16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 7 NİSAN 2020 SALI EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN KÜLTÜR Dijital dünyada çocuklar için renkli etkinlikler İKSV’nin Bernard van Leer Vakfı’nın desteğiyle sürdürdüğü “Erken Çocukluk Gelişimi ve KültürSanat” projesi kapsamında yayımladığı festival ve bienallerle bağlantılı çocuk kitapları, dijital mecralarda çocuklarla buluşmaya başladı. İKSV’nin düzenlediği İstanbul Festivalleri ve Bienalleri’nde ücretsiz olarak yayımlanan kitapların, dijital kanallarda yer alan animasyon ve seslendirmeleriyle birlikte daha çok çocuğa erişmesi hedefleniyor. 47. İstanbul Müzik Festivali kapsamında hazırlanan “Fanfar Müzikli Bir İstanbul Masalı” ve 15. İstanbul Bienali’nde yayımlanan “Opti ile Pesi: Komşuluk Şarkısı” kitaplarının animasyonları İKSV Alt Kat web sitesi, İKSV YouTube sayfası ve İKSV mobil uygulamasından izlenebilir. 16. İstanbul Bienali’nin çocuk kitabı “Opti ile Pesi: Bu Dünya Hepimizin” animasyonu ve 23. İstanbul Tiyatro Festivali çocuk kitabı “Tiyatroda Bir Gün” animasyonu nisan ayında aynı mecralarda çocuklarla! İKSV Alt Kat’ın web sitesinden animasyonları izlemenin dışında, kitapların ses lendirmelerine de ulaşılabiliyor. İKSV tarafından hazırlanan tüm İKSV çocuk kitaplarıyla ilgili bilgilere ulaşmak için: https://www.iksv.org/tr/iksvaltkat/ cocukkitaplari Ünlü isimler okuyor “Opti ile Pesi: Komşuluk Şarkısı” ve “Opti ile Pesi: Bu Dünya Hepimizin” kitaplarının yazarı Yekta Kopan, çocuklar için canlı yayında kitapları okudu. Kitapların çizeri Gökçe Akgül de izleyenlerle beraber karakterlerin çizimlerini yaptı. Bu canlı yayın, dün İKSV Alt Kat’ın Instagram sayfasından gerçekleşti. Geçen hafta da İKSV Alt Kat; Sevinç Erbulak ile “Tiyatro Bir Gün” kitabının okumasını canlı yayında gerçekleştirmişti ve çocuklar hem kitabı dinlemiş, hem de kitabın yazarına sorularını iletmişti. Yekta Kopan (solda) çocuklar için canlı yayında kitaplarını okudu. Kitapların çizeri Gökçe Akgül ise izleyenlerle beraber karakterlerin çizimini yaptı. ‘Hayallere Gazeteci ve belgeselci Hasan Söylemez, Afrika’nın devasa çölünde çektiği filmle İngiltere’den ödül aldı Yolculuğun’ ödülü ORHUN ATMIŞ Tenere çölü Türkiye’nin yarısı kadar. Kamyonlarla en az 15 günde geçilebiliyor, eğer bir aksilik yaşanmazsa. Belgeseller devam edecek Hasan’ın “Hayallere Yolculuk” bel bir sınır koymadan ve zamana sıkışgesel serisi devam ediyor. Bugü tırmadan her anı doya doya yaşayıp ne kadar YouTube kanalın anlamam gerektiğini kavra da 10 bölümünü yayınladı. mam oldu. İşte tek bir alana Elinde henüz yayımlamadığı odaklanmadan yolda keşfet 7 bölümü, önünde de gide tiğin şeyler seni ve hayalle ceği 37 ülke olduğunu vur rini beslemeye başlıyor. Bir guluyor. “Tenere”den son süre sonra kalıplara sıkıştır ra yeni bir uzun metraj bel dığın düşüncelerinden sıy gesel üzerinde çalıştığını da rılıp gerçeklerle yüzleşme dile getiriyor. Bu defa Or ye başlıyorsun. Her gün ye ta Afrika Cumhuriyeti’nde Hasan Söylemez ni şeyler öğrenip ne kadar yağmur ormanlarında ya eksik olduğunu anlıyorsun. şayan bir kelebeğin hikâyesinin izi Yollar sorular ve cevaplarla dolu ni sürecekmiş. Bu belgeselin de 2 yıl dur. Yol devam ettiği sürece ben de sürmesini planlıyor. Hasan, son ola bunların peşinden gidip öğrenmeye rak şunları söylüyor: “Hayallerimde ve anlatmaya kararlıyım. Tıpkı planla ki en önemli değişiklik, hayallerime rımda olmayan ‘Tenere’ gibi. “Afrika’da bir belgesel yapımcısı, gezgin değil ‘yolcu’, özgür ruh, iflah olmaz hayalperest, diğer çocuk...” Hasan Söylemez’in Twitter’daki profilinde kendisini tanımladığı sözler bunlar. Yaptığı işlere biraz göz attığımızda ise bu tanımların fazlasının olup eksiğinin olmadığını görüyoruz. Söylemez, bundan üç yıl önce “Bisikletle Afrika’nın 54 ülkesini gezip bu ülkelerin belgeselini çekeceğim” diyerek yola çıktı. “Hayallere Yolculuk” ismini verdiği belgesel serisi sadece kendi hayallerinin yolculuğunu temsil etmiyordu tabii ki. Gittiği her yerde o ülkenin insanlarına hayallerini sordu, amacı “Afrika’nın hayal arşivini” oluşturmaktı... Ardından bir gün internette bir fotoğraf gördü, Nuh’un gemisini andıran, çölde ilerleyen kamyonun fotoğrafı. Arkaplanını da araştırınca “Ben de o kamyonda olmalıyım” diye düşünüp belgeselini çekme fikrini kafaya koydu. “Tenere” ismini verdiği belgeseli tek başına, her yıl Akdeniz’de ölen mültecilerinin iki katının yaşamını yitirdiği, Türkiye’nin yarısı büyüklüğündeki Tenere Çölü’nde çekti. O belgesel “En İyi Belgesel”, “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Görüntü Ödü lü” dallarında aday olduğu Manchester Film Festivali’nden “En İyi Görüntü Ödülü” alarak döndü. Belgesel festivallerde yarışmaya devam edecek, etkinliklerde seyirciyle buluşacaktı ancak koronavirüs bu planların ertelenmesine yol açtı. Söylemez, belgeselin ne zaman beyazperdede olacağıyla ilgili, “Koronavirüs her şeyi altüst etti. Festivaller, etkinlikler iptal oldu. Büyük bir belirsizliğin içindeyiz. Her şey koronaya bağlı” diyor. Bu arada İngiltere dönüşünde kendisini karantinaya alan Hasan’ın test sonuçlarının negatif çıktığını ekleyelim. Gerisini ve detayları da kendisinden dinleyelim. Uzun alkışlar... Festivaldeki adaylığını ve ödülü nasıl değerlendirdiğini sorduğumuz Söylemez, binlerce film arasından seçilmesinin şaşkınlığını yaşadığını belirtiyor: “Festivallerde genelde çok iyi filmler yarışıyor. Ve birçoğu kalabalık ekiplerle çekiliyor. Festivale de ekipçe geliyorlar. Benim bir ekibim yoktu, Tenere’yi tek başıma geçtiğim gibi festivale de tek başıma gitmiştim. Diğer profesyonellerin arasında ne kadar şansım olabilirdi diye düşünüyordum. Ödül törenine de filmi izlemeye gelen ve orada tanıştığım bir izleyicimle gittim. Sahnede “En iyi sinematografi Tenere” diye anons yapıldığında duygulandım tabii ki. Salondakiler benden daha çok sevinmişlerdi. Ödülü alıp sahneden inene kadar alkışladılar, yerime oturmaya gittiğimde hiç tanımadığım insanların sevinçle bana sarıldığını hatırlıyorum. Yaptığım işin böylesine ilgi ve takdir görmesi müthiş bir duyguydu.” Çölde ölüm korkusu Çölde durmadan ilerleyen bir kamyonun filmini çekmenin teknik açıdan bambaşka zorlukları olduğu gerçek. Söylemez, elektronik cihazların zarar gördüğünü, 5 dakikadan uzun çekim yapamadığını bantların eridiğini söylüyor. Ama ölüm korkusunun hiçbir şeye benzemediğini dile getiriyor: “Birbirine en yakın iki ağaç arasındaki mesafenin 400 km olduğu Tenere Çölü’nü geçmeye çalışan herkes eşit koşullardaydı. İster bir keçi olsun ister bir göçmen, ister bir asker. Yanıma en az iki hafta yetecek kadar yiyecek ve su aldım. Nelerle karşılaşacağı mı bilemiyordum, endişelenmedim ve korkmadım dersem yalan söylemiş olu rum. Telefon zaten çekmiyor, çölden çı kana kadar kimseyle iletişim kuramı yorsunuz. Aklınızda hep acaba sorusu var. Acaba sağ salim bu çölü geçebile cek miyiz endişesi yaşıyorsunuz. Ölüm korkusu hiçbir şeye benzemiyor, yaşa dığımız zorluklar ve 45 dereceyi bulan hava sıcaklığı da eklenince kalp atış larınızın ritmi değişiyor. Yaklaşık on gün çölde kaldım ve bu on günde altı ki lo verdim. İnsanın psikolojisi bozulu yor. Her yer birbirine benziyor, zaman ve boyut algınız değişiyor. Çölde kum dışında gördüğüm şeyler sadece araba mezarlıkları ve etrafa dağılmış yüzler ce araba lastiklerinden ibaretti. Nere de olduğumuzu bilmiyoruz. Gece gün düz gidiyoruz gidiyo ruz ama bir türlü vara mıyoruz. Sürekli ya ara ba bozulursa ya suyu muz biterse ya kaybo lursak ne yapacağız di Söylemez ye düşünüyoruz.” Film, İngiltere’den önce şubat ayında Amerika’da dün yanın en büyük siya hi film festivali olan The Pan African Film Festivali’nde gösteri mi yaptı. Söylemez, festivallerde genel de kült “Mad Max” filminin gerçek hali diye yorumlandığını söylüyor. Sözün bittiği yerde miyiz? Sözün bittiği yerde miyiz? Şöyle bir düşünüyorum da neler gördük, neler yaşadık 2020 yılı girdi gireli… Sel, deprem, çığ felaketi derken, onca ölüm ve yıkım askıda kalıverdi... Şimdilerde Covid19’la mücadele ediyoruz. Dünyanın ortak söylemi “test, test, test” ve “sosyal mesafe.” Bizler, 65 yaş üstü olanlar, “sosyal mesafe” mottosu ile girdik evlere. Şunu da söylemeden geçmeyeyim; korumacılıktan çok, üslupsuz bir “ötekileştirme” olayına dönüverdi bu iş… Peki, her gün sokaklarda, umumi vasıtalarda, fabrikalarda, inşaatlarda çalışmak zorunda olan gençler ne durumda? Ya da işlerinden atılan ve de iş bulma kuyruklarında üst üste bekleyenler? Fütursuzca ortada dolananları saymıyorum bile… Hal böyleyken nasıl çözülecek bu sorun? Maske deniyor, kolonya deniyor, dezenfektan deniyor ama onların da kıtlığı yaşanıyor… Yine de yurt dışına yardımda kusur etmiyoruz! Doktorundan hemşiresine canını dişine takmış onca sağlık çalışanlarının sorunları nasıl çözülecek. Sadece balkonlardan, pencerelerden alkışlamak değil olay… Ya askerlerimiz? Suriye batağındaki onca genç… Kevgire dönmüş doğu, güneydoğu sınırlarımızdan geçerek Avrupa hayaliyle buraya doluşan mülteciler ne durumda? Daha dün gibi Yunan sınırında sıkışıp kalanlar? Peki, umreden gelip ellerini kollarını sallayarak çeşitli kentlere dağılanlar? Bu virüs, hepimiz çok iyi biliyoruz ki televizyonlarda yapılan resmi açıklamalarda söylendiği gibi sadece Batı’dan gelmedi. Bu arada, caniler, tacizciler, uyuşturucu tacirleri ve daha kim bilir kimler yakında aramıza karışacaklar gibi görünüyor, yeni infaz yasası uygulamalarıyla, yaşanmakta olan şu korona kaosunun orta yerinde. Peki, siyasi suçlular? Düşünce suçluları? Tutuklu gazeteciler? Özgür düşünceye, demokratik haklara nasıl böylesine fütursuzca ket vurulabilir? Endişeler sarmalında okumak Böylesi karanlık ve karamsar günlerin içinden geçerken doğrusu hayat sığmıyor eve, ama sığdırmaya çalışıyoruz bir biçimde. Nasıl mı? Okumaya çalışarak. Olumlu bir girişim insanları okumaya yönlendirmek. Sanatçılarımız yapıyor bu çağrıyı. İyi ki de yapıyorlar. Okumaktan pek hoşlanmayan bir toplumuz ama belki şu günlerde cep telefonlarını biraz kenara bırakır ve kitap sayfaları arasına dalarız. Biliyorum, türlü endişeler sarmalında pek dinç sayılmaz kafalar ama yine de çoğumuz için kitapların yeri ayrı hayatlarımızda. Yazar Horst Blanck, Antikçağda Kitap** adlı eserinde, “Kitap insanlığın kültür hayatındaki en önemli olgulardan biridir” diyor ve devam ediyor: “Sosyolojik açıdan bakıldığında, kitap tüm toplumların (ya da en azından çoğunun) gerçekliğin kapılarını tam anlamıyla aralamalarını sağlayan bir araçtır.” Zaman zaman başvurduğum bir çalışma. Dünden bugünlere kitapla yapılan yolculuğun izini sürüyorum. Bölümlerden biri “Kitap armağanları, kitap hırsızlıkları, kitap kıyımları.” Eskiçağlarda da kitap yine makbul bir hediyeymiş. Nice kitap hırsızlığı ve kitap kıyımı da kayıtlara düşülmüş. Kitap kıyımı üstüne şöyle diyor Blanck: “Kitap kıyımı genellikle devlet kurumları tarafından gerçekleştiriliyordu ki, bugün buna sansür denir. Gerçek neden ya da bahane, bazı eserlerin örf, adetleri ve geleneksel toplum düzenini tehdit etmesiydi.” Çağlar geçiyor; dünden bugüne kitap sevgisi ve de kitap korkusu, kitap düşmanlığı aynı kalıyor galiba… ** Blanck, Horst, Antikçağda Kitap (Das Buch in der Antike), Türkçesi Zehra Aksu Yılmaz, Dost Kitabevi Yayınları, Mayıs 2000, Ankara. SSM’nin ilgi gören ‘Müzede Yoga’ etkinliği canlı yayımlanıyor Sakıp Sabancı Müzesi ve Cihangir Yoga işbirliğiyle yapılan yoga dersleri, 8 Nisan Çarşamba saat 08.00’de canlı yayında! Salgınına karşı alınan önlemler kapsamında 30 Nisan’a kadar ziyarete kapalı olan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) geleneksel etkinliklerini gerçekleştirmeye sosyal medya kanalları aracılığıyla devam edi yor. Bu etkinliklerden “Müzede Yoga”, evde kaldığımız bugünlerde zihinsel rahatla ma ve bedensel gevşemeye yardımcı olması amacıyla canlı yayınla evlere taşındı. SSM bahçesinde Cihangir Yoga eğitmenleri yönetimindeki 50 dakikalık dersler nisan ayı boyunca her çarşamba saat 08.00’de SSM’nin Instagram hesabından takip edilebilir. Will Smith’in karantinası dizi oluyor Will Smith, sosyal paylaşım platformu Snapchat ile işbirliği yaparak, karantina günlerinin görüntülerinden oluşan 12 bölümlük diziye başlıyor. Korona salgını nedeniyle evde geçirdiği günleri hayranlarına açan Smith’in, “Will From Home” adıyla yayımlanacak olan dizisinde ailesi ve Hollywood’dan arkadaşları yer alacak. Yapı Kredi Kültür Sanat 360 derece ‘Bir zamanlar Toroslarda: Sagalassos’ Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, salgını nedeniyle ara verdiği kültür sanat etkinliklerine çevrimiçi olarak devam ediyor. Bu kapsamda ‘Bir Zamanlar Toroslarda: Sagalassos’ sergisinin 360 derece sanal turunu erişime açtı. Yapı Kredi Yayınları, “Kitap Hayattır” sloganıyla sosyal medya hesaplarında kitapların dan sayfaları ve yazarlarının kitap önerilerini okurlarıyla buluştururken, Yapı Kredi Kültür Sanat da geçmiş tarihli etkinliklerinin bir kısmının video kayıtlarını paylaşıma açtı. Çağan Irmak’ın yeni filminin kadrosu belli oldu Issız Adam, Babam ve Oğlum, Dedemin İnsanları gibi sevilen filmlere imza atan Çağan Irmak Çağan Irmak’ın, “Selim Bey’in Yolculuğu” adlı son filminin kadrosunda değişiklik yapıldı. Filmde başrolü Haluk Bilginer’in oynayacağı açıklanmıştı, ancak usta oyuncu rolünü Uğur Yücel’e bıraktı. Bir babakız hikâyesini konu alan filmde Yücel’e genç oyuncu Farah Zeynep Abdullah eşlik edecek. Yapımcılığını Muzaffer Yıldırım’ın üstlendiği filmin çekimlerine, koronavirüs salgınının atlatılıp hayatın normale dönmesi halinde temmuz ayında başlanması planlanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle