18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: EMİNE BİLGET 13 12 ŞUBAT 2020 ÇARŞAMBA Alsharif’in ‘Filistin’i SALT Galata’da AYÇA HAN Filistinli görsel sanatçı Basma Alsharif’in eserlerinden oluşan “Orada Her Kimse” isimli sergi, SALT Galata’da açıldı. SALT Programlar Sorumlusu ve Küratörü Farah Aksoy’un programladığı sergi, mekânın üç katında ziyaretçiyle buluşuyor. Sanatçının yaklaşık yedi senelik üretimini kapsayan işlerin yer aldığı sergide eserler hem video, hem fotoğraf hem de enstalasyon olarak binanın çeşitli noktalarına yayılıyor. Serginin başlangıç noktası olan üst katta, Alsharif’in bir zamanlar California’da yaşadığı evin oturma odasını görebiliyorsunuz. İzleyicilere kurgu ve gerçeklik arasındaki geçişkenliği deneyimleten alanda, sanatçının “Trompe l’Oeil” (Göz Aldanması) adlı videosunun alıyor. Sanatçı, küçük çerçe velerin içine yerleştirdiği bu fotoğrafları, gittiği her yere götürüyor. Alsharif’in 2017 yılında çektiği “Ouroboros” (Kuy ruğunu Yiyen Yılan) isim li filmi de SALT Araştırma mekânında belirli aralık larla izleyiciyle buluşuyor. Film Filistin meselesini, yok olmaya yüz tutmuş bir top luluk olan Yerli Amerikalı lar; Fransa’daki harabeler Basma Alsharif’in A Philistine [Bir Filist] (2019) enstalasyonundan bir fotoğraf. ve İtalya’daki çeşitli antik kentler üzerinden kurgulayarak anlatıyor. sürekli olarak döndüğü bir ekran bulunu yor. Odanın hemen yanında yer alan du ‘Bir Filist’ varın üzerinde ise sanatçının internetten Serginin son durağı olan alt katta ise, topladığı ve çerçevelettiği fotoğraflar yer sanatçının yazdığı aynı adlı romana daya nan “A Philistine” (Bir Filist) isimli enstalasyon bulunuyor. Alanın ortasında yine Filistin’de bir evi çağrıştıran oturma alanı var, alanın hemen yanında da Alsharif’in yazdığı roman yer alıyor. Gezi notları ve erotik yazımlardan esinlenen kitap, günümüz Lübnan’ından yola çıkarak 1935 Filistin’ine; oradan da, Antik Mısır’ın MÖ 16. ve 11. yüzyıllar arasındaki Yeni Krallık dönemine uzanıyor. Duvarlarda ise romanın içerisinde yer alan, sanatçının müdahalesinin de bulunduğu siyah beyaz fotoğraflar izleyiciyle buluşuyor. Mekân tamamen kullanıcıların oda görüntüsü yaratılmış alanda vakit geçirmesi, sanatçının yazdığı hikâyeleri okuması ve bulunduğu yeri benimsemesi üzerine kurgulanmış. Düz, yalın, kendi içerisinde sahiplendirmeye çalışan bir özelliği var. “Orada Her Kimse” 26 Nisan’a kadar SALT Galata’da ziyaret edilebilir. SKdeıazzlmaerniık”Anroıksfsoeunyöurenstcateni.kaGitaçökıkyşçaaemtuB“taİtzhuma. dirı’rin İzmir’in Kızları Müzikal oyun deyince opera gibi konunun çok da önemi yok mu demek? Opera seyretmeye giderken müziği dinlemeye gidersiniz, kimse ille de Faust’un konusu neydi di ye düşünmez, bazen İtalyanca dinler, ne dinlediğini önemsemez. Onun gibi mi yani? Pek de değil. Mü zikal oyun, bir opera değil. Konuyu da bilmek, ne olup bittiğini anlamak da önem YAZGÜLÜ ALDOĞAN li. Ama itiraf ediyorum ki Sezen Aksu şarkılarından hareketle “İzmir’in Kızları” müzikli oyun dediğiniz za man kimse de külünü üfleyip ateşi gör meye kalkmıyor. Oyunun adı, Sezen Aksu’nun adı ve Gökçe Bahadır’ın adı, yeterince ilgi uyandırıyor ve davetiye çıkarıyor: İzmir’in Kızları. Güzeldir, öz gürdür, neşelidir, cesurdur, esintili dir! Televizyon kanallarının el değiş tirmesi ve yandaş kanal haline gel mesi, tartışma ve haber programla rının seyredilir olmaktan çıkması ve hatta dizilerin bile eski çekiciliğini kaybetmesi sonucu, belli bir gelir ve kültür düzeyindeki grup, evinden çı kıp tiyatroya gitmeye başladı. Bu da ödenekli tiyatrolar dışında ki prodüksiyonları cesaretlendirdi ve büyük yatırımlarla Amadeus gibi daha düzeyli büyük işler yapılmaya başlandı. Tabii bunda özellikle Zor lu PSM ve İKSV Tiyatro Festivali’nde sergilenen yabancı müzikallere, oyunlara gösterilen büyük ilgi de var. Yerli müzikal Alice örneği ise ek ran yüzü ünlü isimlerin sürüklediği bir başarıyı da getirince başka pro jeler devreye girdi. Most Production yapımcılığında ocak ayında gösteri me giren İzmir’in Kızları’nın beni şa şırtan yolculuğu, çok kısa sürede ko tarılmış olması. Hazırlandığını, hatta ilk başta Elçin Sangu’nun başrolünde iyi de ya erkekler? olacağını duyduğumuzdan neredeyse birkaç ay sonra, üstelik başrol oyuncusu değişmiş olarak sahnedeydi. Tabii burası Türkiye, Türkler “kervan yolda düzülür” hesabındadır. Çok kısa bir hazırlık Sabahattin Ali şarkıları da hızlı bir projeydi ama tek kişilik bir oyun ve bir yazarın şiirlerinden bestelenmiş şarkılara dayanıyordu. Ferhat Göçer de, yılların şarkıcısı, altından rahatlıkla kalktı. İzmir’in Kızları’nı hem merak ediyordum hem de ya müsamere gibi olmuşsa diye fazla bir beklentim de yoktu, açıkçası. O kadar kısa zamanda, şan ve müzikal eğitimi almamış oyuncular bu işin altından nasıl kalkar derken umduğumdan iyi çıktı! Gökçe Bahadır, çok güzel bir kadın olmanın ötesinde başarılı bir oyuncu. Sesi ve şarkı söyleme becerisi olduğunu da burada canlı canlı kanıtladı. İzmir’in (öteki) Kızları, da, adını da verdikleri oyunda erkeklerden daha başarılı. Derya Alabora, Nihan Büyükağaç, Elif Bağcı çok iyi performanslar çıkarıyor. Erkek oyuncular nedense çok da özenilmemiş gibi. Burak Sevinç, başroldeki iki erkekten biri ama çok fazla rolü yok. Hatta oyunun başında birileri gitti geldi, ne oldu, danslı sahneler olduğu için farkına bile varamadık meselenin ve tekrar çıkıp geldiğinde bu da kim olduk! Olgun Toker ise müzikalden çok dramlara yakışıyor, şarkı söyleme konusunda ise fazla cesur bulundu! Oyuncular iyi kötü oynuyor da prodüksiyonun asıl sıkıntısı elbette senaryo. Sadece Sezen Aksu şarkılarını kullanalım, oradan İzmirli kızlara geçip sahnede şarkı söylettirelim dediğiniz zaman Sabahattin Ali prodüksiyonu çıkamıyor. En iyi “Seni Yerler” çıkıyor, hem çok iyi dansediyor hem de güldürüyorlar! Eminim ki müzik direktörü Murat Cem Orhan çok zorlanmıştır ama asıl senaryo ya Sezen Aksu şarkılarından yola çıkılarak hazırlanan müzikal oyunda anlatılan aşk hikâyesinin pek de önemi yok, kızlar dans ediyor, şarkı da söylüyor, o zaman dinlemek gerekiyor! zarı Serdar Saatman da kıvranmıştır. Zaten hikâyenin tam olarak ne olduğunu ne kimse anladı açıkçası ne de bunun üzerinde durdu! Hele oyunun sonunda çıkıp gelen anne, bayağı gereksizdi, şaka gibiydi, zaten bağlamayı da beceremediler. Bunun yanında danslar, koreografi, kısa sürede kotarılan bir Türk oyunu olarak hiç de fena değildi, daha fenalarını da seyrettiğimiz için! Ama en çok da dekor tasarım, dijital efektler göz alıcıydı, alışık olmadığımız için olsa gerek. Bu kadar laf ettiysem iki saat eğlenmedim, sıkıldım demek değil. Pekâlâ keyifli vakit geçirdik, şarkıları dinledik, güldük, eğlendik. Elçin Sangu da yakışırmış buraya, ya dans etmek istemedi ya da senaryoyu beğenmedi. Türkiye’nin üstelik de yurtdışında tek müzikal drama eğitimi almış, nefes nefese kalmadan dans edip şarkı söyleyebilen ve rol yapan bir oyuncusu var, Ayça Varlıer. Onu oynatmayı neden kimse düşünmez acaba? ‘MUAZZEZ MUCIZESI 104 YAŞINDA’ İstanbul Film Festivali kapsamında Pera Müzesi Oditoryumu’nda ve geçen günlerde Boston’da Turkish Film Festival’de izleyicileriyle buluşan, Nurdan Arca’nın “Muazzez Mucizesi 104 Yaşında” adlı belgeseli, yarın saat 18.00’de Bağlam Yayınevi’nde gösterilecek. Arca, gösterim sonrası izleyicilerin sorularını yanıtlayacak. En sevilen aşk şarkıları açıklandı Dijital müzik platformu Spotify, yaklaşan Sevgililer Günü önce yüzde 85’lik artışla 2017 yılı Sevgililer Günü’nde kaydedildi. sinde en çok dinlenen aşk şarkılarını Dünya genelinde Sevgililer Günü çal açıkladı. 1.1 milyardan fazla dinlen ma listelerinde en çok görülen “top 10” me ile John Legend’ın “All of Me” şar şarkı: kısı Spotify’da dünya çapında en çok l “All of Me” John Legend, “Thin dinlenen aşk şarkısı oldu. Türkiye’de king out Loud” Ed Sheeran, “Just the ise Sevgililer Günü temalı çalma lis Way You Are” Bruno Mars, “I Will Al telerinde en çok görülen aşk şarkısı ways Love You” Whitney Houston, Mor ve Ötesi’nden “Küçük Sevgilim”. “Can’t Help Falling in Love” Elvis Pres Spotify’ın dinleyici rakamlarına ba ley, “My Girl” The Temptations, “Ma karak belirlediği listede öne çıkan bazı ke You Feel My Love” Adele, “Perfect” veriler ise şöyle: Ed Sheeran, “I Don’t Want to Miss a Spotify dinleyicileri, “aşk” kelimesi Thing from “Armageddon” Aeros ni başlığa taşıdıkları 75 milyondan faz mith, “I’m Yours” Jason Mraz. la çalma listesi yarattı. “All of Me” ay Türkiye’de Sevgililer Günü çalma lis nı zamanda, Sevgililer Günü çalma lis telerinde en çok görülen “top 10” şarkı: telerinde hem erkek hem de kadınla l “Küçük Sevgilim” Mor ve Ötesi, rın en çok tercih ettikleri şarkı. Şar “Hayalet Sevgilim” İrem, “Sevgilim İyi kı bugüne kadar Spotify’da 29 mil ki Doğdun” Pera, “Sevgilim” Güliz Ay yondan fazla çalma listesine eklendi. la, “Nazende Sevgilim” Figen Genç, Yayımlandığı 2013 tarihinden bu ya “Günaydın Sevgilim” Cem Belevi, na şarkı, her Sevgililer Günü’nde en “Sevgilim” Mustafa Ceceli, “Günaydın az yüzde 50’lik bir artış sergiledi. En Sevgilim” Sıla, “Zorun Ne Sevgilim” Sıla yüksek artış ise dinlenme oranında İrem Derici, “Sevgili Kaybım” Sıla. ‘Eltilerin Savaşı’na 1 buçuk milyon izleyici Gupse Özay’ın son filmi “Eltilerin Savaşı” 10 günde 1 buçuk milyondan fazla izlendi. Film, ilk haftasında 587 bin seyirciyle açılış yapmıştı. İkinci hafta sonunda ise 500 bini aşkın seyirci “Eltilerin Savaşı” için sinema salonlarını doldurdu. Senaryosunu yazan Özay’ın başrolünde de yer aldığı filmi Onur Bilgetay yönetiyor. “Eltilerin Savaşı”, aralarındaki çekişme ve rekabetin hiç sönmediği, birbirinden farklı karakterlere sahip Sultan ve Gizem adındaki iki eltinin hikâyesini anlatıyor. ‘Türkiye Sinemasında Cibali ve Çevresi’ Rezan Has Müzesi’nde “Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası: Emeğin Mekânı” sergisi kapsamında düzenlenen “Cibali Sohbetleri” panel dizisi devam ediyor. “Türkiye Sinemasında Cibali ve Çevresi” başlığıyla 11. oturum 18 Şubat’ta saat 16.00’da Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’nde yapılacak. Panelde Kadir Has Üniversite si Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör. Dr. Esin Paça Cengiz ve Öğr. Gör. Dr. Elif Akçalı, Türkiye sinemasında önemi bir yeri olan tarihi Cibali semtine odaklanarak sinemamekân ilişkisi üzerinden sinemanın, Türkiye’nin toplumsal, sanatsal ve siyasi geçmişindeki dönemeçlerle kurduğu ilişkiyi dinleyicilerle paylaşacaklar. Sarı bir çiçek açıyor Sarı bir çiçek açıyor. Sonra sarı çiçekler birbirinin içinden açılıp çoğalıyorlar. Sanki sessizliğin içinden önce tek bir nota, sonra kocaman bir orkestra yükseliyor. Sarı çiçek bir yerde mor oluyor, bir başka yerde kırmızı. İKSV’nin sayfasında İstanbul Festivali’nin bu yılki sunumu böylesine rengârenk ve iç açıcı. Bütün haziran ayı boyunca birbirine seslerle, renklerle el veren etkinlikler var. Festival izleyicilerinin eskisi olmak da güzel bir şey. Eski festivallerde biz müzik dünyasının ünlülerini keşfederken onlar da bizi, Türk dinleyicisini tanıyorlardı. İstanbul’daki bu müzik şölenine katılmak aynı zamanda tarihle özleşmek, DoğuBatı müzik kültürüne tanık olmaktı. İlk festival programlarına bakıyorum: Örneğin Yehudi Menuhin gibi devler gelip çalıyor. Klasik Türk müziği korosu, tiyatro, caz, dans iç içe. Sonra İstanbul Festivali bu demetten kendi çocuklarını doğurdu, her bir sanat dalı, bienal ve film de eklenerek kendi festivalini yarattı. Teknolojinin gelişmesiyle yöneticilerin sanatçılarla irtibat kurması, yükselen sanatçıları yakalaması; izleyicilerin de programlara kolayca ulaşması ve bilet alma işlemleri kolaylaştı. İlk festivallerde AKM gişelerinin önünde sabaha karşı kuyruklar oluşurdu. Şimdi bir tık ile elinizdeki telefondan yer ayırtabiliyorsunuz. Gelecek olan sanatçıyı uzunçalarların arkasındaki bilgiden tanırdık. Şimdi Google’dan bütün bilgiler karşınıza çıkıyor. Festival tanıtım yazısı yazmak için evdeki Gramofon dergilerinde o sanatçıları arar, benzer festivallerin programlarını araştırırdık. Her yıl açılış Nejat Ezcacıbaşı’nın güven veren, kucaklayıcı konuşmasıyla yapılırdı. Konser sonrasındaki resepsiyonlar ise yorumcu, yönetici ve dinleyicinin kaynaştığı ortamlardı. Şimdi merakla bekliyoruz: ellinci yıla yaklaşırken nasıl porgramlar hazırlanıyor, festivale öncü olan kişileri ve bugünlere getirenleri anmak adına nasıl sunumlar yapılacak? Son yıllarda İstanbul’da yeni mekânlar araştırıldı, her birisi akustik açıdan kusursuz olmasa da değişik yaş gruplarını, değişik müzik türlerini ağırlayan tarihi yerler keşfedildi. Böylece festival bütün İstanbul’a yayılan vazgeçilmez bir etkinlik haline geldi. Şakir Eczacıbaşı’nın deyişiyle festivalin yıllar içindeki en değerli sponsoru da Aya İrini olmuştu. Bu yıl artık festivalimiz ne yazık ki bu ruhani mekândan yoksun. Umarız içinde yapılacak onarım bir an önce biter ve o mekânla özleşen İstanbul Festivali de etkinliklerine devam eder. Aya İrini’de bir a capella koro dinlemeyi çok özleyeceğiz. 48. yılında İstanbul Festivali Elginkan Grubu’nun ana sponsorluğunda ve Efruz Çakırkaya’nın yönetimindeki müzik festivalinin bu yılki ana teması “Beethoven’in Aydınlık Dünyası”. Tarihte “Aydınlanma” olarak bilinen 18. yüzyılın ikinci yarısından yola çıkıp bu yıl bütün dünyada 250. doğum yılı kutlanan Beethoven’a uzanan bir program hazırlanmış. Programların kimi solistleri, şefleri ve orkestralarıyla; kimi de hazırladıkları değişik programlarla dikkat çekiyor. Ismarlanan üç yeni eser ile içinde yaşadığımız dönemin sesi yansıyacak: Turgay Erdener’den “Pastoral Alla Turca”; Hasan Uçarsu’dan “Toprak sever insanları..” ve Peteris Vasks’ın 6. Kuvarteti. Bana göre festivaldeki en önemli etkinlikleri de şöyle sıralayabiliriz: MyungWhun Chung yönetimindeki Staatskapelle Dresden ve piyanist Emanuel Ax; Elim Chan yönetimindeki Berlin Konzerthaus Orkestrası ve piyanist Vikingur Olafsson; Borodin Quartet ve piyanist Alexei Volodin; Martin Haselböck yönetimindeki Viener Akademie ve soprano Sophie Karhauser ve açılış konserinde Tekfen’in solisti olan kemancı Stella Chen. İdil Biret ile “Beethoven Yolculuğu” ise bir kocaman maraton. Yaşam boyu başarı ödülü Türkiye’de müzikseverlerin yakından tanıdığı çellist ve şef Alexander Rudin’e verilecek. Onur Ödülü’nün sahibi de bu yıl yazar Ahmet Say olacak. OSCAR’LI OYUNCU MARKA ELÇISI OLDU Oscarlı oyuncu Susan Sarandon, Fransa merkezli Accor Otel Grubu çatısı altındaki Fairmont otellerinin global marka elçisi oldu. Aynı zamanda bir anne ve aktivist olan Sarandon, markanın 2020 İlkbaharını başlatan yeni global pazarlama kampanyasında rol alacak. Aktris ve UNICEF İyi Niyet Elçisi olan Sarandon, Fairmont’un tarihini ve otellerini modern hassasiyetlerle ve yeni nesil gezginlerin hayallerine bağlayarak aktaracak. Akbank Sanat’tan Sırp sinemasına bir bakış Akbank Sanat, 15 29 Şubat tarihleri arasında güncel Sırp sinemasından 3 filme ev sahipliği yapıyor. Etkinlikte sinemaseverler; “Yük”, “Dikişler” ve “Güney Rüzgârı” adlı filmleri izleme imkânı bulacaklar. Filmler Sırpça orijinal ve Türkçe altyazılı olarak gösterilecek. Bilet fiyatı: 5 TL. Program şöyle: 15 Şubat “Yük / Teret” (y: Ognjen Glavoni). 22 Şubat “Dikişler / Savovi” (y: Miroslav Terzi). 29 Şubat “Güney Rüzgârı / Juni Vetar” (y: Milo Avramovi). Filmlerin gösterim saati 15.00.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle