21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 9 TEMMUZ 2020 PERŞEMBE TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN HABER Donanmanın harbe hazırlık eğitimi ile Kalın ve Lavrov’un açıklamalarını değerlendiren Babüroğlu: Ayrıntılar Tavşan muhalefet 2Temmuz sebebiyle Aziz Nesin’in TRT ekranlarından da yayımlanan tarihi konuşmasını tekrar izledim. Nasıl bir acıyla haykırdığına tanık oldum. “Aydın kimdir” sorusunun yanıtı, Nesin’in o konuşmasında saklıdır. Geleceği gören, sözünü doğrudan söyleyen, geniş kesimleri karşısına almaktan çekinmeyen kişidir aydın! 2 Temmuz şeriatçı kalkışmasına devletin tümü göz yumdu, bu iyice ortaya çıktı. Öz gözden kaçmamalıdır; bu ülke çok zamandır “karşıdevrim” taraftarları tarafından yönetilmiş; aydın, düşünen insanlar katledilerek, itirazsız toplum yaratılmıştır. Cumhuriyet devrimini yanlış okuyan, kendine Kemalist(!) diyen bir kesim de eklenince, bugüne gelinmesi şaşırtıcı değildir. HHH Ne demek anlatayım. Mustafa Kemal hakiki devrimciydi. Doğal olarak bunun gereğini yapan, ileri görüşlü, cesur eylem adamıydı. Ardından gelen siyasiler bu yürekliliği göstermedi. Belki Mustafa Kemal bir sosyalist değildi ama ödünsüz cumhuriyetçi, laiklikten, aydınlanmadan yana net tavır almış biriydi. Kendi sözü dahil, yaşamın olağan akışında hiçbir fikre sorgusuz yaklaşılmasını istemezdi. Sonradan peşinde olduğunu söyleyen geniş kesim Mustafa Kemal’in pek çok özelliğinden söz açarlar, ancak “devrimci” tarafını hamaset olarak kullanırlar. Oysa en önemli yanıdır bu! Cumhuriyet erdemli insan arıyordu. Birinin erdemli olması için eğitimli olması tek koşul değildir ama önemlidir. Etik değerlerin oluşması için özgür düşünen, soran, tartışan, boyun eğmeyen kuşaklar gerekiyordu. Köy Enstitüleri çabası budur. Kapatılma nedeni de budur. Piyasacı anlayış bu tür insandan hoşlanmaz. Aklını devretmeyen kişi tehlikelidir. Cumhuriyet, eğer bu başarıyı gösterseydi, doğal olarak eğrisi sola yönelecekti. Nitekim öyle de oldu. Bu çok insanın canını sıktı. Çöküş o gün başladı! HHH Küresel kapitalizm ile işbirliği yapmaya başlayan yönetici kadro, iş çevresi, kimi akademisyenler, yolunu şaşırmış liberaller “teslimiyetçi” kuşaklar yarattı. Bir ülkeyi ele geçirmenin en kolay yolu milliyetçilik, dincilik kışkırtmasıdır. Her iki durumda da akıl firar eder. Vasata razı ülkede aydınlanma kavgası verenler; TSK, TÜSİAD başta olmak üzere hâkim sınıflarca katledildi. Kanaat önderi diye kendini sunan, esasen düzene itirazı olmayan, sahte kabadayılar meydanı boş buldular. Her iktidar, kendine uygun muhalefet yaratmak ister. Maraton koşularında “tavşan atlet” diye tabir vardır. Öne çıkan, esas yarışmacı atletin takım arkadaşı olan biri, diğerlerini yormak için oyunlar kurar. Bazen hızlanır, bazen yavaşlar, amaç esas yarışanın koşullarını oluşturmaktır. İşte özü kaçıran muhalefet, temel itirazı yapmadığı için “tavşan atlet” konumundadır. Her zaman iktidarın işine yarar tutumu. Bizim ülkede; laiklik, sınıf, emek, örgütlü toplum, aydınlanma demiyorsanız; piyasa ekonomisine itirazınız yoksa, patronlarla kol kolaysanız, adına muhafazakar denen “siyasal İslamcı” dile itirazınız yoksa size “tavşan muhalefet” derler. HHH Somut örnek vereyim. SHP, darbe sonrası geniş kesimleri kucaklayan bir siyasal hareketti. Türkler, Kürtler, Aleviler, sosyalistler, kadınlar, Cumhuriyetçiler bir program ekseninde bulunmuştu. Bu hareket bilerek, isteyerek dağıtıldı. Mikro milliyetçiliğin/ dinciliğin önü devlet eliyle açıldı. Küresel kapitalizme uygun CHP yaratıldı. Baykal bu işin başına kondu. Baykal ne yaptı? Ne kadar sağcı varsa piyasaya sürdü. CHP’yi soldan ve Kürtlerden koparıp, ülkeyi siyasal İslamcılara altın tepside sundu. Geçen gün İlhan Kesici’yi dinledim. Televizyondan haykırdı: “Aday olana dek ben CHP’ye hiç oy vermedim” dedi. “Sağcı” örneklerle CHP eleştirisi yaptı. Kendi belediyesine vurdu. Saray’a ilk koşan CHP’li de odur. Kendisi yaşayan en güzel “tavşan muhalif” örneğidir. Her yere adaydır da bir türlü olamaz! Eminim tabanda çok seveni de vardır. “Erdoğan düzenine itirazın nedir” diye biri sorsa, dediklerim iyice anlaşılır. Esasen suçu da yoktur Kesici’nin. Davetle gelmiştir CHP’ye. HHH Akşener, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu çizgisi ne tür muhalefet yaratır, kestirmek güç değil. Oysa Gezi süreci ile başlayan ve eğer sağlıklı tahlil edilse, belki devrimci çizgiye çekilecek kitle, şimdi “tavşan” tutumla uyuşturuluyor. Artık açıkça 2023’te yeni bir ülkeye geçileceği söyleniyor. Bunun önündeki tüm engeller bir bir kaldırıldı. Şimdi başımızı elimizin arasına koyup, iyice düşünmek gerek. Herkesten Aziz Nesin olmasını beklemiyorum ama konuşmaları dinleyerek işe koyulmak fena olmaz. Hiç değilse tavşan muhalif olmamak için! Türkiye ve Rusya’nın Ayrıntılar Ayrıntılar hedefleri örtüşmüyor Donanma, Girit ve Libya arasındaki uluslararası sularda harbe hazırlık eğitimi yapıyor. Bir yandan Fransa ve Türkiye arasında tansiyon yükseliyor. Vatiyye Üssü’nü kimin vurduğu hâlâ muamma. İPEK ÖZBEY n Donanma’nın harbe hazırlık eği timi icra etmesi ne anlama geliyor, za manlaması doğru bir hamle mi? Türk Deniz Kuvvetleri, Girit Adası’nın güneyinde, Libya açıklarında uluslarara sı sularda, eğitim ve tatbikat için NAV TEX ilan etti. Eğitim ve tatbikat alanları nın adını da önemli donanma komutan larından Barbaros, Turgut Reis ve Çaka Bey olarak belirledi. Bu tatbikat ve eği timler, öncelikle bayrak gösterisidir. Yu nanistan ve GKRY’ye verilen bir mesaj dır. Bilindiği gibi Yunanistan, uluslara rası anlaşmalara aykırı şekilde ve ant laşma hükümlerine rağmen “Gayri As keri Statü”de yer alan 23 adanın 16’sı nı silahlandırmıştır. AB ve ABD’yi arka sına alan Yunanistan, antlaşmalara ay kırı politikasını sürdürmekte ısrarlı dav ranmaktadır. Şu anda, Libya’da ve Do ğu Akdeniz’de Türkiye’nin hak ve çıkar larını olumsuz etkileyebilecek bir duru ma karşı caydırıcılık gösterisidir. Doğu Akdeniz ve Ege sularının ısınmakta ol duğu böyle bir dönemde, uluslarara sı sularda tatbikat ve eğitimlerin ya pılması önemlidir ve mesaj niteli ği taşır. Bu mesajın sahibi hem Yu nanistan ve GKRY hem de Libya’da gelişen olaylarda Türkiye karşısın da yer alan ülkelerdir... Bu tatbikat ve eğitimin bir amacı da Harbe Hazırlık Seviyesi’nin artırılmasıdır. ya sınırında bulunan Sidi Barani Üssü’nden havalandığını belirtti. Mirage 20009, Fransız yapımı sa Güçlenmemizi istemiyor n Fransa ve Türkiye arasında tansiyon düşmüyor, taraflar ne istiyor? Sözde Arap Baharı, gerçekte Kanlı Sonbahar fırtınası, 2011’de Libya lideri Kaddafi’yi devirdi. 19 Mart 2011’de, Fransa, İngiltere ve ABD Libya’da hava saldırılarına başladı. 26 Nisan 2011’de, NATO, vaş uçağı. Vatiyye Hava Üssü’ne gerçekleştirilen hava saldırısında, bazı sistemlerde hasar meydana geldiği söylendi. Bu saldırıyla verilmek istenen me saj doğrudan Türkiye’ye ve çok açık: Bu üsse konuşlanmayın; Sirte ve Cufra’ya da operasyon planından vazgeçin; Libya’daki askeri varlığınız hedef listemizin içinde ve her an vurma yeteneğine sahibiz. Kaddafi’ye bağlı hedeflere hava saldırıları düzenledi. En önde Fransa Misliyle karşılık gerektirir yer aldı. Fransa’nın Ku n Bu arada Vatiyye’yi zey ve Orta Afrika’da ta Babüroğlu kim vurdu tartışması da rihten gelen çıkarla sürüyor... rı var. Libya’ya kom “Vatiyye Ha BAE Veliaht Prensi Bin şu Çad’da üssü var. va Üssü’ne yöne Zayed’in danışmanların Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Libya petrolünün yaklaşık yüzde 80’ini Fransız, İngiliz ve ABD şirketleri işletiyor. Sirte ve Cufra, Libya hidrokarbon rezervlerinin yüzde 60’ını barındırıyor. Bu nedenle, Fransa Suriye’de olduğu gibi, Libya’da da Türkiye’nin lik saldırıyla Türkiye, Libya’da konvansiyonel bir savaş ortamına çekilmek, yıpratılmak ve çıkmaza sokulmak isteniyor. Türkiye’yi Libya ve Suriye’de Rusya’yla kapıştırmak, ABD’nin ve Hafter’i destekleyen Türkiye karşısındaki ülkeleri oldukça mutlu eder. Tür dan Abdülhalik Abdullah, üssün vurulduğu gün paylaştığı tweeti’nde, “BAE, Türkiye’ye tüm onurlu Araplar adına hak ettiği dersi verdi” dedi. Daha sonra bu tweeti’ni sildi. Belli ki, silmesi için uyarıldı. Rus TASS Ajansı’na konuşan Libya askeri kaynağı, ‘Libya’da ElWatiyah Ha karşısında. Ayrıca, yıl kiye bu tuzağa va Üssü’ne saldırıyı Haf lardır PKK ve PYD/PKK düşmemeli…” ter uçakları gerçekleştirdi. terör örgütünü destek Uçaklar ElCufra üssünden leyen bir Fransa var. İş kalktı” şeklinde açıklama te, bu nedenlerle Fransa, Türkiye’nin yaptı. Bu açıklama, saldırının Rusya’nın Libya’da güçlenmesini istemiyor. Hafter’e gönderdiği uçaklar tarafından n Vatiyye Askeri Üssü’ne düzenle yapıldığını işaret ediyor. Rusya Federas nen hava saldırısı kime mesaj? yonu askeri uzman Andrei Chuprygin, Ulusal Mutabakat Hükümeti aske “Libya’da ElWatiyah hava üssüne ya ri kaynakları, saldırının Birleşik Arap pılan saldırı Hafter’in Rusya’dan aldı Emirlikleri’ne (BAE) ait Mirage 2000 ğı MİG uçakları ile yapıldı. 8 hedef vu 9 tipi savaş uçakları tarafından gerçek ruldu” iddiasında bulundu. Hafter, sal leştirildiğini ve uçakların, Mısır’ın Lib dırıdan kısa bir süre sonra sorumlulu Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’dan art arda açıklamalar geliyor. Libya’da neler oluyor? Emekli Tuğgeneral İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Naim Babüroğlu ile konuştuk. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Türk Görev Deniz Grubu gemisini ziyaret etti. ğu üstlendi ve üssün kendileri tarafından hedef alındığını öne sürdü. Saldırıda “TSK personelinin hedef alındığı” bölümü açıklamanın en dikkat çeken noktası idi. Bu açıklama bir savaş ilanıdır. Bu arada, Çad’da Fransız Mirage uçaklarının konuşlu olduğu ve Fransa’nın Libya sınırındaki Çadlı radikal örgütleri buradan kalkan uçaklarla hedef aldığı biliniyor. Fransız uçakları Çad’dan kalkarak, Vatiyye üssünde Türkiye’yi hedef alır mı? Zayıf bir olasılık. Ancak, Fransa bölgede saldırıyı yapabilecek yeteneğe ve potansiyele sahip. Saldırının, BAE tarafından Mısır Üssü ve Fransız uçağı kullanılarak yapıldığı olasılığı öne çıkıyor. Doğrudan Türk hava savunma sistemlerini ve unsurlarını hedef almıştır. Bu düşmanca bir tavırdır ve misliyle karşılığı gerektirir. n Paris ve Rusya’nın katkısı var mıdır? Asıl soru şu: Bu saldırının Rusya, Fransa, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan’la koordine edildiği kesin... Peki, ABD’nin bilgisi dışında bu saldırının yapılma olasılığı var mı? Rusya bu saldırıyı yapmadıysa; cevap, hayır... Yani BAE bu saldırıyı ABD ve Rusya ile koordine etmeden yapmaz. Mısır’da, Rusya ile koordine etmeden üssünü kullandırmaz. Başka bir deyişle, bu saldırı Rusya’nın, Fransa’nın ve Mısır’ın desteğiyle ve ortak koordineyle yapılmıştır. Ve eğer, bu saldırı BAE tarafından gerçekleştirildi ise ABD’nin bilgisi dahilinde düzenlenmiştir. NATO üyesi Fransa tarafından bu saldırının gerçekleştirilmesi olasılığı zayıf. Ancak saldırıyı Fransa’nın yapmış olması durumunda, NATO’nun devreye girmesi zorunluluğu ortaya çıkar. Tabii, Türkiye bu saldırıyı NATO’ya ve BM’ye taşırsa. Ama sonuçta hangi ülke tarafından yapılırsa yapılsın, düşmanca bir tavırdır ve Hafter’i destekleyen ülkelerin ortak iradelerinin bir yansımasıdır. Türkiye’nin Libya’da karşı cephesi belirginleşmiştir. Rusya, Fransa, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan. Ateşkes olur mu? n Dün, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Rusya ve Türkiye’nin Libya’da acil ateşkes için çalıştığını söyledi. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kalın ise “Hafter tarafı ne zaman bir barış çağrısı yapsa bu hep bir sonraki saldırının hazırlık dönemi olarak ortaya çıktı” dedi. Ateşkes olur mu? Türkiye Serraj hükümetine desteğini sürdüreceğini açıkladı. Özellikle Vatiyye Üssü’nün hedef alınmasından sonraki bu açıklamayla Libya politkasında bir değişikliğin olmadığını teyit etmiş. Lavrov ise, Türkiye ile Rusya arasında Libya’daki çatışmanın sona erdirilmesi yönünde daha önce Suriye’de yapılan bir çalışmanın devam ettiğini belirtmiş. Ancak, Rusya’nın kırmızı çizgisi belli: Sirte ve Cufra’nın Hafter’de kalması yani UMH’ye geçmemesi. Çünkü Rusya Sirte’yi Deniz üssü, Cufra’yı da hava üssü olarak kullanmak istiyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye ile Rusya’nın Libya’daki hedefleri örtüşmüyor. Son adımda, İdlib’de olduğu gibi Sirte ve Cufra’nın ortak bir yönetim altında konumlandırılması senaryosu ortaya çıkabilir. Ancak sürekliliği mümkün olmaz. Putin’in Rusyası, adeta Suriye’deki konumunu Libya’ya klonluyor. n Açar mısınız? Rusya, Suriye’de Türkiye’yle işbirliği yaparak ve S400 hava savunma sistemleri vasıtasıyla TürkiyeNATO arasındaki bardağı çatlatmıştı. Şimdi, Libya’da Fransa’yı yanına çekerek, FransaNATO arasında bardağı çatlatmayı başardı. Suriye’de deniz ve hava üssüne yerleşti. Libya’da da deniz ve hava üssüne, yani Sirte ve Cufra’ya konuşlanmak istiyor. Türkiye’nin desteklediği UMH’nin hedefi olan Sirte ve Cufra, Putin’in, Fransa’nın ve Mısır’ın kırmızı çizgisi. Putin’in amacı Sirte ve Cufra’nın Türkiye’nin desteklediği UMH’nin kontrolüne geçmesini engellemek için tüm araçlarını kullanmaktır. Özetle Türkiye isteksiz, çünkü ateşkesi kabul ederse Sirte ve Cufra’nın Hafter’de kaldığını kabul etmiş olur. NATO’ya danışmanlık yapacak ÇGMoüekvrekUnellzuiiğsKiluMomDüekunetaimznmlığeıliyet SENA YAŞAR Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde projesi 12 yıldır yürütülen “Çok Uluslu Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi Komutanlığı” kurularak, NATO’ya akredite uluslararası askeri kuruluş statüsü kazandı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Emekli Koramiral Atilla Kezek, merkezin, deniz güvenliği konusunda NATO’ya danışmanlık yaparak yön vereceğine ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerde ‘caydırıcı’ olabileceğine dikkat çekti. Milli Savunma Bakanlığı, Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi Komutanlığı’nın kurulduğunu, bu sayede Türkiye’nin NATO’ya akredite olan 2’nci, NATO’nun ise 26’ncı Mükemmeliyet Merkezi olarak “uluslararası askeri kuruluş” statüsüne ulaştığını duyurdu. Emekli Koramiral Kezek, Türkiye için “uluslararası sahada önemli bir kazanım” olduğu belirtilen Mükemmeliyet Merkezi’nin faaliyetlerini ve kazanımlarını Cumhuriyet’e anlattı. “Son yıllarda Doğu Akdeniz’de, YunanGKRY ikilisinin tek taraflı oldubittilerine ses çıkarmayıp, çoğun lukla bu ikilinin yanında yer alan NATO’nun, Türkiye’de kurulan ve deniz güvenliği gibi çok önemli konuda çalışan Mükemmeliyet Merkezi’ne uluslararası askeri kuruluş statüsü vermesi, Deniz Kuvvetleri’nin sessiz sedasız imza attığı bir başarıdır” diyen Kezek, projenin 12 yıldır yürütüldüğüne dikkat çekti. Mükemmeliyet merkezlerine ilişkin bilgi veren Kezek, şunları kaydetti: “Mükemmeliyet Merkezleri (Centre of Excellence), NATO’ya ve özellikle NATO dönüşüm sürecine, belirli bir alanda uzmanlık ve tecrübe sağlayan ulusal veya çok uluslu olarak kurulmuş merkezlerdir. Türkiye’nin ilk çok uluslu mükemmeliyet merkezi Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’dir. NATO, terör konusunda bu merkezi danışman olarak kabul eder. NATO’nun Türkiye’yi danışman olarak kabul edeceği ikinci merkez de, Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi oldu. Bu merkezde, deniz güvenliği konusunda yetkin olan grup, NATO’yu bilgi olarak destekleyecek, bir ‘bilim kurulu’ gibi çalışacak.” “Mükemmeliyet Merkezi’nin faaliyetleri, Doğu Akdeniz’deki deniz güvenliği politikalarını nasıl etkileyecek” sorusuna da yanıt veren Kezek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Mükemmeliyet Merkezi, deniz güvenliği konusunda NATO’ya ve üyelerine bu konuda yön veren ve danışmanlık yapan bir kurum olarak görev yapacak. Geçen günlerde Doğu Akdeniz’de bir Fransız fırkateyninin Türk savaş gemisi tarafından taciz edildiğinin iddia edilmesi, Libya’ya yönelik ticari trafiğin denizden kontrolü için AB tarafından İrini Operasyonu’nun başlatılması özellikle Doğu Akdeniz’de deniz güvenliğinin büyük önem kazandığının göstergesidir. Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda karşılıklı politik çekişmeler var, bunlar sahaya da yansıyabilir. Özellikle deniz yetki alanları konusunda bölgedeki komşu ülkelerden kaynaklanan uyuşmazlıkların bulunduğu, Suriye ve Libya gibi iç sorunların yaşandığı Doğu Akdeniz’in bu sıkıntılı döneminde, Türkiye’de kurulmuş Çok Uluslu Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi önemli bir politik ve askeri kazanıma yol açacak.” Projenin, çevre denizlerimizde artan araştırma faaliyetleri, GKRY’nin 2007’de sözde hidrokarbon arama ve sondaj sahalarında çıktığı ihaleler ve ülkelerin Doğu Akdeniz’de yapabilecekleri hareketlere karşı ön alınabilmesi için 2008’de başlatıldığına dikkat çeken Kezek, şu bilgileri verdi: “Proje, 2010’da Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınıp, Deniz Müşavirliği’ne verildi. Müşavirliğin lağvedilmesiyle de proje durma noktasına geldi. 2017’de, NATO akreditasyon sürecine yeniden başlanması kararı alındı ve sürece ilişkin yol haritası çalışmaları yapıldı. 20172018 döneminde yürütülen uluslararası müzakereler ile uzlaşma sağlanarak akreditasyona hazır hale gelindi. Sonuç odaklı mücadele sonunda 8 Haziran 2020’de ‘uluslararası askeri kuruluş’ statüsü kazanılıp Türkiye ve Deniz Kuvvetleri adına süreç başarıyla tamamlandı.12 yıllık süreçte 5 Deniz Kuvvetleri Komutanı, 7 Kurmay Başkanı ve birçok proje subayı değişti, kumpas davalar ve 15 Temmuz hain darbe girişiminin tahribatına rağmen hedefe odaklı kurumsal refleks değişmedi. Kaptanı da tayfası da başarıda pay sahibidir. Deniz Kuvvetleri, hedef odaklı takım çalışmasıyla başarıya ulaştı.” l ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle