09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 22 EYLÜL 2020 SALI [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2002’DEN BU YANA ÇALIŞMA YAŞAMI Sendikacılığımızın bugünü DR. ENGIN ÜNSAL İş yasaları, sermaye karşısında güçsüz olan çalışanı korumak amaçlı yasalardır. Bireysel ve toplu iş hukuku açısından çalışanların sömürülmesini önlemek ve insanlık onuruna yakışan bir çalışma yaşamı sağlamak başlıca amaçtır. Ülkemizde çalışma ortamını düzenleyen yasalar bu amacı gerçekleştirmekten çok uzaktır. Kamu çalışanları, Devlet Memurları Yasası’na tabi olarak ve grev gibi temel bir toplusözleşme hakkından yoksun sözde sendikalaşma hakkını kullanmaktadırlar. İş Yasası’na tabi olarak çalışanlar ise zincirler içindedir ve uluslararası normların öngördüğü güvencelerden tam olarak yararlanamamaktadır. Kısıtlanan hakların bir dökümünü yaparsak ne dediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Yasaların yok ettiği işçi hakları 4857 sayılı İş Yasası, 18. maddesi ile ILO’nun 153 sayılı sözleşmesine aykırı olarak işçileri feshe karşı korumamaktadır. Yasa, ancak 6 aylık kıdemi olan ve 30’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde çalışanları korumaktadır. Bu düzenleme ülkemizdeki işyerlerinin ancak yüzde 10’ununu kapsamaktadır. 1475 sayılı yasanın 14. maddesi, istifa halinde kıdem tazminatını kabul etmemiştir. Üstüne üstlük bir kıdem tazminatı fonu kurularak işverenlerin işçileri daha kolay işten çıkarılmasına yardımcı olmak istenmektedir. 3656 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası, sendikaları yetki konusunda tamamen hükümetin vesayeti altına sokmuştur ve yetkiye itiraz konusunda referandum kabul edilmemiştir. Yaİşçi sınıfı, sınıfsal bilinci olmadığı için böylesine bir siyasal çelişki yaşıyor ve sendikacılarımızın büyük çoğunluğu kral çıplak diyemiyor. Yasanın yanlış düzenlenmesinden dolayı iktidar partisini eleştirip onunla ters düşmek istemiyor. İşçinin uyarılması, siyaseten aydınlatılması gerek. sanın 43., 61., 62., 63. ve 72. maddeleri, grev yasakları, grev ertelemeleri ve grevi durdurma düzenlemeleri ile özgür sendikacılığı yok etmiş ve sendikaları kâğıttan kaplana çevirmiştir. 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Yasası ile işçiler değil, fonda biriken para ile işverenler ve ilgisiz projeler desteklenmiştir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Yasası ile işçilik hakları için anayasal bir hak olan dava hakkı işçinin elinden alınmış ve arabulucuya gitme zorunluluğu bir dava şartı haline getirilmiştir. 696 sayılı KHK ile taşeron işçiler için kamu işverenleri ile işçi konfederasyonlarının yapacağı çerçeve sözleşmelerinin içeriği sözleşme yapacak sendikalar için bağlayıcı olarak kabul edilmiş ve toplusözleşme özgürlüğü yok edilmiştir. Taşeronlar için yapılan bu düzenleme, ileride tüm işçiler için de getirilirse siz o zaman seyreyleyin gümbürtüyü. Pandemi döneminde işten çıkarmalar yasaklanmış, fakat işçiye ödenmesi öngörülen ve çoğuna ödenemeyen günlük 39 lira işçileri açlığa teslim etmiştir. Bütün bu yasaları AKP çıkardı Bu yasaların tümü, işçilerin büyük bir çoğunluğunun oy verdiği AKP tarafından çıkarılmıştır ve AKP’nin başında, işçilerin grevlerini büyük bir şehvetle erteleyen ve işverenlere “Bu grevleri siz rahat çalışasınız diye erteledik” diyen bir siyasetçi vardır. Durum tam bir dev çelişkidir. İşçiyi koruması gereken yasalar işçiyi korumuyor ve işçiler kendi haklarını yok eden bu yasaları çıkaran bir siyasi partiye büyük bir şevk ile oy veriyor. Bunu anlamak mümkün değil. İşin garip tarafı işçi haklarını korumakla yükümlü sendika ve konfederasyon yöneticilerinin önemli bir kesimi, bu durumu rahatlıkla kabullenmektedir. Ülkemizde işçiler bir mengeneye sıkıştırılmış durumdadır. Bir yandan işverenler işçilerin sendikalaşmasını önlemek için sendika üyesi olan işçiyi pervasızca kapının önüne koyuyor, öte yandan AKP, boyuna işçi aleyhine kanunlar çıkararak işçinin yaşamını ve sendikal haklarını gölgelemekte ve bunun ödünü de işçilerden oy olarak almaktadır. Kral çıplak diyecek bir kahramana gerek var İşçi sınıfı, sınıfsal bilinci olmadığı için böylesine bir siyasal çelişki yaşıyor ve sendikacılarımızın büyük çoğunluğu kral çıplak diyemiyor. Yasanın yanlış düzenlenmesinden dolayı iktidar partisini eleştirip onunla ters düşmek istemiyor. İşçinin uyarılması, siyaseten aydınlatılması gerek. Bunu dijital ortamda çok güzel yapan bir sendika başkanı var ama adını vermekten korkuyorum. Korkuyorum, çünkü bu nedenle başına dert açılmasın istiyorum. Kurulmak istenen korku imparatorluğunda her şeyin olabileceğini biliyorum. İşçiler siyaseten aydınlatılmadıkça da bu karanlık bitmeyecektir. Kırsalda acil deprem önlemleri ‘6 Ok’a altı ilave 4 Geçen hafta Atatürkçülük hakkında 3 yazı yazdım. Okurlarımın soruları üzerine, üçüncü yazıda sözünü ettiğim, 6 Ok’a Ecevit döneminde yapılan altı ilave ile ilgili bilgi vereceğim bu yazı, dördüncü. HHH Ecevit, 1977 seçimlerine hazırlanmak için Göreme Sokak’ta, sevgili Cahit Kayra’nın koordinasyonunda, genç bilim insanlarından oluşan bir grup oluşturmuştu. Grubun amacı, İsmet İnönü sonrasında, Atatürkçülükten saptığı öne sürülen CHP’nin parti programını “Ortanın Solu” anlayışıyla yeniden yazmaktı. Böylece 1977 seçimlerine de yepyeni bir imajla gidilecekti. Cahit Kayra’dan sonra, grubun koordinatörlüğünü yüklenen değerli iktisatçı Bilsay Kuruç, Gündüz Ökçün, Uğur Korum, Sevil Korum, Vural Güçsavaş ve ben, grubun sürekli üyeleriydik. Mehmet Kabasakal ve Işın Çelebi sekreterlik hizmetlerini yürütüyor ve tartışmalara da katılıyorlardı. Besim Üstünel biriki kez çalışmalara katılmış, biriki kez de Turan Güneş uğramıştı. Göreme’de yazdığımız yeni parti programına, CHP’nin geleneksel 6 Ok’una şu 6 yeni ilke eklenmişti: 1) Özgürlük. 2) Eşitlik. 3) Dayanışma. 4) Emeğin üstünlüğü ve bütünlüğü. 5) Gelişmenin bütünlüğü ve etkinliği. 6) Demokratikleşme. Bülent Bey, bu altı ilkeyi, geleneksel 6 Ok’un “çağdaş yorumları” olarak nitelemişti. Yakından bakıldığında gerçekten de bu altı ilkenin geleneksel 6 Ok’un güncelleştirilmesine yardım ettiği anlaşılır. SağSol terörü altında bunalmış olan ülkede, 1977 seçimlerine bu yeni programla gidildi... Benim bulduğum “Analar, evlatlarınızı oylarınızla koruyunuz” sloganı da çok etkili olmuş ve CHP, yüzde 41.4 oyla birinci parti olarak çıkmıştı! HHH Öykünün bundan sonrası hüzünlüdür: Ne yazık ki bu büyük oy oranı bile CHP’nin tek başına iktidar olmasına yetmemişti... Hem iş hem de işçi çevrelerinin açık desteği ve Cumhurbaşkanı’nın görevlendirmesiyle kurulan Ecevit Kabinesi, sandalye sayısı yetersiz kaldığı için, Meclis’te güvenoyu alamamış ve yerine Demirel başkanlığında İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulmuştu. Ama ülkenin toplumsal, ekonomik ve siyasal yapısı artık bu iktidarı taşıyamıyordu ve İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin uzun süre devamı olanaksızdı. Nitekim o yılın sonunda AP’den istifa eden milletvekilleri hükümeti düşürdü ve Ecevit yeni hükümeti kurdu. Ondan sonrası ise benim de tam göbeğinde yaşadığım ve çok yakından tanık olduğum CHP’yi eriten trajik bir süreçtir! Ecevit, CHP’yi iktidara taşıyabilmiş ama iktidarını koruyamamıştı. Dilerim CHP bir daha böyle bir süreç yaşamaz! CELALETTIN ÇİFTCİ YÜKSEK İNŞAAT MÜHENDISI ESKİ KTÜ ÖĞRETIM GÖREVLISI Güzel ülkemizin geçmişten günümüze depremler ülkesi olduğu, bu gerçeğin bedelini canıyla ve malıyla ödeyen halkımızca iyi bilinse de kırsalda da merkezlerde de depreme karşı nasıl bir konut tipi geliştirilmesi gerektiği yetkililerce belirlenip kurumsallaştırılamamış, bu yüzden de özellikle kırsaldaki yapı türü yoksulluğun de etkisiyle kil ve çamur harçlı moloztaş duvar olarak gelenekselliğini devam ettirmiştir. Bu yazıda, depremler sonrasında kolay haber alınamayan, ölüm haberlerinin yoğunlukla geldiği kırsalda yaşayan yoksul vatandaşlarımızın durumları ele alınacak, can kayıplarına karşı acil ve kalıcı önerilere yer verilecektir. Düşündürücü tablo Köylerimizde her hanenin ayrı evi vardır ve bu evler çoğunlukla tek katlı ve toprak damlıdır. Çünkü maliyet birincil sorundur. İki katlı olanların üst katları ahşap karkas olarak yapılır ve çatı ile örtülüdür. Yapı malzemesi de binlerce yıldır değişememiş; taş, kil ağırlıklı toprak ve biraz da kereste temini her zaman yeterli olmuştur. Kereste temininde bölgeye göre devlet desteği verildiği için bugün bile geçerli olan bu ucuz konut edinimi, diri fay hareketlerinin devam etmesi yüzünden deprem uzmanlarını hayli düşündürmektedir. Güçlendirmek mümkün Moloz taş kullanarak yapılan bu dört duvarlı evlerde maliyet nedeniyle çimento kullanımı pek görülmez. Binlerce yıldır bağlayıcı duvar harcı olarak kil veya killi çamur kullanılır. Killerin zayıf hidrolik özelliği bilimseldir ve yabana atılamaz. Coğrafyamızda kil bağlayıcılı moloz duvarla yapılmış yüz yaşını aşkın binalar görmemiz mümkündür. Depremler yaşamış olsalar da bu yapılara sonsuz güven duymak doğru değildir. Çünkü deprem geçiren kil harcının zaman içinde ömrü de artık sınırlıdır. Kaç yaşında olursa olsun bu evlerin hatta ahırların bile duvarlarında ıslahat yaparak önemli ölçüde depreme dayanıklı hale getirmek Yazının konusu acil müdahale önerileri, tamamen meslek pratiğine dayalıdır. Bu nedenle her an deprem olacakmış gibi bir ruh haliyle uygulanmalı ama bir yandan da yapılanlardan bazıları üzerinde yapay deprem oluşturarak sonuçların değerlendirilip bilimselleşmesi sağlanmalıdır. mümkündür. Şöyle ki evlerin dört duvarı da dışarıdan basınçlı su ile yıkandığı zaman çamurlu harç kolayca uzaklaşır. Bu işlemin ev halkı tarafından demir çubuklar kullanarak da sağlanması mümkündür. İyice temizlenerek yıkanmış yapı duvarları resimde sol tarafta görülmektedir. Sonrasında (tercihen 010 veya 07 mm.) arası iyi dizilimli yıkanmış temiz kum ve 500550 kg./m3 çimento harcı ile “çarpma yöntemi” uygulanarak derz boşlukları iyice doldurulur. Çarpma yöntemi, basınçlı hava ile yapılamıyorsa el ile de (halk arasında mala arkası denen usul) uygulanabilir. Resimdeki duvar kesitinde siyah renkte gösterilen bu harç, iyi havada 1015 gün içinde yeterince mukavemet kazanarak binayı deprem karşısında korunaklı hale getirebilir. Harca akışkanlaştırıcı katılması bu süreyi çok azaltır. Eğer bu işlem içeriden de yapılabilirse artık deprem kaygısı ortadan kalkar. Deprem sonrası köylerde yaşananlar göz önüne alınırsa bu işlemin doğrudan devlet tarafından yapılması, vatandaşına karşı kamunun en önemli görevidir. Toprak damlar çok ağır oldukları için deprem sırasında oluşan yatay kuvvetler de büyüktür ve yapıyı kolayca yıkıma götürür. Yapının görüntüsü güven vermiyorsa derz dolgularına ek olarak sağdaki resimde görülen deprem payandaları 34 m. ara ile dört taraftan da uygulanmalıdır. Önerileri bilimselleştirmeli Yazının konusu acil müdahale önerileri, tamamen meslek pratiğine dayalıdır. Bu nedenle her an deprem olacakmış gibi bir ruh haliyle uygulanmalı ama bir yandan da yapılanlardan bazıları üzerinde yapay deprem oluşturarak sonuçların değerlendirilip bilimselleşmesi sağlanmalıdır. Yapımı önerilen işlemlerin bir diğer özelliği, uygulamayı görüp kavrayan birçok vatandaşımızın devlet eli beklemeden bizzat çözümleyebilmesidir. Ama her durumda malzeme temini ile iş yönetiminin kamu tarafından karşılanması bir zorunluluktur. Yeryüzünde başta Asya ve Afrika olmak üzere konut bazında kırsaldaki durum bazı istisnalara karşın daima kentlerin çok gerisindedir. Buna rağmen evler, genellikle ayrık ve tek katlı olmaları nedeniyle benzeşirler ve benzer sorunlar yaşarlar. Bu nedenle yukarıda sıralanan önerilerin genel olması da söz konusu olabilir. CUMHURİYET KİTAPLARI’NDA YENİ ÇIKANLAR Turan Karakaş’tan, nsanlar ve hayvanlar tarafından hep alay ed len keç ve ona öğüt veren kayanın h kâyes ... 25 TL 15 TL Fazlı Bulut, görünüşte küçük ama namı kl mler ötes ne yayılmış T mbuktu’ya yaptığı seyahat n h kâyes n bu k tapta anlatıyor. 45 TL 27 TL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle