23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 30 TEMMUZ 2020 PERŞEMBE DİZİ FBI, BİLİM İNSANINI YAKIN TAKİBE ALDI, DÜŞÜNCELERİNDEN VAZGEÇMEDİ Ayrıntılar Bana Dostunu Söyle... A li Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’ünde dost maddesi şöyle: “Sevilen ve güvenilen yakın arkadaş, sıkı fıkı görüşülen kimse, gönüldeş.” En güzel tarif “gönüldeş” bence! Dostluk önemli, kiminle dostluk ettiğimiz; dünyaya nasıl baktığımızı, değerlerimizi, ölçülerimizi, velhasıl bize dair pek çok veriyi içerir. Elbette dost dediğimiz kimsenin yanılgıları da olur. Lakin tüm dostları sorunluysa kişinin, seçim yapana bakmak gerekir! HHH Geçen sene son çalışmam “dostlar kitabı”nı yazarken sıkça düşündüm bu kavramı. Dostlukların ömrü olduğuna karar verdim, sonsuza dek biriyle iletişim halinde kalmak, görüşmek “dostluk” anlamına gelmez. Başlangıçta gönüldeş olduğunuz birinden zamanla kopabilirsiniz. Hele de dünya bunca hızlı değişirken, değerler, ölçüler, tutumlar da farklılaşabilir. Başta dost olduğumuz biriyle ilelebet bunu sürdüreceğiz diye ısrarın anlamı yoktur. Askerde tanıştığım dürüst, namuslu bir gazeteci arkadaşımla Taraf yayımlandığı günlerde olan biteni tartışıyorduk. O, “Ülkenin bağırsakları temizleniyor” savını dile getiriyordu. Ben büyük üçkâğıt içinde olduğumuzu anlatınca “Siz vesayetçi Kemalistler böylesiniz” demişti. Tartışmayı bitirdim, o günden sonra da bir daha görüşmedik. İnsanlığından kuşkum yok. Ancak öyle bir süreç içinde artık konuşacak sözümüz kalmamıştı. Salt ikili meselelerle dostluk biçim almaz, toplumsal sorunlarla, siyasal tavır gerektiren durumlarla da biçimlenir. Tarık Akan anlatmıştı “yetmez ama evet”çi sanatçı tayfayla selamı nasıl kestiğini. HHH “Devletler arasında dostluk yoktur çıkarlar vardır” söyleminden irkilirim. Devletleri yönetenlerin nasıl insanlar olması gerektiğini tarif eder bu söylem. Yani masada gülüp, arkadan iş çevirmeye uygun mizacınız olması gerekir bu makamlarda olmak için! Devletleri bilmem ama halklar arasında dostluk olduğuna inanırım. İnsanlar birbirini tanıdıkça anlamaya, sevmeye başlar. Savaş; birbirini tanısa sevecek, dostluk edecek insanların, birbirine kırdırılması demektir. Siyasette hiç anlamadığım meselelerden biri de kürsüde ana avrat birbirine sövenlerin, bir zaman sonra sarmaş dolaş olmasıdır. Hadi bu bir kez oldu diyelim, yanlış anlama vardı, birbirini tanıyınca sevdi taraflar; oysa durum hiç böyle değil, çıkara göre biçim alma becerisi gösteren kişilere “siyasetçi” deniyor. Yani ilkesiz olmak, vaziyete göre kıvırmak iktidar yolunu açıyor. Her tür iktidar için geçerli bu. Diyeceğim siyasette “dostluk” diye bir kavram karşılık bulur mu, emin değilim! HHH Tuhaf zamanlardan geçiyoruz, hem ülkede hem dünyada şaşırtıcı olaylara tanıklık ediyoruz. Bizim gibi geri kalmış ülkelerde işler daha güç elbette. Liberalizm/piyasa ekonomisi can çekişiyor. Kolayca kılıktan kılığa giren siyasetçiler eliyle ömrü uzatılmaya çalışılıyor. Mesele açık, bir avuç zengin tüm dünya kaynaklarını sömürüyor. Bu talan karşısında halkların sesi çıkmasın diye farklı uyuşturucular kullanılıyor. Kimi elinde bayrakla avunuyor, kimi din adamlarının peşine takılıyor, bazısı da kapitalizmin havucuyla patron bekçisi yapılıyor. Siyaset kurumu bu düzenin sürmesi için kurgulanmış durumda. Düzene isyan eden her kim olursa başı eziliyor. Geçen gün itiraf geldi işte. “Madenler için darbe yaptık” diye. HHH İnsanın dostunu düşmanını bilmesi iyidir. Doğrusu 2 Temmuz günü “Sivas Katliamı”na gözyaşı dökmeyen biriyle dost olamam ben. Ya da 7 TİP’li genci katleden birine “katil” diyemeyen biriyle selamım olamaz. Örnekler çoğaltılabilir. Dostumun “Gezi”de nerede olduğuna bakarım örneğin. Suriye halkı katillerini teşvik eden IŞİD militanlarına sevgi sözleri eden biriyle yan yana gelemem. Mustafa Kemal’in imzasını yok sayan, imparatorluk hayali görenlerin peşine takılan biriyle aynı havayı solumak istemem. HHH Aynı sözlükte “yoldaş” maddesine bakınca, şunu açıklamayı gördüm: “Bir siyasal görüşü benimseyenlerden her biri”, diğer tarif de şöyle: “Yola birlikte çıkanlardan birine göre öteki, her biri, yol arkadaşı”. Kiminle yola koyulacağın, nasıl bir yolculukta olduğunu gösterir. Mücadeleye girerken yanındakine güvenmek, sırtını dönebilmek gerekir. Yol uzunsa hele, ki siyasal kavgalar bir ömür sürer yoldaşlık ayrıca önem kazanır. Yolda kar olur, fırtına çıkar, kaza yaparsın, düşmanla karşılaşırsın... Yoldaşın seni yarı yolda bırakmaz, bilirsin. HHH Dostluk, yoldaşlık türü kavramlar kolay dile gelir, ancak içini doldurmak meseledir. Sosyalist partiler sıkı eğitim yaparlar, “parti dostları” diye bir konum vardır örneğin, zamanla “yoldaş” olunur. İnsanları bir araya getiren çıkarları, hırsları değildir. Belki yalancı dostlarla iktidar bile olabilirsiniz ama asla orada rahat oturamazsınız. Hani eskiler “kötü gün dostu” der ya, sahiden bu ölçü önemlidir. Yoldaşları olan akşam başını yastığa rahat koyar, ötekininse vay haline! AMAÇ, İŞSİZLİĞİN ÇÖZÜMÜNE KATKI Dördüncü istihdam ofisi Sancaktepe’de İBBBaşkanı Ekrem İmamoğlu; Küçükçekmece, Şişli ve Kartal’ın ardından dördüncü istihdam ofisini Sancaktepe’de açtı. İmamoğlu, Türkiye’nin en önemli sorununun işsizlik olduğunu vurgulayarak, çözüme katkı sunmak zorunda olduklarını söyledi. Ofisin açılışında konuşan İmamoğlu, “Gençlerin yüzde 30’u işsiz. Bu işsizlik oranı, çok sıkıntılı bir orandır. İstanbul’un bu alanda ciddi bir sorunu var. Bizim büyük bir sorumlulukla çözüme kavuşturma zorunluluğumuz var” diye konuştu. İmamoğlu, konuşmasının ardından Sancaktepe Muhtarlar Derneği’nde muhtarlarla bir araya geldi. l İç Politika McCarthy’ci Cadı Ayrıntılar Ayrıntılar Avı, Şerif’i yıprattı MUZAFFER ŞERİF BAŞOĞLU 114 YAŞINDA CAVLI ÇULFAZ Siyaset Bilimci/Yazar 2 Şerif, Princeton Üniversitesi’nde Hadley Cantril ile birlikte 1947 yılında Marksist düşüncelerin serpilip geliştiği Amerikan akademik çevrelerinde The Psychology of Ego Involvements adlı insan psikolojisinin sosyal temelini ele alan kitabı yazdı. Bir kez daha Şerif’in verdiği mesaj dupduruydu: Bireyci, yarışmacı ve çatışmacı bir toplum ille de zorunlu ve kaçınılmaz değildir. Sinirsel olarak yıprattı İki sistem arasında Soğuk Savaş’ın hız kazanması, McCarthy’ci Cadı Avı’nın başlamasıyla 1951 yılında Şerif kapsamlı şekilde Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) yakın takibine alındı. Gerek Türkiye’deki yoldaşlarının zulüm altında olması gerekse ABD’de başlayan Cadı Avı, onu sinirsel olarak yıpratıp mili tanca aktifliğine sekte vurdu. Yine de köktenci düşüncelerinden geri çe kilmedi. 1950’li ve 1960’lı yıllar boyunca başta eşi, fikir yoldaşı ve meslektaşı olan Carolyn Wood’la birlikte zihinsel enerjisini bir bilim dalı olarak sosyal psikolojinin kavramlarını tarihsel materyalist bir yaklaşımla yeniden oluşturup üretmeyi sürdürdü. Bireyci anlayışa karşı Sosyal Psikolojinin Anahatları (Outline of Social Psychology 1948), Sosyal Psikoloji Kavşak Noktasında (Social Psychology at the Crossroads, 1951), Grup İlişkileri Kavşak Noktasında (Group Relations at the Crossroads, 1953), Uyum ve Gerilim İçindeki Gruplar (Groups in Harmony and Tension, 1953) ve Sosyal Psikolojide Doğmakta Olan Sorunlar (Emerging Problems in Social Pschology, 1957) gibi etkili kitaplar yazdı. Bu kitaplarda sosyal psikolojinin daha fazla sosyal olması, yöntembilimsel çoğulculuğun ve sosyal bilim dalları arasında karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi gereğini vurguladı. İnsan davranışının bireyci ve indirgemeci anlayışının hortlamasına karşı düşünsel planda mücadele etti ve insan zihninin sosyal yapılaşmasının önemi üzerinde durdu. 66 YIL ÖNCE ‘HIRSIZLAR MAĞARASI’ SERÜVENİ McCarthy Survivor’ın esin kaynağı M uzaffer Şerif, 1954 yılında, yani bundan tam 66 yıl önce yüzyılın sosyal psikoloji alanındaki en önemli deneylerinden birini gerçekleştirdi. Hırsızlar Mağarası (Robbers Cave) adı verilen bu deney, televizyonlarda yayımlanan Survivor yarışmasının da esin kaynağı sayılıyor. Kampın girişi GRUPLARDA ÇATIŞMAYI TETİKLEMEK 1954yılının sıcak bir yaz günü, içinde 11 yaşlarında 12 erkek çocuk taşıyan sarı renkli bir otobüs Güneydoğu Oklahoma’nın San Bois Dağı eteklerinde göründü. Oklahoma City’den hareket eden otobüsün dağın eteklerindeki 200 dönümlük kamp mahalline varması dört saat aldı. Otobüse bindiklerinde çocuklar birbirlerini tanımıyorlardı. Muzaffer Şerif kamp mahallini dikkatle seçmişti. Kuş uçmaz, kervan geçmez diyebileceğimiz kamp yerine en yakındaki McAlester kasabası, yürüyerek ulaşılamayacak uzaklıktaydı. Üç hafta süreyle The Robbers Cave State Park izci kampı çocukların tatil için emrine artık hazırdı. Bu deneyim, onlar için yürek hoplatıcı bir serüven ve ilk yaz kampı deneyimi olacaktı. Çocuklar efsanevi kanun kaçakları Jesse James ve Belle Starr’dan esinlenerek koyu renk gövdeli bir ağaç kütüğünün üzerine ‘Robbers Cave State Park’ yazısını kazıyıp kampın girişine yerleştirdiler. Robbers Cave, daha sonra hırsızlar, soyguncular ya da kanun kaçaklarının saklandığı yer diye çevirebileceğimiz Hırsızlar Mağarası diye bilindi. Yemyeşil ağaçlar, yemekhane, beyzbol sahası, yüzmek için bir göl ile derenin, dağ eteğinde gizli mağaraların olduğu park tatilci çocuklar için tam da ideal bir ortamdı. 1954 yılının sıcak bir yaz günü. 11 yaşlarındaki çocuklar kamp alanında, yüzyılın önemli deneylerinden birinde. Hırsızlar Mağarası Kampı’nın bekçisi: Muzaffer Şerif ÇINGIRAKLI YILANLAR KARTALLARA KARŞI Çocuklar parkı yeni yeni tanımaya başlarken bayrak, gömlek, arma gibi sembollerle kendi “kimliklerini” yarattılar. Bu arada dere kenarında iki çıngıraklı yılan gördüler ve kendilerini Çıngıraklı Yılanlar (Rattlers) diye adlandırdılar. Birkaç gün içinde sanki sahibi kendileriymiş gibi büyük bir coşkuyla parkı benimsediler. Ama henüz bilmiyorlardı ki, Oklahoma City’den yine aynı yaşta 12 çocuk taşıyan sarı renkli başka bir otobüs gelecek, kendilerini yeni gelenlerle son derece sert ve vahşice bir çatışma içinde bulacaklardı. Gece yarısı baskını, kısasa kısas misilleme! YARIN l Başarılı olmak ölüm kalım meselesi l Sineklerin Tanrısı, Şerif’ten mi etkilendi? Çocukların hepsinin benzer geçmişleri ve ilgi alanları olmasına dikkat edilmişti; ders notları da aşağı yukarı aynı seviyedeydi. Tıpkı Survivor’da olduğu gibi kampa iki ayrı otobüsle, 12’şer kişilik gruplar halinde getirilmişlerdi. Her iki grup da birbirinin varlığından habersizdi. Kaldıkları yerler birbirine epeyce mesafeli olduğu için kimse başlangıçta öteki gruptaki deneklerle karşı karşıya gelmedi. Yaz kampının bekçisi rolünü üstlenen Muzaffer Şerif, bilim uğruna “daha sinsice” planlar da yapmış, örneğin normal hayatta arkadaş oldukları bilinen öğrencileri özellikle ayrı gruplara yerleştirmişti. İki hafta sonra yüzlerini ağaç dallarıyla kapatıp yeşile boyayarak kamufle eden Çıngıraklı Yılanlar bir gece yarısı kendilerini Kartallar diye adlandıran ve davetsiz misafir saydıkları çocukların kaldıkları yere sezdirmeden sokuldular. Öbür gruptaki çocukların yataklarını altüst edip valizlerini boşaltarak dehşet içindeki çocukların üzerine amansızca saldırdılar. Gece yarısı baskını, kısasa kısas bir misillemeye ve şiddete yol açtı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle