21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 21 TEMMUZ 2020 SALI KÜLTÜR Kenter Tiyatrosu bu kentin yKpbıelaudnrsgöıtstozüireoınlnnnurnieınkiTnakklisatnlybeaindaadrnmatriaanrıarşoçtddısleskeaaıukn,goi’oslnilbelramuaiinnşrnnaiaisdmdysteiıçieritğyn.ı,nyıaenildsaınien zenginliğidir Dikmen Gürün ve Yıldız Kenter bir arada. DIKMEN GÜRÜN Bu ülkenin onur kaynaklarından biridir büyük sanatçı Yıldız Kenter... 17 Kasım 2019’da hayata veda ettiği zaman 91 yaşındaydı... Aynı şekilde, usta oyunculuğuna hayranlığımızı her zatman dile getirdiğimiz Müşfik Kenter’i, 14 Ağustos 2012’de, 80 yaşında yitirdik. Kenter kardeşlerin 1959 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılarak İstanbul’a geldikleri ve Karaca Tiyatro’da oynamaya başladıkları günden itibaren Yıldız Kenter’in kendi tiyatrolarına sahip olmak için kurduğu düşler, sonrasında verdiği uğraşlar ve de başta Müşfik Kenter olmak üzere, Şükran Güngör, Kamran Yüce’nin onu destekleyen duruşları bir azim ve inanç ifadesidir. Tiyatro Benim Hayatım: Yıldız Kenter’in Hayat Hikâyesi adlı, YKY’den çıkan kitabım sadece bu kıymetli sanatçımızın çocukluğundan başlayarak onun tiyatroya duyduğu büyük aşkın izlerini sürmez. Kent Oyuncuları olarak seyirciyi nasıl beslediklerini, öğrencilerini nasıl yetiştirdiklerini, yazarlarımızı nasıl desteklediklerini ve de Kenter Tiyatrosu’nun iğneyle kuyu kazılarak nasıl inşa edildiğini anlatır. Boşuna dememiştir Vedat Nedim Tör, Yıldız ve Müşfik Ken ter İstanbul’a geldiği zaman yazdığı bir yazıda, “İstanbullular! Sevinin. Övünün. Bayram edin. Şehrimizin kültür kesafetini yükselten iki artist kazandık: Kenter kardeşler” diye. Bunun adı siyaset mi oluyor? Kenter kardeşler sadece sanatlarıyla yükseltmediler İstanbul’un kültür düzeyini. İnşa ettikleri Kenter Tiyatrosu ile de zenginleştirdiler bu şehri, tiyatro dünyamızı. Sanatçısından seyircisine hepimizin çok iyi bildiği gibi, 1968 yılında perdelerini açan 450 kişi lik Kenter Tiyatrosu devletten tek kuruş destek almadan büyük bir özveriyle inşa edilmiş olan ilk özel tiyatro binamızdır. Bu gerçek, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde yenilgiyi kendine yediremeyen AKP’nin belediye meclisi üyelerine acaba bir şey ifade eder mi? Şu günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu Yıldız Kenter’in cenaze töreninde verdiği sözü tutmak üzere harekete geçti. Ne var ki bu çok anlamlı ve güzel girişim İBB’nin sürekli muhalefet yapmayı marifet sayan meclis üyelerinin en geline takıldı. Şaşırdık mı? Hayır! Ama içimiz acıdı. Bu nasıl bir kindir? Üstesinden gelinemeyen nasıl bir intikam duygusudur? Nasıl bir düşmanlıktır? Nasıl bir dar vizyondur? Anlamak mümkün değil... Sözün bittiği yerde miyiz? Kenter Tiyatrosu’nun yeniden soluklanması girişimine son anda çekilen set bugün iktidarda olan siyasi partinin sanatla, sanatçıyla yıldızının barışık olmadığının örneklerinden biridir. AKP’li meclis üyelerinin herhalde büyük bir “zafer” olarak nitelendirdikleri bu olumsuz tutumları, Kenter Tiyatrosu’nun ışıklarını daha da solgunlaştıracak ve belki de giderek karartacak. Yazık. Çok yazık! Bu, her şeyden önce, Yıldız ve Müşfik Kenter’e yapılan bir saygısızlıktır. Bir şehrin tiyatro tarihini, kültürel altyapısını o şehrin tiyatro binaları üzerinden okumak gerektiğini Muhsin Ertuğrul’dan Refik Ahmet Sevengil’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Metin And’a pek çok usta dile getirmiştir bugüne kadar. Düşünüyorum ve soruyorum: Bugün neredeyiz? Belediye meclisinde Kenter Tiyatrosu üzerinden yapılan siyaset, “Kenter” adına reva görülen bu çapsız muamele yıllardır yolu Kenter Tiyatrosu’ndan geçen bizleri, sözün bittiği yere mi getirdi? Müzisyenlerin üretim süreçleri Sanatçıların bir araya gelme ve birlikte yaratma sürecinin anlatıldığı altı bölümden oluşacak yeni müzik belgesel serisi “The Junction”, RedBull.com’da yayımlandı. Animasyon video serisi, Grammy ödüllü piyanist Chilly Gonzales ile elektronik müzik sanatçısı Peaches’in bir bodrum katı stüdyoda nasıl bir araya geldiklerini anlatan hikâye ile başladı. İlerleyen bölümlerde ise Kaytranada, River Tiber, Jessy Lanza, Jeremy Greenspan, Turbo Crunk, Fool’s Gold, BadBadNotGood ve Samuel T. Herring gibi kişi ve gruplar anlatılacak. Çocuklar için Sanat Okulu 9. TÜRKİYE YAYINCILIK KURULTAYI ONLINE’IN SONUÇ BİLDİRİSİ YAYIMLANDI! ‘Zor günler dayanışmayla aşılır’ Türkiye Yayıncılar Birliği’nin yurtiçi ve yurtdışından önemli isimlerin katılımıyla 2526 Haziran’da düzenlediği 9. Türkiye Yayıncılık Kurultayı Online’ın sonuç bildirisini yayımlandı. Pandemi sonrasında yayıncılığın geleceğine ışık tutan yeni iş modelleri, telif hakları, dijital yayıncılık, sürdürülebilir veritabanı, okuma kültürü gibi önemli başlıkların tartışıldığı kurultayda öne çıkan en önemli ortak görüş, bu zor günlerin dayanışmayla, adil ve paylaşımcı bir tutumla aşılabileceği oldu. Bildiride, gelecekte hızla eskiye geri dön mek ya da hızlı çözümlerle günü kurtarmak yerine sektörün bütün paydaşlarının sorunları hep birlikte, adil ve paylaşımcı bir tutumla ele alıp çözmeye çalışmaları gerektiği vurgulandı. Dijital yayıncılığın basılı yayıncılık için bir tehdit olmadığı; üzerinde çalışılması, öğrenilmesi ve geliştirilmesi gereken yeni ve ek bir pazar geliştirme fırsatı sunduğunun altı çizildi. Telif hakları alanında süregelen sorunların pandemiyle birlikte artarak devam ettiğinin belirtildiği bildiride, bu alandaki çalışmaların, meslek birlikleri aracılığıyla ve hızlı bir şekilde harekete geçilerek yapılması gerektiğine dikkat çekildi. Yayıncılık sektörünün, yakın gelecekte yararlanılabilir bir veritabanı ihtiyacını hayata geçirmesi gerektiğinin de vurgulandığı 9. Türkiye Yayıncılık Kurultayı Online’ın sonuç bildirisinde, okuma kültürünün önemi de bir kez daha gündeme taşındı. İçselleştirilen bir okumanın, anlamayla sonuçlandığı ve bir kültür yarattığının ve okumanın, bir kültür haline geldiğinde eşitsizliğin yarattığı gerginlikleri de ortadan kaldıracağının altı çizildi. 1800 YILLIK ELMA MOZAIĞI SERGILENİYOR İstanbul İstanbul Modern’in Çevrimiçi Yaz Sanat Okulu’na Türkiye’nin her yerinden katılabilen çocuklar, müze uzmanlarıyla evlerinde sanat çalışmaları yapma şansı buluyor. Çevrimiçi Yaz Sanat Okulu’nda bu hafta, Baskı Resim, Kübist Portreler, Geo Resimler, Gölgelerle Sanat ve Benim Harflerim adlı atölyeler çocukları bekliyor. Bugün, 47 yaş 11.00’de ve 812 yaş için 14.00’te Kübist Portreler atölye çalışması Nur Koçak’ın “Cahide’nin Öyküsü” serisi, Ramazan Bayrakoğlu’un “Alexandra Maria Lara’nın Portresi” ve Nejad Melih Devrim’in “Soyut Kompozisyon” adlı sanat çalışmalarının yorumlanmasıyla başlıyor. Ardından çocuklar sanat tarihinden örneklerin yer aldığı bir sunumu izleyerek kübist sanatçıların portre ve figür kavramlarını nasıl ele aldıklarını öğreniyorlar. Programın sanat uygulamasında ise çocuklar, müze uzmanını izlerken bir kâğıt yüzey üzerinde alanlar oluşturup otoportresini çizerek boyuyorlar. Yarın ise aynı saatlerde çocuklar, Geo Resimler Atölye çalışmasında, Adnan Çoker’in “Macenta, Kare” ve “Yarım Küreler II”, Seyhun Topuz’un “Kırmızı V”, Erdağ Aksel’in “Suzan II” adlı sanat çalışmalarını yorumlayacaklar. Amasya’nın Yavru köyü Küp Deresi mevkisinde 2013 yılı temmuz ayında kaçak kazı yapılan alanda gerçekleştirilen kurtarma kazısında şapelin zeminini oluşturan 24 metrekarelik mozaiğe ulaşıldı. Üzerinde elma ağacı, elma tasviri, keklik ve çeşitli geometrik figürler bulunan mozaik misket elma, 7 yıl sonra sergileniyor. 1800 yıllık mozaik uzmanlar tarafından yapılan çalışma ile bulunduğu yerden alınarak Amasya Arkeoloji Müzesi’ne getirildi. Elma figürlü mozaik, müzeyi ziyaret edenler tarafından ilgi görüyor. Seyfi Dursunoğlu son yolculuğuna uğurlandı “Huysuz Virjin” karakteriyle tanınan ve 17 Temmuz’da 87 yaşında hayatını kaybeden Seyfi Dursunoğlu Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Sanatçı için Zincirlikuyu Camisi’nde dün düzenlenen törene yakınları ve dostları katıldı. Daha önce söyleşilerinde “Bedenimi kadavra olarak bağışladım” diyen Dursunoğlu’nun bu isteği, vasiyetinde yazılı olmadığı için yerine getirilemedi. Geleceği tasarlamak... İstanbul Tasarım Bienali, Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ile birlikte Hollanda ve Türkiye’den genç ve sınırlar ötesi paylaşıma açık tasarımcılar için bir çağrı yapıyor. Geleceği Tasarlamak başlıklı program kapsamında Türkiye’den ve Hollanda’dan alınan başvurular arasından seçilecek beşer tasarımcı bir çevrimiçi sohbet odasında bir araya gelecek, deneyimlerini paylaşırken birbirlerinden öğrenecek. Böylelikle yerel bağlamlara özgü gündelik pratikleri iyi yönde, sürdürülebilirlik esaslarını gözeterek değiştirebilecek tasarım fikirlerinin olgunlaştığı sanal bir platform oluşturulacak. Geleceği Tasarlamak, tasarımı bir araç olarak kullanarak gündelik aciliyetlere gelecek için güven tesis eden, güncel ve yaratıcı nesneler ve çevrelerle yanıt vermeyi hedefliyor. Tasarımcılar 14 Ağustos’a dek açık çağrıya yanıt verebilir. Adalet Ağaoğlu’nun ardından Adalet Ağaoğlu’nu yitirdik. Ülkemizin Cumhuriyet döneminde yetişen öncü kadın aydınların en önemlilerindendi. Yazarlık uğraşının doruğunda olduğu bir aşamada duyarsız ve sorumsuz bir sürücünün 1996’da yaptığı korkunç kaza sonucunda uzun süre yaşam savaşı verdi. Birçok ameliyat geçirdi ve iyileşmesi iki yıl sürdü. Daha sonra üretkenliğini sürdürdü. Dünyamızdan ayrıldığında 91 yaşındaydı. 1969’da Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen “Tombala” oyununu tanıtırken şöyle yazmıştı: “Arada bir dönüp de günlük yaşayışınızı bir yabancı gözüyle seyrettiğiniz olur mu? Ben bunu sık sık yaparım. Her seferinde de sonuç hiç de iç açıcı değildir.” “Özeleştiri”sini açık yüreklilikle dile getiren yazar bu aşamada henüz 40 yaşındadır. Aynı “özeleştiri” duyarlılığını, çok sonra, 2000’li yıllarda, “yetmez ama evet” ve/ ya da “akil insanlar” düşüncesine sıcak baktığı aşamanın ardından da göstermiş, halkından özür dilemeyi bilmiştir. Romanlarıyla toplumsal politik dönemlerin nabzını elinde tutmuştu Romanları ve öyküleriyle Türkiye’nin belirli toplumsal politik dönemlerinin nabzını elinde tutmuş, ardından güçlü bir kadın yazarlar kuşağının gelmesini sağlamış olan Ağaoğlu, “Ölmeye Yatmak”ın, “Düğün Gecesi”nin, “Fikrimin İnce Gülü”nün, “Üç Beş Kişi”nin, “Hayır Hayır”ın, “Hadi Gidelim”in yaratıcısı olarak yazınımızın başköşesine yerleşmiştir. Adalet Hanım’ın roman ve öykü yazarlığına oyun yazarlığından geçtiğini biliyoruz. Onu ilk kez 1964’te İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Tunç Yalman’ın sahnelediği “Evcilik Oyunu”yla tanımıştım. Alışılagelmiş yerli oyunların dışına çıkan bir biçem denemesiyle, gençlerin birbirini sevme, anlamlı birlikteliklere adım atma hakkını elinden alan göreneklerin irdelendiği taptaze bir sahne olayı sunuyordu. Bu yapıtı “Tombala”, “Çatıdaki Çatlak”, uyumsuz tiyatroya yatkın bir yaklaşımla biçimlendirdiği “Üç Oyun” (“Bir Kahramanın Ölümü”, “Kozalar”, “Çıkış”), bir çocuk oyunu olan “Sınırlarda”, 1970’lerde “Kendini Yazan Şarkı” ve 1990’larda “Çok Uzak Fazla Yakın” izledi. Ardından, 1970’lerin ortasından bu yana her biri yazınımızın tartışma gündemine giren romanları ve öykü kitapları gelecekti. Çok daha öncesi de var. Henüz Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenciyken Ulus gazetesinde tiyatro yazıları yazıyor. Ve şiir... 1949’da bir şiir yarışmasında birincilik ödülü alıyor Ataç’tan. O zamanki soyadı Sümer. Tiyatroya verdiği emek yoğundu Sonra altı yıl süren bir radyoculuk dönemi. Derken Sevim Uzgören’e birlikte kotardığı “Bir Piyes Yazalım” geliyor gündeme. Oyunu 1953’te Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Alman yönetmen Arnulf Schröder sahneliyor. 1955’te Halim Ağaoğlu’yla evliliğine adım atmadan önceki iki yıla da tiyatrodaki bilgisini artırdığı uzun bir Avrupa gezisi, tiyatro üstüne bir dolu yorum, inceleme sığdırıyor. 1954’te yayımlanan “Tiyatroda Bütünlük” başlıklı yazısında “...bir tiyatro eserinin sahneye konmasında dekor, aksesuvar, ışık vs. gibi tamamlayıcı unsurları ikinci derecedeki yardımcı unsur (...) durumundan alıp bizzat aksiyonun bir kısmını teşkil eden (...) bir seviyeye yükseltmenin yolunu bulmak lazımdır” diyor. (Devlet Tiyatroları’nda ve başka tiyatrolarda bugün bile pek çok oyun dekoru son anda hazırlanıp sahneye yerleştiriliyor oysa.) Tiyatrocularımızın ve seyircimizin gündemine 1960’lı ve 70’li yıllarda giren Bertolt Brecht’in “sahne ile seyirci, oyuncu ile karakter arasına konması gerekli uzaklığı” irdelediği yazısı 1955’te Adalet Sümer Ağaoğlu çevirisiyle Devlet Tiyatrosu dergisinde yayımlanmış bile. (Oysa Devlet Tiyatrosu bir Brecht oyununu ilk kez 1979’da sahneleyebildi.) Yurtdışında yaşanan iki yılın ardından Ankara’nın ilk özel tiyatrolarından Meydan Sahnesi’nin kuruculuğu ve yöneticiliği, Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Türkiye Merkezi Genel Sekreterliği, AST’ın kuruluşuna katkı, 1960’lı yılların Ankara seyircisinin belleklerine hiç çıkmamacasına yerleşmiş J.P. Sartre”ın AST yapımı “Mezarsız Ölüler”inin çevirisi... İşte böyle yoğun bir deneyim, birikim, üretim ve eylem sürecinden geçerek ulaşılmış olay yaratan roman başyapıtlarının birbirini izlediği 1970’lere. Aydın kimliği damla damla sindirilerek hak edilmiş. Gerisi, ödüller, ödüller, ödüller... Kişilikli, güzel bir kadındı. Hep okunacak yapıtların biricik yaratıcısı… Yazınımızdaki yeri doldurulamayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle