16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 NİSAN 2020 17 Ege’de yerel üretimin yaşatılmasının öncülerinden Neptün Soyer’e göre, tarımda birlik zamanı ve acilen bir seferberlik başlatılmalı: Çiftçi her koşulda desteklenmeli, üretici devletin yanında olduğundan emin olmalı. Yoksa zor günler kapıda. Yerel üretimin, toprağın, yerli tohumun değerinin ve bunun için mücadele edilmesi gerektiğinin bir kez daha anlaşıldığı günlerin içindeyiz. Koronavirüs, sağlık hizmetleri ve ilaç temini kadar gıda ihtiyacımızın önemini de hatırlattı. Tarlada üretim normal şekilde devam edebilecek mi? Stoklar yeterli olacak mı? Hasat zamanı geldiğinde çiftçiyi neler bekliyor? Üretici, ürününü satabilecek mi? Ege’de yerel ürünlerin yaşatılması, topraktan sofraya ulaştırılması için yıllardır emek veren Neptün Soyer’e göre, böyle giderse bizi gıda temininde zor günler bekliyor. Yine de çok geç değil. Yeter ki karar verilsin ve elbirliğiyle uygulanmaya başlatılsın. Seferihisar’da 11 yıldır faaliyet gösteren Slow Food Teos’un kurucularından ve KöyKoop İzmir Bölge Birliği Bölge Başkanı Soyer, ‘‘Tarım durursa, hayat durur’’ diyor. u Şehirlerdeki hayatı sokağa çıkmasak da ekranlarda görüyoruz. Siz ise yine çiftçinin, tarım üreticisinin, pazarcının yanındasınız. Ege’de hayat nasıl ilerliyor? Bahar aylarındaki belli başlı üretim faaliyetleri neler? Tarımın olduğu yerlerde hayat devam ediyor. Bu mevsim sırasıyla pırasa, bakla, bezelye, bamya toplama zamanıdır. Patates de bir yandan sökülüyor, diğer yandan yeniden ekiliyor. Tarım çok önemli ama insanların ona ulaşabilmesi de bir o kadar önemli. Ben bir memur çocuğuyum, eskiden annem her ay mutlaka bir tarafa üç kuruş ayırırdı. İmkânları sınırlıysa kimse lüks tüketime özenmezdi. Böyle bir krizde anneme ve babama bakıyorum; bu krizi atlatabilmeyi, yastık altındaki birikimlerini kullanabilmeyi bilen bir kuşak. Bu jenerasyonun sıkıntısı ise krediler, faizler; elde yok, avuçta yok. u Kim bilir belki de bu beklenmedik zor şartlar biraz farkındalık da yaratır. Acaba bu dönemde gıdanın ve özellikle de yerel ürünlerin ne kadar değerli olduğunu anlayabildik mi? Geçen mart ayında Türkiye’de ilk “Sokağa çıkılmayacak, sınırlandırılacak, koronavirüs geliyor” denildiğinde, insanoğlunun ilk refleksi alışveriş yerlerine gidip rafları boşaltmak oldu. Kendini tok tutacak un, maya, makarna aldı. Demek ki gıda, ABD’de de Hindistan’da da Çin’de de Avustralya’da da en önemli konu. Gıda denilince de tarladan sofraya olan süreçteki, bizim topraktaki üretimimizden bahsediyoruz. Bitkisel yağ üretiminde tohumun yüzde 70’ini ithal ediyoruz. Tarımda ithalata bağlı kalırsak bizi zor günler bekliyor. Şimdi gecikmeden yerli üretimi başlatmak zorundayız. Bu çok net. Tarım Bakanımızın iyi açıklamaları var ama örneğin “Sütünüzü gerekirse alırız” diyor. Şu an gerekmemesi mümkün mü? Süt, elimizde kalacak. Çünkü insanlar tüketimlerini azalttı. Ben Tarım Bakanının ağzından “gerekirse” sözünü duyunca üretici olarak önümdeki riskleri görmediğini düşünüyorum. Kapalı sistem hayvancılık var bu ülkede... Mera yok, otlatamıyorum. Saman almak zorundayım ama param yok. Oysa şimdi tam da tarımda seferberlik ve birlik zamanı. u Çiftçiyi ne gibi zorluklar bekliyor? Yakında buğdayın hasadı gelecek. Mazot çok pahalı. Tarım üreticisi bazı konularda ileriyi görmekte zorlanıyor. Devlet ‘gerekirse’ değil, her koşulda üreticinin ürününü almalı, destek vermeli. Yerli üretimde, saman ithal edilmemeli, mazot, gübre daha ucuza alınabilmeli. Bu da sadece köylü için değil, ülkenin milli ekonomisi için de büyük önem taşır. MASKE YERİNE TÜLBENTTEN YANAYIM u Dünya da bunu gördü aslında... Bugün ülkeler arasında maske, yarın patates ihtiyacı doğabilir... Bir vatandaş olarak bunu da anlamış değilim. Ben anneannemin, annemin tülbentiyle ağzımı, burnumu kapatıp sokağa çıkıyorum. Hazır maskeler de tüketime, başka bir şeye dönüştürüldü. Sonuçta birer çöp, atık. Tabii ki maske, sağlık çalışanları, dışarıda yoğun temposu olanlar, şoförler, bize hizmet getirenlere verilsin, sürekli dağıtılsın. Ama evinde oturan, ara sıra markete gidecek ya da işyerinde steril alanını koruyup sadece yolda kullanacak olanlar bandanasını, tülbentini iki kat takarak çıksın. Eve gelince de yıkayıp dezenfekte edip ütüleyerek ertesi gün tekrar kullanabilsin. Yollara, çöplere atılan maskelerin virüs taşıyıp taşımadığını bilmiyoruz ki.. Ben annemin tülbentinden yanayım. Peyniri yaparken de bu tülbenti kullanırız, sütü süzerken de... u Milletçe tarım üretiminin hayati öneminin farkında mıyız? Şehirde büyüyen gençler, çocuklar mesela? Eğitim bu noktada çok önemli. Ben aslında matematik öğretmeniyim. Biz Milli Eğitim Bakanlığımıza da çağrı da bulunmak istiyoruz: Tarım bilgisi, okulöncesi yaşlarda ki çocuklara öğretilmeli. Evet, matematik önemli ama ta rım bilgisi de bir o kadar hayati. Bağışıklık sistemleri ne den düşüyor? Ekoloji, doğa, tarım, bunların sağlığa etki leri üzerine anlatılacak bir müfredat hazırlaya biliriz. Bu önerimi Mil li Eğitim Bakanımıza sunmak istiyorum. Bunlar okulların içinde mutfak fa aliyetleri olarak da anlatıla bilir, açık alanlarda da... Ma tematikte okulöncesi çocuklara bir, iki, üç mü anlatılıyor? Bunu mısır koçanının taneleriyle anla tabilirsiniz. Geometriyi ağaçla an latan bir müfredat, ço cuklar için tahtanın ba şında “Doğayı koruya “Umarım, insan oğlunun balık hafızası, bugünleri unutmaz. Kundera, ‘İnsanlar lım” demekten çok daha aydınlatıcıdır. Biz KöyKoop Birliği olarak bu müfredatın hazırlanmasında yardımcı olmaya hazırız. Umarım Milli Eğitim Bakanımız bu yavaşladıkça çağrıma ilgi duyar. hafifler, hatırlar’ diye yazar...” u Evde geçirilen süre arttıkça mutfakla ilişkimiz de yeniden şekillendi. Ekmek tarifleri “Koronavirüs, doğanın bir parçası olduğunu unutan insanoğluna yavaşlamasını, israftan kaçınmasını ve paylaşarak var olması gerektiğini hatırlattı. Bütün dünyada daha güçlü sağlık ve tarım yapılanmaları öncelik kazandı.” “Tarım, okul öncesi yaşlarda öğrenilmeli. Herkes çiftçi olmayabilir ama bilinçli bir tüketici olunmalı. Ekolojiyi, doğayı, tarımı, temiz gıdanın sağlığa etkilerini anlatacak bir müfredat hazırlanmalı. Milli Eğitim’e çağrı yapıyoruz.” “Dans et çorba gibi etkinliklerin temel amacı israf etmeyelim, üretelim ve bölüşelim fikrini yaygınlaştırmak.” KöyKoop İzmir Bölge Birliği Başkanı Neptün Soyer: Tarım durursa hayat durur Soyer’den Çalkama tarifi: “Karaburun, Seferihisar, Urla, Ödemiş’te bilinir. Bahçelerden toplanan otlara lor, zeytinyağı, baharat katılır, biraz un ve suyla bulamaç yapılır, fırında pişirilir. Gayet sade ve sağlıklı bir yiyecektir.” paylaşılıyor. Siz de her gün sosyal medya hesabınızdan Ege’den bir yemek tarifi veriyorsunuz. Mutfakta her zaman faal misiniz? Benim için her zaman böyleydi. Evde olunca mutlaka mutfağa giriyoruz. Evde en güzel yer mutfak. Zorunlu evde oturma bitince de ilk olarak gidip kendimize ayakkabı, elbise almayacağız. Yine gıdamızın peşinde olacağız, yine karnımızı doyurmaya çalışacağız, yine onun tasarrufunun peşinde olacağız. Ben aslında sadece yemek tarifleri vermiyorum. Doğayla tarımla ilgisi olan, israf etmemeye, evdeki ürünlerimizle yemek pişirmeye yönelik, geleneksel mutfağımıza dair bilgiler vermeye çalışıyorum. Mutfağa girince doğanın bir parçası olduğunu unutmamalı insanoğlu. Hep bir sağlıklı beslenmenin öneminden, bağışıklık sisteminin güçlü olmasından bahsediliyor. Bağışıklık sisteminin karbonhidrat yerine sebzeler, otlarla güçlendiği söyleniyor. Ben de buna dikkat çekmek istiyorum. u Ege’nin otları da başlı başına birer bağışıklık güçlendirici değil mi? Baharda tarlalara çıktığımızda herkes kendi elleriyle otlarını toplar. Bizim burada “Bahçeye inekleri sal, Giritlileri çıkar” diye bir söz vardır. Biz daha çok ot tüketiriz. Şimdi karabaş otu çıkmaya başladı. Bizim buralarda dağlarda var. Lavantayla aynı familyadan. Pekmezle macun haline getirip, içine bolca susam da koyularak reçeli yapılır. Yabani sarımsak diye de bilinen körmenin kökünü de hem yemeklere ekleyerek hem de mangalda közleyerek yiyebilirsiniz. Doğanın her mevsim, öyle bir döngüsü var ki sizi aç bırakmıyor. Ege iklim olarak da çok şanslı. Anadolu yine de ne yapması gerektiğini biliyor. Türkiye’nin her yeri, Anadolu çok zengin. Anadolu’nun topraklarını korumalı, yerli tohuma sahip çıkmalı ve doğru tarım yapmalıyız. Yeter ki insanoğlu açgözlü olmasın. u Seferihisar’da kurucularından olduğunuz Hıdırlık Tarımsal Kalkınma Kooperati’nin yerel üretimlerinden karakılçık buğdayı her yerden talep görüyor mu? Karakılçık buğdayı, yerli buğdayımıza ilgiyi gözler önüne seren örneklerden biri oldu. Kooperatif, 2013’ten itibaren ürünlerini internet üzerinden pazarlamaya başladıktan sonra tüketiciden iki önemli talep geldi. Biri köy ekmeği, diğeri de gezen tavuk. Tavuğun soğuk zincir sistemini koruyarak sağlıklı dağıtımını yapmak zor olacağı için hiç girişimde bulunmadık. Ama karakılçık buğdayından üretilen köy ekmeğini bugün artık Türkiye’nin her ye rine gönderiyoruz. felsefe, hayatı yakalamak u Bu dönemde atmosferdeki bazı işaretler de şaşırtıcı... Nehirler, göller temizleniyor, havadaki oksijen miktarı artıyor. Doğa bize neyi anlatıyor? Doğayı kendi haline bırakınca yaralarını sarıyor. Yeter ki elimizi çekelim. Doğanın bir parçası olduğunu unutan insanoğlunu bir küçük virüs, eve kapatmayı başardı. Onunla baş etmek için bütün dünya bir araya geldi, ama yapamıyoruz. Bilimden uzaklaşmayacağız. Bu olay bize daha güçlü sağlık yapısı, tarımda daha bilinçli yapılanma, birlik, beraberlik ve dayanışmanın daha çok dile getirildiği, ürettiklerimizi hak ve adalet içinde bölüşebildiğimiz bir dünya isteğimizi hatırlattı. Umarım, insanoğlunun balık hafızası, bugünleri unutmaz. Milan Kundera “Yavaşlık” adlı kitabında “İnsanlar yavaşladıkça hafifler, hatırlar” diye yazar. Yavaşlamak iyidir. Şimdi insanlar yavaşladılar ve hatırlamaya başladılar. Sosyal medyada 1970’lerin, 80’lerin şarkıları paylaşılmaya başlandı. İnsanın içine dönüp şöyle bir etrafına bakması iyidir. Metropoller de yavaşlamalı aslında... Her şeyi ağırdan almak, anlamında söylemiyorum bunu... Seferihisar’daki cittaslow (yavaş şehir) çalışmamızdaki felsefe de buydu: Gelenek ve göreneklerine bağlı olarak hayatı yakalamak. u Slow Food 25 Nisan’da “Dans et çorba” etkinliğini internet üzerinden yapacağını duyurdu... Etkinlik geleneksel ürünlerin, hatta pazarlardan artan yiyeceklerin mutfakta değerlendirilmesine yönelik sokaklarda gerçekleştiriliyordu. Bu yıl evlerde yapılacak. Online DJ eşliğinde dans edilecek, yemek tarifleri verilecek, çorba yapılacak. Ben de bu etkinlik için ilk Ege yöresine özgü çalkama tarifi verdim. Böylece “dans et çalkama” diye duyuldu. Fotoğraf: Mehmet İnmez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in eşi Neptün Soyer, önce Seferihisar’da şimdi de İzmir ve çevresindeki ilçelerde tarımcılık faaliyetlerinin sürdürülebilirliği için çalışıyor. Kooperatifçiliğin önemine inanıyor. Figen YANIK [email protected] “Doğanın her mevsim, öyle bir döngüsü var ki sizi aç bırakmıyor. Anadolu ne yapması gerektiğini biliyor. Türkiye’nin her yeri çok zengin. Anadolu’nun topraklarını korumalı, yerli tohuma sahip çıkmalı. Yeter ki insanoğlu açgözlü olmasın.” Scöytuycaamlomemrşhaimnu.ıtirrınni’ydeet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle