Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 23 TEMMUZ 2020 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER MEB’in 2023 Vizyonu PROF. DR. SINAN BAYRAKTAROĞLU CAMBRIDGE ÜNIVERSITESI ESKI ÖĞRETIM ÜYESI Bilindiği üzere, 23 Ekim 2018 tarihinde “2023 Eğitim Vizyonu” adlı üç yıllık aşamalı bir eğitim planlaması Milli Eğitim Bakanı tarafından, Cumhurbaşkanının öncülüğünde, kamuoyuna açıklandı. Bu çalışmanın temel amacını MEB Bakanı “çağın, geleceğin becerileriyle donanmış ve bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, nitelikli, ahlaklı çocuklar yetiştirmektir” şeklinde güzel ve süslü sözcüklerle tanımlamaktadır. (s.7) Ziya Paşa’nın (18251880) “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz; Şahsın görünür rütbei aklı eserinde” sözünü ister istemez anımsadık. Milli Eğitimde reform iddiasıyla Cumhuriyetin 100. Yılı için ortaya konan vizyon çalışmasında Özel Eğitim, Ölçme Değerlendirme, Temel Eğitim, Mesleki ve Teknik Eğitim, Hayatboyu Eğitim, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık ve Yabancı Dil Eğitimi gibi alanlarla ilgili olarak 2023 yılına kadar aşamalı olarak bir takvim çerçevesinde gerçekleştirilmesi öngörülen hedefler belirlenmiş bulunuyor. Ancak, ne kadar büyük bir gaflettir ki, bugün ortaöğretimde ve hatta yükseköğretimde vahim sorunlar yaratan Türkçe eğitimi uygulaması göz ardı edilmiş durumda. Vahim tablo OECD’nin üç yılda bir 15 yaşındaki çocuklar için düzenlediği PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) 2003, 2006, 2009, 2012, 2015, 2018 ölçümlerinde yetiştirdikleri öğrencilerin anadillerinde ‘okuduklarını anlama’ becerileri, yani okuma yeterlilikleri bakımından Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında hep en alt sıralarda yer alması Türkçe eğitimimizin ne denli vahim bir durumda olduğunun somut kanıtıdır. Okuma yeterliliği ile bilgiye ulaşmak ve bilgiyi hatırlamak, bilgileri bir araya getirmek, metni eleştirel bir biçimde değerlendirmek ve yorumlamak gibi beceriler kastedilmektedir. Unutulmamalıdır ki, anadili eğitimi bir ülkenin eğitim sisteminin temelini oluşturmaktadır. Çağdaş eğitim düşüncesine göre, anadili eğitiminin temel amacı, öğrenciye, okuduğunu ve dinlediğini anlayabilme, yorum ve eleştirel düşünce üretebilme, yaratıcı biçimde düşünebilme, problem çözebilme, araştırmasorgulama yapabilme, yazılı ve sözlü iletişim kurabilme, sözcük dağarcığını geliştirme, dil bilinci ve etkin bir sözlü etkileşim becerilerini ve bunlara ek olarak bilgi teknolojileri Bugün eğer Türkiye’de bir eğitim reformundan söz edilecekse, bunun öncelikle Türkçe eğitimi ile başlaması hayati önem taşır, çünkü Türkçe eğitimi tüm eğitim faaliyetlerinin temelidir. ni kullanabilmeyi kazandırmaktır. Dolayısıyla olmazsa olmaz nitelikteki bu öğrenim becerileri bir kez kazanıldığı takdirde, bunların eğitim faaliyetinin tüm alanlarına, yani diğer derslerin öğrenimine aktarılarak uygulanması rahatlıkla gerçekleştirilebilir. Başarılı, verimli ve yaşam boyu sürdürülebilir bir eğitim sisteminden ancak o zaman söz edilebilir. Bu bağlamda, önemle belirtmek isteriz ki, etkin bir Türkçe eğitimini gerçekleştirmediğimiz sürece, uluslararası kalite standartlarında başarılı yabancı dil eğitiminden de dahası yabancı dille eğitimden de ülkemizde söz etmemiz bilimsel gerçekçilikle bağdaşmaz Köklü yapılandırma şart Bugün Türkiye’de eğitim sisteminde uygulanan Türkçe eğitimi nereden bakılırsa bakılsın çağdaş eğitim anlayışı ve bilimsel pedagojik uygulamalarla yürütülmüyor. Türkçe eğitiminin, müfredat düzenlemesi, öğretmen yetiştirme gibi sistemlerinden tutun dil düzeylerinin belirlenmesinden ölçme değerlendirme sistemlerine kadar köklü bir yapılandırılmaya acilen ihtiyacı var. Diğer taraftan, bugün eğer Türkiye’de bir eğitim reformundan söz edilecekse, bunun öncelikle Türkçe eğitimi ile başlaması hayati önem taşır çünkü Türkçe eğitimi, tüm eğitim faaliyetlerinin temelidir. Bu nedenle öğrenicilerin düşünme becerilerinin geliştirilmesi ve araştırıcı olmaları, yorum yapabilmeleri, sorun çözümleyebilmeleri, yaratıcı olmaları ancak öğretmen odaklı değil öğrenci odaklı olan etkin bir Türkçe eğitimi aracılığıyla mümkün olur. Ne büyük bir gaflettir ki, 2023 Eğitim Vizyonu adı altında T.C. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan reform niteliğindeki raporda yabancı dil eğitimi ele alındığı halde, Türkçe Eğitimi ile ilgili hiçbir çalışma yapılmamış ve sadece temel eğitim kapsamında “Türkc¸enin korunması ve geliştirilmesi temel eğitimin omurgası olarak ele alınacaktır” ifadesiyle yetinilmiştir. Bunun büyük bir talihsizlik olduğunu belirtmek isteriz. Oysa bugün Türkçe eğitimi ve türkçe öğretmeni Yetiştirme alanında, PISA sonuçlarında ortaya çıktığı üzere okuduğunu anlayamayan öğrencilerin yetişmesi gibi vahim sonuçlarla karşı karşıyayız. Bu konu ulusal düzeyde bir önceliğimiz haline gelmelidir. Bu bağlamda, önceki Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın 123. Bâbı Âli Toplantısı’nda söyledikleri bugün Türkçe Eğitiminin çağdaş pedagojik ilkelerden ne denli uzak olduğunun acıklı bir itirafıdır: “Milli Eğitim Bakanlığı olarak, eğitimciler olarak, bizim görevimiz, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının önce ilkokullarda, bizi bir millet yapan temel değerleri öğrenmeleri ve içselleştirmeleri. Mümkün olduğu kadar bu bizi biz yapan, millet yapan, bizi bir arada tutan, bizim toplumsal hayatımızı ahenkli hale getiren ortak değerlerimizi içselleştirileceği bir eğitim. Bunun da başında Anadil geliyor. Yani Türkçeyi tüm çocuklarımızın çok güzel konuşması, yazması, dinlemesi, anlaması. Türkçeye hâkimiyetinin olabildiğince üst düzeye taşınması. Yabancı dil eğitimiyle ilgili eleştiriliyoruz. Türk eğitim sistemi yabancı dili öğretemiyor. Doğru. İngilizcemizi uluslararası ölçeklerde ölçtüğümüz için bunu biliyoruz. Peki Türkçemizi ölçüyor muyuz uluslararası ölçeklerde? Hayır ölçmüyoruz. Dolayısıyla oradaki durumumuzun vahametinin yeterince farkında değiliz. Ama gelişen yeni teknolojilerin olumsuz etkileriyle Türkçenin doğru kullanılması, doğru konuşulması konusunda biz çok ciddi risklerle karşı karşıyayız”. (Bizim vurgulamamız). Türkçenin bir anadil olarak öğretim ve öğreniminde, Türkçeye ait dil düzeylerinin dahi belirlenmemiş olması ve belirlenmediği için bilinmeyen bu dil düzeylerine bağlı sınav ölçeklerinin oluşturulmamış bulunması büyük bir aymazlığımız ve uluslararası alanda vahim bir eksikliğimizdir. Önce Türkçe eğitimi Kısaca, bugün eğer Türkiye’de bir eğitim vizyonu veya reformundan söz edilecekse, bunun öncelikle Türkçe Eğitimi ile başlaması hayati önem taşıyor. Cumhuriyetin 100. Yılına doğru Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği şu sözlerini unutmamak gerek: “Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir.” “Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, alakalı olmasını isteriz.” “Öğretmenler! Cumhuriyet sizden, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister!” Erzurum Kongresi AMASYA TAMIMI’NDEN SONRAKI ILK ADIM DOÇ. DR. HÜNER TUNCER Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı sona eren Mustafa Kemal, Adana’dan ayrılarak 13 Kasım 1918 sabahı İstanbul’a varmıştı. Mustafa Kemal, kendisini karşılayan arkadaşı Doktor Rasim Ferit’le birlikte Haydarpaşa’dan Kartal istimbotu ile karşıya geçerken, İstanbul’a gelmekte olan düşman gemilerini gördü. Buna çok üzülen Mustafa Kemal, arkadaşına “Hata ettim. İstanbul’a gelmemeliydim. Ne yapıp yapıp Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” dedi ve şu ünlü sözünü söyledi: “Geldikleri gibi gideceklerdir!” Kutsal milli gaye 5 Mayıs 1919 tarihli Takvimi Vekayi gazetesinde, “dağıtılan Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal’in, padişah buyruğuyla 9. Ordu Kıtaları Komutanlığı’na (Müfettişlik) atandığı” haberi yer almıştı. Mustafa Kemal, 8 Haziran 1919’a değin ordu müfettişi olarak görevini Havza’da yaptı. 8 Haziran’da Harbiye Nezareti tarafından geri çağrılan Mustafa Kemal, 10 Haziran’da arkadaşları Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile Albay Hüseyin Rauf (Orbay) Bey’i yanına çağırdı. Mustafa Kemal, bu arkadaşlarını iletişim ve güvenlik açılarından daha uygun gördüğü Amasya’ya çağırmış ve kendisi de 12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya geçmişti. 19 Haziran’da Amasya’da başlayan görüşmelerin sonunda, 21/22 Haziran 1919 gecesi Mustafa Kemal Amasya Tamimi’ni oluşturdu. Amasya Tamimi’nin esasları şunlardı: 1) Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. 2) İstanbul’daki hükümet, üstlendiği sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. 3) Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kararı kurtaracaktır. 4) Ulusun haklarını dile getirmek ve bütün dünyaya duyurmak için, her türlü denetimden uzak, ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir. 5) Sivas’ta ulusal bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır. 6) Bütün illerin her sancağından halkın güvenini kazanmış üç delegenin hemen yola çıkarılması gerekmektedir. 7) Delegelerin kimlikleri gizli tutulacaktır. 8) Doğu illeri adına Erzurum’da 10 Temmuz’da bir kongre toplanacaktır. Amasya’dan sonra Mustafa Kemal Paşa, 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a gelmiş ve burada 4 yıl sürecek olan Milli Mücadele’nin ilk adımını atmıştı. Mustafa Kemal Paşa’ya, Erzurum’dayken, 78 Temmuz’da Saraydan aldığı bir telgrafla İstanbul’a dönmesi buyrulmuş; Mustafa Kemal, İstanbul’a gitmeyi reddetmiş ve 9 Temmuz’da bir genelge ile “görevinden istifa ettiğini, kutsal milli gaye için çalışmak üzere artık milletin sinesinde bir ferdi mücahit olarak bulunduğunu” orduya, valilere ve millete ilan etmişti. 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi resmen açılmaktaydı. 14 gün süren Kongre’nin reisliğine Mustafa Kemal Paşa seçildi. 7 Ağustos 1919’da yayımlanan Erzurum Kongresi kararları şunlardı: 1) Milli sınırlar içinde bulunan vatanın bütün kısımları bir bütündür. Yekdiğerinden ayrılamaz. 2) Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti’nin dağılması halinde, millet birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir. 3) Vatanın ve bağımsızlığın korunmasına ve sağlanmasına merkezi hükümet muktedir olamadığı takdirde, maksadın temini için geçici bir hükümet oluşturulacaktır. Bu hükümet heyeti Milli Kongre’ce seçile cektir. Kongre toplanmış değilse, bu seçimi Heyeti Temsiliye yapacaktır. 4) Kuvayı Milliye’yi etken ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır. 5) Hıristiyan unsurlara siyasi hâkimiyet ve toplumsal dengemizi ihlal edecek imtiyazlar (ayrıcalıklar) verilemez. 6) Manda ve himaye kabul olunamaz. 7) Milli Meclis’in derhal toplanmasını ve hükümet icraatının Meclis’in denetimine konulmasını sağlamak için çalışılacaktır. Dikkat çekici ayrıntı Erzurum Kongresi kararlarıyla Misakı Milli’nin temeli atılmaktaydı. 8 Ağustos’ta Veliaht Abdülmecit ise şöyle bir açıklamada bulunmaktaydı: “Anadolu’daki hareket hainane, delice ve gaddarcadır. Türkiye, Amerikalılara bırakılmalıdır.” Damat Ferit Hükümeti de, Erzurum Kongresi’ne katılanları başta Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşları olmak üzere, asi olarak ilan etmiş ve asilerin tutuklanarak İstanbul’a gönderilmelerini emretmişti. Erzurum’da 8 Ağustos’ta sabaha doğru Mustafa Kemal, Mazhar Müfit Kansu’ya şunları not ettirmekteydi: “1) Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. 2) Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken muamele yapılacaktır. 3) Tesettür kalkacaktır. 4) Fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyilecektir. 5) Latin harfleri kabul edilecektir.” Şu hususa dikkatlerinizi çekmek isterim: Bu tarihte Osmanlı Devleti hâlâ varlığını sürdürmekte olup, Ulusal Kurtuluş Savaşı da henüz yapılmamıştı. Mustafa Kemal, kurulacak yeni Türk Devleti’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olmasını, tesettürün kalkmasını, Latin alfabesinin kabul edilmesini amaçlarken; O’nun çevresindeki en yakın arkadaşları bile bu düşüncelerin yaşama geçirilebilmesini mümkün görmemekteydi. Sosyal medya sansüründe totaliterlik yansımaları! İktidarın büyük bir pervasızlıkla, bütün Temel Hak ve Özgürlükleri, Demokratik Kurum ve Kuralları tahrip ederek attığı adımlara şimdi bir de Twitter, Facebook, Instagram gibi Sosyal Medya hesaplarının denetim ve sansürü dahil ediliyor. Aslında önerilen yasa taslağının içinde çok garip ve sadece güncel sansürü içeren değil, tarihi de değiştirmeye yönelik maddeler var ama ben bugün, bu konudaki iki değerli uzmanın, Kerem Altıparmak ile Yaman Akdeniz’in Sosyal Medya Yasa Tasarısı hakkındaki görüşlerini aktarmakla yetineceğim. (Görüşleri, hesaplarındaki Twitter iletilerinden derledim, çok önemsiz bazı ifade düzeltmeleri yaptım.) HHH Kerem Altıparmak’ın görüşleri: Meclis’e sunulacak sosyal medya değişikliği için iki cümlelik özet: Sosyal medya şirketleri ya Türkiye’de kalıp hükümetin en önemli baskı ve sansür aracı haline gelecek ya da ülkeyi bilinemez bir süreliğine terk edecekler: Ölümlerden ölüm beğen! Sosyal medya yasası çıktığında Türkiye’de anonim hesapların hepsi tespit edilebilecek. Yurtdışında olup Twitter’ın engellemediği hesaplar da engellenmek zorunda kalınacak. Bir başka deyişle, hükümetin size doğru dediğini sorgulama, doğruyu öğrenme şansınız sıfır olacak. Bu ne demek? Polis şiddetine ilişkin görüntü var, yayımlayamazsınız. Seçim yolsuzluğu olduğuna ilişkin veriniz var, yayımlayamazsınız. Yolsuzluk haberi var, yayımlayamazsınız. Siyasi birinin bir cinayette sorumluluğu olduğunu tespit ettiniz, yayımlayamazsınız. Çünkü hepsinde yakalanırsınız. HHH Yaman Akdeniz’in görüşleri: Meclis’e gelecek ve hızlıca İnternet kanununa yapılacak yamalar ve eklemelerle İnternetimiz daha da kısıtlanacak ve daha fazla sansürlenecek. Bir dizi tweet’le, hem bu yenilikleri hem de örnek alınan Almanya ile Türkiye gerçekten karşılaştırılabilir mi sorusunu detaylandırmakta yarar var. Türkiye’den mevcut düzende 2019 sonu itibarı ile 408 bin 494 web sitesi, 130 bin URL adresi, 7 bin Twitter hesabı, 40 bin tweet, 10 bin YouTube videosu ve 6 bin 200 Facebook içeriği erişime engellenmiştir. Detaylar için bkz. https:// engelliweb.ifade.org.tr Düzenleme derken bunu unutmamak lazım. Almanya’daki sistem böyle kısıtlayıcı bir yapının üzerine oturtulmamış. Almanya’dan bugüne kadar ne Twitter, ne YouTube, ne Wikipedia ne de http:// Sendika.Org, OdaTV, Independent Türkiye, JinNews ve http://Ozguruz.Org gibi haber sitelerine erişim engellenmiş. Türkiye’deki mevcut yapı, erişim engelleme yetkisini sadece yargı organlarına vermekte yetinmemiş: BTK’ye, ESB’ye, Sağlık Bakanlığı’na, Sermaye Piyasası Kurulu’na, Milli Piyango’ya, Spor Toto’ya, Türkiye Jokey Kulübü’ne, RTÜK’e ve hatta Diyanet İşleri Bakanlığı’na erişim engelleme yetkisi verilmiş. Türkiye’de demokratik kurumlar ve hukuk devleti kuralları işlemiyor. Sulh ceza hâkimlikleri, 5651 sayılı yasa kapsamında, siyasilerden gelen tüm talepleri kabul ediyor, tüm itirazları ise reddediyor. Zaten tek taraflı işleyen bir mekanizma oluşturulmuş. Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular ortalama 5 senede sonuçlanıyor. Wikipedia ile ilgili başvuruların karara bağlanması 2.5 sene sürdü. BirGün, Cumhuriyet, http://Sendika.Org ve http:// Siyasihaber.org tarafından yapılan başvurular ise ortalama 5 senede sonuçlandı. Detaylar beklendiği gibi ortaya çıktı ve Meclis’e Sosyal Medya Teklifi sunuldu: Temsilci olmazsa idari para cezaları ve İnternet trafiği bant genişliğinin daraltılması öngörülüyor. Sosyal medya platformları, daha önce belirttiğim üzere, kendilerine gönderilen kararları uygulamazlar ise doğan zararlardan da sorumlu olacaklar ve çok sayıda dava ile karşı karşıya kalacaklar. Kişilik hakları ihlali gerekçesi ile sadece erişim engellenmeyecek, tasarı kabul edilirse içerikler de çıkartılacak. Sansür genişleyecek, geriye dönük tüm Hükümet eleştirileri içeren haberlerin silinmesi sağlanacak. Bu içeriklerin adresleri de arama motorlarından çıkartılacak. Sonuç itibarı ile sosyal medya platformlarının #AKPninSansurTeklifi’ni kategoriksel olarak reddetmeleri gerektiğini ve Türkiye’de yasal temsilcilik açmamaları gerektiğini düşünüyorum. HHH Görüldüğü gibi, bu yasa tasarısı, sadece günceli değil, tarihi bile sansürlemeyi amaçlıyor... Otoriterliği de aşarak, totaliterliğe doğru savrulan bir siyaseti simgeliyor! Gerçekten çok merak ediyorum, AK Parti, AKP içinde bu gidişten rahatsız olan kimse yok mu?