21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 21 TEMMUZ 2020 SALI olaylar ve görüşler NE YAPMALI? Dr. Başar YALTI Avukat Roma İmparatoru Caligula, atını çok sevmekte ve onu senatör yapmak istemektedir. Senatoya bu talebini iletir. Roma Senatosu, imparatorun bu isteğini kabul eder. Böylece imparatorun atına “Senatör” unvanı verilir. “Atını Senatör Yapan İmparator” örneği, yetkili organ tarafından usulüne göre çıkarılsa da her yasanın “hukuki” ve “geçerli” olarak kabul edilmeyeceğine örnek olmak üzere anlatılır. Çoklu baro sistemine geçmeyi öneren, “Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, 15 Temmuz 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanun, yukarıdaki örnekte olduğu gibi “yok” hükmünde bir yasa olmasa da “kötü niyetli yasa” için iyi bir örnek oluşturmaktadır. Hukuk literatüründe yeri bulunan “kötü niyetli yasa”, önceden belirlenmiş “özel” amaç ve sonuçlar elde etmek için düzenlenen, kamu düzenine, kamu yararına, anayasaya, hukukun genel ilkelerine açıkça aykırı yasa demektir. Kötü niyetli yasa Kötü niyetli yasa, bizzat yasa yoluyla haksızlık ve hukuksuzluk yaratılması demektir. Kötü niyetli yasa, tutarlılığı olmayan, belli bir mantık ve matematiğe bağlı olmadan çıkarılan yasa demektir. Kötü niyetli yasa, ahlaki temeli bulunmayan yasa demektir. Yasa, öncelikle gerçek amacını gizlediği, ahlaken haklılık taşımadığı için kötü niyetlidir. Yasa, “muhalif” barolara haddini bildirme amacıyla hazırlandığı için kötü niyetlidir. Yasa, mevcut sistemin demokratik olmadığını ileri sürerek yola çıktığı halde tümüyle antidemokratik bir sistem önerdiği için kötü niyetlidir. Yasa, anayasının hukuk devleti kuralı ile ilgili 2’nci, yasa önünde eşitlik kuralıyla ilgili 10’uncu, seçme ve seçil Yasaya karşı yapılacak en etkili mücadele, yine yasadan kaynaklanan imkanları kullanarak beş bin avukat sayısını aşan İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya barolarında hızla organize olup “yandaş baro” yaratma hedefi, yasanın kendi silahıyla bozulabilir. me hakkıyla ilgili 67’nci ve meslek kuruluşlarıyla ilgili 135’inci maddelerine açıkça aykırı olduğu için kötü niyetlidir. Yasa, her beş bin avukata bir delegelik öngörürken, iki bin avukatın kurabileceği baroya dört delegelik vererek matematik ve mantık kurallarını açıkça çiğnediği için kötü niyetlidir. Bölkolay yönet Yasa, Türkiye’deki toplam avukatların yüzde 57sini temsil eden 3 büyük baroya, toplam delegelerin sadece yüzde 7.5 kısmını temsil hakkı tanırken, avukatların yüzde 43 nü temsil eden 77 baroya delegelerin yüzde 92.5’nin temsil hakkını tanıyarak temsilde adaleti yerle bir ettiği için kötü niyetlidir. Yasa, iktidara yakın olan avukatların hiçbir büyük baroda yönetimde olamamasının hıncını yasa yoluyla almaya kalkarak haksızlık yarattığı için kötü niyetlidir. Yasa, azınlığın çoğunluğa hükmetmesini sağlama amacını güttüğü için kötü niyetlidir. Yasa, halkın adalet arayışına çözüm üretmek yerine “böl kolay yönet” ilkesine göre baroların gücünü kırarak adil yargılanma hakkını baltaladığı için kötü niyetlidir. Oysa gerek evrensel hukuk ilkeleri gerek kendi hukukumuz “kötü niyeti” korumaz. Dürüstlük kuralına aykırı bulur ve mahkum eder. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi bu amaçla vardır. Bizce TBMM, yasayı kabul etmekle hak ve yetkisini kötüye kullanmıştır. Artık “kötü niyetli yasayı” hukuk düzeninden silip atma görevi Anayasa Mahkemesi’nin üzerindedir. Türkiye’de hâlâ hukukun kırıntısı varsa, Yüksek Mahkeme’nin yasayı iptal etmesi gerekmektedir. Ancak kötü niyetli ve matematiği bo zuk bu yasaya karşı tek mücadele aracı Anayasa Mahkemesi’ne başvuru olamaz. Ne zaman ve nasıl karar vereceği tam olarak kestirilemeyen Anayasa Mahkemesinin kararı beklenirken yasanın amacına ulaşmasını engellemek üzere yapılacak birçok eylemlilik bulunmaktadır. Yasaya karşı yapılacak en etkili mücadele, yine yasadan kaynaklanan imkânları kullanarak beş bin avukat sayısını aşan İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya barolarında hızla organize olup, mümkün olan sayıda çok baro kurmak olmalıdır. Bu şekilde Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapan yasayla planlanan oyun, yani Türkiye Barolar Birliği’nin ele geçirilmesi ve “yandaş baro” yaratma hedefi yasanın kendi silahıyla bozulabilir. Başka bir yol? Yasaya göre, teorik olarak, İstanbul’da 24, Ankara’da 910, İzmir’de 45, Antalya’da 2 baro kurulabilmektedir. Böylece siyasal iktidara yandaş olabilecek 46 civarındaki baroya karşılık dört ilde 2025’ten fazla “muhalif” baro kurularak Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu’nda dengeleri değiştirecek önemli bir delege avantajına ulaşılabilir. Ciddi bir organizasyon gerektiren bu girişimi başarmak, yasanın amacını işlemez hale getirecek, Türkiye Barolar Birliği’nin “yandaş” bir kuruluş olması önlenebilecektir. Ancak hemen belirtmeliyiz ki, çok baro kurmak çoklu baroya taraftar olmak demek değildir. Mücadelenin asıl amacı çoklu baronun ortadan kaldırılmasını sağlamak, Avukatlık Kanunu’nu güncelleştirmek ve demokratikleştirmektir. Bu ise ancak siyaseten mümkün olabilir. Son söz: Uçmak için kanatların olması yetmez, yerçekiminin de yenilmesi gerekir. Taşdelen de göçtü anılarını bize bırakarak! Yüksel Işık ÇANKAYA BELEDİYESİ ESKİ BAŞKAN YARDIMCISI Formel eğitim, size ders verilmesini sağlar; derslerden neler anladığınızı ölçmek için de sınava tabi tutar. Gerçek hayat ise daha farklıdır: “önce sınav yapar, sonra ders verir”. Bu nedenle okullarda gösterdiğiniz başarı, her zaman hayatta karşılık bulamayabilir. Çünkü hayat, sizinle ilintili olmasa da pek çok dersi içerir. Başarı, o dersleri alabilenlerin kapısını çalar. “İyi insan” olmak ise bambaşka bir şeydir. “Cumhuriyetin bilhassa kimsesizlerin kimsesi” olmasını istiyorsanız yönettiğiniz kurumu buna göre kurguluyor ve komşunuzu aç yatırmıyor iseniz iyi insansınız. İyi insandı! Yönetirken “adil” iseniz, sizden hizmet alanlara karşı ayrımcı değilseniz, çalışma arkadaşlarınıza dokunabiliyorsanız; onların dertleriyle hemhal olabiliyor, çözümü için elinizi taşın altına koyabiliyorsanız gene iyi insansınız demektir. Bununla birlikte nihayetinde insansınız ve insan, hataları ve sevaplarıyla insandır! Geçen hafta elim bir kalp krizi sonucu yitirdiğimiz eski Çankaya Belediyesi Başkanı Doğan Taşdelen de böyle bir insandı. Edip Cansever, bir şiirinde, “insansız anı yoktur” der. Kendisiyle uzun yıllar birlikte çalışma olanağı bulmuş biri olarak, kendisini bir tek sözcükle tanımlamam gerekirse “insan” derdim. Belediye başkanlığı yaptığı on yıl boyunca herkesin sevgisini ve gönlünü kazanmıştı. Dokunmadığı bir tek Çankayalı, konuşup dertleşmediği bir tek çalışanı yoktu. Başkanlığının ikinci dönemine yakından tanıklık etmiş biri olarak, Taşdelen’in, belediyecilik alanında çığır açtığını söyleyebilirim. Örneğin düzenli aralıklarla STK’lere, odalara, yerel ve yöresel derneklere, medyaya ve elbette siyasi çevrelere brifingler verir; onların görüşlerini önemserdi. 1995’ten sonra başta Cumhuriyet olmak üzere entelektüel okur kitlesi yüksek gazetelere belediyecilik anlayışını yazmıştı. En sık kullandığı sözlerinden biri, “Her gizlilikte bir ahlaksızlık vardır” şeklindeydi. Siyaset algı işidir! Belediyecilik hizmetleri kusursuzdu; ancak siyasete dair attığı adımların kendi algısına büyük darbeler vurduğunu inkâr edemem. Herkesin bildiği “malum” adımlarından biri de DSP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmasıydı. Bu konuda pek çok spekülasyon yapıldı; hâlâ da yapılıyor. Sürecin tanıklarından biri olarak not düşmek isterim. Gökçek’in kazandığı 1994’de, CHP Ali Dinçer ile SHP ise Korel Göymen ile girmişti. CHP adayı Dinçer, 1994 seçimlerinde 30 bin 082 oy almış ve aldığı bu oyla, 387.152 oy ve yüzde 26.9 orana ulaşan SHP adayı Korel Göymen’in RP adayı Gökçek’e karşı 6471 oy farkıyla kaybetmesine neden olmuştu. Ali Dinçer’in yol açtığı kaybı da aynı seçimde 111 bin 740 oy alan DSP adayını hatırlamıyoruz ama 1999’da DSP’den aday olup 169 bin 490 oy ve yüzde 10.6 oranına ulaşan ve aldığı oy nedeniyle SHP adayı Murat Karayalçın’ın yaklaşık 29 bin oyla seçimi kaybetmesine neden olan Doğan Taşdelen’i hatırlıyoruz. Elbette hatırlayalım; unutursak, aynı hataları tekrarlarız çünkü! Üstelik öyle hatasız bir ömür de bırakmadı geride ama gene de şu soruyu soralım: Neden birbiri Doğan Taşdelen ne benzer “hataları” işleyen iki kişiden yalnızca birini hatırlıyor ve neden yalnızca onu suçluyoruz? Çünkü algı, aynaya benzer; nereye tutarsanız orasını gösterir. ‘Hatasız kul olmaz’! Taşdelen’le ilgili toplumda oluşan olumsuz algının nedeni, spotların bilinçli olarak onun üzerine yoğunlaştırılmış olmasıdır. Hiç kuşkusuz, Doğan Bey’in kendisine dair bu olumsuz algının oluşmasına kendi katkısı da büyüktür ama “kabahat”in tümünü ona yüklemek ne kadar vicdanidir ve aklınıza “ilk taşı, içinizdeki en günahsız olan atsın” sözü geliyor mu? Tzu’nun, “Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse bilgedir. Başkalarını yönetmek kuvvettir; kendini yönetmek iradedir” şeklinde bir sözü var. Ünlü sözdür: “Hatasız kul olmaz”; gene de adaylığına ilişkin yaptığı özeleştiride şunları söylemişti: “Bunu söylerken vicdanım sızlıyor, acı çekiyorum. Ama kimseyi suçlamak istemiyorum, kendimi suçlamak istiyorum. Bizim için de bir trafik kazasıydı, orada en yakınlarımızı kaybettik. O acılar bir türlü silinmiyor.” Doğan Bey’in enerjisi yüksekti; siyasete ilgisi de öyle! Üç yıl önce beni aramış, anılarını yazmak istediğini, benim de editörlüğünü yapmamı istediğini söylemişti. O zaman burada yazamayacağım pek çok nedenden ötürü kendisine, “Yayımlatmak içinse yazmayın” demiştim. Şimdi sonsuzluğa göçtüğüne göre o anıların su yüzüne çıkmasında fayda var. Ne diyebilirim; yattığı yer incitmesin! İstanbul Sözleşmesi ve ikiyüzlülerin din istismarı! Sevgili okurlarım, iktidar üç beş tarikat ve cemaatin kopardığı gürültüyü “Halk böyle istiyor” diye, “Güya Demokrasi Kılıfına Uydurarak” “Demokratik ve Laik Sosyal Hukuk Devleti”ne dayalı olan Anayasa’ya aykırı kararları uygulamaya sokuyor. Bu kararların çoğu, “İnanç Kisvesi altında” savunulan, kadınlara ve çocuklara yönelik hak ve özgürlük kısıtlamaları ile yine onlara yönelik olan tecavüz ve istismarların örtbas edilmesine yönelik adımlar. Dünkü Cumhuriyet’te Barış Terkoğlu, “Vazelin Kokan Bir Cehennem” başlıklı yazısında Seyhan Avşar’ın yeni çıkan “Rezilsiniz” adlı kitabı üzerinden, Seyfi Dursunoğlu’nun Huysuz Virjin tiplemesine yapılan eleştirileri de anımsatarak, bu konudaki ahlaksızlığı ve ikiyüzlülüğü çok güzel dile getirmişti. Yine birinci sayfada, Mahmut Lıcalı’nın haberinde, Kadın Destek Uygulaması, KADES’in hayata geçtiği 24 Mart 2018’den 2 Haziran 2020’ye kadar toplam 30 bin 601 kadının ihbarda bulunduğu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi’nin bu sayı için “Bildirimde bulunabilen kadınlar KADES uygulamasını telefonlarına yükleyebilenler. Yani açıklanmayan veriler çok daha yakıcı bir sorunu ortaya çıkarıyor” dediği belirtiliyordu. Cumhuriyet İnternet Portalı’nda da, bir AKP milletvekilinin İzmir Büyükşehir Belediye binasındaki kolonların rengini LGBTİ’yi simgeleyen renklere benzeterek bu şekilde boyanmasına tepki gösterdiği haberi vardı. Yine dün, Cumhuriyet’teki habere göre, pazar günü Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanan Kadın Meclisleri üyeleri, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi için başlatılan çalışmalara tepki göstererek “İstanbul Sözleşmesi kadının yaşam hakkıdır. İstanbul Sözleşmesi kadını yaşatır. Bütün kadınları sahip çıkmaya çağırıyoruz” dedi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, “İstiyorlar ki kadınlar sussun, korunmasın. Ama böyle olmayacak. Asla müsaade etmeyeceğiz”, Platformun Genel Başkanı Gülsüm Kav, “Sözleşmenin aile yapısını bozduğunu söylüyorlar. Kadın öldürülüyorsa neden evlensin? Emine Bulut’un çocuğu önünde öldürülmesi aile yapısını bozmuyor mu? İstanbul Sözleşmesi’nin bir tek maddesinin bile tartışma haline getirilmesine izin vermeyeceğiz” dedi Zülâl Kalkandelen, “Sokaklar bizim, direniş bizim!” başlıklı pazar günkü yazısında kadınları şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmek istenmesinin arkasındaki oyunu şöyle anlatıyordu: “AKP, Ayasofya olayında da görüldüğü gibi takıyyeyi bıraktı. Bir zamanlar AB ile arasını iyi tutmaya çalıştığı dönemdeki kararları teker teker geri çekerek cemaat ve tarikatlara açıktan selam duruyor. İktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılırsa 6284 sayılı Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Ailenin Korunması Yasası’nın da temel dayanağının çökertileceğini hesaplıyor. Amaç belli: Toplumu siyasal İslamcı ideoloji doğrultusunda hızla gericileştirirken kadını tek başına var olabilen güçlü özne imajından çıkarmak.” İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmek istenmesine tepki gösteren Demokrasi İçin Birlik, DİB de yayımladığı bildiride, “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, barolardaki sistemin hukuk dışı olarak değişmesinden sonra şimdi de kadınları şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi feshedilmek isteniyor. Adım adım dinci, gerici bir fiili hukuk ve yönetim sistemi inşa ediliyor... Amaç ortada: Kadınların yükselen eşitlik mücadelesini engellemek, yıllardır verilen mücadele ile elde edilen kazanımlara el koymak, kadınları hizaya getirmek, aile içinde erkeğe itaat eden role, şiddete ve ölüme mahkum etmek... Oysa resmi verilere göre sadece geçen yıl, öldürülen 474 kadından 134’ü evli oldukları erkek, 25’i eskiden evli olduğu erkek, 51’i birlikte olduğu erkek tarafından katledildi” denildi. HHH Sevgili okurlarım, ne yazık ki din eğitimi kisvesi altında çocuklara tecavüz ediliyor... Kadın eve kapatılmak, sadece bir çocuk doğurma makinesine indirgenmek isteniyor. Yine din adına, LGTBİ bireylere karşı nefret söylemleri, resmi kurumlar ve devlet memurları tarafından dile getiriliyor... Bunları eleştiren gazetelere ve televizyon kanallarına cezalar veriliyor! Hukuk ve yargı bu tutum ve davranışlara göre yönlendiriliyor... Cumhuriyet’e, Atatürk’e saldırılar her gün artıyor... TÜRKİYE ADIM ADIM YENİDEN ORTAÇAĞ KARANLIĞINA SÜRÜKLENİYOR... KADIN HAKLARI MÜCADELESİ ÇAĞDAŞLIK MÜCADELESİDİR!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle