18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 8 ŞUBAT 2020 CUMARTESİ EDITÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: ILKNUR FILIZ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER [email protected] Depremlerde idarenin hukuki sorumluluğu M. ÖNDER TEKİN YARGIÇ Elazığ’ın Sivrice ilçesinde 24.01.2020 günü meydana gelen depremde, kırk bir vatandaşımız hayatını kaybederken, yüzlerce vatandaşımız da yaralandı. Yaklaşık her on yılda bir değişik illerimizde büyük depremler yaşanmakta. Devlet, başta yaşam hakkı olmak üzere, mülkiyet hakkı ve diğer insan haklarının korunmasına yönelik pozitif yükümlülüğünü yerine getirirken kamu gelirlerine ihtiyaç duyar. 1999 Gölcük depreminden sonra toplanmaya başlanan ve “deprem vergisi” olarak adlandırılan “özel iletişim vergisi”nin depremin yıkıcı etkisinin en aza indirilmesi ve yaşam kayıplarının önlenmesinde etkin olarak kullanılıp kullanılmadığı, son Elazığ depreminin olduğu günden beri tartışılmakta. Dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit tarafından Bakanlar Kurulu Tasarısı olarak sunulan metnin genel gerekçesinde, deprem nedeniyle duyulan gelir ihtiyacının sağlıklı kaynağının vergi olduğu, tasarı ile aynı zamanda “toplumsal dayanışmanın” hakiki bir örneğinin gerçekleşeceği vurgusu yapılan 4481 sayılı Yasa ile özel işlem vergisi, ek vergiler ve “özel iletişim vergisi” konulmuştur. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 13/g maddesinde düzenlenen “ademi tahsis ilkesi” uyarınca deprem vergisinin (özel iletişim vergisi) salt depremden doğabilecek zararların önlenmesi, en aza indirilmesi için alınması gereken önlemlere, harcanması olanaklı değildir. 125. madde Ancak, hukuka bağlı idare anlayışının egemen olduğu, temel insan haklarına dayanan ülkelerde, “deprem vergisi” alınmasa da başta yaşam ve mülkiyet hakkı olmak üzere insan haklarının korunmasında devletin pozitif yükümlülüğü vardır. İdarenin hukuki sorumluluğunun anayasal dayanağı, T.C. Anayasası’nın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğuna dair düzenlemedir. Bu kapsamda, idari yargıda açılan çok Halk arasında “deprem vergisi” olarak adlandırılan özel iletişim vergisinin deprem hazırlık ödeneklerine özgülenmesi hukuken olanaklı değilse de devletin, depremlerin zararlarının azaltılması için gerekli önlemleri almak suretiyle, başta yaşam hakkı ve mülkiyet hakkı olmak üzere, temel insan haklarını korumada pozitif yükümlülüğü vardır. sayıda dava olmuştur. Danıştay İdari Dava Dairele ri Kurulu, 08.10.2012 tarihli ve E: 2008/106, K: 2012/1433 sayılı kararıyla; binanın depremde yıkılmasının temel sebebinin, binanın onaylı projesine ve inşaat ruhsatına aykırı olarak inşa edilmesi olduğunu, yıkım kararının uygulanmayarak, binanın inşa faaliyetine devam edilmesine göz yumulması ve iskâna açılmasına engel olunmayarak inşaat aşamasında yerine getirilmesi gereken denetim ve yaptırım uygulama görevini de içeren hizmetinin kusurlu işletildiğine, idarenin zararı tazminle sorumlu olduğuna karar vermiştir. Danıştay Ondördüncü Dairesi 28.03.2017 tarihli ve E: 2017/327, K: 2017/1874 sayılı kararıyla, afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması amacıyla alınması gereken tedbirleri araştırmak, bu konudaki temel hedef ve politikaları belirlemek, ülke içindeki bilimsel, teknik ve idari çalışmaları koordine etmek, afet zararlarının azaltılması amacıyla ulusal ve uluslararası işbirliği, proje ve programları oluştur mak, elde edilen sonuçları uygulamaya aktarmak, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini ve projelendirme esaslarını tespit etmek, depremleri ve etkilerini incelemek, elde edilen sonuçlara göre deprem katalogları ve ülkenin deprem haritalarını hazırlamak ve geliştirmek ve depremlerden dolayı hasar görmüş yapıların takviye ve onarım yöntemleriyle ilgili çalışmalar yapmanın devletin görev, yetki ve sorumlulukları arasında bulunduğu, belirtilen bu görevlerini yerine getirmeyerek kamu hizmetinin kusurlu işletildiğini belirtmiştir. Yeterli ödenek ayrılmalı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 09.02.2016 tarihli ve B. No: 582/05 Çelebi ve Diğerleri/Türkiye kararında da 17.08.1999 Gölcük depreminde zamanaşımı süresinin hesaplanmasında Yargıtay’ın farklı yorumlarıyla hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edilerek yaratılan hukuki belirsizliğin başvuranların aleyhine işleyerek “adil yargılanma hak 1999’da yaşanan depremden bir kare. larının” ihlal edildiğine karar verilmiştir. Yine AİHM’nin, Ümraniye Hekimbaşı çöplüğünde meydana gelen metan gazı patlaması sonucu çöp yığınlarının altında kalan gecekonduda yakınlarını kaybeden kişiler tarafından yapılan başvuru sonucu Türkiye’ye yönelik olarak aldığı 30.11.2004 tarihli ve B. No: 48939/99 sayılı Öneryıldız kararıyla da devletin, çevresel felaketler de “yaşam hakkını” korumadaki pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediğinden, ihlal kararı verilmiştir. Halk arasında “deprem vergisi” olarak adlandırılan özel iletişim vergisinin, deprem hazırlık ödeneklerine özgülenmesi hukuken olanaklı değilse de devletin, depremlerin zararlarının azaltılması için gerekli önlemleri almak suretiyle, başta yaşam hakkı ve mülkiyet hakkı olmak üzere, temel insan haklarını korumada pozitif yükümlülüğü vardır. Yaşanması olası büyük depremlerde can ve mal kayıplarını önlemek amacıyla, yeterli ödenek ayrılarak, koordineli hazırlıkların tamamlanması tüm yurttaşlarımızın yararına olacaktır. ELAZIĞ IZLENIMLERI BURHANETTIN BULUT CHP ADANA MILLETVEKILI Elazığ Sivrice’yi 6.8 ile vuran ve birçok ilde hissedilen depremin hemen ertesi günü Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla Genel Başkan Yardımcımız Veli Ağbaba, Ankara milletvekilimiz Murat Emir ve Kadın Kolları Başkanımız Fatma Köse ile deprem bölgesine gittik. Elazığ merkez ve depremin üssü Sivrice’de ve köylerde, Malatya Doğanyol ve Pütürge’de ve bu ilçelere bağlı köylerde incelemelerde bulunduk. Malatya, büyükşehir belediyesi kapsamına alındıktan sonra köylerin mahalle statüsüne alındığını ama sadece tüzel olarak isminin değiştiğini gördük. Hiçbir yatırımın yapılmadığı mahallelerde vatandaşlar kendi yaptıkları dededen kalma kerpiç evlerde hayatlarını idame ediyor. Minarelerin yıkıldığı, camilerin zarar gördüğü köylerde, depremden en çok zarar gören evler de haliyle bu kerpiç evler olmuş. Birçok kerpiç ev depremle birlikte yıkılmış. Yıkılmayan kerpiç evlerin hemen hemen hepsinin duvarlarında çatlaklar var. Olası bir depremde ayakta kalmaları mümkün görünmüyor ve bu haliyle evler büyük tehlike arz ediyor. Türkiye, Elazığ depreminin ardından büyük bir dayanışma örneği gösterdi. Devlet, sivil toplum örgütler, istisnasız bütün partilerin belediyeleri taşın altına elini koydu. Çorbada benim de tuzum olsun diyen yediden yetmişe bütün vatandaşlar bu ekonomik krizde boğazından kes Deprem sonrası yaşanan dayanışma çok değerli fakat bölge şartları göz önüne alındığında, yardımlar ihtiyaçlara çok da karşılık gelmedi. ti, çocuklar kendi harçlığından verdi, deprem bölgesine gıda, battaniye, yaşamsal malzemeler yağdı. Bu çok kıymetli. Ancak bölge şartları göz önüne alındığında yardımlar, ihtiyaçlara çok da karşılık gelmedi. Barınak ihtiyacı Çünkü özellikle gece hava sıcaklığı eksi 1520 dereceyi bulan köylerin birinci derecede geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Köylülerin hayvanlarını barındırdığı kerpiçten yapma derme çatma ahırlar da yıkıldığı için yardımlarda birinci öncelik hem kendileri için hem de büyükküçükbaş hayvanları için barınma oluşturuyor. Köylerde, konteynırlara, ısıtmalı çadırlara ve hayvan yemlerine ihtiyaç var. Yardımlar valilik ve devlet kurumlarının planlamasıyla, vatandaşların ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmalıdır. Devlete düşen en büyük gö rev de bu yardımların adrese teslim yapılmasıdır. Vatandaşın tek geçim kaynağı olan hayvanları da göz önünde bulundurularak barınma sorunu acilen çözülmelidir. Aslında 1999 depreminden sonra bu bilinç uyanmıştı. Halktan toplanan deprem vergileriyle binaların iyileştirilmesi için önemli bir mali kaynak yaratılmasına rağmen adım atılmadı. Hatta adım atmayı bırakın imar barışı adı altında kaçak, sorunlu yapılar yasal hale getirildi. 1. derece deprem kuşağı üzerinde yer alan yerleşim birimlerinde, köylerde (mahallelerde) evlerin depreme dayanıklı bir şekilde inşası sağlanmalıdır. Bu yapılmadığı sürece köyden kente göçün önü kapanmamak üzere açılacak; köylü üretimden, tarımdan, hayvancılıktan kopacaktır. Radikal tedbirler şart Dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinde yer alan ülkemizde deprem, yaşadığımız coğrafyanın acı bir gerçeği. Son yüz yılın istatistiklerine baktığımızda ortalama her 7 yılda bir büyüklüğü 7’den fazla olan bir, depremle ülkemiz sallanmaktadır. Elazığ depremi sonrası yaşananlar ülkemizin olası bir depreme hazırlıklı olmadığı gerçeğiyle bir kez daha bizi yüzleştirmiştir. Yeni felaketlerin yaşanmaması, felaketin en az can ve mal kaybıyla atlatılması için radikal tedbirler vakit geçirilmeden alınmalıdır. Yoksa bugünkü yaşadıklarımız gibi iş işten geçtikten sonra deprem vergisi gerçek yerinde kullanılmayacak, iktidarın bakanları gelen yardımları koli koli tasniflemekle meşgul olacaktır. “Kitap okuduğunuzu biliyoruz.” http://www.cumhuriyetkitap.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle