09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR SALT Beyoğlu’nda açılan ‘İmparatorluklar Arasında, Sınırların Ötesinde’ sergisi, Osmanlı ve AvusturyaMacaristan imparatorluklarının son yıllarına dair anılara dayanıyor 17 18 EYLÜL 2020 CUMA Köpe ailesi, Selanik, 1903 100 yıl Beyoğlu sokaklarında devriye gezen müttefikler polisi, İstanbul, takribi 1920 önceye Kapitülasyonların kaldırılması için gösteriler, İstanbul, 11.09.1914 tanıklık Sergi mekânları eylül ayıyla birlikte yeni sezonun yeni sergilerini açmaya başla dı. SALT Beyoğlu’ndaki “İmparator luklar Arasında, Sınırların Ötesin de” sergisi de bunlardan biri. Ser gi, Osmanlı’nın son yıl larına tanıklık eden Kö pe ailesinin anılarına dayanıyor. II. Meşruti ORHUN ATMIŞ yet, I. Dünya Savaşı ve mütareke döneminden detaylı arşiv kayıtlarıy la görsel bir anlatı sunu yor. Sergiyle birlikte İstanbul, Se lanik, Edirne, Konya gibi şehirle rin 100 yıl önceki hallerinden daha önce görülmemiş fotoğraflar sergiy le gün yüzüne çıkıyor. Bunların ara sında balonla yapılan bir uçuştan çe kilen fotoğraflar da var, uçaktan çe kilmiş fotoğraflar da... Öte yandan I. Dünya Savaşı sonrası İstanbul’a gelen işgal kuvvetlerinin fotoğrafları ve şu an gökdelenlerle dolu Maslak’ın o zamanki halini görmek de mümkün. Sadece fotoğraflar yok, ciltler dolusu anı ve karikatürler, görüntü ve ses kayıtları bulunuyor. Sergi, bir aile tarihinden yola çıkarak 19. yüzyıldan 20. yüzyıla, imparatorluktan ulus devlete geçişte sınırların belirsizliğine, kimliklerin değişkenliğine ve hayatların devingenliğine dikkat çekiyor. Normal şartlar altında SALT’ın arşivleri orijinal boyutlarında sergiye taşıma prensibinden koronavirüs salgını nedeniyle vazgeçilmiş. Sergi, sınırlı sayıda kişinin sosyal mesafeye uygun bir şekilde gezebileceği ve hiçbir şeye dokunmak zorunda kalmayacakları şekilde tasarlanmış. Nefin Dinç (James Madison University), Erol Ülker (Işık Üniversitesi) ve Lo rans Tanatar Baruh (SALT) tarafından hazırlanan sergi, İstanbul’daki Macar Kültür Merkezi tarafından da destekleniyor. Sergi, 27 Aralık’a kadar görülebilir. Avusturya’dan Osmanlı’ya... Ailenin hikâyesi, Transilvanya’nın Braşov şehri yakınlarında bir köyde doğup büyüyen Andras Köpe ile Breton bir aileden gelen Léocadie Tallibart’ın İstanbul’da yollarının kesiştiği Tanzimat Dönemi’nde başlıyor. Andras, Avusturya İmparatorluğu’nun baskılarından Osmanlı başkentine kaçmıştır; Léocadie, saatçi ve mücevherci kardeşi Louis ile mimar kardeşi Pierre’e eşlik etmek üzere şehirdedir. 1842’de evlenen çiftin ikinci çocuğu olan ve aile arşivinden mektupları sergide yer alan Charles ise Cenova köken li Trabzonlu bir Levanten aileye mensup RoseMarie Marcopoli ile 1882’de hayatını birleştirir. Charles ve RoseMarie’nin Charlotte, Ida, Taïb, Ferdinand, Antoine ve Eugène adında çocukları olur. Taïb, 1914’te savaşın başlamasından kısa bir süre sonra Braşov’a giderek müttefik AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun üniformasını giyer. İki yıl sonra İstanbul’da AvusturyaMacaristan ordusuna katılan Antoine, 1917’de Suriye ve Filistin’de görev yapar. Savaşın sona erip iki imparatorluğun çöküş sürecinin başladığı dönemde çoğu İstanbul’da ikamet eden Köpe ailesi üyeleri, 1918’de Mondros Mütarekesi’ne, 1919’da Paris Barış Konferansı’na, 1920’de de şehrin İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri makamlarınca resmen işgaline şahit olurlar. Tarık Akan’ı gençler karanfillerle andı Buca Belediyesi, Türk sinemasının ölümsüz ismi Tarık Akan’ı aramızdan ayrılışının 4’üncü yılında da unutmadı. Tarık Akan Gençlik Merkezi’nde oluşturulan özel köşede, mum ve karanfiller eşliğinde dü zenlenen anmada, Akan’ın unutulmaz filmi Çapkın Hırsız’ın gösterimi yapıldı. İlk olarak sanatçının yaşamöyküsünü anlatan belgesel gösterimi yapıldı. Ardından Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı, 1975 yapı mı bir Tarık Akan klasiği olan Çapkın Hırsız filminin gösterimi gerçekleşti. Belgeselde duygulu anlar yaşayan izleyiciler, Çapkın Hırsız filmiyle Akan’ı gülümseyerek andı. l İZMİR / Cumhuriyet Vedat Günyol Deneme Ödülü ZEYNEP ORAL VE AYKUT KÜÇÜKKAYA SEÇICI KURUL’DA Zeynep Oral Bu yıl beşincisi düzenlenen Vedat Günyol Deneme Ödülü Seçici Kurulu’nda değişiklik oldu. Yüksek mimar, Aykut Küçükkaya ozan, köşe yazarı, öğretim üyesi Cengiz Bektaş’ın mart ayında yaşamını yitirmesinin ardından ve gazetemiz yazarı Hikmet Altınkaynak da Oktay Akbal Edebiyat Ödülü’nün seçici kuruluna katılmasıyla seçici kurula iki yeni isim katıldı. Vedat Günyol Deneme Ödülü seçici kurulunun yeni üyeleri, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya ve Cumhuriyet yazarı Zeynep Oral oldu. Vedat Günyol Deneme Ödülü için başvurular 15 Kasım’a kadar Kartal Belediyesi’ne yapılabilecek. Ödüller 7 Mart 2021 günü Kartal Hasan Âli Yücel Kültür Merkezi’nde düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek. BORUSAN İSTANBUL CONTEMPORARY’NIN YENI SERGISI ACI REÇETE ÇEVRİMİÇİ Sanat bizi evde de buluyor! Her şerde bir hayır var mı diyeceğiz? Sergiye gitmek, gezmek ne kadar da kolay oldu: Borusan Comtemporary sergisini gez mek için Arnavutköy’e kadar gitmenize ge rek kalmadı, trafiğe katlanmanıza, saatini denk getirmenize de. Artık 7/24 evinizde, internet ve bilgisayar sahibi olmanıza bakı yor hepsi. Üstelik yeni serginin adı da ya şadıklarımıza uygun: Acı Reçete! 1998’de İstanbul’da kurulan ve çalış malarını Brüksel ve İstanbul’da sürdüren :mentalKLINIK sanatçı ikilisinin (Yasemin Baydar, Birol Demir) Covid19 koşullarının değişime zorladığı sanat dünyasına acı bir reçete olarak sunduğu sergininin adı: Acı Reçete #02. Sağlık tedbirleri nedeniyle zi yarete kapalı olacak Perili Köşk’teki perfor matif yerleştirme, hareketli kamera siste mi aracılığı ile koreografik bir video akta rımına dönüştürülerek sanal ortamda tüm dünyadaki sanat izleyicisi ile dünden itiba ren seyircisiyle buluşmaya başladı. Sergi Sergi, :mentalKLINIK’in 8 adet robot süpürgesi ve simden oluşan Puff Out yerleştirmesinin Pe de ne mi var? rili Köşk’ten canlı olarak dijital platforma akan sonsuz ve tekrarsız hareketliliğinden oluşuyor. Perili Köşk’ün içine yerleştirilmiş :mentalKLINIK’in 8 adet robot süpürgesi ve simden oluşan Puff Out, canlı olarak dijital platforma akan sonsuz ve tekrarsız hareketliliğinden oluşuyor. Robotların pırıltılı, yanar döner renkli simlerle kaplı mekânda görev odaklı ve ten başka çare yok; anlatıldığına göre “:mentalKLINIK’in desen, resim, yerleştirme, heykel, performans, video sanatı gibi birçok sanat formunun geçişliliğinde yarattığı bu ‘mikroklima’, günümüzde özerk hareketlerinden oluşan karşı karşıya kaldığımız anlık ve çarpıcı desenleri, çevrimiçi sistemler aracılığıyla gerçeğe eşzamanlı olarak internete aktaran yerleştirme, izleyici mentalKLINIK sanatçı ikilisi: Birol Demir, Yasemin Baydar ‘belirsiz olma halini’ yeni bir bakış açısı olarak ortaya çıkarıyor. Sergi, güncel hayatın değişen ritmine ler tarafından dijital olarak takip gönderme yapan hareket dirdiği farklı ‘bir dünya’nın kapılarını aralıyor. Bu görsel yolculuk, izleyicileri zaman, mekân öğelerini soyutlayarak ‘hiper gerçekliğin’ ortasına çekmeyi başarıyor ve dijital estetiğin en güçlü silahı olan ‘yeni güzellik’ anlayışını gündeme getiriyor.” :mentalKLINIK, 1998 yılında ortak çalışmaya başlayan Yasemin Baydar ve Birol Demir’den oluşan, Brüksel merkezli İstanbullu bir sanatçı ikilisi. Bu projelerinin ilk versiyonunu daha önce yine sağlık tedbirleri kapsamında kapalı olan Belgrad Güncel Sanat Müzesi’nin sergi mekânında kurarak edilebilecek. li formların, baştan çıkarıcı göz alıcı renk 6 Mayıs7 Haziran 2020 tarihleri arasında Tam anlamadınız mı? O halde izlemek lerin, aniden ortaya çıkan ışıkların şekillen yayımlamışlardı. Conway Düğümü Lisa Piccirillo, ABD Texas Üniversitesi’nde doktora öğrencisidir. Boş zamanlarında çalışarak, kısa sürede, 50 yıldır çözülemeyen bir matematik sorunu olan “Conway Düğümü”nü çözmeyi başarmıştır. Çözümün evrelerini abartmadan açıklarken, şaşkına dönen profesörü Cameron Gordon, “Anlatırken neden heyecan duymuyorsun!” deyince, gülümsemekle yetinir. Conway Düğümü’nü, 1970 yılında İngiliz matematikçi John Horton Conway’in gündeme getirdiğini, 2018’de katıldığı bir seminerde duyan Piccirillo, çözümü birkaç ay önce Annals of Mathematics adlı bilimsel dergide yayımlanınca Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde öğretim üyeliğine getirilerek ödüllendirilir. Gordion düğümü Bir başka düğüm de MÖ 334 yılında Anadolu’da, Ankara yakınlarındaki Gordion’da çözülmüştür. Dünyaya egemen olmak amacıyla ordusunun başına geçerek doğu seferine çıkan Büyük İskender’in yolu Frigya’ya düşer. Frigya Kralı Gordios’un arabasının boyunduruk kayışı, uçları içe kıvrılarak düğümlenen kızılcık ağacının kabuğundan yapılmıştır. O güne değin, kayışın uçlarını bulup düğümü çözen olmamıştır. Ortalıkta, düğümü çözenin Asya’ya egemen olacağı söylentileri dolaşmaktadır. İskender duyar da düğümü çözmeden ayrılır mı oradan! Ama günlerce uğraşırsa da çözemez. Öfkeye kapılıp kılıcını çalınca düğüm kendiliğinden çözülür. Bir işe koyulmak kolay görünse de sonuca varmak zordur. İskender Asya’ya egemen olmak isterken dönüş yolunda ölünce ordusu kurda kuşa yem olmuştur. Söylenceler Söylencelerde olaylar genellikle olumlu sonuçlanmaz. Bunun ayrımına, Köy Enstitüsü yıllarımda Sophokles’in Kral Oidipus tragedyasını okurken varmıştım. Oidipus bir tartışmada Thebai Kralı Laios’un ölümüne yol açınca, halk yeni kral aramaya girişir. Sfenks’in şu sorusunu yanıtlayan Thebai’ye kral olacaktır: Sabahleyin dört, öğleyin iki, akşamleyin üç ayaklı olan yaratık kimdir? Yarışmaya katılanlar arasında Oidipus da vardır. Soruyu yalnızca o yanıtlar: “O yaratık, insandır! Önce, kollarını da bacak gibi kullanarak emekleyince dört ayaklı olur. Gençliğinde iki ayak üstünde yürür. Yaşlılıkta baston ona üçüncü ayaktır.” Kral seçilen Oidipus, kraliçeyle evlenmek zorundadır. Her şey olupbittiğinde, öldürdüğü kralın öz babası, kraliçenin de annesi olduğunu öğrenince, iğneler batırarak iki gözünü de kör eder. Bugün bile, yükselenlerin, dünya benim diyenlerin başına neler geldiğini duyunca, Oidipus’un, tragedyanın sonundaki sözünü günlerce dilimden düşürmem: Bir insanın sonunu görmeden ona mutluluğa ermiş demeyin... Algılama Yaşanan olayları herkes düşüncesine göre değerlendirir. Tragedyada olaylar, insanın iradesini dışlayıp, yazgıyı öne çıkarma yönünde kurgulanır. Vurgulanmak istenen yazgının kaçınılmazlığıdır, yaratıcı değerlerin öne çıkması değildir. Çoğunluk, İskender’in düğümü parçalamasını kahramanlık sayar. Oysa yapılması gereken düğümün uçlarını bulmakken, İskender egemenlere özgü kaba güç gösterimiyle kılıcı çalıp kayışı parçalıyor. Piccirillo’ya gelince, direnerek boş günlerini verimli kılıyor. Sonuca varınca da kendisinden yüzlerce kez deneyimli bilim insanlarının önünde yer alıyor. Yaşam, ancak sanatsal, düşünsel yaratılarla anlamlı kılınıyor. İnsan her çağda düşüncesini, duygusunu bilimle, sanatla üretimsel kılarak kendini yenileme çabasında olmuştur. Söylenceler, destanlar, belleğe kazınan şiirler, romanlar, sürekli yenileri eklenen bilimsel buluşlar insandaki ileriye dönük yaratma direncinin ürünüdür. Müziğin büyük isyanı Müzik ve eğlence sektöründe çalışanlar pandemiyle birlikte ekonomik olarak büyük sıkıntılar çektiklerini duyurarak “#MüziğeSesVer” kampanyası başlattı. Müzik sektörünün kendi haline bırakıldığının ifade edildiği ortak açıklama, sosyal medyada tüm sektör çalışanları tarafından paylaşıldı. Açıklamada, “Mart 2020’den bu yana ne yazık ki son bilgilere göre 100’e yakın müzisyen hayatını sonlandırmış, yüzlerce çalışan işsiz kalmış, pek çok mekân kepenk kapatmıştır” denilerek gelişmelerin büyük endişe ile takip edildiği belirtildi. Öte yandan “Açık hava tiyatro larında oturma düzeninde tiyatro, opera gibi gösteri sanatları oyunlarını oynanabiliyorken, aynı düzende müzik yapılamamasını anlamakta güçlük çekiyoruz” denildi. “Müziğe Ses Ver” başlıklı açıklama şöyle: “İnsan hayatının mevzu bahis olduğu bu sağlık krizinde, pek çok sektörde olduğu gibi müzik sektöründe de derin ekonomik hasarlar oluşmaktadır. Uzun bir süredir ülkemizde yaşanan deprem, maden faciası, yurtiçinde ve yurtdışında yaşanan terör saldırıları olaylarında kepenk kapatan ilk sektör olarak müzik camiası, bu krizlerde de ekonomik batağa saplanmış olmasına kar şın elinden geleni yapmış; müziğin sadece ‘eğlence’ olmadığını, insanların müzik ile bir araya gelip birbirine el uzatıp can verdiğini göstermiştir... Sektörümüz her dönemde yaşanan ekonomik kriz sonrasında hiçbir devlet kurumunun desteği olmadan tamamen kendi imkânlarıyla tekrar ve tekrar ayağa kalkmıştır. ‘Kaderleriyle baş başa’ Fakat müzik sektörü mart ayı itibarıyla başlayan pandemi nedeniyle yine kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Önce tüm mekânlar kapatılmış, aylar sonra kısıtlı olarak bazı mekânlar açılmış ve kısmen de olsa bu sektörün emek tarları para kazanmaya başlamıştır... Müzisyenler, bağımsız yapım fir maları, bağımsız menajerlik firmaları, konser mekânları gibi başlıklar altında toplanabilecek müzik sektörü garsonlardan güvenlik elemanlarına, komilerden sesçilere, kulis sorumlularından teknik ekibe, müzisyenlerden rodilere, aşçılardan temizlik elemanlarına, firmalardaki sekreterlerden asistanlara yaklaşık bir milyona kişiye istihdam sağlamaktadır... Müzik, eğlence sektörü ve sahne sanatları emekçileri kısaca Türkiye müzik sektörü çalışanları için herkesi birliğe ve sesimizi duyurmaya davet ediyoruz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle