09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ 11 18 EYLÜL 2020 CUMA MİLLİYETÇİ HAREKETİN SİYASAL KRONOLOJİSİ ‘Sol kesimle’ ilk karşılaşma ve Nâzım Hikmet YAZAR TANIL BORA: NECATİ SAVAŞ SELDA GÜNEYSU Tarih 1929’u gösterdiğinde, yeni cumhuriyette “sol hareketler” de hız kazandı. “Hareketin öncüleri” kabul edilenler arasında Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel de vardı. Sertel’ler, o yıllarda “Resimli Ay” isimli bir dergi çıkarıyorlardı. Dergide, “Putları Yıkıyoruz: Abdülhak Hamit” ve “Putları Yıkıyoruz: Mehmet Emin Efendi” başlıklı yazılar çıktı. Yazıları kaleme alanların da dünyaca ünlü şair Nâzım Hikmet ile Sadri Ethem olduğu dile getirildi. Bu yazıların yayımlanması Türk Ocağı’nı sol kesimle karşı karşıya getirdi. Karşılıklı yazılar yayımlandı. Bir yıl sonra, 15 Aralık 1930’da ise Hamdullah Suphi, “Ankara Türk Ocağı’nın tarihçesi ve iftiralara karşı cevaplarımız” konferansını verdi ve bu konuşma metni Türk Ocağı’nın dergisi Türk Yurdu’nda yayımlandı. Yazının yayımlanmasının üzerinden 9 gün geçtikten sonra da İstanbul Üniversitesi gençlerinden bir grup, İstanbul Türk Ocağı binasında, “Edebiyat mı Bolşeviklik mi?” adı altında toplantı yaptılar. Aynı toplantıda Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Çarliston Pantolonlu Gençler” başlıklı makalesi de yayımlandı. Türk Ocağı’ndaki gençler ise toplantıda şu bildiriyi yayımladı: “Son zamanlarda mahdut bir kı sım matbuatta zahiren edebiyat münakaşası şeklinde ve ‘Putları Yıkıyoruz’ unvanı altında yapılan, hakikatta ise edebiyat münakaşası diye sakladıkları komünizm ruhunu asil Türk gençliğine mal etmek küstahlığından çekinmeyen neşriyatı protesto etmek için biz Darülfünun gençleri, bugün Türk Ocağı’nda toplandık. Efkârı umumiyeye karşı şunu tasrih etmek isteriz ki bu gibi neşriyatın asil Türk gençliği ile katiyen alakası yoktur. Şahsi menfaatleri ve ihtirasları için ecnebi fikirlerini utanmadan yazan bu vatansızlar bilsinler ki nazarımızda yalnız menfur şahsiyetlerdir. Bütün milletin hürmet ettiği ve muhterem tanıdığı simalara karşı çok çirkin bir tarzda yapılan bu neşriyat karşısında duyduğumuz derin teessürleri burada alenen izharı bir borç bildik.” (Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket.) Atatürk Türk Ocakları’nı kapatıyor Atatürk, bir yanda genç cumhuriyetin temellerini şekillendirecek devrimleri yaşama geçirirken, diğer yandan da cumhuriyette demokrasinin temellerini atmayı hedefliyordu. Bu amaçla 9 Eylül 1923’te “Halk Fırkası”nı kurdu. Amacı ise “çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni biçimlendirmek, çok partili sisteme geçerek, demokrasinin öncülüğünü sağlamaktı.” O süreçte, Türk Ocakları da 1927 yılında, daha sonrala rı başına “Cumhuriyet” adı eklenen Cumhuriyet Halk Fırkası’nı destekledi. Ocağın üçüncü kurultayında, “Türk Ocağı, Cumhuriyet Halk Fırkası ile devlet siyasetinde beraberdir” maddesi, ocağın yasasına eklendi. Ancak aynı yıl yapılan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kurultayında ise “bütün derneklerin parti tarafından denetlenmesi” ilkesi benimsendi. Bu duruma ocağın başkanı Hamdullah Suphi karşı çıktı. Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kurultayında alınan bu kararın “yanlış olduğunu” savunarak itiraz etti. Bu itiraz “o dönem Cumhuriyet Halk Fırkası ile çok sorun olmadı ancak Atatürk’ün 1930 yılında, aynı amaçla, çok partili sisteme geçiş ve demokrasinin ön adımlarını atmak için” Serbest Cumhuriyet Halk Fırkası’nı kurdurması ise Türk Ocakları ile Cumhuriyet Halk Fırkası arasındaki kopuşu da beraberinde getirdi. O dönem Cumhuriyet Halk Fırkası’na karşı olanlarla birlikte Türk Ocağı’nın önde gelen isimleri Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Yurdakul gibi isimler, Serbest Cumhuriyet Fırkası kadrosuna girdi. 1931’de Türk Ocakları, Cumhuriyet Halk Fırkası ile birleştirildi. 10 Nisan 1931’de Türk Ocakları’nın 7. Kurultayı toplanarak, tüm ocaklar feshedildi. Türk Ocakları, bir daha Türk tarihine 18 yıl sonra , Atatürk’ün ölümünün ardından çıkacaktı. (Hakkı Öznur Ülkücü Hareket) TÜRKEŞ DEVRI BAŞLIYOR Alparslan Türkeş Ülkücüler için en büyük lider olarak anılan Alparslan Türkeş, Harbiye yıllarında da 1994 yılındaki MHP kongresinde de Nâzım Hikmet şiiri okumuştu. Bugün Türk siyasetinde kendisini “ülkücü” diye adlandıran çoğu kesim “ilk Başbuğ’unu Mustafa Kemal Atatürk” olarak tanımlar. Ancak “ülkücülerin en büyük lideri ise şüphesiz Alparslan Türkeş.” Alparslan Türkeş’in ailesi 19’uncu yüzyılın sonlarında Kayseri’den Kıbrıs’a göç etti. 25 Kasım 1917’de Kıbrıs’ta dünyaya geldiğinde Kıbrıs, İngiliz işgali altındaydı. Birinci Dünya Savaşı da tüm hızıyla sürüyordu. 4 yaşındayken iptidaiye başladı. 15 yaşına geldiğinde de “Türkiye’ye göç etmeye aklına koydu.” 1924 yılında, baba ayrı iki ağabeyi ile birlikte Türkiye’ye geldi. (Alparslan Türkeş 9 Işık) Çocukluğunda savaşlar görmesi, Türkeş’in de ilerideki “siyasi kariyerinde” etkili oldu. Türkeş, “neden milliyetçilik ruhuna sahip olduğunu ve neden böyle bir yol seçtiğini” Hulusi Turgut’un “Şahinlerin Dansı” adlı kitabında şu sözlerle anlatıyor: “Hocalarımız Kıbrıslı Türklerdi. Uyanık insanlardı. Faiz Kaynak Bey (rüştiyedeyken hocası), Hüsnü Bey, ilkokulda Mehmet Asım Bey ve Ragıp Tüzün Bey, hepsi milliyetçi kişilerdi. Bunlardan o duyguları alıyordum. Özellikle Turgut Bey Hocamızdan, yeryüzünde yaşayan Türkler hakkında bilgi aldık. Türkistan, Azerbaycan, Doğu Türkistan, Balkan Türkleri konusunda çok şeyler öğrendik. Bu soydaşlarımızın esaret altında olduklarını işitince milliyetçilik duygularımız kabardı. Dünyayı tanımayı henüz öğrenmiştik. 1415 yaşındaydım.” Türkeş, Kıbrıs’tayken İngiliz işgalinde yaşadıklarını da bu olaylar sırasında oluşan fikri temellerini de gazeteci Hulusi Turgut’a şu sözlerle anlatmıştı: “Rum nüfusu her geçen gün Türkleri aşıyordu. Türkler göçüyor, Rumlar çoğalıyordu. Ama Türkler diriydiler. Rumlarla aralarında zaman zaman gerginlik ve çatışma oluyordu. Bize Rum mahallelerine gitmememiz tembih ediliyordu. Zaten çocuk olarak da birbirimizle karşılaştığımız zaman, hemen saldırıya geçerdik. Kimsenin kimseye bir şey söylemesine gerek yoktu. Yunan ordusunun Anadolu’ya çıkışı, büyük üzüntüye sebep oldu. Kıbrıs’ta daha sonra Türk ordusu İzmir’e girince, üç gün güç gece şenlik yapılmış...” ‘Nâzım Hikmet’in ‘Salkım Söğüt’ şiirini okurduk’ Türkeş, 1936 yılında, Kuleli Askeri Lisesi’ni “pekiyi” derece ile bitirdi. O yıl İstanbul Harbiye’deki Harp Okulu, Ankara Dikmen’e giden yol üzerine taşındı. İki yıllık Harp Okulu döneminde dikkate değer olay ise “1938 Harp Okulu Olayı” oldu. Bu olayda “dünyaca ünlü şair Nâzım Hikmet’in etkisi altında olduğu savunulan bazı öğrencilerin Komünizm faaliyetine girdikleri” ileri sürüldü. Öğrenciler, “Nâzım Hikmet okumakla ve onunla ilişkiye geçmek ve ‘yabancı devlet ajanı olmakla’” suçlandılar. Sonrasında tutuklandılar. Nâzım Hikmet de aynı nedenle tutuklanarak, hüküm giymişti. Bu olayı Alparslan Türkeş gazeteci Hulusi Turgut’a şöyle anlattı: “Biz Harp Okulu’nda okurken, önemli bir olayla karşılaştık. O sırada Nâzım Hikmet şiirleri ile komünizm ideolojiye sahip bir insan olarak tanınıyordu, duyuluyordu. Biz de öğrenci olarak bunu biliyorduk ve onun şiiri öğrenciler arasında okunuyordu. Pek kimse başlangıçta ona tepki göstermiyordu. Mesela Nâzım Hikmet’in ‘Salkım Söğüt’ diye başlayan bir şiiri vardı. O, bizim aramızda da okunurdu. Milli Kurtuluş Savaşı’nı anlatan bir şiir olarak okunurdu.” Türkeş, uzun yıllar sonra, 1994’teki MHP kongresinde Nâzım Hikmet’in yine şiirini okuyacaktı ve bu durum onu destekleyenleri de şaşırtacaktı. (Alparslan Türkeş 9 Işık) SÜRECEK Tanıl Bora ‘Fikri iktidarda’ telkini tabanda benimsenmiyor Ülkücü hareket üzerine yazdığı “Devlet, Ocak, Dergâh” ve “Devlet ve Kuzgun” kitaplarıyla akademi dünyasına ışık tutan yazar Tanıl Bora’ya göre milliyetçi hareketin tarihi “travmalar, hayal kırıklıkları ve gelgitlerle dolu”. Bora, Cumhuriyet’e geçmişten günümüze ülkücü harekete yönelik tahlillerini anlattı. LEYLA KILIÇ Eylül’ün travmatik etkisiyle hem ma neviyat hem sosyal olarak baş et n Milliyetçiülkücü hareketin me gayretinde, İslamcılığın etkisi art geçmişten bugüne evrelerini siz na tı. İslamcılığın canlı, heyecanlı oldu sıl tanımlarsınız? ğu o dönemde, kimi ülkücüler ara 1960’ların ortalarından 70’lerin or sında, Türkeş ve çevresindekilerin talarına inşa evresi diyelim. 1970’le “muhafazakâr Anadolu çocuğu” pro rin ikinci yarısı, iç savaş ortamı ve filinden ziyade “Kemalist seçkin” ti paramiliter yapının belirleyici olduğu pine yakın profilde olduğuna dair yo evredir. 1980’ler, bir iç hesaplaşma rumlar ve hoşnutsuzluklar kendini du ve ayrışma evresi. 1990’lar, “düşük yuruyordu. Fakat bu seyir de 1990’la yoğunluklu savaş” boyutlarına ulaşan rın başından itibaren kendi reaksiyo Kürt meselesi etrafında bir yeni sefer nunu doğurdu. Zaten güçlenen bir İs berliğin merkezinde olduğu güçlen lamcı hareket vardı ve onunla farkı me ve popülerleşmeyle sağlanan res nı koymak gerekiyordu. Ayrıca gerek torasyon evresi; biliyorsunuz DSP ve Sovyetler’in çöküşüyle ortaya çıkan ANAP’la koalisyon iktidarı ortaklı “Türk dünyası” konjonktürü, hem de ğıyla “taçlanıyor” bu evre. 2000’ler Kürt kimliğinin tanınma talebine karşı de, AKP iktidarına muhalefetle geçen uzun bir kriz evresi var. 2015’ten itibaren girdiğimiz evrede ise hem bölünme var, yani İYİ Parti’nin ayrışması, hem de MHP’nin fiili iktidar ortaklığı. Bu evrede de kriz sürüyor aslında; iki kanadın da geleceğine iliş reaksiyon, Türkçü mayayı canlandırdı. Buna bağlı olarak, 1970’lerin ikinci yarısında hacca giden, daha dindar bir portre çizen Türkeş de daha seküler tavra yöneldi. Sanırım kendini daha rahat hissettiği profil buydu. kin belirsizlikler, kendileri açısından ‘İslamcılığa soğuk’ endişeler var. n Ülkücü hareket ve temsilcisi n Kitaplarınızda bu hareketin olan siyasi partiler Siyasal İslam’a devletle olan ilişkisini irdelediğini nasıl bakıyorlar? zi görüyoruz. Ülkücü hareketin dev MHP’nin de İYİ Parti’nin de ‘İslam letle ilişkisi ne ölçüde? cılığa’ genellikle soğukça baktıkları Taze bir kaynaktan örnek vereyim. nı düşünüyorum. MHP’de bu soğuk 12 Eylül yargılamalarında öne çıkan, luk hem koalisyon hem de oy coğraf militan MHP avukatlarından Şev yası itibarıyla, destek bulduğu taba ket Can Özbay’ın, bir iki ay önce çı nın “hassasiyetleri” icabı o kadar ba kan anılarından. Orada diyor ki, “Biz riz görünmeyebilir. O taban tümüyle TSK’nın yapacağı ‘ihtilal’de bölücü İslamcılığa yatkın olduğundan değil ler, komünistler cezalandırılırken ül ama İslamcılığa karşı görünmek kücülerin TSK’ye yardım ten rahatsız olacağından, cı olacağını bekliyorduk, ama büyük şok ve hayal kırıklığına uğra n İYİ Parti’nin ülkücü hareket için öneminden bahseder misiniz? zira İslamcı söylem böyle bir tavrı “İslama karşı” diye sunabi dık.” 1980’lerde de Önemi, her şeyden önce kopmayı liyor. İYİ Parti’nin “Öpmeye davrandı ve kendi binasını dikmeyi başarmış ise özellikle taba ğımız el bize tokat olmasından geliyor. En azından şimdilik! nında, İslamcılık attı,” gibi sözler söylenmişti. Agâh Oktay Güner’in “Biz hapisteyiz ama Aslında İYİ Parti’nin kuruluş projesi, tıpkı AKP’nin Milli Görüş geleneğinde yaptığı dönüşümü MHP bazlı olarak gerçekleştirmekti. İYİ Parti, karşıtı tutumun güçlü olduğunu sanıyorum. dhkdamlemfeitlaaüukrtmei”nıcsriisnnryüesivildiosöteeo,hiainzrbltaisüaguegamrirehyömrezariedlrkazkeagdnitekteieü,möltkesen,kğznteerkdüeimleşduend“rdamşkeriduerrluşaiel.ivsalrlşÜulilşşetnişıltitrirıued,rednedtfdielv.ıeeglhlMasköebdrtrtsiüeire.iitnck“b“nmaMi”ltododeiliidğemmklelilmaiesranikilzzaeadsmayroinbifdıyalniial.eauktMkm”Tıiieatüyetbğlriiskuiünflçiimamyüevkklüiü,nemeğk2ihnhtüa0aidnal1luötzi5ennimnr’mütdsa,eŞmensdı‘“i.inKe.mslça.veöeınadlçzrdeıiiü.ldtem.ıiüm.nnrlMltekoMbsarHüüeilHtkPcrasmeüaoPbşcsn,ihuıimrnAnnaaiiıKrtsnn’taeı”Pin refleks” de 12 Eylül mahkemelerinde yüksek gerekleriyle açıklıyor. Bazen, Nevzat Kösoğlu’nun kullandığı terim beka davası icabı AKP’nin bazı münadir. Devletin gayri nizami harp aygıtı sebetsizliklerine de katlanıyor hava içinde de ülkücü hareketi “komünizm sı içinde, kendi siyasi ikbalini hiç dü tehlikesine” karşı paramiliter güç ve şünmeyen dervişane, fedakarane bir kadro kaynağı olarak görerek destek edayla birleştiriyor bunu. Fakat parti leyen, donatan bir nüve oldu. 12 Ey üst yönetimi esasen, Erdoğan’ın neti lül darbesi, devletin kendi zaafını gi cede kendi dediklerine geldiğini, yani derdiğinin bir nişanesi olarak, ülkücü “fikri iktidarda” bir vaziyette olduk paramiliter gücü de tasfiye etti, ona larını telkin ediyor. Tabanda bu telki deyim yerindeyse “haddini bildirdi”. nin canı gönülden benimsendiğinden Bunun yarattığı hayal kırıklığı, ülkü şüpheliyim. Fakat özellikle kadrolaş cülerin bazılarında bir sorgulamaya ma cinsinden iktidar imkânları, sanı yol açtı. Devletle mesafeli, özerk ve yorum belirli bir tatmin sağlıyor. “sivil” bir tavır ihtiyacı etrafında epey n Bugün milliyetçilik olarak tartışıldı. Devlete ve yine o dönem sık “Türk dünyası” ne durumda? kullanılan tanımıyla “resmi ideoloji “Turan”, ülkücümilliyetçiler için ye” mesafelenme, o dönem güçlenen “ülkü” kıymetini koruyor. Bu, genel İslamcılaşma eğiliminden de destek likle Türkiyemerkezli bir “ülküdür”, aldı. BBP’nin kuruluşu, kısmi hesap yani Türkiye’yi Türk dünyasının “abi laşmanın bir neticesiydi. si” olarak görür. Ancak 1990’larda ba n İlk kitabınızda Türkeş’ten “sü ğımsızlığını kazanan Türk dilli dev per subay” olarak bahsediliyor. La letlerle ve halklarla ilişkide bu “abi” ik kesimlere sıcak yaklaşan ve gele tavrını fazlaca kibirli ve görgüsüz bir neksel bir isim. MHP’de Türkeş dö şekilde göstermiş olmakla ilgili bir neminde taban ve üst yönetim ara muhasebeye girişenler de var. Özel sında İslamiyet konusunda bir fark likle modern, şehirli, seküler lılık var mıydı? ve genç çevrelerde, Türk 70’lerin ikinci yarısında MHP kit dünyasına, edebiyatları leselleşirken, taşralı muhafazakâr ta na, kültürlerine artan bir ban dinamiğinin taşıdığı bir dindar ilgi ve mesai gözleniyor. laşma etkisini yaşadı. 1980’lerde, 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle