22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 25 TEMMUZ 2020 CUMARTESİ YORUM AKP Ateşle Oynuyor! Anayasanın değiştirilemez maddesinde devletin niteliği çok açık: “Laik devlet.” Çok yakın geçmişte Anayasa Mahkemesi tarafından “laikliğe karşı fiillerin odağı” olduğu hükmü verilen AKP’nin Genel Başkanı, dün “devletin başı” sıfatıyla birçok uygarlığı simgelediği için müze yapılmış bir tarihi yapıyı camiye çevirtip orada bir anlamda imamlık yapıyor. Çok yakın geçmişte milletvekili seçildiği Refah Partisi’nin “laikliğe karşı fiillerin odağı” olduğu gerekçesiyle kapatılmasına neden olan yöneticileri arasında yer alan Şevki Yılmaz, dün Akit gazetesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını doğrudan hedef alan şu yazıyı kaleme alıyor: “İslam medeniyetimizle birlikte mabetlerimizi müzeye çeviren firavun ve şeddadilerin Allah’ın gücü karşısında nasıl yenildiklerine bugün yeniden şahit oluyoruz elhamdülillah! Bugün, medeniyetimizin ve mabedimizin göğsüne değen namahrem eli kırdık ve Ayasofyamızı aslına döndürdük! İslam medeniyetimize kavuşacağımız kapıları açtık! Elhamdülillah!” Yine dün... Çok yakın geçmişte AKP ile iktidar olma mücadelesine girdiği için koalisyon ortaklığından ayrılan casusluk tarikatının darbe girişimi sırasında kendi makamında tam teslim olmuş Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçen Hulusi Akar’ın Milli Savunma Bakanlığı emrindeki Anıtkabir’den sorumlu albay, uydurulmuş bir bahaneyle bağımsızlığımızın dünyaya kabul ettirildiği Lozan Antlaşması’nın kutlanması ve Atatürk ile İsmet İnönü’nün anılmasına izin vermiyor! Türkiye Cumhuriyeti’ni simgeleyen yapılar, kurumlar, kahramanlar, değerler, metinler her gün birer birer yok sayılıyor. Bilmem ayrımında mıyız? Türkiye’de olup bitenler teokratik bir devlet yapılanmasına doğru hızlı bir ivme kazandı. AKP, Saray ve yandaşlarının, önümüzdeki ilk seçimleri yitireceğini anlayınca; devletin temelini ateşe vermeye karar verdikleri anlaşılıyor. Ulusal birliği sağlayan temel kurucu toplumsal uzlaşmalarla birlikte anayasayı yok saymak da anlamına gelecek çok tehlikeli bir oyundur bu... Adam Devleti Devlet adamlığı dönemi kapandı. Adam devletindeyiz: Karar, benim. Yasa, benim. Hukuk, benim. Avukat da, savcı da, yargıç da, benim. Dışişleri, İçişleri, Adalet, İmar, Orman, Tarım, Çevre; ne kadar bakanlık varsa, benim. Vali, benim. Kaymakam, benim. Genel müdür, benim. Milletvekili, benim. Meclis de, benim. Parti, benim. Parti başkanlığı, benim. Başkanlık, benim. Danıştay, benim. Din, diyanet, benim. Ayasofya, benim. Ülkenin imamı da, ümmetin halifesi de, benim. Saray, benim. Emniyet, benim. Ordu, benim. Merkez Bankası, benim. Maliye, benim. Hazine, benim. Damat da, benim. Futbol kulübü, benim. Şampiyon, benim. Banka, benim; mal benim; mülk benim. Mülkün temeli de, benim. Devlet, benim. Ben, devletim... 25 TEMMUZ 2020 SAYI: 34622 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 03:58 05:47 13:16 17:12 20:35 22:15 Ankara 03:49 05:34 13:00 16:54 20:16 21:54 İzmir 04:20 06:01 13:23 17:15 20:35 22:09 Siyasette kuraldır; sıkışan, toplumsal tabanı daralan iktidarlar, gündem değiştirmek, oy tabanını tahkim etmek için yapay gündemler yaratır, bir dış düşmana yöneltirler halkın öfkesini. İktidar, bunu yapıyor. Ayasofya kararı da bu kapsamda. Cumhurbaşkanı da Danıştay’ın kararı sonrası, 1934 tarihli bakanlar kurulunda imzası olanları, tarihe ihanet etmekle suçladı zaten. Meselenin hukuki, siyasi, tarihi, dini, ideolojik, toplumsal, simgesel, diplomatik, kültürel boyutları var. Danıştay kararının açıklanmasıyla Lozan’a çullananlar, hilafetin geri getirilmesini isteyenler, Atatürk’e hakaret edenler, İstanbul’un başkent olmasını önerenler, bir kez daha kampanyaya başladılar. Lozan için “hezimet”, Cumhuriyet için “travma yarattı”, “enkaz bıraktı”, “zulüm dönemi”, “parantez”, “reklam arası” diyenler de, hemen kampanyaya katıldılar. Sorun şu. Tarih bilgisi sığ ve de fazlaca önyargılı olunca, tarihsel bilinç gelişmiyor. O nedenle de sadece Ayasofya’yı, yalnızca İstanbul’u değil, vatanı kurtaran Atatürk’e düşmanlık, son bulmuyor. Öyle ki kimileri, Atatürk’ün Çanakkale Muharebelerindeki komutanlığını ve kahramanlığını yok sayacak kadar komik duruma düşüyorlar. Kurtuluş Savaşı’nı da, emperyalizme ve ülkemizdeki uzantılarına karşı bağımsızlık savaşı olarak değil, Türk Yunan savaşı olarak görüyorlar. Hamaset ve işgal altındaki adalar Ayasofya’da ilk cuma namazının 24 Temmuz’da kılınması, zamanlama açısından manidar, simgesel olarak önemliydi. Malum, 23 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği, 24 Temmuz 1923 Lozan’ın imzalandığı tarih. Dün bir kez daha görüldü ki dinin siyaset üzerinde baskısı arttıkça, laik devlet yapısı aşındıkça, siyasetçiler dini kullanıp siyasallaştırdıkça; akıl, bilim ve gerçekçilik zemin kaybediyor. Hamaset öne çıkıyor. Yunan işgalindeki Türk adaları sorununu en çok gündeme getiren isimlerin başında gelen eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Ümit Yalım’ın da vurguladığı gibi, Ayasofya’nın tapusuna sahip çıkan iktidar, Ege Denizi’nde işgal edilen 18 Türk adası ve 2 Türk kayalığının tapusuna ve egemenlik hakkına sahip çıkmıyorlar. Yunanistan, işgal ettiği adalarda kiliseler inşa ederken Türkiye’den ses çıkmıyor. Yalım, şu konuya da dikkat çekiyor: “İktidarın himayesi ve desteğiyle ABD, İngiltere, Finlandiya, Yeni Zelanda, Girit ve Rodos’tan getirilen papazlar Fener Rum Patrikhanesi’nin Sen Sinod Meclisi’ne yerleştirildi. Lozan’a aykı leri var”, “Lozan, 2023’te so na erecek”, “Lozan’da İngiliz ler hilafetin kaldırılmasını is tedi” şeklindeki yalanlar çü rütülüyor. Bir değil, iki sava şı bitiren (Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı), çok kap samlı ve tarihi kökleri olan so runları çözen Lozan’da, yüzyıl Ayasofya, ların hesabının görüldüğü vurgulanıyor. Türkiye’nin kırmızı çizgilerinden (Ermenilere top Lozan ve Sevr rak verilmesi ve kapitülasyonlar) ödün verilmediği, diğer konularda da Türkiye’nin gücü ne, dönemin kuvvet dengesi rı olarak papazlara Türk vatandaşlığı verildi. Anılan papazlardan ikisi Rum ne göre, önemli kazanımlar elde ettiği belirtiliyor. cemaatin olmadığı İznik ve Bursa’ya metropolit olarak atandı”. Sevr’i Lozan’a tercih Bu koşullarda tarihi doğru öğrenmenin, yetkin, bilim ahlakına, fikir namusuna sahip yazarlardan okumanın ne denli önemli, ne kadar yaşamsal olduğu bir kez daha önem kazanıyor. Elimizde bu açıdan zengin bir kaynakça var. Siyasal gündem de denk düştüğü için, bugün, bu konuda iki önemli kitaba, bir kez daha dikkat çekeceğiz. Üstelik bu iki kitap, birlikte veya ardı ardına okunduğunda, Milli Mücadele konusunda çok önemli sorular yanıt buluyor. İlk kitap, Alev Coşkun’un “Diplomat İnönü Lozan”; ikincisi, Osman Olcay’ın “Sevres Antlaşmasına Doğru” kitabı. İkisi de Kırmızı Kedi Yayınevi’nce basılmış. İkisi de, tarihe ve siyasete ilgi duyanlar, Lozan ile Sevr arasındaki büyük farkı bilmek isteyenler için, temel başvuru kaynağı niteliğinde. edenler kimler? Lozan’la ilgili olarak Seha L. Meray, Bilal Şimşir, Ali Naci Karacan, Sevtap Demirci, Namık Sinan Turan, Mustafa Budak ve Sinan Meydan’ın da önemli çalışmaları olduğunu anımsatıp Osman Olcay’ın 824 sayfalık Sevr kitabına geçelim. Kitap, metinler, tutanaklar, belgelerle birlikte 6 bölüm. Kapsamlı bir başlangıç bölümü var. Bu bölümde, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına yönelik girişimler, Türklere bırakılacak yerlerin denetimi, müttefik devletler arasındaki ilişkiler, Sevr Antlaşması’nı hazırlayan devlet adamlarının kişilikleri ve tutumları, dönemin önemli güncel sorunları, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nın değerlendirilmesi, öne çıkan başlıklar. Birinci bölümde, Sevr Antlaşması’nın hazır Lozan zafer, Sevr esarettir lık tutanakları; ikinci bölümde, Birinci Londra Konferansı’nın son toplantıları; üçüncü bölümde, San Remo Israrla, sıklıkla belirtmek gerekir: Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası kuruluş belgesi, tapu senedidir. Lozan’daki Türk heyetinin baş delegesi olan İsmet Paşa da diğer nitelikleri yanında, asker diplomatlar kuşağının mümtaz bir temsilcisidir. Alev Coşkun, zengin bir kaynakçadan yararlanarak, 750’den fazla dipnot kullanarak yazdığı, 500 sayfalık kitabında, Konferansı’nın görüşmeleri var. Sevr’in maddelerine bakınca, Türk vatanının nasıl parçalandığı, kimlere devlet kurdurulduğu, Türklere bırakılacak toprakların nasıl denetlendiği, İstanbul ve Boğazların statüsünün ne olduğu, silahsızlandırmaya ilişkin hükümler, azınlıklara verilen imtiyazlar, kapitülasyonlar açıkça görülüyor. Lozan’ı küçümseyenlere sormak gerekiyor: Atatürk olmasa, Kur hem İnönü’nün bu yönünü anlatıyor tuluş Savaşı kazanılmasa, Lozan im hem Lozan’la ilgili kapsamlı, ayrıntı zalanmasa, Cumhuriyet kurulmasay lı, önemli bilgiler veriyor. Lozan ve İs dı, yurdumuzda Ayasofya dahil 90 bi met Paşa’ya yönelik asılsız, temelsiz, ne yakın cami olur muydu? İşgal edil yalan, yanlış iddiaları, iftiraları belge miş, orduları dağıtılmış, siyasi, ma lere dayanarak tek tek çürütüyor. li, idari, hukuki bağımsızlığı elinden Lozan’daki çalışma düzeni, dele alınmış, güdüm altında küçük bir top gelerin çalışma usulleri, çatışan tez rak parçasında yaşamaya mahkum ler, müzakere konuları, İsmet Pa edilmiş Osmanlı Devleti’nde özgürce şa Lord Curzon mücadelesi, Ata ibadet edilir miydi? Anadolu, Türkle türk ve İnönü arasındaki haberleşme, re kalır mıydı? Meclis’teki Lozan tartışmaları, Ra Yazıyı bitirirken önemle vurgulaya uf Orbay’ın başbakanlıktan istifası, lım: Atatürk’le arasına mesafe koy yabancı tarihçilerin Lozan’la ilgili gö mak, Cumhuriyeti yok saymak; kim rüşleri kitaptaki bölümlerden bazıla seyi daha milliyetçi, daha Müslüman, rı. Lozan’la ilgili efsaneler ve hurafe daha devrimci yapmaz. Emperyaliz ler anlatılırken, “Lozan’ın gizli madde min uzantısı, uydusu, işbirlikçisi yapar.   BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Denizde ağır cisimleri kaldırmaya yarayan vinçli tekne. 2/ Bir nota... Gümüşhane’nin Torul ilçesinde, sarkıt ve dikitleriyle tanınmış bir mağara. 3/ Tüm canlıların doğal olarak içinde yaşadıkları, yetiştikleri çevre. 4/ Kimi Türk lehçelerinde “ağa” yerine kullanılan sözcük... Antalya’nın Akseki ilçesinde bir mağara. 5/ Fas’ın başkenti. 6/ “Süsen” de denilen ve iri çiçekler açan bir süs bitkisi... Hamurun fırına verilmeden önce üzerinde dinlendirildiği tahta. 7/ Çalışmak için Türkiye’ye gelen ve genellikle kötü yola düşen Rus kadınlara halkın verdiği ad... Rütbesiz asker. 8/ Atılgan, gözü pek... Toprak üstündeki yükseklik. 8/ Satrançta bir taş... “Bir ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar” (Yunus Emre). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Argoda iri yarı ve güçlü kabadayıya verilen ad. 2/ Lantan 1 234 5 678 9 1 2 3 4 5 6789 1 MÜH T E D İ K 1 2 ÜRE SÜKSE 2 3 RÜYET L EŞ 3 4 5 6 T N REM İ L E V İ T AM İ N TR İ Ş İ N SE 4 5 7 İ T İ KAT K 6 8 A Z İ M MAN İ 7 9 FER KAŞER 8 elementinin simgesi... Geyiğe 9 benzer bir hayvan. 3/ “Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Mer kezi”. 4/ Büyük kardeş, ağabey... 7/ Tolstoy’un “Savaş ve Barış” adlı “Eserler, yapıtlar” anlamında eski romanının kadın kahramanı... Koca. sözcük. 5/ Mardin’in Derik ilçesin 8/ Yeni... Atın ayağında, bileğe ya de, Artuklu döneminden kalma bir da dize kadar çıkan beyazlık. 9/ “ kale. 6/ Yeşilırmak’ın antik dönem yoruldu, ben yoruldum / Güzel bin lerdeki adı... Maden ocaklarından diri bindiri” (Köroğlu)... Yadırganan, çıkarılan kısır taş ve toprak yığını. alışılmamış yönleri olan. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr AKP’nin hedefi: İkili hukuk düzeni Kuşkusuz Ayasofya kararında da, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hamlesinde de AKP’nin oy kaybını frenleme etkisi vardır. Saray, düşen oyları durdurabilmek ve esas tabanı olan “cami cemaatini” sağlam tutabilmek için, hatta 2002’de koalisyonla bir araya getirdiği tarikat ve cemaatlerin taleplerini yerine getirerek desteklerini kesintisiz sürdürmelerini sağlamak için bu hamleleri üst üste yapıyordur. Ancak Erdoğan’ın temel hedefinin bu olduğunu söyleyemeyiz. İyi taktisyendir, her hamlesinin ana ve tali hedefleri olmasını gözetmektedir zira... Peki, nedir bu hamlelerle hedeflenen? İnceleyelim: Çoklu baro operasyonu AKP hükümeti, FETÖ, PKK ve liberallerle ittifak yaptığı süreçte yargıyı ele geçirebildi; 12 Eylül 2010 referandumu bugüne gelinirken alınan en önemli virajdı. Gerçi AKP’nin açtığı yoldan yargıya daha çok FETÖ’cüler yerleşmişti ama 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlayan FETÖ’yle mücadele sürecinde, “eski ortaklar” tasfiye edildi; yerleri kendi kadrolarıyla, diğer tarikat ve cemaatlerin kontenjanlarıyla dolduruldu. Neticede yargıya “büyük ölçüde” egemen oldular. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne, Yargıtay’a, adliyelere “egemen” olan iktidar, baroları bir türlü ele geçiremedi. İşte “çoklu baro” operasyonu, ele geçirilemeyen baroları önce bölmek, içinden kendine ait bir parça çıkarmak, ardından bunu iktidar desteğiyle esas kılmaya çalışmak, olduğunda da diğer parçayı yutarak baroları yeniden “tek baro” yapma operasyonudur. Ayasofya’yı cami yapma hamlesi Ayasofya ise elbette “siyasal İslamcıların” 50 yıllık rüyasıdır; Atatürk’le, Cumhuriyetle, laiklikle hesaplaşmaya soyundukları bir konudur. Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürülmesi, işte tam da bunu besleyecek şekilde, Cumhuriyet hukuku yerine Osmanlı hukukunun dayanak alınmasıyla sağlanmıştır; sonuç olarak 1470’li yıllarda hazırlanmış bir vakıf senedi, 1934 yılında imzalanmış bir bakanlar kurulu kararının yerini almıştır. İlk ibadet için 24 Temmuz’u, yani “hezimettir” dedikleri Lozan Antlaşması’nın yıldönümünü seçmeleri bile önemli bir işarettir. (Aslında Ayasofya’nın bir bölümü 1991’den beri zaten ibadete açıktır ama mesele zaten ibadet ve ibadet yeri ihtiyacı değildir!) İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hamlesi AKP’nin kendisinin öncülük ettiği İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma hamlesi, elbette çocuk gelin isteyen, kadınlara sosyal hayatı kısıtlamak isteyen, kadına şiddeti normal gören tarikat ve cemaatlerin istediği bir gelişme... Ancak iktidar, bunu da tıpkı Ayasofya gibi yine “egemenlik ve bağımsızlık” konusu gibi sunarak toplumsal destek arıyor. Oysa mesele “egemenlik ve bağımsızlık” bile olsa, sözleşmeye öncülük yaparak o “egemenliği” devreden de kendileriydi! Fakat asıl mesele, yasaları ve toplumsal hayatı, iktidarın kadınerkek eşitliğine inanmayan anlayışına uygun hale getirme niyetidir. Cumhuriyet adım adım yıkılıyor! Sonuç olarak tablo şudur: Çoklu baro, Cumhuriyetin “hukukun birliği” ilkesini hedef almaktadır. Ayasofya kararı, Cumhuriyet hukukun yerine Osmanlı hukukunu koyabilme hamlesidir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimi, Medeni Hukuk’ta gedik açma operasyonudur. Toplamda AKP iktidarının hedefi, “ikili hukuk düzeni” oluşturmaktadır! Yani son tahlilde “ulemaya sormak” istemektedirler! Süreci görmeyen ve aymazlığı sürdürenler için açık açık belirtelim: Cumhuriyet adım adım yıkılmaktadır! NOT: “Alt kimliküst kimlik” başlıklı makalemize çok sayıda olumlu eleştiri geldi ancak az sayıda “suçlama” da vardı: Kürt ırkçıları beni faşistlikle, Türk ırkçıları da örtülü Kürkçülük yapmakla suçladı! Fakat en çok üzüldüğüm, Kürtlerden Yaşar Kemal’e yöneltilen ağır ithamlardı... Sonuç olarak işimiz çok, mücadeleye devam. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Halkbank’a ABD’de dava açıldı Halkbank, ABD’de bazı müştekilerce “İran’dan alacaklarını tahsil edemedikleri gerekçesiyle” banka aleyhine dava açıldığını, geçmişte buna benzer davaların başarısızlıkla sonuçlandığını bildirdi. Halkbank’tan yapılan açıklamada, New York Güney Bölge Mahkemesi nezdinde, bazı müştekiler tarafından “sözde yaptırım ihlallerinden dolayı İran’dan alacaklarını tahsil edemedikleri gerekçesiyle” banka aleyhine dava açıldığı aktarıldı. Açıklamada, “Tazminat davasında ileri sürülen iddialarla, özünde bankamız hakkında ABD New York Güney Bölge Mahkemesi nezdinde açılmış bulunan mevcut ceza davasındaki sözde iddialarla bağlantı kurulmaya çalışıldığı anlaşılmıştır. Oysa, bankamız ile ilgili ifade edilen iddiaların asılsız olmasının yanı sıra, bu davayı açan kişilerin İran’dan alacaklarının tahsili ile hiçbir ilgisi olmadığı gibi, söz konusu alacakların tahsiline etkisi de bulunmamaktadır” denildi. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle