16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 20 NİSAN 2020 Çevrimiçi ekmorluakhısa u Haluk Bilginer çevirisi müzikal O yun Atölyesi’nin yapımı Şekspir Müzikali’ni Pasaj Müzik YouTube kanalından izleyebilirsiniz. Kemal Aydoğan’ın yönettiği oyunda, Haluk Bilginer, Evrim Alasya, Selen Öztürk, Zeynep Alkaya ve Tuğçe Karaoğlan oynuyor. Oyunun 2011’deki canlı kaydı sunuluyor. u Evden canlı: Ceylan Ertem R ed Bull Sunar: Evde Çal (#EvdeÇal) canlı konserler serisinin yarınki konuğu Ceylan Ertem olacak. u ‘Hayaller Bizim İki Gözüm’ İ stanbul’un denize uzak semtlerinde yaşayan ve dans, müzik, spor, sinema gibi uğraşlar aracılığıyla hayata tutunan karakterlerin perspektifinden şehir hayatını anlatan 6 bölümlük belgesel dizinin yönetmen koltuğunda “Benim Varoş Hikâyem” ile tanıdığımız Yunus Ozan Korkut var. u YouTube’da çocuklar için M üze Evliyagil’de 2018’de Beral Madra küratörlüğünde düzenlenen “Düşünme İkonları: İmgeler ve Metinler” sergisine paralel olarak yapılan “Düşünme İkonları Konuşma Dizisi” artık müzenin YouTube kanalından izlenebilir. u Pera Müzesi’nden çocuk Pera Müzesi Öğrenme Programları, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100. yılında, müzenin dijital sergilerinden esinlenen yeni bir etkinlik programı hazırladı. Farklı yaş gruplarına seslenen bu program, sanatı farklı yönleriyle, eğlenceli oyunlar eşliğinde deneyimlemeye davet ediyor. u Sosyal Mesafe Festivali Birçok dalda sayısız etkinliği izlemek için oluşturulan socialdistancingfestival.com sitesi tam da adı gibi bir festival deneyimi sunuyor izleyiciye... Dans, konser, opera, tiyatro, film, sohbet... Her şey var ama uzaktan, sosyal mesafeyi gözeterek. u Haftanın filmi: Extraction B aşrolünü Chris Hemsworth’ün üstlendiği yeni Netflix filmi “Extraction” bir uyuşturucu baronunun kaçırılan oğlunu kurtarmak için Bangladeş’e giden paralı bir askerin başından geçenleri anlatıyor. Sınırlar kapatıldı, yaşlı kıtadaki her şeyi koronavirüs belirliyor Salgın günlerinde TAYFUNİŞBİLEN [email protected] Koronavirüs sadece dünyayı değil uzayı da karıştırdı! Almanya Darmstadt’ta bulunan Avrupa Uzay Ajansı’nın operasyon merkezi, bir çalışanın COVID19 testinin pozitif çıkmasının ardından mart sonunda kapatıldı. Merkezdeki ilaçlamalar günlerce sürdü. Avrupa manzaraları! Papa, koronavirüs yüzünden boşalan Roma sokaklarında dolaşmış, şifa için tanrıya yalvarmıştı. Geçen hafta da cemaat olmadan Paskalya ayini yapmıştı... T arihçi William McNeill, 1976’da basılan “Plagues and Peoples” (Salgın Hastalıklar ve İnsanlar) kitabında herkesi uyarmıştı: “Yaratıcılık, bilgi ve organizasyon yeteneklerimizin artması insanlık olarak parazitlerin istilasına açık olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Bulaşıcı hastalıklar insanlığın kendisi kadar uzun sürecek ve şimdiye kadar olduğu gibi insanlık tarihinin temel belirleyicilerinden biri olarak kalacaktır.” Avrupalılar salgın hastalıklardan çok çekmiştir. Tarihten aldıkları derslere bilim ve teknoloji güçleri de eklenince korona salgınını az bir hasarla atlatmaları beklenirdi, başaramadılar. McNeill’i haklı çıkardılar. Şu anda yaşlı kıtadaki bütün gelişmeleri salgın belirliyor. O TATSIZ GÖRÜNTÜYLE KARŞILAŞMA Ren Nehri’ne kıyıdaş olan Fransa’nın Strazburg ve Almanya’nın Kehl kentlerinin sınırları kalkmış, birlik olmuş Avrupa’nın en güzel örneğiydi. Evi Almanya’da olup çalışmak için Strazburg’a gelenler, Strazburg’tan bisikletiyle Kehl’e alışverişe gidenler, iki yaka arasında işleyen belediye otobüsleri buradaki günlük yaşamın bir parçasıydı. Fransa’da korona vakaları ve ölü sayıları artınca mart ayının ortalarında Kehl’e gitmek isteyen Strazburglular o tatsız görüntüyle karşılaştı. Ren Nehri’nin üzerindeki köprülere bariyerler konmuştu. Bariyerlerin üzerinde çok eski günlerden hortlayıp gelmiş gibi duran tabelalar vardı: “Almanya Tarafında Sınır Kapalıdır”. Artık bütün Avrupa ülkeleri sınırlarını kapattı. Bazı yorumcular, sınırlar tekrar açıldığında serbest dolaşımın yerini “kontrollü serbest dolaşım”a Fransa ve Almanya sınırı artık kapalı. bırakması gerektiğini söylüyor. Gerekçeleri, göçmen akını. Fransa’nın Manş Denizi kıyılarında İngiltere’ye en yakın şehri Calais. Burası İngiltere’ye gitmek isteyen göçmenlerin geçiş noktası ya da daha doğrusu hemen geçemeyip uzun süre bekledikleri nokta. Bu insanlar, Calais’nin hemen yanı başında kendi kurdukları derme çatma bir kampta yaşıyordu. Bu yıl yirminci yaşını kutlayan (!) kampa Fransızlar La Jungle (Orman) adını vermişti. 10 bin nüfuslu kampta göçmenlerin işlettiği bakkallar, restoranlar vardı, Google Map’ta bile gözüküyordu! Korona salgını Orman’a ulaşınca Fransa devleti burayı boşaltmaya başladı. Herkesi devletin kurduğu kamplarda karantinaya alıyorlar. Ama kolay olmuyor. Bazı göçmenler, bu kamplara giderlerse İngiltere’ye gitme şanslarının biteceğini düşünüyor ve kaçıyor. Google Map’te ise La Jungle de Calais’nin (Calais Ormanı) kapandığı ibaresi var. Salgın hastalıklarla mücadele etmek yüzyıllar boyunca kilisenin işi olmuştu. İtalya’da korona salgını beklenenden hızlı yayılıp hastaneler yetersiz kalınca Papa, imdada yetişen eski bir asker gibi indi sahaya. Sokağa çık manın yasak olduğu kentte yanında birkaç korumasıyla Corso Caddesi üzerinden yürüyerek San Marcello Kilisesi’ne ulaştı. Roma’yı 1520 yılındaki salgından kurtardığına inanılan “Mucizevi İsa Haçı”nın önünde diz çöktü, şifa için yalvardı. İtalya caddelerinde sadece Papa yürümedi. İtalya’ya yardım getiren Rus ordusunun kamyonları da resmi geçit yaptı. Bu olay birçok Avrupalı için korona salgınından bile daha kötü bir durumdu. VEBA UYGARLIĞI SİLMİŞTİ Koronavirüs, sadece dünyayı değil uzayı da karıştırdı! Almanya Darmstadt’ta bulunan Avrupa Uzay Ajansı’nın operasyon merkezi, bir çalışanın Covid19 testinin pozitif çıkmasının ardından mart sonunda kapatıldı. Merkezde ilaçlamalar günlerce sürdü. Bu arada görevleri devam eden uzay sondalarıyla iletişim geçici olarak durdu. Bunların arasında güneşte araştırmalar yapmak üzere gönderilen “Solar Orbiter” ile Mars’ta metan gazı arayacak olan “Exomars Trace Gas Orbiter” sondaları da vardı. Karantinaya alınan personelde virüs çıkmayınca 10 Nisan’da merkez tekrar açıldı. Ajans yetkilileri, sondalarla yeniden iletişim sağlandığını duyurdu. Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinden sonra İspanyolların yeni dünyaya taşıdığı veba, kolera, çiçek gibi hastalıklar yüzünden 22 milyon yerli öldü. Aztek uygarlığı tarihten silindi. Korona salgınını büyük can kayıpları vererek yaşayan İspanyollar, birçok kentte bulunan Kolomb anıtlarının Amerikan yerlileri için şu meşhur Çin yarasası gibi göründüğünü düşünürler mi, göreceğiz. Tam da bu konu açılmışken okumayanlar için Jarred Diamond’ın “Tüfek, Mikrop ve Çelik” kitabını tavsiye edelim. Bu salgından maske korur mu? 1 Gece gündüz birbirine karıştı. Rüya nerede başlıyor, gün nerede bitiyor belli değil. Doğru tarif “kâbus” günle rinde olduğumuzdur. Karamsarım, tersi ni hissedip “güzel günler göreceğiz çocuklar” diye gevezelik edenlere sinirleniyorum. Çok meseleye, kişiye sinirliyim, karamsarım. Gü neş yüzünü gösteriyor bazen, hani gülümse mek, ona tutunmak istiyor insan, doğrusu sahte buluyorum bu sevinci. Nisan geldi. Baharın en güzel günleri; ne çok soğuk, ne çok sıcak... Yaşam sevinci olmalı değil mi? Yok, günler birbirine benzeyerek akarken, bir yandan sal gının getirdiği yükler, öte taraftan geleceksiz lik bastırıyor yüreğe; nefes almak imkânsız gibi. Dün yüzümde hekim maskesiyle alış ve rişe çıktım, boğuluyorum sandım. Artık haki kat bu, nefes alırken boğulacağız. 2 S iyaset benden/bizden bağımsız kendi gündemini sürüyor. Uzakta bir meclis var; üyeleri el kaldırıp indiriyor, hakkımızda karar alınıyor. Virüs bu ka dar can yakmaz, buna katlanmak zor. İçişleri Bakanı istifa etti, Cumhurbaşkanı ka bul etmedi. Otuz dört bin tweet atılmış kısa sürede. Ben sustum. İstifa da, reddi de şaşırt madı beni. Neden buna sevinir, üzülür insan lar anlamadım. Sokağa çıkma yasağı bitimin de balkonlardan alkış ve silah sesleri yüksel di. “Ne oldu?” diye baktım, meğer Süleyman Soylu için kutlama, uyarı her neyse oymuş. 3 A niden sokağa çıkma yasağı ilan edildiği gün millet akın etti fırınlara, marketlere. Resmi ağızlar 250 bin kişi diye açıklama yaptı. Fazlası vardır, azı yoktur. Artık salgın çemberi iyice daraldı. Er ya da geç virüsle tanışacağız. Alışveriş için birbirini ezenler, sopalarla saldıranlar, yüzlere tükürük saçanlar ardı ardına belirdi ekranlarda. Felaket büyüyor. Bilim Kurulu üyeleri suskun! Nasıl uyuyorlar acaba? Ne konuşuyorlar aralarında bilmiyoruz. Sanki herkes yazgısına terk edilmiş gibi. Bir yandan işten çıkarılan insanlar, çaresiz; öte yanda, güç bulduğu işini kaybetmesin diye ölüm dansını sürdüren çaresizler. Yazarken, mürekkepten kan akıyor sanki. “Karamsarım” derken bir duyguyu ifade etmiyorum, tersine, gerçekleri söylüyorum. 4 Bilimcilerle konuştum. Korona günleri en az bir yıl daha sürecek. Bu süreçte belki bazı meslekler ortadan kalkacak, işlevini yitirecek. İtalya: “Aşı ya da ilaç bulunmadan tiyatrolar, operalar perde açmayacak” türü bir karar aldı. Sanatçılar ne yapacak? Güvencesiz çalışan, günlük geliriyle yaşamını sürdürenlere ne olacak? Acayip günler, yıkıcı. İkinci Dünya Savaşı benzeri koşullar olduğu söyleniyor. Daha da artacak ağırlık. Mahpushaneler boşalıyor. Uzun süre öyle tutmazlar. Kimleri tıkacaklar içeri? Ağır yara alacak özgürlükler. Sahi öncelikler değişince, kim özgürlükten, sanattan söz açacak ki? 5 P arayla baharı satın almak mümkün değil. İnsan alışkanlıklarını gözden geçiriyor. Modern yaşamın dayattığı ne varsa, yerle bir oldu. İnsan yüz yüze ilişkiyle soluk alabilen bir varlık. Sokaklar boşaldıkça, evlerde yalnızlık büyüyor; her kişi, diğerinden kuşku duyar halde: “Virüslü mü değil mi?” Bu düşünce, dürtü belki, yerleşti bir kez. Kim karar verecek, ilan edecek: “Tamam bitti, virüsü yendik” diye açıklayacak. Kanun hükmünde kararnamenin gücü buna yeter mi ki? İnsan elini ayağını çekince hayvanlar neşeyle davranır oldu. Venedik’te su daha temiz akıyor, görüyoruz fotoğraflardan. Bu bile önemli işaret değil mi? Eskiden dünyayı gezme düşü kuran bir arkadaşım şöyle yazdı: “Tanrım mahalleyi gezsem yeter” 6 Sosyal medya hesaplarından söyleşi yapanlara bakıyorum. Çağı anlama kaygım var ya, izliyorum bazen. Cehalet, yeteneksizlik ne büyükmüş meğer. Şöhretlerini gömüyorlar. Yemek yapanlar, dedikodu edenler, boş sözler etrafında do lanarak zaman öldürüyorlar. Ölen zaman! Biricik ömrü böyle hovardaca harcamak, niye? “Kişi kendini bilmeli” düsturundan haberleri yok demek. Gerçi her şeyi alkışlayan kalabalıklar, bunun ayırdında mı, emin değilim. Bir başka karamsarlık nedeni de bu cehalet salgını. İçinde bulunduğumuz durumu tam kavrayamayanlar pek çok. Eve kargo yoluyla etek, pabuç, kozmetik ürün sipariş edenler var hâlâ. Yaman çelişki! Oysa ölüm hemen kapıda... 7 Gece gündüz iç içe, hangisi diğerinden önde kestiremiyorum. Döngü elbette, yine de sıra arıyor insan. Büyük “ev hapsi”, insanlık balkonlardan, pencerelerden ses vermeye çalışıyor. Sosyal medyada olur olmadık biçimlerde koyuyor kendini ortaya. Belki “ifade özgürlüğü”ne katkısı olur bu sıkışıklığın, diye umuyorum. Karamsarım, kimseler özgürlük gününde bu zamanı anmayacak bile. Umursamaz, vurdumduymaz insanlar arasında tuhaf hissediyorum kendimi. Kitaplara sığınıyorum. Günce okuyorum sıkça. Bireyin gözünden tarih anlatısı, hele de yakın zamanları, okumak iyi geliyor. Dağ gibi biriken kitaplar arasından bir ev yaptım kendime. Belki de gömüttür bu. İzolasyon diye bağırıyorlar ya, insanlardan korunmak gerek! Yaygın cehaletten maskeyle de korunmaz ki! ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Parayla baharı satın almak mümkün değil. İnsan alışkanlıklarını gözden geçiriyor. Modern yaşamın dayattığı ne varsa, yerle bir oldu. Evlerde yalnızlık büyüyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle