21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 25 TEMMUZ 2020 CUMARTESİ İnsan olmak İnsanı tanımak, tanımlamak büyük toplumsal, düşünsel gelişmelerden sonra olanaklı oldu. Mitoloji, din, felsefe, sanat, politika yüzyıllar boyunca insanın özünü kavramaya uğraştı. Diyalektik ve tarihsel materyalizm, soyut bireyden, bir toplum biçimi içinde anlaşılabilecek insana ilk ulaşanlardandı. Yaşayan, seven, nefret eden, savaşan, üreten, ölen insanı özneleştirdi. Marks’a göre doğal, toplumsal, tarihsel, evrimsel bir varlık olan insan, içinde yaşadığı toplumsal koşullarla birlikte ele alınmalı, anlaşılmalıydı. İnsanın özü, toplumsal ilişkilerinin toplamıydı. İnsanı anlamak İnsan Nasıl İnsan Oldu? (M. İlinE. Segal), insanı anlamada ufuk açıyor. İlk yaprakları okyanusların, kıtaların dibi olan bir kitap gibi her sayfası ayaklarının altında duran yeryuvarlağının en son sayfasındaki “uçsuz bucaksız uzayın güneşten kopan küçük bir gezegeninde canlılaşan bir maddenin kendi bilincine vararak ortaya çıkmasıyla doğan” insanın oluşumundan, düşünmeye alışmasından, ateş yakmayı, demir eritmeyi öğrenmesinden başlayarak dünyayı nasıl kavrayıp değiştirdiğini anlatıyor. Akıl yürütme gücünden birikime İnsanın kendini var etmesi akıl yürüterek bir şeyleri seçmesiyle olur, bu seçme insanı özgür kılar. İnsanın öğrenme, biriktirme araçları olan yeni iş aletleri üretme yeteneği vardır. İş aletleri, nesneleri araştırmaya olanak verir ve öğrenme gücünü yükseltir. İnsan, akıl yürütme gücüyle olayları algılar, yorumlar, adımlarını buna göre atar. İnsan, yaşamı, dünyayı, kendi varlığını anlamasını sağlayan zihinsel süreçlerin toplamı olan bilinci ile diğer canlılardan farklıdır. Önceki kuşaklarca yaratılmış nesneler dünyasında yaşamına başlayan insanın, toplumsal üretici bir etkinlik içinde bu nesneleri kullanırken kazandığı bilinç, dil, düşünce ve birikimle kopmaz biçimde bağlıdır. İş aletleri üretme yeteneği, akıl yürütme gücü, bilinci, dili, düşüncesi, birikimi ile insan, tarihin, maddimanevi kültürün öznesidir. İnsanın özü İnsanın özü; çalışmasıyla, kendini geliştirmesiyle, bilinçli etkinliğiyle ortaya çıkar ve insanı tarihin hem önkoşulu, nedeni hem de ürünü, sonucu kılar. İnsanların kendilerine özgü karakter, irade, yetenek ve duygularla donanmış kişilikler olarak ortaya çıkmasını belirleyen koşullar vardır. Tüm bireylerin özgürce ve çok yönlü olarak gelişmesi sayesinde insan olunur. George Thomson İnsanın Özü’nde, bilimle sanatın toplumdaki tarihsel işlevini, dünyayı değiştirme çabasında nasıl birleştiğini anlatıyor. İnsanı insan yapan düşünmesi, düşündüğü doğrultuda yaşama çabası, doğayla kaynaşmasıdır. Aletler yapması, bunları kullanıp geliştirmesidir. Emeğini özgürleştirme, yaşamın güzelliklerini keşfetme, kişiliğini geliştirerek birey olarak toplumsallaşma çabasını kendisinden sonra gelen kuşaklara aktarmasıdır. İnsanın arayışı sürüyor İnsanı insan kılmak için düşünüşlerle, eylemlerle dolu olan tarihte, 20. yüzyıl başlarındaki Atatürk’ün yurttaş kılmak, Lenin’in yeni tipte insan yaratmak arayışı, insanlığın önemli gerçeklikleridir. Bugünün insanı; eleştirel aklın sahibi, insancıl, etkin, güzelliği değerlendirebilen, doğaya, yaşama, emeğe saygılı olan, toplumsal erdemleri kendinde toplayandır. İnsan bilimde, teknolojide, sanatta, yaşamın her alanında görkemli adımlar atıyor, donanımıyla öne çıkıyor.Aynı insan insana, canlı cansız her şeye savaş açmayı sürdürse de, ötekileştirmeyi, ayrıştırmayı, emperyalizmin politikası böl ve yönet’i yaşam biçimi kılsa da, hep düşman arasa da, sürekli yeni düşmanlar yaratsa da kendine... Umut hâlâ, hâlâ, hâlâ insanda! ELEKTRONİK MÜZİĞİN ÜLKEMİZDE DE SEVİLEN BAŞARILI İKİLİSİ BOB MOSES’IN YENİ ALBÜMÜ ‘DESIRE’ YAKINDA YAYINDA! Melankolik ama umutlu... Yaptıkları müziği, “Melodik, melankolik, umutlu ve içgözlemli bir şarkı yazımıdır” diye tanım layan elektronik müziğin sevilen ikili si Bob Moses’in (Tom Howie ve Jimmy Vallance) yeni albümle ri “Desire”, 28 Ağustos’ta Domino’dan yayımlanı yor. Albüme adını veren ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK “Desire” adlı şarkı ise dijital platformlarda yayımlandı. Birbirine bağlanarak devam eden altı şarkıdan oluşan Desi re, grup tarafından “kulüp müziği için bir konsept kayıt ve insanlığın yön lendirilen ihtiyaçlarının olumlu oldu ğu kadar tuzaklarını da anlatan, dijital çağ için yazılmış bir aşk masalı” ola rak tanımlanıyor. Türkiye’yi çok seven en son geldik lerinde Yerebatan Sarnıcı’nda konser veren Bob Moses ile yeni albümlerini konuştuk. ‘Kolayca ortaya çıktı’ n Bize “DESIRE” şarkısının hazırlık sürecinden bahseder misiniz? “Desire” şarkısı Zhu ile Los Angeles’taki stüdyoda tek bir öğleden sonra gerçekten kolay bir şekilde ortaya çıktı. Son albümümüz “Battle Lines”ın tanıtım turnesindeydik ve yolda birçok fikir kafamızda oluşmaya başlamıştı. Turne esnasında Los Angeles’ta birkaç gün boşluğumuz vardı ve bir stüdyo rezervasyonu yaptık. Zhu ile görüştük ve sonra birlikte şarkı kaydetme fikrini yazdık. Şarkının ortaya çıkışı çok doğal ve kolay bir şekilde gerçekleşti ve günün sonunda ana fikir oluşmuştu bile. Daha sonra, şarkının son haline ulaşmak için birkaç kez haberleşerek uzaktan bitirdik. Bazen stüdyoda çalışmak bir mücadele olabilir ve bazen sihir gibi güzelce çalışabilir ve neyse Grup, salgın sonrası yeniden Türkiye’de konser verebilmeyi dört gözle bekliyor. Jimmy Vallance Tom Howie YEREBATAN SARNICI’NDA KONSER... n Son olarak Türkiye’ye sık gelen, bu rada sağlam bir dinleyici kitlesine sahip bir grupsunuz. Neler söyleyebilirsiniz? “Türkiye her zaman en sevdiğimiz ülkelerden biri ve İstanbul en sevdiğimiz şehirlerden biri. Birçok kez orada bulunduk ve her zaman harika şovlar yaptık. En son oradayken şehrin altındaki eski bir sarnıçta çaldık (Yerebatan Sarnıcı). Bu, şimdiye kadar çaldığımız en havalı mekân olabilir, kesinlikle en eskisiydi. Yemeklerden de bahsetmeyi unutmamalıyız. Türk yemekleri, dünyadaki en sevdiğimiz mutfaklardan biridir. Her Türkiye’de bulunduğumuzda kesinlikle kendimizi tıka basa doyuruyoruz. Bu durum sahnede biraz zorlanmamıza neden oluyor ancak meydan okumaya değer. Bu salgının yakında bitmesini, böylece Türkiye’de tekrar sahnede olmayı diliyoruz. Umarız oradaki tüm hayranlarımız güvenli ve sağlıklı kalırlar. ” ki bu büyülü zamanlardan biriydi! n Şarkıda “Zhu” ile çalışma fikri nasıl ortaya çıktı? Yaklaşık bir yıl önce bir festivalde tanışmıştık, beraber çalıyorduk ve çok iyi anlaştık. Arkadaş olarak irtibatta kaldık ve sonra konuşurken aynı anda turnedeyken Los Angeles’ta aynı zamanda boş olduğumuzu fark ettik. Gerçekten büyük beklentiler olmadan birlikte müzik üretmeyi denemeye ka rar verdik ve birlikte çalışmak gerçekten eğlenceli ve doğal bir his olarak gelişti. n “Desire” kısa sürede çok beğenildi. Aynı zamanda ağustos ayında albüm de yayımlayacağınızı duyurdunuz. Albümde kaç şarkı olacak? EP veya mini albüm de diyebiliriz. DJ seti gibi sürekli birbirine bağlantılı 6 parçadan oluşacak. Her parça elbette ayrı ayrı dinlenebilir, ancak al bümü baştan sona dinlenecek şekilde tasarladık. n Dünya çapında yaşanan pandemi süreci sizde nasıl geçti? Eve kapandığınız süreci nasıl geçirdiniz? Salgın sırasında stüdyoda yeni müzikler yaptık. Ayrıca hayranlarımızla ve dış dünyayla bağlantıyı sürdürmek için birkaç canlı yayın yaptık. Tekrar seyahat edebilmek ve çalabilmek için heyecanlanıyoruz. Aşk hikâyesi... n Albüm tanıtımınızda şöyle bir cümle var: “Dijital çağ için yazılmış, tuzakları ve insanlığın olumlu ihtiyaçlarını açıklayan bir aşk hikâyesi.” Bunu bize açıklayabilir misiniz? Bu albümlerle ve şarkılarla tam olarak ne söylemek istiyorsunuz? Arzu, şarkıların tüm lirik içeriğinin genel odağıdır. Bu, arzularınızı yerine getirmeye çalışmaktan kaynaklanan mücadeleler, bir şey ya da birisini istemek ve ona sahip olamamak, istediğinizi elde etmek, ancak sizi tatmin etmemeye bağlı duygular, başkalarının arzularını yaşama ile ilgili baskılar olabilir. Sizin için veya bazı arzuları yerine getirme girişimi nedeniyle olumsuz etkilere neden olma veya başka bir kişiye zarar verme konusunda pişmanlık duyma. Bunların, yaşamın her alanında insanlar tarafından hissedilen ve kendimizi de dahil eden birçok şey olduğunu hissettik, aynı zamanda bu duyguların birçoğunun, günümüzde sosyal medya ve çevrimiçi algılamanın gerçekliğe eşsiz olmasıyla sevginin peşinde koşmasıyla ilişkili olduğunu hissettik. “Dijital çağ için bir aşk masalı”, modern çağımızda şarkılarda tartıştığımız arzuların çeşitli yönleri boyunca yolculuğa çıkmanın güzel bir yoludur. Ayasofya müze Türkiye Yazarlar olarak kalmalıdır Sendikası’ndan açıklama: Ayasofya’nın camiye çevrilmesine tepkiler sürüyor. Türkiye Yazarlar Sendikası, cami olarak ibadete açılan Ayasofya ilgili sert bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “Umudumuz yok, ama söylemek boynumuzun borcu” denilerek Ayasofya’nın müze olarak kalması gerektiği vurgulandı. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Sadece ülkemizde değil, dünyanın bütün ülkelerinde insanlığın kazanımlarına, kültürel birikimlerine, aydınlama ve bilimsel aklına, doğasına saldırılar durmadan artıyor. ABD’den Rusya’ya, Rusya’dan Brezilya’ya, Brezilya’dan Hindistan’a, İsrail’den ülkemize kadar... Gün geçmiyor ki bu ülkelerin siyasetçileri, ceplerinden kutsal kitaplar, dev ulusal bayraklar çıkarıp kitlelerini coşturmaya kalkmasın. Biz de tarihsel bilgimizle anlıyoruz ki yine bazı çuvallara bazı mızraklar sığdırılacak ve bir gözbağcılık, bir tavşana bak oyunu oynanacak. İnsanlık yine pazarlık masalarına yatırılacak... Tarihçiler, sanat tarihçileri, arkeologlar, mimarlar anıtın korunabilmesi için müze olarak kalması gerektiğini yazıp söylüyor. Oysa ortalıkta fresklerin, resimlerin perdeyle kapatılmasından başka bir önlem gözükmüyor. Bu ülkede uzun yıllardır bilimin, aklın aydınlığının ve vicdanın sesi zorla susturuldu, meydanı hamaset, anket, siyaset ve pazarlık aldı. Umudumuz yok, ama söylemek boynumuzun borcu: Gelin aklın ve bilimin yolunu izleyin; Ayasofya’yı müze olarak bırakın.” Yeni şarkı yayımladılar Vokalde Alper Altıntaş, gitarda Ergin Kandemir, klavyede Cevdet Berkay Yavuz, bas gitarda Naci Erdem Berkan ve davulda Cüneyt Cenkci’den oluşan “Nasıl Derler Bilirsin” grubunun yeni şarkısı çıktı. Sony Music etiketiyle yayımlanan “Tertemiz Delirdim” şarkısının sözü ve bestesi Altıntaş’a ait. Çevrimiçi kültür etkinlikleri cepte New York, Toronto, Londra ve Paris gibi şehirlerin ardından “Paha Biçilemez Şehirler” projesi, İstanbul’da “Paha Biçilemez İstanbul” adıyla başladı. İş Bankası Mastercard ve Maestro logolu kart sahiplerine özel olarak hazırlanan çalışmada rehberli turlar, atölye çalışmaları, kültür ve sanat, müzik, eğlence, spor ve sağlıklı yaşam gibi farklı alanlarda çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Örneğin, 27 Temmuz Pazartesi saat 20.00’de Göbeklitepe, tarih uzmanı Atilla Tuna özgün anlatımıyla Skype üzerinden gezilecek. Tuna’nın British Museum’u anlattığı bölüm ise istenildiği zaman izlenebiliyor. Kullanıcılar, Maximum MobilFırsatlar sekmesinde yer alan “Paha Biçilemez Deneyimler” menüsüne girip yararlanmak istedikleri etkinlikleri seçebiliyor. (Ayrıntılı bilgi: www.pahabicilemezistanbul.com) [email protected] Kalben ‘Kalp Hanım’ (Garaj Müzik) Bir “Kalp Hanım” olarak Kalben, kalbinden kalbimize doğru en kalbi duygularıyla bize seslenmeye devam ediyor. Üçüncü albüm “Kalp Hanım” ilk iki albümünden farklı olarak, merkezde elinde gitarıyla çalıp söyleyen bir kadın yer almıyor artık. Klasik Kalben dinleyicisinin ilk solukta yadırgama olasılığı biraz yüksek olsa da eski akustik şarkıları kenara koyarak, bunun yeni bir albüm olduğunu göz önüne alarak dinlemekte fayda var. Alışık olduğumuz akustik şarkılar yine var burada ama bu albüme ana karakterini veren, rengini çalan şey Kalben’in farklı bir rotaya yelken açmış olması. “Kalp Hanım” müzikal açıdan daha ziyade bir düzenlemeci albümü. Düzenlemelerin sahibi ise (aynı zamanda albümde davul, bas ve gitar da çalan) Genco Arı. Hızlı temposu, diskofunk ritimleri, dile takılan melodileri, elektronik pop sound’uyla “Kalp Hanım” eskilerine oranla hayli dijital bir albüm. Sözü ve müziği (gitar çalan) Mete Özgencil’e ait “Bende Kal” dışında tüm şarkılar Kalben’e ait. O yüzden sanılmasın ki Kalben’in en büyük özelliği olan söz yazarlığı geride kalmış. İki yönünü görüyoruz burada Kalben’in; bir tarafıyla halen Sofar günlerindeki o genç kız, öte yandan kalbi mahremiyetini cömertçe paylaşan olgun bir kadın. Reptilians From Andromeda / Bang Bang Babies (Mandinga Records) Karagüneş, Bandista, Kırkbinsinek gibi topluluklarda çalan multienstrümantalist, yetenekli müzisyen Volkan İncüvez; ünlü ut yapımcısı Necati Gürbüz’ün oğlu, aynı zamanda kanun yapımcısı kanuncu Özgür Gürbüz; ut çalan Dersim kökenli İzmir doğumlu, aynı zamanda çok iyi bir kopuz icracısı Fırat Doğan; üçünün yolu 2000 ile 2007 arası Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı’nda kesişmiş, aynı dönemde aynı okulda okumuş, arkadaştan öte dost olmuşlar. Bu dostluk müzikal bir projeye dönüştüğünde ise kendilerine Ebren Trio adını vermişler. Kanunneyut üçlüsü ismini eski Türk mitolojisindeki inanışa göre çarkı feleği döndüren ejderhanın adından almış. Önce Volkan ile Özgür beste yapmaya girişmiş, kısa süre sonra Fırat ikiliye dahil olunca işler ciddiye binmiş, düzenlemelerini elbirliği ile toparladıkları dokuz özgün besteyi kaydederek ilk albümleri “Yıldız Tozları” vücuda gelmiş. Bu müzisyenlerin üçü de klasik Türk müziği âşığı. Geleneksel makam müziğini serbest formlarda kullanarak yaptıkları bestelerde Türk ve Asya müziğinden alınan derin ilhamlar mevcut. İçe işleyen çalgıları, pentatonik gamları, Doğu motifleri ve ezgileri ile tedavi edici özelliği olan “Yıldız Tozları” Şamanik bir albüm.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle