09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 13 EYLÜL 2020 PAZAR Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin 36 derece üzerinde olacağı öngörülüyor. Rüzgârın, Marmara ile Kuzey Ege’de kuzey ve kuzeydoğu, İç Anadolu’nun güney ve batısında güney yönlerden kuvvetli esmesi bekleniyor. YÜZDE 42 ARTIŞ VAR Bakan Koca’dan İstanbul uyarısı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter hesabından, Covid19 salgınının İstanbul’daki durumuna ilişkin paylaşımda bulundu. Nisan ayında hastaların yüzde 65’inin, vefatların ise yüzde 54’ünün İstanbul’da olduğunu belirten Koca, alınan tedbirlerle hasta sayısının yüzde 72, vefatların yüzde 78 azaldığını ifade etti. Koca, “11 Eylül’de hasta sayısı geçen ayın hasta sayısının yaklaşık iki katı. Bugün filyasyon ekip sayımızı yüzde 34 artırdık. Nisan ayında ağır hastaların yüzde 76’sı İstanbul’da. Ancak son 1 ay içinde ağır hasta sayısı İstanbul’da yüzde 42 arttı. İstanbul’da oluşabilecek riski birlikte yok edebiliriz. Mücadele gücümüz tedbirlere birlikte uyum” dedi. l AA MALATYA’DA ŞİDDET Görevli doktora saldırı girişimi Malatya’da, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde görevli Genel Cerrahi Anabilim Dalı Doktor Öğretim Üyesi Arife Şimşek’e görevi başında saldırı girişiminde bulunulduğu bildirildi. Adli ve idari sürecin başlatıldığı kaydedilen başhekimlik açıklamasında, “Pandemide mesai kavramı gözetmeksizin hizmet veren sağlık personeline yönelik şiddetin son bulmasını dileriz” denildi. Şimşek, vefat eden bir hastanın durumunu yakınlarına bildirirken saldırı girişiminde bulunulduğunu söyledi. Öte yandan, Gaziantep’te Şehitkamil Devlet Hastanesi’nde koronavirüs nedeniyle yoğun bakımda tedavi gören Halil K’nin (43) vefat etmesi sonrasında hasta yakınları ile hastane görevlileri arasında kavga çıktı. Olaya müdahale eden 4 polis memuru da hafif yararlandı. Olayla ilgili 5 kişi gözaltına alındı. l AA CHP’Lİ GÜRER: Ücretsiz maske dağıtımı yapılmalı CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer, 4 kişilik bir ailenin aylık maske giderinin 240 TL olduğunu belirterek devletin ücretsiz maske dağıtması gerektiğini söyledi. Yazılı açıklama yapan Gürer, “Bu konuda daha önce verilen sözler yerine getirilmedi, insanlara IBAN numarası verilerek toplanan paralarla vatandaşlara en azından ücretsiz maske dağıtımı yapılmalıdır. Giderek yayılan virüs için maskenin önemi bilindiğine göre doğru ve yararlı biçimde maske kullanımı sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhuriyet SMA HASTASI ‘Berra’ya Umut’ kampanyası İzmir Karabağlar’da yaşayan SMA hastası 8 aylık Berra Akyüz'e gerekli olan gen terapisinin uygulanması için “Berra’ya Umut” kampanyası başlatıldı. Toplamda iki doz ilaç tedavisi gören minik Berra'nın tamamen iyileşmesi için ailenin tek umudu, sadece Amerika'da yapılan ve ücreti 2.4 milyon dolar olan tek dozluk gen terapisi oldu. Gün geçtikçe kızının hayatta kalma şansının azaldığını söyleyen 3 çocuk sahibi ev kadını anne Nuran Akyüz, “Yavrumun ölmesini istemiyorum, lütfen yardım edin, artık dayanamıyorum. İki ayda sadece 30 bin TL'ye gelebildim. Futbol kulüpleri için bir gecede milyonlarca dolar topluyorlar. Bir çocuğun değeri futboldan daha mı az?” dedi. l DHA 310/1 9 0 380/2 4 0 350/2 1 0 300/2 2 0 310/1 9 0 340/1 6 0 290/1 3 0 270/1 6 0 340/2 1 0 360/2 1 0 290/1 8 0 310/2 3 0 250/1 3 0 290/2 4 0 240/1 3 0 200/1 0 0 310/1 3 0 310/1 9 0 220/1 3 0 310/1 9 0 250/1 9 0 310/2 3 0 TARİHTE BUGÜN 1647: İtalyan matematikçi ve fizikçi Evangelista Torricelli barometreyi icat etti. 1922: Türk Ordusu, Yunan işgali altındaki Soma’ya girdi. Yunanlar İzmir yangınını başlattı. 1980: Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Devlet Başkanlığı görevini üstlendi. 3 sağlık çalışanı daha koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi Sağlıkçıları yitiriyoruz Sancar Yıldırım Çelebi Sağlık çalışanları koronavirüsten yaşamını yitirmeye devam ediyor. Şanlıurfa Tabip Odası, Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Semt Polikliniği’nde görev yapan sağlık memuru Abdüllatif Sancar’ın Covid19 enfeksiyonu nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıkladı. Türk Tabipleri Birliği de Kırşehir’in Ka man ilçesinde çalışan eczacı Yücel Yıldırım’ın yine Covid19 enfeksiyonu nedeniyle yaşamını yitirdiğini duyurdu. Ankara Tabip Odası da Trabzon Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastenesi teknik birim çalışanlarından Faik Çelebi’nin koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdiğini bildirdi. l Haber Merkezi ANKARA’DA HASTANELER DOLDU, DOKTORLAR HASTALANIYOR, TABLO AĞIRLAŞIYOR Tedavi edecek doktor kalmadı Başkent Ankara’da salgın tablosu her geçen gün ağırlaşıyor. Sokakta ya şanan duyarsızlık, mesafe, maske ve temizlik konusuna uyulmaması vi rüs kapan insan sayısının artma sına neden ol du. Şehir hasta SERTAÇ EŞ nesinin yapılmasının ardından boşaltılan Nu mune, Yüksek İhtisas ve Zekai Tahir Burak hastanelerinin bazı bölümle ri yeniden açılmış durumda. Ancak ulaştığımız veriler çok tatsız… Önce doktorlar… Salgın la mücadele eden doktor lar hızla hastalanıyor. Hasta bakmayan yalnızca ders ve ren bir profesör dostumuz anlatıyor: “Bir arkadaşım aradı, sesi o kadar kötü ki anlatamam. Hırıltılı, zor konuşuyor. ‘Yar dım et, kötüyüm’ dedi. ‘Ta mam’ dedim, kapattım ve bölüm başkanı olan sınıf ar kadaşımı aradım. En azından bir görünsün, hiç olmazsa psikolojik destek olur diye. O da demez mi, ‘Enfekte ol dum, evde izolasyondayım’. Sonra, ‘Klinikte başasistanı ara o ilgilensin’ dedi. Kapat tım başasistanı aradım. ‘Ho cam ben de enfekte oldum, Dışkapı Hastanesi’nde yatı yorum’. Aradıklarımın birbir lerinden de haberi yok. Du rum böyle, tıkandım kaldım.” Testi pozitif çıkanların vi rüsle mücadelesinin yanı sı ra başka mücadeleleri de başlıyor. Hastaneye yatma dan atlatan olduğu gibi has tanede 45 gün yatan da var. 40’lı yaşlarda olan bir noter çalışanı Kurban Bayramı’nda enfekte olmuş, 45 gün yat mış. “Çok yıprandım” diyor. 35 yaşında olan bir polis, testi pozitif çıkınca evde izo le etmiş kendisini. “Allahtan bekârım, ancak iki üç gündür ilaç istemek için arıyorum, telefonlar sürekli meşgul, ulaşamıyorum” diyor. Salgın Adli Tıp’ta Salgın yüzünden yaşamını yitirenlerin bedenlerinden virüs bulaşıp bulaşmayacağı da uzman doktorlar arasında tartışılan konulardan biriydi. Ancak aldığımız bilgi, yaşamını yitiren insan bedeninden de mikrobun bulaştığını gösteriyor. Edindiğimiz bilgiye göre Ankara Adli Tıp’ta Morg Daire Başkanı virüs kaptı. Ayrıca bölümde iki asistan da virüs kapmış durumda. Tedavi ve izolasyon sürecindeler. ‘Kimi hasta etsem?’ Yaptırdığı testi pozitif çıkınca ne yapacağını bilemeyen yurttaş, sosyal medyadan yaşadıklarını anlatıyor: “Testim pozitif çıkınca, Zekai Tahir Burak Hastanesi’ne gittim. Ben kimseye bulaştırmak istemiyorum, beni uygun bir şekilde evime gönderebilir misiniz, diye yardım istedim. Kimse benimle ilgilenmedi. ‘Kendin git’ dediler. Sonra oturup düşünmeye başladım. Eve nasıl gideceğim… Otobüsle mi gitsem, dol muşla mı gitsem? Kimleri hasta etsem piyangoyu kime çıkarsam?” Bir yandan yurttaşlardan önlemlere sıkı sıkıya uymalarını istiyoruz, bir yandan da testi pozitif çıkan bir kişiyi evine izole halde gönderemiyoruz. Çember daralıyor Mart ayından sonra çevresinde pek fazla virüs kapan insan olmadığı için herkesten “Emin misiniz, salgın var mı? Ben kimseden duymadım” gibi tepkiler alıyorduk. Ancak son günlerde “Duy 12 EYLÜL CUMARTESI 98 BIN 326 1509 48 1207 8 MILYON 423 BIN 463 289 BIN 635 6999 1241 %7.2 257 BIN 731 dun mu şu da hastalanmış. Çember daralıyor” diye tedirgin ifadeler duymaya başladık. Bir konu daha var salgının nasıl yayıldığını gösteren. Anlık iletişim gruplarından, plazma istekleri geliyor. Bir yakını virüs kapan, yoğun bakıma yatanlar, tanıdıklarından, son üç ayda enfekte olmuş birini bulup plazma almak ve tedavide kullanmak için duyurular yapıyor. Ancak çoğunluk aradığını bulamıyor. Salgın herkesi engelliyor, verimsizleştiriyor ve zihinsel yorgunluğa yol açıyor. Umutların bağlandığı nokta ise aşı… Ancak aşı konusunda Türkiye’nin planlamaları nelerdir, pek bilen yok. Aşı geliştirmek ve üretmek noktasında yoksunluklarımız üst düzeyde. Dışarıda üretilecek aşının Türkiye’ye ilk aşamada çok sınırlı gelmesi, aşılamanın önümüzdeki yıla sarkma olasılığı yüksek. l ANKARA AKP’li vekille röportaj yaptıktan sonra intihar eden Yeldana’nın ölümü gizemini koruyor Yine çok tanıdık bir öykü KÜBRA KÖKLÜ Elazığ’da yerel bir televizyon kanalında çalışan Kazakistan uyruklu Yeldana Kaharman'ın (21) 28 Mart 2019 günü eski İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın oğlu AKP Elazığ Milletvekili Tolga Ağar’la evinde röportaj yaptıktan bir gün sonra ölü bulunduğu iddia edildi. İntihar olarak kayıtlara geçen olaydan bir yıl sonra konuşan eski erkek arkadaşı E.D., “Hayat doluydu. Kesinlikle intihar etmedi. Kaharman’ın ölümüne ilişkin etkin bir soruşturma yürütülmedi” dedi. Sosyal medyada AKP Elazığ Milletvekili Tolga Ağar ile ilgili iddialar gündeme getirince İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği, Ekşi Sözlük’te açılan başlığa erişim engeli getirdi. Kaharman’ın arkadaşı C. B. Kazakistan uyruklu Yeldana’nın arkadaşları “Gelecek 10 yılın planını yapıyordu. Hayat doluydu. Vücudundaki morluklar Adli Tıp Raporu’nda yok tu. Kesinlikle intihar etmedi” diyor. ise ölümünden sonra gittiği evinde bir not bulduğunu belirterek şüphelerini şöyle anlattı: “Yeldana’nın el yazısıyla yazılmış bir kâğıt buldum. An cak Rusça yazıyordu. Bir arkadaşım yazılanları Türkçeye çevirdi. Ve kâğıtta Yeldana’nın, önündeki 10 yılda yapmak istediklerini planladığını öğrendim. Bu planı yapan bir insan nasıl intihar edebilir? Onu bir buçuk yıldır tanıyordum. Hayat doluydu. Ölmeden bir gün önce görüşmüştük. Buluştuğumuzda bacağındaki morluklar dikkatimi çekti ve kendisine sordum. O da bana ‘Masaya çarptım’ demişti. Ancak sonradan Adli Tıp Raporu’nda morluklarla ilgili en ufak bir şey yoktu. Morlukları görmemiş olmazlar.” Kaharman’a ne oldu? Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi üyesi Havva Cuştan da Kaharman’ın ölümünün soruşturulmadığını ve olayın üzerinin kapatıldığını savundu. Cuştan şöyle konuştu: “Şüpheli kadın ölümü yoktur, gizlenmeye çalışılan erkek şiddeti olduğunu Şule Çet davasında gördük. Göçmen, kadın, işçi kimliklerinden dolayı bu kadınlar, erkek egemen devletin doğrudan hedef tahtası olmuştur. Devletin neden tecavüzcükatil erkekleri koruduğunu bir kez daha Nadira ve Yeldana dosyasında da gördük. Nadira AKP milletvekili Şirin Ünal'in evinde şüpheli bir biçimde ölü bulunduğu halde etkin bir soruşturma yapılmadı olayın üstü kapatılmaya çalışıldı, kapatıldı da. Nadira’nin hemen ardından Yeldana’nın ölümünün üzeri de kapatıldı. Nadira, Yeldana gibi göçmen kadınlara daha kolay saldırabileceklerini düşünüyorlar.” l İSTANBUL Yeniden uygarlıkların batışı (1) Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun çok etnisiteli, çok dinli Lübnan’ın etnisite ve dinlere dayalı yönetim tarzı ile artık yönetilemeyeceğini ileri sürerek laik anayasalı yeni bir yönetim kurulması gerektiğini ileri sürdü. AKP saplantısının tam tersi. Lübnan Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına benzer bir anayasa istiyor. Konuyu aydınlatmak için 17 ve 19 Kasım 2019 günlerinde Cumhuriyet’te yayımlanan iki yazımı tekrar yayımlıyorum. HHH Amin Maalouf kitabının (*) ilk satırlarıyla yarasının sargılarını açıyor,“Ölmekte olan bir uygarlığın kucağında sağlıklı bir bebek olarak doğdum ve ömrüm boyunca etrafımda onca şey harap olup giderken övünecek bir şey yapmadan, suçluluk da hissetmeden, hayatta kalma duygusuyla yaşadım; geçtikleri sokaklarda bütün duvarlar yıkılırken yine de sağ salim kurtulan ve sonra, arkada bıraktıkları koca kent bir moloz yığınından ibaret kalmışken, giysilerindeki tozları silkeleyen film kahramanları gibiydim” (s.11) diye yazıyor. HHH Amin Maalouf’un yitik “levant”ı ortaçağdan itibaren Doğu Akdeniz için kullanılıyordu: Gündoğusu anlamına gelir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Lübnan ve Suriye için kullanılır oldu. Suriye’de ve özellikle Lübnan’da sadece Müslümanlar (Sünni ve Şii) değil, Hıristiyanlar (Maroni, Katolik ve Ortodoks) Araplar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler, Nusayriler, Dürziler, Ezidiler yaşarlar. Bu ırklar, etnik topluluklar, inanç grupları Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorlukları döneminde “Barış içinde birlikte yaşamak” zorundaydılar. Sıkıysa yaşamasınlar. Ne olduysa, özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oldu: İmparatorluklar yıkıldı ve ulus devletler kuruldu. Ancak Araplar dine (İslam) ve soya (Arap) dayalı tek bir devlet kuramadılar, Arap devletçikleri kurdular. HHH Ve Amin Maalouf’un yitirdiğine ağıt yaktığı “kozmopolit çoğulculuk” bir uçtan yok olmaya başladı. Kozmopolit çoğulculuk ancak imparatorluklarda ve günümüzde de ancak laik düzende var olup yaşayabilir. Tekçi ve ayrılıkçı milliyetçilikler kozmopolit çoğulculuğun başdüşmanıdır. Amin Maalouf bu gerçekliği nedense es geçiyor ve şöyle yazıyor: “Bana bunu düşündüren çoğunlukla, ne yazık ki doğduğum bölge oluyor. Antik adlarını telaffuz etmekten hoşlandığım tüm o yerler Assur, Ninova, Babil, Mezopotamya, Emesus, Palmyria, Tripolitania, Kyrenaika veya bir zamanlar ‘mutlu Arabistan’ denen Saba krallığı... Bu yerlerin en kadim uygarlıkların mirasçıları olan sakinleri, tıpkı bir deniz kazasından sonra olduğu üzere, sallara binmişler, kaçıyorlar.” (s.14) HHH Bu kaçış 19. yüzyılın sonlarında başladı. Osmanlı Devleti’nin geleceğinden umudu kesen, yerel Müslümanların zulmünden kurtulmak isteyen Hıristiyanlar (her türlüsü) Avrupa’ya, Güney ve Kuzey Amerika’ya göç etmeye başladılar. 1950’lerde Nasır’ın milliyetçi rejimi, Kıptiler dışında Hırıstiyan Rumları ve Arapları Mısır’dan kovdu. Cezayir, Fas, Tunus bağımsızlıklarını kazanınca da aynı şeyler oldu. HHH Kim akıl ettiyse etti, dinsel ve etnik çoğulluğa bir çare bulmak için bir “Ulussuz Devlet” kurmaya karar verdiler ve devlet 22 Kasım 1943’te kuruldu. “İlk çıktığında bu fikir saçma değildi: Ne zaman bir yönetici seçilecek olsa, Hıristiyan bir adayın karşısına sürekli Müslüman bir aday çıkması, ikisinin de kendi dindaşları tarafından desteklenmesi olgusundan kaçınmak gerekiyordu. Bu nedenle makamların en baştan farklı cemaatler arasında paylaştırılmasına karar verilmişti. Cumhurbaşkanı mecburen bir Maruni Hıristiyan, bakanlar kurulu başkanı bir Sünni Müslüman, meclis başkanı bir Şii Müslüman olacaktı. Hükümette Hıristiyan ve Müslüman bakanların sayısı her zaman eşit olacaktı. Ayrıca her cemaatin kendi milletvekili sayısı olacak, bu sayıya itiraz edilemeyecekti. Kamu görevlerinde de bazı dozajlara uyulmaya gayret edilmişti. (...) Ama kotalar sistemine özgü zehirli ve aldatıcı nitelik yeterince dikkate alınmamıştı.” (s.53) HHH Ülke istikrarı, Arapİsrail çatışması sonucu Lübnan’a gelen Filistinlilerin çoğalmasıyla bozuldu. Özellikle 1970’lerden itibaren Müslümanlar, demografik üstünlüğü elde ettiler ve bu üstünlüğü egemenlik faktörüne yansıtarak ülke yönetiminde Hıristiyanlar kadar söz hakkı alma mücadelesine başladılar. Böylece ülkede başlayan MüslümanHıristiyan mücadelesi, 13 Nisan 1975’ten itibaren iç savaşa dönüştü ve 1991’e kadar devam etti. (Cumhuriyet, 17.10.2019) (*) Uygarlıkların Batışı (Yapı Kredi Yayınları)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle