21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SİNOP’TA NÜKLEERE GEÇİT YOK Sinop Nükleer Karşıtı Platform Yürütme vi önünden başlattıkları yürüyüş sonunda Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne Kurulu (Sinop NKP), nükleer santral projesinin ÇED raporu nihai halini almak verdi. Sinop NKP’nin çağrısına nükleer karşıtları destek oldu. “Nükleere geçit üzere projeye ilişkin görüş ve itirazlarını içeren dilekçelerini Sinop Öğretmene yok”, “Nükleere inat yaşasın hayat” sloganları atıldı. l Haber Merkezi 11 TEMMUZ 2020 CUMARTESİ CUMHURİYET’İN DUYURDUĞU İHALEYE TEPKİ YAĞDI Herkese Bilim Teknoloji dergisinin katkılarıyla hazırlanmıştır JUNE ALMEIDA, COVID 19’UN ATASINI 1964 YILINDA BULDU Koronavirüsü EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ DR. PERSON’IN İDDİASI keşfeden kadın #DağKeçilerineDokunma etiketiyle yurttaşlar tepkilerini dile getirdi. Katliam ihalesi davalık oldu KAYHAN AYHAN Tarım ve Orman Bakanlığı 15. Bölge Müdürlüğü’nün, Tunceli’de kutsiyet atfedilen ve “Hızır’ın davarı” olarak kabul edilen dağkeçilerini avlatmak için ihale açmasına tepkiler büyüyor. Cumhuriyet’in duyurduğu haber sonrası sosyal medyada #DağKeçilerineDokunma etiketiyle yurttaşlar tepkilerini dile getirmiş, Change.org sitesinde “Tunceli/Dersim’de Avcılık yasaklansın” başlığıyla imza kampanyası başlatılmıştı. İmza kampanyasına ilgi büyürken, çevre örgütleri ve yurttaşlar ihalenin yapılmaması için mücadele başlattı. Bu kapsamda Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi de yürütmenin durdurulması ve iptali talebiyle Malatya İdare Mahkemesi’nde dün dava açtı. Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi adına açıklama yapan avukat Barış Yıldırım, yabankeçisi ve çengel boynuzlu dağkeçisi türlerinin avlattırılması için ihale açılması na karar verilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu belirterek, “Karar ülkemizin de taraf olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’ne (Bern Sözleşmesi) muhalefet teşkil etmektedir. Yaban Keçisi ve Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi, Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi’nin EK LİSTE II Kesin Koruma Altına Alınan Fauna Türleri kategorisinde bulunmaktadır. Bu bakımdan yabankeçisi ve çengel boynuzlu dağkeçisinin öldürülmesi yasaktır” dedi. Yıldırım, yabankeçisi ve çengel boynuzlu dağkeçisi yöre mitolojisinde ve inancında önemli yer tutan kutsiyet taşıyan canlılar olduğunu hatırlatıp “Anılan canlı türlerinin öldürülmesi inanç özgürlüğünü de ihlal eder” dedi. Tarkan’dan paylaşım Şarkıcı Tarkan da açılan ihaleye ilişkin bir gönderiyi paylaşıp, “Avcılık bir spor değildir, cinayettir. Öldürmek spor olamaz #YokEtmeYaşat” diye yazdı. DÜNYA METEOROLOJI ÖRGÜTÜ UYARDI 1.5 derecelik eşiğin aşılma ihtimali arttı Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2015 yılında yıllık sıcaklık artışı için belirlenen 1.5 derecelik eşiğin önümüzdeki beş yıl içerisinde aşılma ihtimalinin arttığını açıkladı. Örgütten yapılan açıklamada, 1.5 derecelik yıllık sıcaklık artış eşiğinin 2024 yılına kadar aşılma olasılığının yüzde 20; bu beş yıllık dönem içerisinde en az bir kez aylık bazda geçilme olasılığının ise yüzde 70 olduğu belirtildi. Bilim insanları, dünyada sıcaklıkların sanayileşme öncesi döneme kıyasla 1.5 derece artması halinde bunun çok ciddi olumsuz sonuçları beraberinde getireceği uyarısı yapıyor. Paris’te 2015 yılında imzalanan iklim anlaşmasıyla ortalama sıcaklık artışının 1.5 derecenin altında tutulması konusunda uzlaşma sağlanmıştı. İngiltere Meteoroloji Daire si tarafından WMO için yapılan araştırma, dünyadaki ortalama yıllık sıcaklığın 1850 yılından 1 derece daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Bilim insanları, kutup bölgelerinin bu yıl küresel ortalamanın iki katı olmasının beklendiğini söylüyor. Ayrıca, deniz seviyelerindeki yükseliş nedeniyle önümüzdeki beş yıl içerisinde Avrupa’nın batısında daha çok fırtına görülmesi bekleniyor. Yavaşlama yetmez WMO’nun Genel Sekreteri Prof. Dr. Petteri Taalas, “WMO, Covid 19 nedeniyle sanayi ve ekonomide görülen yavaşlamanın, sürdürebilir ve koordineli bir iklimle mücadelenin yerini alamayacağını defalarca dile getirdi” dedi. Uzmanlar, artışı engellemek için acilen büyük emisyon kesintileri yapılması gerektiğini belirtiyor. l BBC Türkçe SALDA GÖLÜ’NDE SIGARA YASAĞI Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Salda Gölü’nde beyaz kumsalın bulunduğu alanlarda, 10 Ağustos’tan itibaren sigara içilmesine izin verilmeyecek. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü Araştırma ve Tescil Daire Başkanı Ümit Turan, yaptığı yazılı açıklamada, 1 Ağustos’tan itibaren gölün kıyısındaki beyaz kumsalın bulunduğu alanlarda ziyaretçilerin sigara iç memeleri konusunda uyarılarda bulunulacağını belirtti. Kararın Bakanlığın aldığı tedbirler uyarınca uygulanacağını kaydeden Turan, “Ziyaretçiler, 10 Ağustos’a kadar sigara içmemeleri konusunda uyarılacak, gölün kıyısındaki bazı bölgelere uyarı tabelaları konulacak. Ziyaretçilerin, beyaz kumsal dışında belirlenen uygun alanlarda sigara içmesine izin verilecek” ifadelerini kullandı. l AA Derleyen: BATUHAN SARICAN Yeni tip koronavirüsün (Covid 19) ortaya çıkışı sadece 56 ayı buluyor. Ancak korona tip virüsler onlarca yıldır zaten vardı. Bugün 500 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olan Covid 19’un atası, yani ilk koronavirüsün keşfini kimin yaptığını merak ediyorsanız işte cevabı: June Almeida! İskoç bir otobüs şoförünün kızı olarak dünyaya gelen Almeida, 1964 yılında Londra’daki St Thomas Hastanesi’nde bir elektron mikroskobunda görüntülediği koronavirüsü tanımlayan ilk bilim insanı olarak tarihe geçti. 1930’da doğan June Hart (Almeida), Glasgow’un kuzeyindeki Alexandra Park’ın yakınlarında büyüdü. June’un okul deneyimi de bir hayli enteresandı; resmi anlamda ciddi bir formal eğitim almadan okuldan ayrılan June, Glasgow Royal Infirmary’deki histopatoloji laboratuvarında teknisyen olarak çalışmaya başlamıştı. Daha sonra kariyerini ilerletmek için Londra’ya taşındı. 1954’te Venezüellalı sanatçı Enriques Almeida ile evlendi. Çift, kızlarıyla birlikte Toronto’ya taşındı. Tıp yazarı George Winter’a göre Almeida, çalışmaya başladığı Ontario Kanser Enstitüsü’nde kullandığı elektron mikroskobu sayesinde yeteneğini bir hayli geliştirmişti. Öyle ki virüsleri toplamak için antikorlar kullanarak daha iyi görselleştirilmesini sağlayan bir yönteme öncülük etmişti. Soğuk algınlığı keşifleri 1964’te Londra’daki St Thomas’s Hastanesi’ne bağlı Tıp Okulu’nda çalışmaya başlayan Almeida, Salisbury’deki soğuk al gınlığı ünitesinde araştırmalarını yürüten Dr. David Tyrrell ile işbirliği yapmaya başladı. Tyrrell o dönem gönüllülerden toplanan burun akıntısı örnekleri üzerine çalışıyordu. O ve ekibi soğuk algınlığıyla ilişkili yaygın olarak görülen birkaç virüsü çoğaltabilmişlerdi. Ancak ekip, yaygın soğuk algınlığı semptomlarını gönüllülere aktarabilse de bunu rutin hücre kültüründe büyütemiyorlardı. Tyrrell, bunun bir elektron mikroskobuyla görülüp görülemeyeceğini merak ederek influenza virüsü olarak tanımladıkları ama tam olarak aynı olmadığını anladıkları virüs parçacık numunelerini June Almeida’ya gönderdi. Ve böylelikle bugün koronavirüs olarak bilinen virüs tanımlanmış oldu. Almeida; fare hepatitini ve tavuklardaki bulaşıcı bronşiti araştırırken de daha önce böyle parçacıklar görmüştü. Reddedilen makale Asıl ilginç olan ise bu bulguyu değerlendirdiği makalesi, hakemli bir dergi tarafından reddedilmesiydi. Çünkü hakemler, ortaya çıkan görüntülerin grip virüsü par Çalışmaları sırasında June Almeida çacıklarının sadece kötü resimleri olduğunu düşünüyordu. B814 suşundan yapılan bu keşif, nihayet 1965 yılında British Medical Journal’de yer bulacak ve gördüklerinin ilk fotoğrafları iki yıl sonra General Virology Journal’da yayımlanacaktı. Winter’a göre, viralin görüntüsünde onu çevreleyen taç nedeniyle bu virüse koronavirüs adının verilmesi de çalıştıkları hastanenin başındaki Prof. Tony Waterson ile birlikte Tyrrell ve Almeida’nın verdiği kararla olmuştu. Daha sonra doktorasını Londra’da veren Almeida, kariyerini, virüs görüntüleme alanında çeşitli patentler de aldığı Wellcome Enstitüsü’nde sürdürdü. Almeida, Wellcome’dan ayrıldıktan sonra yoga öğretmeni olsa da 1980’lerin sonunda HIV virüsünün yeni fotoğraflarını çekmeye yardımcı olduğu viroloji çalışmalarına döndü. June Almeida’yı 2007’de, 77 yaşındayken kaybettik. Koronavirüs çalışmalarının öncüsü olarak tanınması için ise ölümünün üzerinden 13 yıl geçmesi, daha doğrusu, üzerinde çalıştığı virüsün pandemiye dönüşmesi gerekecekti. Daha az CO2 salımı için sizin de YAPACAKLARINIZ VAR Daha az karbondioksit salımı için bireysel olarak uygulanabilecek önlemleri Leeds Üniversitesi ve Viyana Üniversitesi araştırmacıları, Environmental Research Letters dergisinde 7 bin kadar araştırma sonucunu bir araya getirerek açıkladılar. Araştırmacılar iklimi korumaya ve iklim dönüşümünü yavaşlatmaya yarayacak 771 önlem buldular. Ulaşım alanında, araçsız yaşam tarzı, elektrikli araçlara geçiş ve uzun mesafe uçuşlarının azaltılması, en yüksek CO2 tasarruf potansiyeline sahip önlemler listesinde en üst sıralar da. Analize göre kişi başına ve yılda tahmini 1.7 ton CO2 tasarruf ediliyor. Vegan beslenme biçimiyle de kişi başına yaklaşık olarak bir ton daha az CO2 üretiliyor. Ayrıca yiyeceklerin daha verimli pişirilme si ve soğutulması da CO2 tasarrufunda az da olsa etkili olabilir diyen araştırmacılar yenilenebilir enerjilere geçiş ile 1.7 ton ve binaların yalıtımı sayesinde de 0.9 ton CO2 tasarruf edilebileceğini belirtiyorlar. Tüm önlemler bir arada ele alındığında ise kişi başı yılda 9.2 ton daha az CO2 üretilebilir. Karşılaştırma için: Ortalama bir Kuzey Amerikalının ekolojik ayak izi 13.4 ton, bir Avrupalının 7.5 ton ve bir Afrikalınınki ise yaklaşık olarak 1.7 ton. Kaynak: ScienceNews BİLİM İNSANLARI LABORATUVARDA CİLT VE KIL ÜRETTİ Bunu da başardılar Laboratuvarda üretilen dokular ve organlar gelecekte tıpta devrim yaratabilir. Bugüne kadar kalp, böbrek, kaslar hatta minyatür beyin bile üretildi. Ancak bilim insanları cilt üretiminde zorlanıyorlardı. Bunun nedeni cildimizin çok sayıda doku tabakasından oluşuyor olması. Bunlar cilt ve yağ hücreleri dışında kıl kökleri, ter bezleri, sinir uçları ve kan damarlarının da gömülü olduğu birkaç doku katmanından oluşuyor. Bilim insanları 2016 yılında ilk kez üzerinde kıllar da bulunan fare cildini kök hücrelerden üretmeye başarmışlardı. Harvard Tıp Okulu’ndan Jiyoon Lee insan cildi ve kılının da laboratuvarda üretilebileceğini kanıtladı. Araştırmacı kök hücrelerinden, kıl kökleri, yağ bezeleri ve sinir hücrelerinden oluşan neredeyse eksiksiz bir insan cildi üreterek, farelere nakletti. Araştırmacı hemen hemen her türlü hücre tipine dönüşme özelliğine sahip embriyon kök hücrelerinden yararlandı. Özel bir besleyici madde içinde kültüre alınan bu kök hücrelerine daha sonra çeşitli büyüme faktörleri eklendi. İlk önce epidermis ve hücre tiplerinin farklılaşmasını tetikleyen uyarıcı maddeleri gelişirken, bunları dermis ve yapılarının gelişimini destekleyen büyüme faktörleri takip etti. Ve 70 gün sonra hücre kültürü, üstderi, dermis ve altderi yağ dokusundan oluşan bir topağa dönüştü. Jiyoon Lee “Olgunlaşma süreci içinde saç foliküllerinde pigmentler oluştuktan sonra göreceli olarak düzenli aralıklarla sıralandıklarını gördük. Buna paralel olarak da bazı kök hücreleri sinir ve duyu hücreleri olarak gelişti. 125. gün de bu nöronsal uzantılar epitelyuma kadar büyüyerek, on sekizinci haftadaki insan fetüsünün olgunlaşmamış sinir uçlarına benzer bir şekilde saç folükülün etrafında değişti. Genetik testler sonucunda cilt organoidlerinin hücrelerindeki genetik etkinliğin de fötüs cildindekine benzediği görüldü” diye süreci anlattı. Kellik için çare mi? Bu organoidlerin nakil için uygunluğunu öğrenmek isteyen araştırmacı, deney tüpünde üretilen cilt parçasına farelere nakledince, kısa bir süre sonra gerçek cilt olarak geliştiğini gördü. Nakillerin yüzde 55’inde saç folikülleri sağlam kalarak, uzayan saçlar ürettiler. Yeni araştırmada nakledilen cildin aylar sonra da sağlıklı ve canlı kalıp kalmadığı kontrol edilecek. Eğer sağlıklı kalabiliyorsa, gelecekte kellik için yeni bir tedavi yöntemi geliştirilebilecek. Kaynak: Nature 2050 yılında hayvanlarla konuşabiliriz Diyelim ki hayvanlar modern teknolojilerin yardımıyla bizimle konuşmaya başladılar, hayvanlara karşı davranışlarımız değişir miydi? Örneğin, gelecek araştırmacısı Dr. Ian Person’a göre 2050 yılına dek hayvanlarla konuşabileceğiz. O zamana dek teknolojimiz hayvanlara, nakillerle kendi dilimizden bazı telaffuz yetisi kazandıracak kadar gelişecek. Peki, bu durumda hayvanlara yasal haklar verilebilir mi? Bir New York mahkemesi iki yıl önce Stony Brook Üniversitesi’ndeki iki deney şempanzesinin (Hercules ve Leo) birey olma hakkına sahip olamayacaklarına karar vermişti. Yargıç Barbara Jaffe ise bu karardan sonra “şempanzelerin yasal haklar kazanması için çabalamalıyız” demişti (New Scientist Cilt 227). NonHuman Rights Project (İnsan olmayanların hakları projesi) avukatı bunun üzerine şempanzelere hak verildiği takdirde bu kadarıyla kalmayacağını, örneğin katil balina ve fil gibi diğer akıllı türler için de hakların getirebileceğini ortaya attı. Peki, bu nereye kadar devam edebilir? Hayvanların, acı çekme kapasitesi, bağımsızlık ve öz farkındalık gibi iç dünyası hakkındaki fikirlerimiz bizimle olan benzerliklere dayanıyor: Onların yerinde olsaydık nasıl olurdu? Et yiyebilir miydik? O zaman şunu soralım: Hayvanların çıkardıkları belli başlı sesleri, dilimize çevirseydik hâlâ et yiyebilir miydik? İneklerle konuşabilseydik örneğin, onların kesilmesini hâlâ haklı bulur muyduk? Bu sınırın nerede çizilmesi gerekiyor? Kim bilir belki de birçoğumuz et ve et ürünleri yemekten vazgeçerdik. “Hayvanların duyarlı olduğunu kabul ettiğimiz ve bireysel yaşamlarına daha fazla değer verdiğimiz takdirde alternatif stratejilerin bulunması gerekir” diyen Colorado Üniversitesi biyoloğu Marc Bekoff bir yandan da “zarar vermeme” yaklaşımının, bizi iyi şeyler yapabilmek için fazlasıyla durgunlaştıracağını iddia ediyor. Peki, hayvanın yaşamını, insanınkiyle nasıl karşılaştırabiliriz? İnsan yaşamını kurtaran tedavilerin hayvanlar üzerinde test edilmesi genelde mümkün olmayacaktır mesela. İlginç araştırma İngiliz araştırmacılar Steve Loughnan ve Jared Piazza, insanların zeki hayvanlar üzerindeki düşünceleriyle ilgili bir test yaptı. Sonuçlara göre, kendi kültürümüzde uzun süredir yemek listesinde olan hayvanların zeki olup olmaması bizim için pek sorun yaratmamakta. Ama bizim için potansiyel yiyecek olmayan hayvanların öldürülmesi bizi üzüyor. Ve aynı şey bizim yemediğimiz ama yabancı kültürlerin yemek listelerinde bulunan hayvanlar için de geçerli. İşte bu açıdan bakacak olursak, belki de “konuşan inek” hakkındaki ahlaki anlayışımız değişmeyebilir de, sonuçta inek çok uzun zamandır bizim yemek listemizde. Kaynak: theconversation.com ve www.thetimes.co.uk 10 MADDEDE DİJİTAL KÜLTÜR TANOL TÜRKOĞLU DÜNYANIN EN ESKİ 10 FAAL TİCARİ KURULUŞU n Kongö Gumi (inşaat, Japonya, 578’den beri) n St. Peter Stifts Kulinarium (lokanta, Avusturya, 803) n Staffelter Hof Winery (şaraphane, Almanya, 862) n Monaie de Paris (darphane, Fransa, 864) n The Royal Mint (darphane, İngiltere, 886) n Sean’s Bar (pub, İrlanda, 900) n Marinelli Bell Foundry (çan dökümhanesi, İtalya, 1040) n Affligem Brewery (bira üretimi, Belçika, 1074) n Ma Yu Ching’s Bucket Chicken House (lokanta, Çin, 1153) n Gasthof Sternen (otel, İsviçre, 1230) Kaynak: Digitalinformationworld.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle