18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 13 ŞUBAT 2020 PERŞEMBE Editör: ÇAĞDAŞ BAyraktar TASARIM: ilknur filiz olaylar ve görüşler [email protected] Kurumsal çöküş Geçenhafta yaşananların bir kez daha kanıtladığı gibi kamu kurumları toplumun Derinleşiyor! geleceğinidaha da karartacak bir yıkıma sürükleniyor. Prof. Dr. Yakup KEPENEK Ülkemizde devlet yönetiminde başkanlık yapılanmasının en yıkıcı taraflarından biri kamu kurumlarının yıkıma sürüklenmesidir. Son zamanlarda bunun çok sayıda örneği görülüyor. Van’da çığ altında kalanları kurtarmak için başta AFAD olmak üzere onca kamu kurumunun düzenlemesiyle gidenler kendileri çığ altında kalıyor. Sabiha Gökçen Havaalanı’nda yaşanan uçak kazasının nedenlerinden birinin bir türlü tamamlanmayan pist olduğunun ve pistin yapımının İstanbul Havaalanı’nı yapan şirketlere verilmesinin soru işaretleri havalara uçuyor. Bütçe yapma hakkı bile elinden alınarak işlevsiz kılınan Meclis’in AKP’li üyeleri, FETÖ’cü yargı tarafından iki yıl hapse atılan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a karşı “Başkan”ın isteği üzerine dava açıyor. Ya yargının iyice siyasallaşmış olduğu gerçeği ne olacak? Yine geçen hafta, toplumsal ve ekonomik yaşamın en güvenilir olması gereken kurumlarının başında gelen Kızılay ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) olayları, kurumsal yıkıma tuz biber ekiyor. Kızılay vergi kaçırma aracı yapılırsa... Osmanlı’dan bu yana ülkenin en büyük yardım kurumu olarak bilinen Kızılay’ın bir vergi kaçırma olayında aracı olarak kullanılması çok yönlü bir kurumsal yıkım özelliği taşıyor. Ankara’da, kamu ihale kurumlaşması bir yana bırakılarak yapılan özelleştirme sonucu kamu hizmeti sunan özel tekellerden biri durumuna getirilen doğalgaz şirketinin yönetiminin, diğer kentlerden ayrı tutularak büyükşehir belediyesi yönetimi ile ilişkisi kesiliyor. Sonra bu şirket, devlet bütçesine ödemesi gereken vergiyi Kızılay’a bağışlıyor. Kızılay da aldığı 8 milyon dolar tutarındaki bu 75 bin dolarını kendisi alıyor, kalan 7 milyon 925 bin dolarını Ensar adlı vakfa aktarıyor. Tam da Elazığ ve Malatya depremlerinin yaşandığı günlerde halkın acılarıyla alay edercesine, bu paranın New York’ta yurt yapılmasında kullanılacağı açıklanıyor; ancak para yurt yapacak olan Türken Vakfı’na ulaşmıyor; yolda buharlaşıyor. İleri demokrasimiz (!) bunun hesabını hiçbir yerde, Meclis’te, yargıda, basında ya da sokakta soramıyor. Halk, hayırseverlik duygularının ve yoksulluk içinde ödediği vergilerin aile boyu çıkar ilişkilerinde yok oluşunu içi acıyarak yaşıyor. Olayı sorgulayan basın emekçisi, ilgili şirketin yöneticisinden küfür yiyor. Ankara’nın merkezi Kızılay’da olayı kınamak üzere toplananların üzerine resmisiyle, siviliyle polis ve yeni oluşturulan bekçilerden oluşan kolluk gücü çullanıyor. Göreve yeni başladığında aylığı yeni göreve başlayan öğretmenden yaklaşık bin lira fazla olan bekçi çok daha vurucu davranıyor. Bir kez daha tüik Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ekonomik ve toplum sal istatistikleri derlemekle yükümlü tek yasal kurumdur. 2018’de yapılan atamalarla yönetimi tümüyle hükümete bağımlı kılınan bu kurumun özellikle de işsizlik, enflasyon ve ekonomik büyüme gibi önemli konulardaki istatistikleri, konunun uzmanları tarafından da defalarca kanıtlandığı gibi, hele de son yıllarda güvenilir olmaktan çok uzak kaldı. TÜİK, geçen hafta açıkladığı enflasyon istatistikleriyle, güvenilmezliğini çok daha derinleştirdi. Tüketici fiyatlarını derlediği ürün sepetinin içeriğiyle bir kez daha ve nedenini açıklama gereği bile duymadan oynadı. Tüketici fiyatları, gıda, içecekler, giyim, konut, ev eşyası, sağlık, ulaşım, haberleşme, eğlence ve kültür, eğitim, lokanta ve oteller, çeşitli mal ve hizmetler ana başlıkları altında toplanır. Bu alt kalemlerin her biri tüketimdeki önemine göre ağırlık alır. TÜİK, 3 Şubat Pazartesi günü açıkladığı şubat ayı enflasyon verilerini, yeni ağırlıklar ile derlediğini buna göre, yüzde olarak gıdanın ağırlığının 23.29’dan 22.77’ye; ulaşımın 16.78’den 15.62’ye; konu tun 15.16’dan 14.34’e indirilmiş olduğunu ve ocak ayı enflasyonunun buna göre hesaplandığını duyurdu. Ana kalemlerin etkisinin azaltılmasına, onların önemsizleştirilmesine karşın, yıllık enflasyon, geçen ocak ayına göre yüzde 12.15 ile yine de beklenenin üzerinde çıktı. Fiyat, piyasa ekonomisinin en etkili göstergesidir; ekonomiyle ilgili tüm konularda fiyatlara bakılarak karar verilir. Yanlış fiyat, yerlisiyle ve yabancısıyla tüm ilgilileri kör eder, yabancı turist şaşırır, yatırımcı gelmez. Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden devletin ve işverenlerin yapacağı ücret ve maaş zamlarına dek alınan her kararda fiyat göstergesine bakılır. Çok önemli bir kurumsal sorun daha var: Yorumcuların uzmanlığı; bilimsel araştırma yapanların bilim insanlığı yalnızca doğru istatistiklerle çalıştıklarında bir değer taşır. Yanlış istatistiklerle ne uzmanlık ne de bilim yapılır; yalnızca yalan söylenir. “Yalancının mumu...” deyimini üretmiş olan bu toplum, yaşanan bu korkutucu kurumsal çöküşü de tersine çevirecek gizi güce sahiptir. Uğur Mumcu ve dış politika Kahramanlık yapmadan direnmek! Baskıcı rejimlere “direnmenin” çok zor olduğu düşünülür... Genellikle baskıya karşı “direnmenin”, “kahramanlık” denilebilecek tutum ve davranışlar gerektirdiğine, “kahramanlıkların” ise büyük bedeller ödenmesine yol açtığına inanılır. Çünkü baskıcı rejimler ödül ve cezayı çok sık ve aşırı kullanırlar: Boyun eğenleri, biat edenleri, köleliği kabul edenleri derhal ve büyük ölçüde ödüllendirirler... Muhalif olanları, “direnenleri” dışlarlar, cezalandırırlar, işten atarlar, hatta hapse tıkarlar. Ama kahramanlık ve bedel ödeme konularındaki bu düşünce ve inançlar yanlıştır: Baskıcı rejimlere, hiçbir kahramanlık yapmadan, hiçbir bedel ödemeden, son derece etkili bir biçimde direnmek de olanaklıdır. HHH Çıkarcı yani menfaatperest, paragöz, soyguncu, vurguncu, yağmacı, biatçı, köle olmadıkları ve baskıcı iktidardan beslenmedikleri halde: Rahatlarını bozmak istemeyenler... Viran hanelerindeki çoluk çocuğu yani “evlâdü ıyâli” düşünerek ekmeğiyle oynanır diye korkanlar... “Fazla konuşma, büyüklerimiz bizden iyi düşünür” diye yetiştirilmiş olanlar... “Ülkeyi kurtaracak bir tek ben mi kaldım” diye düşünenler... “Böyle gelmiş, böyle gider” diyenler... “Etliye sütlüye karışmadan” yaşamayı ilke edinmiş olanlar... Zayıf kişilikli, ezik olanlar... Güce tapanlar... Veya en önemlisi: Demokrasi, Laiklik, İnsan Hakları, Adalet gibi kavramlarla, geçim dertlerinin ve evlerine giren yetersiz gelirlerin baskıcı siyasal iktidarla ilişkisini kuramayanlar... Baskıcı rejimlere karşı direnmezler, korkarlar ve baskıya sessizce boyun eğerler. HHH Aslında “işinde gücünde olan”, dünyaya veya topluma “çekidüzen vermek” gibi yüce (!) duygulara sahip olmayan “normal bir insanın” tutum ve davranışını belki de Nobelli yazar Coetzee, felsefi plana da taşıyarak çok iyi belirlemiştir. Benim tasvip etmediğim, kendi siyasal tutum ve davranışını: “Kötümser anarşistik sessizlikçilik”... Veya “Anarşist sessizlikçi kötümserlik”... Veya “Kötümser sessizlikçi anarşizm”... (Pessimistic anarchistic quietism, or anarchist quietistic pessimism, or pessimistic quietistic anarchism) Olarak tanımlıyor ve şöyle açıklıyor: Anarşist, çünkü iktidara karşı. Sessizlikçi, çünkü değişme arzusunu ifade etmenin insanı iktidara yönelteceğini düşünüyor. Kötümser, çünkü değişmenin olanaklı olacağına inanmıyor. (Kaynak için bknz: Zülal Kalkandelen/ Dünyalı Yazılar, 5 Ekim 2009 Pazartesi, “Irk Temelli Siyasete Coetzee Yorumu”, Cumhuriyet Pazar Dergi/4 Ekim 2009) Beni tanıyanlar tahmin ederler ki, ben bu üç niteliğe de karşıyım: Anarşist değilim... İyimserim... Değişmeye inanırım ve sesimi de çıkarırım! HHH Bütün baskıcı iktidarlar, otoriter yönetimlerinin meşruiyetleri için “sandıktan çıkmış olmayı” gerekçe olarak belirtir, ödül ve ceza yöntemi yanında “en etkili araç olarak da medyayı” kullanır. Dolayısıyla, hiçbir kahramanlık gösterisine girişmeden, hiçbir riske girmeden ve hiçbir bedel ödemeden yapılacak iki basit şey vardır: 1) Sandığa gidip, baskıcı iktidara değil, özgürlükçü muhalefete oy vermek. 2) Baskıcı iktidarın yayın organlarını almamak, okumamak, izlememek, dinlememek, seyretmemek ve muhalif gazete ve televizyonları izlemek, okumak, seyretmek. Yani solcu kılığındakilerin “sandığa gitmeyin”, “seçimleri boykot edin” propagandalarına kulak asmadan, sandığa gitmek ve baskıcı iktidar hariç istenilen bir partiye oy vermek... Baskıcı iktidarın yandaşı olan medyanın reklamlarına, ilanlarına kanmamak, bunları almamak, izlememek, okumamak, seyretmemek... Yine solcu ve anarşist kılıklıların “medyayı izlemeyi bırakın” önerilerine kulak tıkayarak muhalif gazete ve televizyonları izlemek, okumak, seyretmek. Bu açılardan Türkiye’deki 31 Mart ve 23 Haziran 2019 seçimleri, evrensel açıdan yazdıklarımın gerçek olduğuna ilişkin ulusal bir kanıt, yine Türkiye’de CHP’nin CNN TÜRK boykotu, çok geç atılmış da olsa, örnek bir ulusal adımdır. Daver Darende Emekli DiplomatYazar Türkiye’yi denetim altında tutan küresel projenin aşama aşama uygulandığı bu duyarlı dönemde Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” politikasının yılmaz savunucusu, değerli yazar Uğur Mumcu’yu anımsamamak olası mı? Bölgemizde hızla gelişerek günümüzde tehlikeli boyutlara ulaşan olayların düpedüz emperyalizmin bir oyunu olduğunu Uğur Mumcu yıllar önce yazmadı mı? Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin egemen güç olarak bölgenin siyasal haritasını yeniden çizmekte olduğunu bizlere hatırlatmadı mı? Mayın tarlası Türkiye’nin dış politikada ABD markalı mayın tarlasına doğru hızla sürüklendiğini, “Çekiç Güç”ün Güneydoğu’da konuşlandırılmasının gizli bir planın parçası olduğunu söylemedi mi? 1990’lı yıllarda televizyonlarda boy gösteren, üst düzeyde önemli sorumluluklar üstlenmiş kimi yetkililerin “Irak’ta sorun çözülse bile ‘Çekiç Güç’ sonuna kadar kalmalıdır. Bu bizim itibarımızı artırır, Türkiye’yi Batı’ya daha da yaklaştırır” (TRT1 5 Ey Montrö, Lozan’dan sonra Türkiye’nin en büyük başarısıdır. ABD’ye Karadeniz yolu açılırsa Türkiye büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. lül 1996 tarihli açıkoturum) şeklindeki sözleri o gün bugün belleğimden silinmedi. O dönemdeki yetkililer, süresi altı ayda bir uzatılan “Çekiç Güç”ün bir aldatmaca olduğunu, Kuzey Irak’ta bugünkü yapılanmanın oluşmasına katkıda bulunduğunu neden fark etmediler? Önemsenmedi Uğur Mumcu’nun gerçekleri yansıtan, Türk ulusunun “Çekiç Güç”le aldatıldığını vurgulayan yazılarına ve uyarılarına ne acıdır ki o yıllarda kimse kulak asmadı. ABD ve Batı emperyalizmi nin Türkiye’yi Sevr’e kadar götürecek ürkütücü projesini, belgelerle ortaya çıkaran Uğur Mumcu’nun bu çabaları ne acıdır ki o dönemde önemsenmedi. Ortadoğu’da Kürdü Türke, Türkü Araba ve Kürde düşman eden siyasetten söz ederken bu siyasetin yaratacağı tehlikeleri o dönemin yetkililerine her fırsatta anlatmadı mı? Uğur Mumcu, küresel egemenlere boyun eğmenin Türkiye’nin bağımsızlığını ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacağını anlatırken dış politikamızın Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi doğrultusunda izlenmesi gerektiğini vurgulardı. Büyük tehlike Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’deki bunalımın ardından Ortadoğu’nun büyük karanlığı içinde, küresel gücün mimarları yeni çözümler (!) ve yeni arayışlar (!) peşindedirler. ABD’ye Karadeniz yolu açılırsa Türkiye büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Montrö, Lozan’dan sonra Türkiye’nin en büyük başarısıdır. Türkiye, 1936’dan beri büyük bir titizlikle Montrö’yü uygulamıştır. Montrö, tüm dengeleri koruyan ülkemiz için yaşamsal önemde bir sözleşmedir. Tartışmaya açılması tehlikeleri de beraberinde getirecektir. “Kanal İstanbul” projesi gerçekleştiği taktirde ülkemizin güvenliğini tehdit edecek ve tüm dengeleri altüst edecek bir proje olacaktır. Yıllar önce Uğur Mumcu’nun yazdıklarının hepsi günümüzde doğrulanıyor. Hayatta olsaydı egemen güçlere karşı mücadelesini büyük bir azimle sürdürür, bugün çok daha tehlikeli bir durumla karşı karşıya olduğumuzu halkımıza anlatırdı. Kalpaksız Kuvayı Milliyeciyi saygı ve artan bir özlemle anıyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle