24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 1 MAYIS 2020 CUMA EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Korona günlerinde 1 MAYIS BAYRAM DEĞİL, AYDINLANMA GÜNÜ DR. ENGİN ÜNSAL Girne Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi Salgın önlemleri nedeni ile bu yıl işçiler meydanlara çıkamayacaklar. 1 Mayıs’ı sendikalar, sosyal medya üzerinden anacaklar. Bu nedenle bugünün anlamını ve tarihi gelişimini sendika yöneticileri sosyal medya üzerinden işçilere anlatmaları çok yerinde bir davranış olur. 4 Mayıs 1886’da, Amerikan İşçi Federasyonu (AFL), 15 saatlik çalışmanın 8 saate indirilmesi için Chicago’da Haymarket alanında bir toplantı düzenliyor ve polis bomba kullanarak bu toplantıyı dağıtmak istiyor. İşçilerden ve polislerden 14 kişi ölüyor. Sorumlu olarak dört işçi lideri yargılanıyor ve 1887 yılı kasım ayında asılıyor. AFL, 1888 yılında 8 saatlik çalışma günü kabul edilinceye kadar her yıl 1 Mayıs’ta grev yapılmasını kararlaştırıyor. 1889 yılında Paris’te toplanan 2. Enternasyonal, 1 Mayıs’ı işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına karar veriyor. Bizde ise 1 Mayıs 2008 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildi. Ulusal Bayram ve Genel Tatil Yasası’nda yapılan değişiklikle resmi tatil ilan edildi. Güç var bilinç yok 1 Mayıs bir bayram değildir. Geçmişte yaşanan acıların, emekçilerin yaşadığı zulmün anıldığı çok önemli bir gündür. 1820’lerde sanayi devriminin başlaması ile toplumun gündemine oturan işçiler ve sorunları ilkel sermaye sınıfı ve onların yanlısı siyasiler tarafından hiç önemsenmemiştir. Ülkemizde işçi, memur, esnaf, aile işletmelerinde çalışanlar, taşeron işçi Çalışanların yaşadığı tüm olumsuzlukların kaynağı parlamentodur ve böylesine sayıca güçlü olan çalışanların günümüzde parlamento üzerinde hiçbir gücü yoktur. Çalışanlar suyun başına geçmeden, parlamentoda etkili olamadan, insan onuruna yakışan bir yaşamın asla sahibi olamazlar. lerini de kapsayan kayıt dışı çalışanlar olmak üzere 2019 verilerine göre 25 milyon insan çalışmaktadır. İşverenlerin olumsuz tutumundan, yasaların zorluklarından ötürü işçilerin, bir toplusözleşmeden yararlanan ancak 800 bini, memurların ise yaklaşık 1.5 milyonu reel sendika üyesi olabilmiştir. Suyun başına geçmek şart Özellikle işçiler; iş güvencesinin olmadığı, sendikalı olanın işten atıldığı, işe iade davalarının en az iki yıl sürdüğü, arabuluculuk sisteminin işçinin aleyhine işlediği, asgari ücret ve işsizlik ödeneğinin yetersiz olduğu, sendikaların çifte baraj nedeni ile işçilerin çoğunluğu adına sözleşme yapamadığı, yapma olanağı bulanların önünde grev yasakları, grev ertelemeleri gibi nedenlerle işçilerin haklarının korunamadığı, kamu görevlileri sendikalarının grev hakkının olmaması nedeni ile memur sendikalarının etkisiz kaldığı, kayıt dışında çalışanların asgari ücretin bile altında ücretlerle çalıştırıldığı, kıdem tazminatının yok edilmek istendiği, özel istihdam büroları ile sendikalaşmanın altına dinamit konulduğu, hükümetin özgür sendikalar yerine biat eden sendikalar yarattığı, hele korona günlerinde yüzlerce işyerinin kapatılıp veya ücretsiz izine çıkarılıp hükümetin sefalet ücretine mahkum edildiği günlerin yaşandığı bir çalışma ortamındayız. 1 Mayıs, ülkemizde bir bayram günü değil aydınlatma ve uyarma günü olarak anılmalıdır. Bu karamsar ortamdan çıkış yolu var. Çalışanların bakmakla yükümlü oldukları insanlarla beraber sayıları 60 milyona yaklaşmaktadır. Bu sayının demokrasilerde çok büyük anlamı ve siyasal gücü vardır. Çalışanların yaşadığı tüm olumsuzlukların kaynağı parlamentodur ve böylesine sayıca güçlü olan çalışanların günümüzde parlamento üzerinde hiçbir gücü yoktur. Çalışanlar suyun başına geçmeden, parlamentoda etkili olamadan, insan onuruna yakışan bir yaşamın asla sahibi olamazlar. Siyasette etkili olabilmek için çalışanların siyaseten bilinçlenmeleri gerekir. Oy güçlerini bölmeden aynı yönde oy kullanmalarının yüceliğine erdikleri zaman aydınlığa çıkabileceklerdir. Cesur türküler söylenmeli 1 Mayıs, işçi ve memur sendikalarının, emekçilerin siyasal ortamda neden güçsüz olduklarını düşünme günü olmalıdır. Böylesine büyük bir oy gücü olan emekçiler, üretim güçlerini siyaset alanına da taşımalıdırlar. Bir siyasi partide saf tutmalı, o partinin yönetiminde olmalı veya yönetimini etkilemeli ve mutlaka parlamentoda temsil edilmelidirler. Üretenler bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olmak zorundadırlar, aktif siyasetin içinde yasaların oluşumuna yön vermelidirler. Hiçbir siyasi parti işçilerin sorunlarına işçinin kendisi kadar sahip çıkamaz. O nedenle işçiler her 1 Mayıs’ta nasıl iktidar olacaklarını da dile getirmeli ve artık cesur türküler söylemelidirler. ‘Demokrasi İşçinin Ekmeğidir!’ Sevgili okurlarım, bu yazının başlığı, bundan yaklaşık kırk yıl önce, övündüğüm bir eylem sırasında kaleme aldığım kitaplarımdan birinin adıdır. EVET, YİNE DEMOKRASİ’DEN UZAKLAŞMA SÜRECİNDE BİR 1 MAYIS: VE YİNE BEN HAYKIRIYORUM: “DEMOKRASİ İŞÇİNİN EKMEĞİDİR!” HHH 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ni ve onun ürünü olan YÖK’ü protesto etmek için: Hacettepe’den istifa ettikten ve Aziz Nesin’le birlikte Kenan Evren’e “Aydınlar Dilekçesi”ni verdikten sonra... O sıralarda Demokrasiyi savunmayı görev edinmiş olan, Harbİş, Denizciler Sendikası, BASİSEN gibi sendikaların desteğiyle... Birkaç akademisyen arkadaşımla birlikte, “demir asademir çarık”, Anadolu’yu gezmeye ve siyasal yasakların kaldırılması için kampanya yapmaya başlamıştım. Milli gelirden işçilerin aldığı payların, Demokrasi dönemlerinde arttığını, Demokrasinin askıya alındığı dönemlerde ise azaldığını, “Demokrasi İşçinin Ekmeğidir” adlı kitabın ana tezini kanıtlayan bir tablo olarak metne dahil etmiş, konferanslarımda da onu kullanmaya başlamıştım. HHH AKP İKTİDARININ EMEKÇİ KARNESİ: DİSK RAPORU ÖZETİ: Sendikal hak ihlalleri devam etti Gerc¸ek sendikacılık zayıflarken yandas¸ sendikacılık bu¨yu¨du¨ 200 bine yakın is¸c¸inin grevini yasakladı İs¸ hukukunu esnetti ve gu¨vencesiz c¸alıs¸mayı yaygınlas¸tırdı Tas¸eron uygulaması yaygınlas¸tı Sosyal gu¨venlik haklarını tırpanladı Emekliligˆi gu¨c¸les¸tirdi ve emekli aylıklarını du¨s¸u¨rdu¨ Milli gelir artıs¸ı asgari u¨crete yansımadı Gelir dagˆılımı bozuldu Kiralık is¸c¸iligˆi yasalas¸tırdı İş davalarında zorunlu arabuluculuk sistemi getirdi İs¸sizligˆi du¨s¸u¨rmede ve istihdamı artırmada bas¸arılı olamadı Bu¨tu¨n kamu is¸letmelerini sattı Hane halkının borc¸ yu¨ku¨ arttı Dolaysız vergiler arttı, vergiler c¸alıs¸ana ve tu¨keticiye yu¨klendi İs¸ cinayetleri tırmanmaya devam etti OHAL’i istismar ederek c¸alıs¸ma hakkını ortadan kaldırdı 140 bine yakın c¸alıs¸an ve kamu go¨revlisi hukuksuz bic¸imde is¸ten atıldı. Mustafa Balbay, “2002’de GSMH’nin yüzde 35’i maaş ve ücretti. Bir bakıma emeğin payı bu kadardı. 2018’de bu oran yüzde 18’e kadar düştü” diyerek DİSK raporunun milli gelire yansımasını özetliyordu. HHH KILIÇDAROĞLU’NUN ÇAĞRISI: Yazımı “Demokrasi İşçinin Ekmeğidir” deyişi bağlamında Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet’te yayımlanan şu sözleriyle bitiriyorum: “Kasım 2017’de Avrupa Parlamentosu’nda yaptığım konuşmada, Karl Marx’ın ‘Dünyanın bütün işçileri birleşin’ sloganına atfen, otoriter iktidarlara karşı ‘Dünyanın bütün demokratları birleşin’ çağrısında bulunmuştum... ...Demokratlar, dünyanın Covid19 sonrasını, baskıcı ve otoriter iktidarlara, neoliberal politikaların uygulayıcılarına bırakamaz.” HHH YAŞASIN İŞÇİ HAKLARI... YAŞASIN DEMOKRASİ! 1 Mayıs ve emeğin değeri ŞÜKRÜ KARAMAN Gazeteci 1Mayıs öncesi salgın günlerinde “emeğin en yüce değer” olduğu bir kez daha kanıtlandı. Hizmet sektöründe robotlar ve teknoloji ne denli gelişse, birçok üretim alanında faaliyet gösterse de insan emeğinin yerini hiçbir şeyin doldurmayacağı bu zor günlerde açıkça görüldü. Ölümcül virüs nedeni ile 2 aydan bu yana evlerine kapanan halka, motorlu kuryeler, kargo çalışanları, belediye temizlik elemanları, itfaiyeciler, PTT emekçileri, market işçileri, apartman görevlileri sağlıklarını tehlikeye atarak koşuşturuyor, adeta insanlık dersi veriyor. Çoğu 2 bin 324 liralık asgari ücrete talim eden ve hakları ödenemez emekçiler bol bahşişi fazlasıyla hak ediyor. Fedâkarlıklarının karşılığını onlardan esirgemeyin. Emekçiye tatil yok Hekim, hemşire, teknisyen, servis görevlileri ve ambulans şoförlerinden oluşan sağlık ordusu insanları iyileştirmek için 24 saat cansiparane görev yapıyor. Sağlık çalışanlarına verilen 3 bin 600 ek gösterge sözünün bu zor günlerde yerine getirilmesi gerekmez mi? 2018 seçimi öncesi vaatler meydanlarda kaldı. Emeğinden başka gücü olmayan özverili bu insanlar emeğin en yüce değer olduğunu ve saygı duyulması gerektiğini gözlerimizin içine adeta sokuyor. Bazılarının burun kıvırdığı, küçümsediği emeğin yerini hiçbir şey dolduramaz. Fabrikadaki işçi, tarladaki çiftçi, sokakları temizleyen belediye emekçisi, kelle koltukta koşuşturan kurye ve kargo çalışanları, yüksek ateş karşısında ter akıtan fırın emekçileri ve diğerleri beden gücünü, emeğini kullanarak üretiyor, hizmet veriyor. On binlerce emekçi, 1 Mayıs Emek Bayramı’nda da yine sokakta olacak, halkın temel gereksinimlerini karşılamak için tüm gücü ile çalışacak. Bayramlarını doyasıya yaşayamayacak. Ölümcül virüs nedeniyle sendikalar 1 Mayıs’ı bu yıl alanlar yerine, ilk kez sosyal medyada ve balkonlarda kutlayacak. DİSK, KESK, TTB ve TMMOB tarafından hazırlanan ortak bildiri balkonlarda okunacak, sanal ortamda emekçiye iletilecek. Her yıl 1 Mayıs’ı alanlarda davul zurna eşliğinde halay çekerek, marşlar okuyarak kutlayan emekçiler, zorunlu olarak bu coşkudan yoksun kalacak, hevesini gelecek yıllara saklayacak. Sendikalı üye sayısı az 1 Mayıs sendikalaşmayı yeniden sorgular hale getirdi. İşçi kuruluşları eski gücünden çok uzak. 14 milyona yakın emekçiden 1 milyon 918 bini sendikalı. Türkİş 1 milyon 18 bin 92, Hakİş 666 bin 303, DİSK 184 bin 852 üyeye sahip. 28 bin 954 işçi bağımsız sendikalara, 15 bin 679 işçi Ülkemİş’e, 4 bin 13 işçi de Tümİş Konfederasyonu’na üye. Sendikalaşma oranı yüzde 13.8. Son aylarda sendikalı üye sayısı artış gösterse de 14 milyon çalışan dikkate alındığında 1 milyon 918 bin rakamı son derece yetersiz. Sendikalara üye olmanın kolaylaştırıldığı bu dönemde sendikalı üye sayısının azlığı oldukça düşündürücü. Edevlet üzerinden sendikalara üye olmak son derece kolay. Yasal hakları kullanmak Sendikalaşma oranının düşüklüğünde çeşitli etmenler rol oynuyor. İşçinin en büyük çekincesi “işten atılma” korkusu. “Sendikaya üye olursam işveren işime son verir mi?” diye kaygılanan emekçi, daha çok ücret ve sosyal hak artışını sağlayacak sendikalara üye olmaya yanaşmıyor, demokratik hakkını özgürce kullanamıyor. Kuşkusuz, işyerinde sendika istemeyen, işçiye baskı yapan patronların katı tutumu sendikalaşmaya engelliyor. Genelde küçük işyerlerinde çalışan emekçi, işveren korkusundan, ekmek ve iş kaygısından sendikadan uzaklaşıyor. Aslında anayasal hak olan sendikalara üye olmayı engellemek suç. Bu durumda görev sendikalara düşüyor. Etkin çalışma, işçiyi bilgilendirerek, yanında olduğunu göstererek emekçiye yasal hakkını kullandırmaları gerekiyor. Tüm emekçilerin bayramı kutlu olsun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle