23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: EMİNE BİLGET 13 11 MART 2020 ÇARŞAMBA Eserleriyle dünya mirasına katılan karikatürist Turhan Selçuk sonsuzluğa geçişinin onuncu yılında anılıyor Çizgilerin efendisine saygıyla... Liseye gittiğim yıllar; karikatüre çok meraklıyım, sevdiğim karikatürleri kesip yapıştırdığım büyük boy bir defterim var. Ama Turhan Selçuk’un bantları için ayrı bir defter tutuyorum. Onu o kadar çok seviyorum. Yakın za mana kadar sararmış solmuş sayfala rıyla o defter hâlâ duru yordu, ama ne bileyim ki bir gün Cumhuriyet gaze tesinin Kültür sanat servi YAZGÜLÜ ALDOĞAN sini yöneteceğim ve Turhan Selçuk’un ölüm yıldönümünde anacağımız say fayı yapmak benim görevim olacak! Ara ki bul o defteri, evdeki istif edil miş kitap yığınları arasında, yine de onu ve Abdülcanbaz’ı ne kadar çok sev miş, saymış olduğumu sizinle paylaş mak istiyorum. Turhan Selçuk, ilk kari katürlerini 1941’de Adana’da Türk Sö zü, İstanbul`da Kırmızı Beyaz ve Şut`ta yayımlamış. 1948’de Şaka, Akbaba, Tas vir ve Aydede dergilerinin kadrola rında yer almış. 1951’de ilk ser gisini açıyor, 1952’de, İlhan Selçuk’la birlikte 41 Buçuk ad lı mizah dergisini, 1953’te de Karikatür’ü yayımlıyor. O yıllar yayıncılık şimdiki gi bi büyük servet gerektirmi yor, gazeteciler, karikatürcü ler, kendi yayınlarını kendileri basabiliyor. Turhan Selçuk Kari katür Albümü, ilk kitabı. 1954’te Mil liyet Gazetesi’ne başkarikatürcü ola rak giren sanatçı, o yıllarda üslubunu da değiştirerek geometrik çizgilere geçi yor. O yıllar İlhan Selçuk’la birlikte mi zah dergisi Dolmuş`u çıkarıyor. Turhan Selçuk’un çıkardığı yayınları ve gazete ler arasında gidip gelmeleri hayli hızlı bir trafik. Ama onu unutulmaz yapan 1957’de Milliyet’te başladığı “Abdül canbaz” adlı ünlü çizgi roman kahra manının maceraları; 1960’larda İtal yan mizah dergisi II Travaso’nun kad rosuna giriyor. 1961’de haftalık poli tika dergisi Yön’de çiziyor. Kitaplar bastırıyor. Yeni İstanbul, Akşam ga zetesi maceralarından sonra 1972’de Cumhuriyet gazetesinde haftalık pa naromik politik karikatürler çizmeye başlıyor. Son görev yeriyse Cumhuri yet gazetesi oluyor. Ödülleri saymakla bitmiyor Turhan Selçuk, Türkiye’de ve yurtdışında pek çok kez açtığı sergilerinin dışında İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin Gazetecilik Başarı Armağanı Yarışması’nda 1955’te Birincilik ödülünü, 1983, 1986, 1987, 1989 ve 1990’da başarı ödüllerini; İtalya’da Uluslararası Bordighera Karikatür Yarışması’nda 1956’da Altın Palmiye ile Aero Club Gümüş Kupası’nı, 1962’de Gümüş Hurma’yı aldı. Selçuk 1970’te İtalya’da IppocampoVasto Karikatür Festivali’nde Ippo Campo Ödülü’ne, 1971’de Türkiye Sanatçılar Birliği’nin Halkın Sanatçısı Ödülü’ne ve 1975’te İtalya’da Vercelli Karikatür Bienali’nde Gümüş Kupa’ya layık görüldü. Karikatürleri ABD, Kanada, İtalya, Bulgaristan, İsviçre ve Polonya’da karikatür müzelerine alındı. 1992’de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin Onursal Bilim Doktoru unvanına, 1997 yılında da Anadolu Üniversitesi Fahri Doktora unvanına layık görüldü. ABDÜLCANBAZ... Düzenbazdan halk kahramanına Turhan Selçuk’un Milliyet gazetesinde Abdi İpekçi ile çalıştığı 50’li yıllar. İpekçi, Turhan Selçuk’tan bir çizgi roman kahramanı yaratmasını ister, Selçuk da Aziz Nesin’in katkısını. Aziz Nesin, düzenbaz bir turist rehberi karakteri yaratır. Adını da Abdülcanbaz koyar. Öykü, Turhan Selçuk’un çizgileriyle yayımlanır. Ama bittikten sonra Aziz Nesin devam etmeyince Turhan Selçuk Rıfat Ilgaz’la, onunla da uzun sürmeyince kendi yazdığı diziyle devam eder. Abdülcanbaz da bu süreç içinde değişir, yeniden yaratılır. Düzenbaz olmaktan çıkıp tam tersi onlara karşı savaşan bir kahramandır artık. Üstelik yaşadığı dönem de de ğişmiş, Osmanlı’dan Kurtuluş Savaşı’na, Eski Mısır’a taşınır olmuştur. Kendi anlatımıyla “Ben Abdülcanbaz’ı kahramanlık ötesi kaba kuvvetten güç alan, yozlaşmış bir çizgi roman türünden ayırıp arıtmak istedim. Bir roman ya da bir hikâye anlatımının sanat değerini katarak bunu grafik sanatın çizgi gücüyle de besleyerek kişiliğini bulması yolunda çalıştım” der. Abdülcanbaz’ın yıllar içinde çizgileri de değişir, sadeleşir, grafik düzeyi artar. Önceleri yuvarlak çizgilerle çalışan Turhan Selçuk, artık köşeli çizgiler, üçgenlerle çalışmaktadır. 1987’de Abdülcanbaz’ı çizmekten sıkılıp bitirir ama ısrarlar üzerine tekrar hayat verir. İlhan Selçuk, ağabeyini anlatıyor: Turhan... Turhan’la kardeşliğin ötesinde bir ikili oluşturuyorduk, yaşımız büyüdükçe düşüncelerimiz de birlikte büyüyor, düşlemlerimize karışıyordu, gece gözlerimizi kapadığımızda gördüğümüz rüyaların birbirine benzemesi doğaldı... O sırada Turhan bir şey keşfetti. Alaeddin’in lambasından çıkan dev, Turhan’a bir çizginin gizeminde bütün dünyaları, yıldızları, gezegenleri, galaksileri, insanları, duyguları, sevdaları, dostlukları, düşmanlıkları, ağlamayı, gülmeyi, geçmişi, geleceği ve an’ı tek sözcükle yaşamı yakalamayı öğretti... Turhan, evrendeki her şeyi çizgiye dönüştürmenin ilmi simyasında benliği rüyalarımız aynıydı ni buldu. Turhan’ın dünyası, yaşadığımız gerçek dünyanın eleştirisiyle oluştu... Alternatif bir dünyadır bu... “Türkiye karikatürde dünyanın en ileri ülkelerinden biridir. Bir ülke sadece dağlarıyla, ağaçlarıyla, denizleriyle, toprağıyla var olamaz. Atatürk’ün Türkiye’si dünyada tektir. Aydınlanma dönemi, Batı’nın tek erdemidir. Aydınlık ise sanatçılarıyla, bilim adamlarıyla, ressamlarıyla, bestecileriyle var olacaktır. Kardeşim Turhan Selçuk, aslında bu güzel insanlardan biri olmaya çalışmaktadır. Turhan Selçuk’u kardeşim olarak kutluyorum.” Turhan Selçuk İlhan Selçuk Bitmeyen senfoniler Halk arasında bir tartışma çok uzarsa “bitmeyen senfoni” tabiri kullanılır! Oysa müzik tarihinde bitmemiş senfonilerin bazıları bestecinin ömrü yetmediği için, bazıları da bestecinin o senfoniyi sürdürecek gücü tükendiği için tamamlanmamıştır. En ünlüsü de Schubert’in sekizinci, “Bitmemiş Senfonisi”dir. İlk iki bölümün görkemine eşdeğer esin perileri bulamadığından sonraki bölümleri yazmamayı yeğ tuttuğu söylenir. Oysa daha sonra kocaman bir dokuzuncu senfoniyi besteler. Müzik tarihinde birçok tamamlanmamış senfoni vardır. Kimi besteci de 9. senfonisini tamamlamaktan kaçınmıştır, çünkü önünde 9. senfonisinin ardından ölen Beethoven örneği vardır. Örneğin Mahler, bu korkuyla 9. senfonisine numara vermez, “Toprağın Şarkısı” olarak adlandırır, ama o da 10. senfoniyi yazarken ölür! Geçen akşam Cemal Reşit Rey Salonu’nda Avusturyalı besteci Anton Bruckner’in (18241896) 9. senfonisini dinledik. Bu eser de bestecinin son döneminden bir “bitmemiş senfoni”ydi. Bruckner tipik bir “postromantik” bestecidir. Senfonilerin süreleri uzun, yorumlaması güç, kalabalık bir yorumcu kadrosu ve geniş sahneler gerektirdiği için çok az çalınır. Cemal Reşit Rey dermiş ki: “Kuzum, bu Bruckner’in senfonileri başlıyor da ille velakin bitmek bilmiyor!” Bruckner’in insan ruhunun derinine inen anlatımı, Gustav Mahler ve Richard Strauss gibi diğer postromantik bestecilerde de belirgindir. Onların senfonileri çalındı mı çoğu zaman konser programına başka yapıt alınmaz. Postromantikler 20. yüzyılın yeni müzik diline ışık tutmuşlardır. Derin anlamlar taşıyan ve bir türlü sonu gelmeyen uzun cümleleri, sessizliğe yaklaşırken birden sürpriz patlamalarla doruklara çıkan büyük karşıtlıklar postromantiklere özgü anlatım özellikleri olmuştur. Seslendirenler için de dinleyiciler için de bilgi ve birikim gerektiren yapıtlardır. Bruckner besteciliğe geç başlamış, 9 dev senfoninin yanında sadece requiem, missa ve motet gibi dinsel içerikli vokal yapıtlar yazmıştır. Senfoni orkestrası üyelerinin hemen tümünün yer aldığı, bakır çalgıların ayrı bir tını özelliği sergilediği, yaylı çalgılardan özenli bir ses birliğinin beklendiği, ses dinamiklerinin dantel gibi işlenmesi gerektiği, kendine özgü gizemli ortamında kocaman bir soluktur her bir senfonisi. 9. senfonide tamamlayamadığı son bölümdeki minimalist tekrarlarla bugünün müziğine de gönderme yaptığı söylenebilir. Bask Ulusal Orkestrası Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda Cem Mansur’un konser öncesi anekdotlarla süsleyerek yaptığı açıklamalar, dinleyiciyi çalınacak eserlere hazırladı. Nicedir belki de ilk kez bölüm aralarında alkış yoktu. Ayrıca salonu dolduran aydın konser dinleyicisi ve gençlik de dikkat çekiyordu. 1982’de kurulan Bask Ulusal Orkestrası’nı ilk kez dinledik. Büyük solistlerle çalmış, dünyanın değişik köşelerine turneler yapmış bir topluluk. Avusturyalı şefleri Hans Graf bilge bir müzisyen. Gerek Max Bruch’un keman konçertosundaki eşliği, gerekse Bruckner’in dev senfonisinde baştan sona gerilimi koruyan enerjisi alkışlara değerdi. Birçok ödül kazanmış genç kemancı Alena Baeva, Bruch’un ünlü konçertosunu şiirsel olduğu kadar ateşli bir yorumla çaldı. Bruckner’in 9. senfonisini İstanbul’da ilk kez mi dinliyorduk? Tanıdığım emekli orkestracılara ve yıllardır konser kaçırmayan meraklılara sordum: Evet, onlar da ilk kez çalındığına hemfikirdiler. ANMA TURHAN SELÇUK 1922 asret... HEşin, Selçuk uhan R Kızı Aslı Selçuk: Babam devrimci bir sanatçıydı İnsanın en yakınları hakkında yazı yazması nasıl da zordur... Özellikle babası Turhan Selçuk, annesi Füruzan, amcası da İlhan Selçuk olursa o kişinin. Yaşamımın en zor, bir o kadar da gurur, onur verici yazısını kanımca şimdi yazıyorum. Turhan Selçuk evrensel bir çizgi ustası, caymaz bir Atatürkçü, düşüncelerinden, politik görüşlerinden en güç koşulların içindeyken bile ödün vermemiş bir aydın, bir mücadele adamı. Babam Turhan Selçuk evde çalışırdı. Ben onu ilk adımlarımı attığım yıllardan başlayarak merakla izledim. Karikatürün hammaddesini insan, insanın çelişkileri, hırsları, yanılgıları, gözlemleri, özlemleri, umutları olarak tanımladı. Toplumları, kişileri oldukları gibi gördü, onların şaşırtıcı çelişkilerini gerçek bir süzgeçten geçirdi, eleştirdi. Değerli babam Turhan Selçuk devrimci bir sanatçıydı, totaliter rejimlere, gericiliğe sürekli karşı durdu. Sevgili babam çizgilerinde yaşamayı sürdürüyor. İyi ki babamsın. Hep yanımdasın. Derin bir özlemle. Eşi Ruhan Selçuk: Onur abidesi Kalemi ve fırçası onun anlatım araçlarıydı. Çizgileriyle evrensel boyutta etki yaratan, sanatta arınmış, kestirmeden insana ulaşan, karikatür sanatına büyük güç veren üstadın çizgileri sadedir, ama basit değil, Teferruatsız, ama eksik değil, Net, ama satıhta değil; oluşuyla bizi hemen sararlar. Güldürür, düşündürür, eği tirler. O, bir kaptanın tuttuğu seyir defteri gibi ülke ve dünya sorunlarının tarihini çizgileriyle yazmıştır. Konsantre çizgileri kompozisyon incelikleriyle doludur. Korkusuz dürüstlüğüyle ve sanatıyla bulunduğu ortama saygınlık katan “onur abidesi” Turhan Selçuk, gönüllerimizde sonsuz sevgi ve saygıyla hep var olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle