28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 19 MAYIS 2020 SALI 19 MAYIS 19 Mayıs’larda ben hep yürürüm AYŞE KULİN Dokuz yaşındaydım, üzerimde izci kıyafetim, trampetim boynumda asılı, elimde trampet değnekleri, babamla birlikte okula gidiyordum. 19 Mayıs Yürüyüşünde, kendi okulumun taburunda trampet çalacaktım. Annemin babama, “Bugün Ayşe’yle okula kadar yürüsene, trampeti ağır gelirse taşıyıverirsin”, diye fısıldadığını duymazdan gelmiştim. Yolun yarısına gelmiştik ama babamda tık yoktu. “Of, bu trampet de çok ağır” diye şikâyet ettim. Babam, “Bu gün ne maksatla yürüyeceğini biliyor musun?” diye sordu. O yıllarda küçük izcilere Yavru Kurt denirdi, “Yavru Kurt’um ya” dedim, “Üstelik trampetçiyim de o yüzden işte!” O ilk adım... “O kadar basit değil”, dedi babam: “19 Mayıs, umudunu asla kaybetmeyen kahraman bir askerin, vatanının kara kaderini değiştirme kararının ilk adımıdır. Üzerinde gururla taşıdığın şu izci forması var ya kızım, işte bugün onu giyebilmeni, trampet çalarak bu törene katılmanı, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da başlayan yürüyüşüne borçlusun.” “Atatürk’ü mü kastettin, baba?” diye sordum, öğretmenimizin anlattıklarını da hatırlayarak. “Elbette” dedi babam, “ama o tarihte soyadı Atatürk değildi, çünkü biz Türklerin soyadı henüz yoktu. Soyadı olarak babalarımızın adını kullanırdık, o yüzden her kuşakta değişirdi soyadlarımız. Soyadı sahibi olmamızı da ona borçluyuz.” “Yaa! Nasıl yani?” şaşırmıştım. “Benim rahmetli babamın adı Salih Zeki’ydi, dolayısıyla ben, Cumhuriyet kurulmadan önce Muhittin Salih adını kullanırdım. Soyadı kanunu çıkmasaydı, senin adın Ayşe Muhittin olacaktı; kuzenin Orhan’ın adı da o amcanın adını taşıyacağı için, Orhan Nusret. Amca çocukları olduğunuz, aynı aileden geldiğiniz anlaşılmayacaktı. Cumhuriyetle kazandıklarımızı sana öğretmenlerin zamanı geldikçe anlatacaklar.” Ben bu isimler kargaşasını düşünürken, bir süre sessizce yürüdük. İlerlemenin bedeli Okulun kapısından ayrılırken babam bana, “Bugün Kızılay’dan Ulus’a doğru yürürken aklında olsun, törende atacağın adımlar, senin hem özgürlüğe hem de uygarlığa yürüyüşünün simgesidir. İleriye yürümenin bir bedeli vardır, bu çabayı gösterenler elbette yorulur. Oysa yerinden kıpırdamadan, düşünmeden, değişmeden durduğu yerde sayanlar belki yorulmazlar ama eksik kalırlar. İşte bu nedenle bu sabah trampetini, ağırlığından hiç gocunmadan, gururla sevinçle yürü ve yürüyebildiğin için de şükran duy!” demişti. Aradan tam 70 yıl geçmiş. Ben o gün bugündür, 19 Mayıs’larda hep yürürüm. İnancım tam Bu yıl salgın hastalık nedeniyle getirilen sokağa çıkma yasağından dolayı, elime bayrağımı alıp, binamızı çevreleyen bahçede volta atacağım. Gafletle ve nefretle beslenmiş bir kindar kuşağın ölüm listeleriyle, mermi kavanozlarıyla, tehditlerle ekranlarda arzı endam ederek dehşet saldığı şu günlerde, fasit bir dairede dönüp durduğuma canım yanarak ve fakat 19 Mayıs ruhu hâlâ yüreğimde, bulaş başta olmak üzere her olumsuzluğun üstesinden geleceğimizin inancıyla, yürüyeceğim. 19 Mayıs, bu vatanın iyi insanlarının özgürlüğe, uygarlığa, güzel günlere uzanacak büyük yürüyüşün başlangıcıydı. Bir kere daha, hepimize kutlu olsun! Mustafa Kemal’i öğrenmek PROF. DR. METIN KALE (*) “1919 senesi mayısının 19’ uncu günü Samsun’a çıktım...” Bu tarihi sözler, Mustafa Kemal Paşa’nın hayat hikâyesinde sadece bir dönüm noktasının ifadesi olmayıp, aynı zamanda, bir askeri liderin bir ulusal öndere dönüşümünün de başlangıcını simgeler. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıkmadan önce, İstanbul’da üzüntü ve hayal kırıklığı ile dolu 6 ay süren (13 Kasım 191816 Mayıs 1919) bir “çözüm arayış dönemi” yaşadıktan sonra o gün, Anadolu toprakları ile kucaklaşır. O eşsiz insan tam bağımsızlık amacıyla ülkeyi işgalden kurtarma düşünce ve eylemine mütarekenin imzalandığı gün karar verdi. Kararını İstanbul’da geliştirdi ve Samsun’da uygulamaya soktu. Bir ulusun kaderini değiştiren ve de emperyalizme tarihte ilk yenilgisini yaşatacak olan bu büyük devrimci, bu zihni altyapıyla yola çıkıyordu. Yıldırım Orduları grubunun lağvedilmesinden sonra Adana’dan 13 Kasım 1918’de İstanbul’ a adım attığı gün, İtilaf devletleri donanması İstanbul’u işgal etmekteydi. Haydarpaşa Garı’nda kendisini karşılayan Dr. Rasim Ferit Talay’a: “Hata ettim, İstanbul’a gelmemeliydim, bir an önce Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” derken, işe nereden ve nasıl başlayacağının işaretini verdi aslında. ‘Hele bir Anadolu’ya geçeyim, görürsünüz’ Ruşen Eşref o esir İstanbul’da Mustafa Kemal’in son gününü şöyle anlatır: “Mustafa Kemal Paşa’yla İstanbul tarafından Beyoğlu’na geldik. 15 Mayıs 1919 Perşembe... Tentesi kapalı bir otomobildeyiz. Fransız Sefareti’nin karşısındayız. Her taraf süngülü işgal askerleriyle dolu. Onlara bakarak yüzü gergin ve sapsarı, böyle söyledi: ‘Hele bir Anadolu’ya geçeyim, görürsünüz’...” İstanbul hükümetlerinde Mustafa Kemal Paşa hakkında iki farklı görüş vardı: “Mustafa Kemal’i lehlerinde kazan maya çalışanlar ile hiçbir şekilde ona güvenmemek gerektiğini ileri sürenler...” Günlerce tartışmalardan sonra Paşa’ya emniyet edilemeyeceği ve O’nun İstanbul’dan uzaklaştırılması gerektiğine karar verildi. Teslimiyetçi Damat Ferit hükümeti “Mustafa Kemal’i Anadolu dağlarına atmalı ve orada çürütmeli!” görüşünde karar kıldı. O’nu İstanbul’dan çıkarmaya karar veren Damat Ferit Hükümeti bir sebep ararken. bir gün, işgal kuvvetleri subaylarından dosya dolusu raporlar ellerine geldi. İngiliz işgal Kuvvetleri Komutanlığı, Samsun ve civarında Türklerin Rum köylerine tecavüz ettiklerini, bu durumun düzeltilmesi için oraya üst düzey bir subayın gönderilmesini, aksi takdirde kendilerinin müdahale edeceklerini Saray hükümetine dayattılar. Yani Mustafa Kemal’den bir tür zaptiye görevi yapması istenmekteydi. Oysa O’nun zihin dünyasında Anadolu’ya geçip sadece Mondros’la değil, ülkeyi Mondros noktasına getiren uzun bir tarihsel süreçle de hesaplaşmak vardı. O günü Mustafa Kemal şöyle dile getirir: “Düşmanlar istikbalimizi imhaya karar vermişlerdir, bu gerçeği millet henüz tamamiyle keşfetmemiştir. Herhalde hareket noktası İstanbul’un dışında idi. Orada bütün milleti gerçek hedefe sevk etmek lazım geliyordu. Bunun üzerine günlerce düşündüm. Herhangi bir suretle Anadolu’ya geçmek. Bunu düşündüğüm bir sırada Anadolu’da yetkileri oldukça geniş ordu müfettişliğini kabul edip etmeyeceğim soruldu.” ‘Anadolu’ya ideali ve imanı götürüyoruz’ İstanbul’dan, 16 Mayıs günü Bandırma vapuruyla ölümü de içeren, gerilimlerle dolu, Anadolu yaylasına başladı yolculuğu. Mihnetli bir mücadeleye girişecekti. Bütün olumsuzluklara karşın “Türk Ulusunun yok olmasını önlemeyi namus ve vicdan görevi” bilen Mustafa Kemal mücadeleye taptaze bir ruhla baş layacaktı. İngilizler, vapuru Kız Kule si açıklarında durdurdular. Niçin durdurulduklarını kaptana sorduğunda “silah ve cephane aramak için durdurulduklarını” öğrenir ve arkadaşlarına söylediği şu sözler tarihi niteliktedir: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah gücüne dayanırlar. Bildikleri tek şey yalnız maddedir. Bunlar özgürlük uğruna ölmeye karar verenlerin gücünü anlamazlar. Biz Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz, biz ideali ve imanı götürüyoruz.” Bu yolculuğu merhum Attilâ İlhan anlamlı sözlerle yorumlar: “İstanbul’dan üç insan, üç gemi ile ayrıldı. Enver Paşa bir Alman gemisiyle, Vahdettin bir İngiliz gemisiyle, Mustafa Kemal Paşa bir Türk gemisiyle. Üç ayrı yere bağlanmış üç yazgı. O kaderini Anadolu’ya bağlamıştı.” Dil İskelesi’nden Anadolu toprağına ilk adımını attığında yeniden doğmuş gibidir. Bağımsızlığa ulaşıncaya kadar, bütün ulusla birlikte, özveriyle çalışacağına kutsal inançları adına ant içer. Samsun’a çıktıktan elli gün sonra rütbesini, mevkiini ve yetkilerini bir çırpıda bırakıp, sinei millete döndü. Samsun’da yaktığı ihtilal ateşinin ilk işaretini Adana’dan 7/8 Kasım 1918 gecesi dönemin Sadrazamı İzzet Paşa’ya gönderdiği şifre ile zaten vermişti: “Mütareke ahkâmına uymayacağım. Kendi karakterime uyanı yapacağım...” Kaderini Türk ulusunun, fakir, yorgun ve kimsesiz Anadolu halkının kaderiyle yoğuran ve Türk tarihinin en karanlık dönemlerinde ulusumuzun “Çoban Yıldızı” olan Mustafa Kemal, sahip olduğu derin yurt ve tarih bilinciyle, dağılan bir imparatorluğun enkazından, çağdaş, laik, ulusal Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yarattı. Bugünkü gençler Ortadoğu coğrafyasında, Anadolu’da Türk Devrimini yaratan Mustafa Kemal Atatürk’ün ve yarattığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değerini layıkıyla bilmek, anlamak ve de öğrenmek zorundadırlar. (*) Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi Üroloji E. Öğretim Üyesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle