18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CankayaSSianhenmeasdı’onğddaun14 4ŞUBAT2020SALI EDİTÖR: öznur oğraş çolak TASARIM: ilknur filiz kültür Ankara yeni bir sahne kazandı. Devlet Tiyatroları’nın yıldız oyuncularından Mehmet Atay, emekli olduktan sonra eski Çankaya Sineması’nı kiralayarak “Çankaya Sahne”ye dönüştürdü. Böylece, 1970’li yıllarda nice ünlü sinema filmi izlediğimiz, 1980’lerde Haldun Dormen’in, “Hangisi Karısı” adlı oyunda, ele geçmesin diye koca bir sayfa kâğıdı yutuşuna kahkahalarla gülen Turgut Özal’ın, Kent Oyuncuları’nın “Arzu Tramvayı” oyununu bir koruma ordusuyla izlemeye geldiği için biz seyircilerin salonda bir süre tutsak kaldığımız Kenan Evren’in ender seyirlik serüvenlerini barındıran, daha sonra bir süre “disko” olarak işletilen bu mekân sanatsal işlevine dönmüş oldu. Slav tarzında absürd tiyatro Çankaya Sahne’nin ilk yapımı Bulgar yazar Stefan Tsanev’in “Sokrates’in Son Gecesi” oyunu. Mehmet Atay’ın sahnelediği yapıtın üç oyuncusu, Sokrates’te Mehmet Atay, Gardiyan’da (DT’nin izniyle) Oktay Dal, ve Sokrates’in karısını oynayan Hülya Dizmen. 1936 doğumlu olan Tsanev’in oyunları bizde epeydir sahneleniyor. Yazar, Mehmet Atay’ın sahnelediği yapıtın üç oyuncusu, Sokrates’te Mehmet Atay (solda), Gardiyan’da Oktay Dal, ve Sokrates’in karısını oynayan Hülya Dizmen. özellikle “Jan Dark’ın Öteki Ölümü” adlı yapıtıyla ve bu oyunuyla gündemde. Doğu Avrupa’nın Slav yazarlarının çoğu gibi, “içine kapanık” bir kişiliğin “dışavurumu”nun ürettiği “absürd”, “grotesk” ya da “kara gülmece” biçeminde yazıyor. Fransız “absürd”ünden ve İngiliz “kara gülmece”sinden farklı bir üretim biçimi bu. Yıllarca baskıcı bir devlet düzeninde yaşamış yazarların DNA’larına yerleşmiş bir dramatik gelenek var karşımızda. Şaşırtmayı amaçlarken kasvete bel veren, çoğunlukla gevezeleşen, gülümsetmek yerine de iç burkan bir biçem... Sokrates’in baldıran zehiri içip öle ceği “idam” gecesindeyiz. Kurban ve cellat zindanda yalnızdır. Gardiyan, Sokrates’in kendisine söyleyeceklerini daha sonra övünerek başkalarına anlatmak istiyor. Ne ki Sokrates’e göre bilgiye ulaşmanın tek yolu “sorgulama”, sorgulamanın tek yolu da “karşılıklı konuşma”dır. Oyunda böylece amansız bir konuşma sürecine giriliyor. Bu süreç içinde, Aristophanes’in, Sokrates’in eğitim yöntemlerini eleştirdiği “Bulutlar” komedyasının mahkemede kanıt olarak değerlendirilmesi ile Sokrates’in “Tanrı” kavramı yerine “daimon” (belki bugünkü karşılığı “vicdan”) kavramını koyarak bir bakıma “dinsizliği” övdüğü suçlaması birbirine karışıyor. Derken, ünlü filozofu idama götüren Atina’nın o tarihte içinde bulunduğu “sözde demokrasi” olgusu gündeme geliyor. Antik Yunan uygarlığı yerle bir ediliyor “Çoğunluğun haklı olup olmadığı” ya da “doğruları gösterip göstermediği” yönündeki sorular “demokrasi” kavramı sorgulamasının temel malzemesidir. “Çoğunluğun kararının hepimizi boğabileceği” noktasına gelindiğinde ise sorgulamanın hedefinde, bugünün toplumlarının “demokrasi” anlayışı vardır. Oyun güncelleşiverir... Tsanev, hazır yola çıkmışken, Batı uygarlığının beşiği sayılan Antik Yunan’ın demokrasi anlayışını yerle bir etmekte, hızını alamayıp “İlyada” destanına dek uzanmaktadır. Gerisi Sokrates’in Gardiyan’laştığı, Gardiyan’ın Sokrates’leştiği, Sokrates’in karısının işe karıştığı bir sözlü ve bedensel çatışma ortamıdır. Sahne olayı yer yer durağanlaşsa da tutarlı bir oyunculuk izliyoruz. Mehmet Atay, “sevimli” Sokrates’i usta işi bir incelikle sunarken, Gardiyan’laşmış Sokrates’te farklı bir kişiliğe bürünüyor. Oktay Dal, baştan sona soluklu bir oyunculuk sunarak, Atay’ınkiyle eşit ağırlık taşıyan rolünü yetkinlikle sırtlıyor. Hülya Dizmen, ikinci yarıdaki devinime hoş bir enerji katarak iki başrol karşısında sağlam bir duruş sergiliyor. Çankaya Sahne konuk topluluklara da yer veriyor. Ayrıca sergiler için de elverişli bir uzam... Sabri Tuluğ Tırpan Tomur Atagök’ün ‘Döngüsel İzler’ sergisi bir tür retrospektif İş Sanat’ta bir feminist Darüşşafaka Cemiyeti, Süreyya Paşa’yı anıyor Darüşşafaka Cemiyeti, Süreyya İlmen, namı diğer Süreyya Paşa’yı ölümünün 65. yıl dönümünde düzenlediği törenle anmaya hazırlanıyor. 6 Şubat Perşembe akşamı düzenlenecek olan anma töreninde piyanist Sabri Tuluğ Tırpan ve keman sanatçısı Seda Subaşı konser verecek. Kurulduğu günden bu yana eğitimde fırsat eşitliği anlayışıyla faaliyetlerini sürdüren Darüşşafaka, bağışçılarının adlarını yaşatmak adına anlamlı projelere imza atmaya devam ediyor. Maltepe başta olmak üzere, İstanbul’un Anadolu yakasına birçok hizmette bulunan asker, siyasetçi ve iş adamı Süreyya İlmen Paşa ölümünden önce mal varlığının büyük kısmını çeşitli kurumlara bağışladı. İlmen, 1927’de açılan Türkiye’nin ilk çağdaş tiyatro ve sinema binası, Süreyya Operası’nı Darüşşafaka’ya miras bıraktı. Anma töreni, Süreyya Operası’nda 06 Şubat Perşembe akşamı saat 19:00’da gerçekleştirilecek. Atilla Dorsay ile sinema üzerine Sinema yazarı Atilla Dorsay, 6 Şubat Perşembe günü saat 19.00’da Cihangir Semt Konağı’nda “Sinema Tutkusu” başlıklı bir söyleşi, seminer programı yapacak. Dorsay, Türk sineması üzerine geçmişten bugüne uzanan yolculuk hakkında konuşacak. İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde eğitimci, müzeci, çevreci ve feminist Tomur Atagök’ün “Döngüsel İzler” başlığıyla açtığı, sanat yaşamı nın her döneminden örneklerin gö rüleceği “retrospektif” diyebilece ğimiz sergisini, sanatçının dostu ve KONUK YAZAR sergi küratörü Denizhan Özer ile birlikte gezdik. Kibele’nin Serfiraz Ergun salon salon uzanan mekânı sanatçının sanatsal pratiği ve dönemleriyle paralel olarak bölümlere ayrılmıştı. Prof. Tomur Atagök, yükseköğ renimini, ABD University of Califor nia, Berkeley’de bitirdi ve Türkiye’ye döndü. MSÜ Resim ve Heykel Mü zesi Müdürlüğü ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Sanat ve Tasarım Fakültesi’nin kurucu dekanlığını yaptı. Tomur Atagök’ün “Döngüsel İzler” başlığıyla açtığı, sanat yaşamının her döneminden örneklerin görüleceği “retrospektif” sergisi Kibele Sanat Galerisi’nde 18 Şubat’a kadar görülebilir. Yazı tabloya giriyor Türkiye daha figüre dayalı sanat anlayışı içindeyken Tomur Atagök’ün, ABD’deki eğitiminin ve yeni dünyanın sanat akımlarının etkisiyle de yeni arayışlara girdiği anlaşılıyor. O bakımdan, küratör Denizhan Özer, sergiyi sanatçının Türkiye’ye dönüşüyle başlayan arayışlarını yansıttığı işleri ile açmış. Bu döneminde tuval, desen, ve boya malzemelerine farklı medyumlar kattığını görüyoruz. 1980’lerde yaptığı işlerde tuvalin üzerine yapıştırdığı şeritler, tüller, kâğıtlar, filmler hem tuvale katman katıyor hem de ardındakini görme çabasıyla izleyicide merak uyandırıyor. Bazen de tuval yerine metal tabakalar kullanıyor. 1980 yılı, 12 Eylül askeri darbesinin olduğu yıl. Sanatçı dolayısıyla kendisini siyasi bir kaosun da içerisinde buluyor. Bu yüzden sadece malzeme değil, sanatsiyaset ilişkisi de aklını kurcalamaya başlıyor. İşte bu döneminde Uğur Mumcu’nun yazdığı metinler Tomur Atagök’ün tuvallerinde yer buluyor. Ülkenin coğrafi bölge olarak savaşlarla çevrili olması yine tuvaline yansıyor ve birçok savaş tablosu yapıyor. Böylece resimleri anlatım da kazanmaya başlıyor. 1993’te Uğur Mumcu’nun evinin önünde bir suikasta kurban gitmesi sanatçıyı oldukça etkiliyor. Sıradan kadın tanrıçalar Bu arada, Türkiye’de yazının resimden daha etkili olduğunu düşünüp artık yazıların da resmine girmesine izin veriyor. Örneğin “Savaş Hiç Bitmedi” isimli tablosundaki ayna, içinde kendimizi gördüğümüz anda bize, bizim yüzümüzden savaşın bitmediğini de söylemiş oluyor. Zaten kadın sorunlarına değinen bir sanatçı, o yüzden kadınla ilgili şiddet de, kadın cinayetleri de Tomur Atagök’ün sık sık betimlediği bir konu. Aslında bu bölümden sonra sanatçının kadın konuları hiç bitmiyor ve serginin bir başka bölümünde kadın konusunun başka bir boyutuyla karşılaşıyoruz. Atagök şöyle diyor: Bu çoğrafyada binlerce yıl önce tanrıçalar vardı, bu toprakları bu tanrıçalar yarattı. Aslında onlar sıradan kadınlardı ama değerliydi. O yüzden tanrıçalar sıradan kadınlardır ama kadınlar da tanrıçadır. Sergi, bu ikilik üzerine kurgulanmış bir ölçüde. Bir duvarda Anadolu tanrıçaları Kibeleler var, karşı duvarda ise kolajların, fotoğrafların arasından bakan Safiye Ayla’dan Füreya’ya, Yıldız Kenter’den Necla Arat’a onlarca günümüz kadın tanrıçaları. Bir salondan diğerine geçiş, kadınların doğa ile olan ilişkisi ve iç içeliğini anlattığı tablolarla oluyor. Bu tablolarda da doğa, kuşlar anlatılırken doğadan gelen toplanmış kuş kanatları, ağaç dalları, yapraklar da kolajın parçaları haline geliyor. Kadın, toplayıcı ve birleştirici özelliğine doğurganlığı da eklenince, doğa resimlerinin başrolüne geçip kuruluyor. Tomur Atagök, Demirciköy’de doğanın ortasında yaşıyor ve her sabah uzun yürüyüşler yapıyor ve ileride işlerinde kullanabileceği malzemeleri tek tek topluyor, bu yürüyüş sırasında. Küratör, sergiyi soru cevap üzerine kurguladığını anlatırken benim gözüm “Tanrıça Ben Miyim?” isimli bir tabloya takılıyor. Yanında da yan yana 4 otoportresi asılı Tomur Atagök’ün, “Evet sen de tanrıçasın” dercesine. Bu otoportreler de sanatçının kendi sanat pratiğini yansıtıyor ve resimdeki boyalar ve formlar arasından sanatçının kendisi bizi gözetliyor. Adeta şu soruyu sorduruyor sanatçı: “Binlerce yıllık bu coğrafya eğer bir kadını tanrıça olarak ortaya çıkıyorsa yirmi birinci yüzyılda bu kadınları neden öldürüyorsunuz?” TELEVİZYON Hazırlayan: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK YAYIN AKIŞI 07.00 Güne Bakış 10.30 Biz Bize 12.00 Haber 12.30 Söz İstanbul’da 13.00 Haber 13.30 Spor Haberleri 14.00 Haber 14.30 Ellerin Türküsü 15.30 Dünyadan Haberler 16.00 Güncel 17.00 Haber 17.30 Spor Haberleri 18.00 Ekonomi Haberleri 18.30 Günce 20.00 Ana Haber Bülteni 21.00 Nereden Nereye 21.30 Gündem Özel 23.00 Ata’nın Mirası 23.30 Bizim Topraklar 07.00 Gün Başlıyor 10.00 Haber 10 11.00 Kulis 14.00 Gün Ortası 16.00 Tele Ekonomi 17.00 Sağlık Masası 18.00 Ana Haber 20.00 18 Dakika 21.00 Mercek 23.00 Haber 23 07.15 İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat 10.00 Çağla ile Yeni Bir Gün 12.15 Sizi Böyle Alalım 14.00 Temizlik Benim İşim 16.00 Zuhal Topal’la Sofrada 19.00 Fatih Portakal ile Fox Ana Haber 20.00 Kadın Final 00.15 Zümrüdüanka 09.30 Resim Sevinci : Bob Ross 10.00 Geleneğin Kalp Atışları 11.00 Yörünge: Dünyanın Olağanüstü Yolculuğu 12.00 Eskici 12.30 Hayat Sanat 13.00 Murat Boncuk’la Atölye 13.30 Nakkaşın Fırçası 14.00 Evliya Çelebi 14.30 Anadolu Arkeolojisi 15.00 Karalama Defteri 15.30 Koleksiyoner 16.00 Tarih Söyleşileri 17.00 Muasır 17:30Sinema Dünyası 18.30 Bir Oyundan Fazlası 19.00 Tarihin Ruhu 19.30 Bir Resim Bir Hikaye 20.00 Belgesel : Eski Mısır Hazineleri 2 ( Treasures Of Ancient Egypt 2 ) 21.00 Yabancı Sinema Aşk, Şimdi 23.00 İhmal Edilebilir Nasihatler 09.00 Altın Peşinde 11.25 Alaska: Son Sınır 13.05 Alaska’yı Mesken Tuttuk 14.45 Nasıl Yapılmış? 16.30 Altın Peşinde 18.15 İşte Sürat İşte Ses 19.10 Tamirat Tadilat 20.05 Hurda Avcıları 21.00 İnsan Ayıya Karşı 21.55 Bilinmeyene Yolculuk 22.50 Sokak Çılgınları 23.45 Dizel Kardeşler 10.50 Hazen Audel ile Kabile Yaşamı Özel 11.45 Sular Çekilince 12.40 Sıra Dışı Bir Kaya 13.35 Araba S.O.S. 14.25 Yıldızlarla Buluşma 15.20 Ahmak Bilimi 15.42 Ahmak Bilimi 16.10 Hazen Audel ile Kabile Yaşamı Özel 17.05 Araba S.O.S. 18.00 Yıldızlarla Buluşma 20.00 Hapishane Günlükleri 21.00 Albert Lin ile Kayıp Şehirler 22.00 Hazen Audel ile Düşman Hattında 23.00 Uçak Kazası Raporu: Özel 23.55 Bear Grylls ile Yabanda [email protected] İKSV ile ‘Köprüde Buluşmalar’ İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafın dan İstanbul Film Festivali kapsamında düzenlenen “Köprüde Buluşmalar” 1317 Nisan arasında yapılacak. “Köprüde Buluşmalar Film Geliştirme Atölyesi”, “Work in Progress” ve “Komşular” atölyelerinde Türkiye’den ve komşu ülkelerden uzun metraj kurmaca ve belgesel projeleri ile postprodüksiyon aşamasındaki filmlerin sunumları uluslararası sinema profesyonellerine yapılacak. Atölyeye 112 başvuru arasından 10 kurmaca ile 1 belgesel film projesi seçildi. Projelerin uluslararası sunumları 1516 Nisan tarihlerinde Cezayir’de olacak. Atölyeye katılacaklar arasında “Agoni” projesinin sunumuyla Ali Vatansever; Alper Canıgüz’ün romanı “Kan ve Gül”ün uyarlamasıyla yapımcı Yamaç Okur ve Sinan Öztürk; Feride Çiçekoğlu ile geliştirdiği projesi “Aniden”in sunumuyla Melisa Önel gibi isimler yer alacak. Bu yılın belgesel projesi ise, Ali Özkul’un Ceylan Özgün Özçelik yapımcılığında geliştireceği filmi “O Yaratıklardan Biri” olacak. 2020 ‘Başlangıçların Yılı’ olacak! GÜZEL TÜRKÇE TABELALAR KULLANALIM Uzun zamandır yabancı dilde tabela yağmuru altındayız. Önceleri İngilizce, şimdilerde bazı yerlerde Arapça duyurular. Tişörtlerde İngilizce de cabası. Kendiliğinden Türkçeye çeviriyor, bazen de sahibine anlamını bilip bilmediğini soruyorum. Kimi biliyor, kimi bilmiyor. Elbette emperyalist düşünceleri belirten tümceler. İngilizce tabela örnekleri vermiyorum. Son zamanlarda güzel Türkçe tabelalar daha da çoğalmaya başladı. Tıpkı fastfood denilen hızlı yemek kültürlerine tepki olarak ev yemekleri sunup satanların çoğalması gibi. Gördü ğüm güzel örnekleri sunuyorum: Gözüdöner, Kırk Çeşni Lokantası, Hanımeli Ev yemekleri, Doyuran Lezzetler, Pilavcı Teyze, KENT KÜLTÜRÜ TERÖRE KARŞIDIR Kahve İklimi, Kahve Deryası, Yuvakur Emlak, Gözdostu Optik, Şişman Fırın, Ankara güne, 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleştirilen kanlı terör bir vb., İçten, sıcacık; ne kadar hoş değil eylemiyle uyandı.Tam 103 yurttaşımız yaşamını yitir mi? Kendimizi bıra di.Gazeteler büyük Gar kıp ümitsizliğe kapılmayalım. Atamı katliamı olarak yazdı. Ölenlerin yarısı çocuk za layık olalım. Gü ve kadındı. Şu Görün zel Türkçemize sahip çıkalım. tüyü hiç unutmadım.Bitlisten baba sıyla yola çıkan Vey Nüket Hürmeriç / İzmir OKURLARIMIZ YAZIYOR [email protected] sel ilkokul ikinci sınıf öğrencisi, “Annesi ben bu hafta temizlik yapacağım sen babanla mitinge git” demişti...Ve Veysel babasıyla birlikte gittiği mitingte yaşamını yitirdi.En az on çocuk var orada ölen. Orada simit satan ve kâğıt toplayan insanlar da olay yerinde yaşamlarını yitirdi. Şimdi olayın olduğu yerde sadece bir karton üzerinde ölenlerin fotoğrafları var. Oraya çocuk yaşta yaşamını yitiren Veysel’in sembolik bir büstü ile küçük bir park yapılmasını Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Yavaş’tan istiyorum. Sevgi ve Barış Meydanı olarak da adlandırılabilir. Terör kimden ne amaçla gelirse gelsin lanetlenir, insanlık suçudur. UMUT ÖZKAN/ ANKARA Feng Shui Dünyası’nın her Çin yılbaşı döneminde düzenlediği, o yılın sosyal hayat ve iş alanlarına etkilerini anlattıkları seminerlerinin 17.’si 15 Şubat tarihinde, Ortaköy Radisson Blu Bosphorus Hotel’de yapılacak. Seminerde, uzmanlar Ferda Ünsal ve Işıl G.Alfar, “Yeniden, Umutla Başla!” sloganıyla gelen ve Çin zodyağında Fare Yılı’na rastlayan 2020’yi anlatırken yaşamlarını kolaylaştırmak isteyenlerle, değişen yaşam tarzı ve zamanın getirdiklerine dair önemli ipuçları paylaşacak. Gelirinin bir kısmının Yarına Umut Ol Derneği’ne verileceği seminerde, 2020’nin ekonomik ve toplumsal öngörüleri tartışılırken, kişisel burçlara etkileri ile evlerimizi ve işyerlerimizi yeni yılın enerjilerine nasıl uyumlayacağımız konuları da katılımcılara anlatılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle