kaynağı olmuştur. Safranbolu’nun festivali başladı UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan ve “En iyi korunan 20 kent” arasında bulunan Karabük’ün Safranbolu ilçesinde, “Kültürel Miras ve Korumacılık” ana temasıyla düzenlenen “21. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali” başladı. Festival, Misakı Milli Demokrasi Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtı’na Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse tarafından çelenk sunumu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Ardından Leyla Dizdar Kültür Merkezi’nde Najeebullah Mehrzad’ın yağlı boya resim sergisinin açıldı. Festival kapsamında Yavuz Öter’in yaptığı “Safranbolu’da Mekân” belgeselinin gösterimi yapıldı. l İHA Leyla Dizdar Kültür Merkezi’nde resim sergisi açıldı. Utanç duymak Utanç duygusunu bir yetersizlik ya da davranıştaki uygunsuzluğun bilincine varınca duyulan acı diye tanımlıyor kaynak kitaplar... Hicaptan eziklik duygusuna uzanan bir yelpazeye yayılıyor tanımlar. Tohumları taa çocuklukta atılan ve sonunda gelip mutlak vicdan, etik değerler ve ahlaka bağlanan bir duygu. Yetersizlik ya da davranıştaki uygunsuzluğun bilincine varmak! Hani son zamanlarda sık sık “Hiç mi utanmıyorlar!” diyoruz ya... İşte nedeni: Bilinç olmayınca vicdan da ahlak da hak getire! Yaşadıklarımızdan utanmak Çoğunuz gibi ben de utanç duyuyorum yaşadıklarımızdan: Eğitimin tarikatlara devredilip uğratıldığı rezillikten... 18 milyon çocuk ve gençten! Eğitim Bakanı’nın açıklamalarından utanıyorum. Biri ona hatırlatmalı: En büyük eşitsizlik, eşit olmayan çocuklara eşit davranmaktır! “Bu dünya yaşamak için kötü bir yer” kararı alan ve ölümü seçen Furkan ve umudu yitirenlerden utanıyorum. Hiçbir gelecek sunamadığımız gençlerden... “Kobani operasyonuyla” 82 HDP’linin gözaltına alınmasından; Anayasa Mahkemesi’nin “tutuklama hukuki değil” kararını yok sayıp Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in yeniden hedefe oturtulmasından... 6 yılda ne değişti ki yeni delil mi buldular! Sağlık emekçilerinin uğradığı şiddetten ve haksızlıktan... Aylardır gece gündüz, yaşamları, aileleri, canları pahasına verdikleri mücadelenin yok sayılmasından... Siyasi iktidarın istemediği bir karar veren hâkimin, polisin, savcının sürülmesinden, cezalandırılmasından... Göz göre göre adaletin siyasi erke terk edilmesinden... İnsanların, düşünceleri yüzünden hapiste “unutulmasından”... Ama Trump, Merkel, Macron, Erdoğan, Bahçeli isterse hapisten çıkılmasından... Can Dündar’ın 4 dakikalık bir celsede alınan kararla mal varlığına el konulmasından... 12 Eylül’de 30 bin kişi Türkiye’yi terk etti, anımsadığım kadarıyla kimsenin malına el konmadı! Bütün bunlar ve daha nicelerinin hiç yaşanmıyormuş gibi yapılmasından utanıyorum... Edebiyatımız utancı dile getiren şairlerle, yazarlarla dolu. Sait Faik’ten Yaşar Kemal’e, Ülkü Tamer’den Aziz Nesin’e nice örnekler dilimin ucunda. Ne diyordu “Utanç Kesiti”nde Dağlarca: “Çağlar birbirini görse, / Ortaçağ yüzüne tükürürdü uzay çağının”... Murathan Mungan ise her fırsatta vurguladı: “En çok unuttuğumuz şey utanmak. Vicdanı, ahlakı, adaleti unuttuk ama utanmayı, utanç duymayı da unuttuk.” Eril Nefretin Kınanması Geçen hafta Yunanistan’da iki gazete, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilişkin iğrenç birinci sayfalarla çıktı. Yıllardır barış kültürünü yerleştirmek için birlikte çalıştığımız “WINPEACE” (Kadın Barış Girişimi) ağındaki Yunan ve Kıbrıslı arkadaşlarımız anında bizleri arayıp üzüntülerini belirtti. “Eril Nefretin Kınanması” başlıklı ortak açıklamamızı sizlerle paylaşıyorum: “Biz, WINPEACE Türkiye Yunanistan Kadın Barış Girişimi’nin Yunanlı üyeleri olarak, Türkiye’deki kız kardeşlerimizle birlikte Doğu Akdeniz’deki gelişmeler üzerine 2 Eylül’de ‘Şiddetsiz Çözüm Çağrısı’ başlığı altında her iki ülkenin sorumlularına ve kamuoyuna çağrıda bulunmuş, diyaloğa yer açılmasını talep etmiştik. O günden sonra barış ve diyalog çağrılarının çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından her iki ülkede de çoğaltma ve yaygınlaştırma çabalarını ve her iki hükümetin bu yolda adım atmalarını takdirle izledik. Şu son hafta içinde marjinal de olsa Yunanistan’daki iki gazetenin, insanlığa yaraşmayacak, insanı, kadını, tüm insani değerleri aşağılayan, utanç verici, iğrenç başlıklar ve hakaretlerle çıkmasını kuvvetle kınıyoruz. Herhangi bir olumlu gelişmeyi sabote eden bu nefret dilini, eril dili kınıyoruz. Politikalar gelip geçer ama ahlak ve etik ölçüleri yok saymak, insanlık ayıbı olarak tarihe mal olur. WINPEACE Türkiye Yunanistan Kadın Barış Girişimi.” Simay Bülbül ‘Maskeler’ sergiye konu oldu... Bayburt’taki Baksı Müzesi’nde “Maske/ Çağrışımlar” sergisi önceki gün açıldı. 20 sanatçı ve tasarımcının “maske” yorumlarını bir araya getiren sergi, açık kaldığı süre boyunca eşzamanlı olarak müzenin web sitesinde (baksi.org) çevrimiçi izlenebilecek. Beklenmedik bir biçimde günlük yaşantımızı kontrol altına alan, hayatımızın merkezine taşınan maskeler, bu kez sanatçı ve tasarımcıların yorumlarına konu ediliyor, yarattığı farklı çağrışımlarla ele alınıyor. “Maske/Çağrışımlar” sergisi, 15 Mayıs 2021 tarihine kadar görülebilecek. “Maske/Çağrışımlar” sergisinde eserleriyle yer alan isimler: Alp İşmen, Aykut Erol, Beyza Boynudelik, Enis Karavil, Felekşan Onar, Ferhat Özgür, Fırat Engin, Gülcan Şenyuvalı, Gülten İmamoğlu, Halit Berker, Hatice Gökçe, İrfan Önürmen, Mehmet Dere, Mehmet Kavukçu, Merve Kerem Ariş (UNIQKA), Mike Berg, Mustafa Horasan, Özlem Süer, Sinan Logie ve Simay Bülbül. Yuhu ‘Hazar Sahilinde’ (Uzelli Kaset) İlk albümleri “Hazar Sahilinde”, 1993 yılında kaset formatında basıldığında, Azeri rock topluluğu Yuhu, Caravan, Kemancı gibi Beyoğlu rock barlarının sahnelerini ateşe veren en mahir ekiplerden biriydi. Topluluk, basçı İbrahim Eminov, gitarcı Namık Nakdaliyev ve davulcu Cengiz Eyvazov tarafından Azerbaycan’da 1987 yılında oluşturulmuş, yolculuklarının ikinci etabı solist Cesur Memetov’un dahliyle Beyoğlu’nda gerçekleşmişti. Ne paraları vardı ne de kapitalizm denen canavar hakkında bilgileri; buralara çok yabancıydılar ama usta işi müzikleri doksanlar kuşağının rocker’larını içerden fethetmeye yetmişti. 10 parçadan oluşan “Hazar Sahilinde” zamanında sadece kaset formatında 5 bin adet basılmış, ne plak şirketine ne de topluluğa para kazandırmıştı ama albüm rock tarihimizin saklı sayfalarına bir prestij abidesi olarak yazılmıştı. Şimdi ilk defa plak formatında bin adet üretildi; orijinalindeki Hazar Gölü’nün bıçak kesiği hali ve bir yaprak insört ile. Albüm yeni kuşaklar tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir hazine olarak yeniden karşınızda. Not: Yuhu topluluğunun basçısı ve kurucu üyesi İbrahim Eminov, maalesef plağın basılma kararı alınmasından sonra, 56 yaşında hayata veda etti ve plağı göremedi. [email protected] Levent Soyer ‘Serai Jazz’ (Kalan Müzik) 1979 Kıbrıs doğumlu Levent Soyer kardiyoloji hekimi, aynı zamanda da kendi kendini yetiştirmiş (hem de çok iyi yetiştirmiş) bir piyanist ve besteci. Caz, newage, elektronik müzik başlıkları altında çalışan Soyer, çalışmalarında ilgili alanlarla sufizmi, çağdaş felsefeyi ve Osmanlı müziğini aynı sonik dünya içinde buluşturuyor. İki yıllık bir emeğin ürünü olan ilk albümü “Serai Jazz”, Osmanlı saray musikisini farklı bir pencereden resmederken, doğaçlama anlayışını makamsal müzikle birleştiriyor. Altı parçadan oluşan “Serai Jazz” albümünde birer adet III. Selim, II. Mahmud, Sultan Abdülaziz, iki de IV. Murad bestesi var. “İç Kelam” ise Levent Soyer’e ait tek beste. Piyano, bas, synthesizer ve tabla çalıp vokal yapan Soyer’e davulda Hasan Özgür Tuna, kemençede Atakan Sarı, viyolonselde de Gürhan Nuray eşlik ediyor. Soyer’in bu çalışmada önüne koyduğu müzikal hedef; Osmanlı’nın besteci sultanlarının hazine dairesinde saklı elmas güzelliğindeki melodilerini dünyaya daha farklı bir perspektiften gösterebilmek. Bunu yaparken de düzenlemeleri kendine özgü bir ruhla tamamlamak, kendine özgü elektroakustik bir dille konuşmak. Başardığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. “Serai Jazz” arşivlik bir albüm, doktordan... YENi ÇIKTI Yeni çıkan kitabımızı ilk okuyanlardan olmak ister misiniz? “... Her bir maden şirketinin aldığı ruhsatın, ortalama 100 km2 alanı kapsadığı düşünülürse, ülkemizin 58 bin km2 toprağının, yani 13 buçukta biri, yabancı şirketlere verilmiştir. Maden ruhsatının aynı zamanda ‘istimlak’ hakkı verdiği dikkate alınırsa, böyle bir imtiyazın ‘İkinci Sevr Antlaşması’ anlamına geldiği her türlü izahtan varestedir...” “... Altın madenciliğinin çevre tahribatı neden fazla? Çünkü ortaya çıkan atık miktarları, diğer madenlere asla kıyas götürmez. » Bir ton kömür için yaklaşık bir ton kömür cevheri, » Bir ton demir için, ikiüç ton demir cevheri, » Bir ton bakır için 150300 ton bakır cevheri, » Ancak bir ton dore altın için yaklaşık 5 milyon ton cevher kazılır. İnanılmaz devasa oranlarda doğa tahribatı söz konusudur...” www.galeatiyayinevi.com galeatiyayincilik gletiyayincilik galeati2017
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle