02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 9 2 ARALIK 2020 ÇARŞAMBA Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın yeni kitabı, yargıdaki durumu ortaya koyuyor Yargıya siyasi ‘Cendere’ OdaTV Haber Müdürü, gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu ile OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın yeni kitapları “Cendere” bugün okurlarıyla buluşuyor. Kitapta son döleri fişlediği, iş insanı Ömer Faruk Ilıcan cinayetinin siyasilerin müdahalesiyle nasıl kapatılmaya çalışıldığı, Nurcuların devlet içerisindeki yapılanması, yargıda Pelikancılar ve Hakyolcular İran’ın ‘acem’ilikleri! nemde yargı içerisindeki müdahaleleri ile adlarından sıkça söz edilen Pelikancıların, AKP içindeki operasyonları ve kimSEYHAN arasında geçen çekişme, Cumhurbaşkanı’nın avukatlarının hanAVŞAR gi dosyalara nasıl müdahale ettikleri gözler önüne seriliyor. İran’ın nükleer beyin gücü İmam Hüseyin Üniversitesi’nden Prof. Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesi, İsrail’in BARIŞ TERKOĞLU Erdoğan’ın avukatı Metastaz’ın Fransız şirket İran’ın Basra komşularıyla normalleştiği bir döneme karşılık geldi. 27 Kasım’da, Tahran yakınlarında güvenliğin yüksek olduğu bölgedeki saldırının sır perdesi tam aralanmadı. bir ötesi “Bir dönem FETÖ, bünyeye sızmış kanser olarak tanımlanıyordu. Yenildiğini sandığımız anda, bir başka organda kendisini yeniden üretmesi gibi... FETÖ sonrasında olanları da Metastaz’a benzetmiştik. Devlet içinde örgütlenen cemaatlerin kendi düzenlerini kurduğu, kendi hâkimleriyle, polisleriyle iş tuttuğu düzeni anlatmıştık. İşin ilginci; Türkiye, o kitaptan sonra yüksek sesle devlet içindeki cemaat örgütlenmelerini tartıştı. Bizim için ise bedeli ölüm tehditleri, yargılamalar, hapis ve tabii hedef alınmak oldu. ‘Metastaz’ın bir ötesini anlatabilir miyiz’ diyorduk. Cendere, devlet içinde yalnız cemaatlerin değil, tüm hiziplerin at koşturduğu düzeni anlatmak için bulduğumuz bir tarif oldu. Bu kitap ortaya çıktı.” BARIŞ PEHLİVAN Evet, nefes alamıyoruz “Türkiye’de hemen her olumsuz gelişmeye verilen genel geçer bir cevap var: “Devlet”. Oysa yaklaşıp baktığınızda, kendini devlet olarak sunanların, çoğu zaman kendi örgütünü devlet sayanlar olduğunu görüyorsunuz. Örnek olsun, hapse girdiğimde bana yumruk atan gardiyan “ben devletim” diyordu. Türkiye’de bu kitapla ağızlarında her gün devlet olanların, yarattıkları cendereyle hem toplumu çürüttüğünü hem de devleti bitirdiğini anlatmak istedik. Çünkü başka bir otorite devletin işini yapmaya başlamışsa orada devletin varlığı tartışmalıdır. Toplum da olağan düzenini o yapılarla kurar ya da eskisi gibi kuramaz. “Nefes alamıyorum” diyordu ya boynuna polisin bastığı mazlum Amerikalı. Evet bu bir cendere, nefes alamıyoruz!” için devrede Kitapta dikkat çeken konulardan biri kamuoyunun yakından tanıdığı, adı geçmişten bugüne FETÖ ile anılan işadamlarına aldırdığı takipsizlik kararları ile anılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatlarından M.D.İ’nin bir dosyada yargı mensupları ile dosyanın tarafını nasıl bir araya getirdiğini ve yargıya müdahalenin nasıl yapıldığını konu alıyor. Ama bu olay iddia boyutundan çok daha ötede çünkü ortada delil olarak bir ses kaydı bulunuyor. Gelelim o dosyanın detaylarına... Türkiye’nin ünlü mutfak eşyası satan şirketlerinden birisi olan E. firması, şirketi dünyaca ünlü bir Fransız markasına devrediyor. Ancak firmanın milyonlarca lira borcu ve 20’yi aşkın alacaklısı mevcut. Alacaklılar T. şirketinden alacaklarını istemeye başlıyor. Davalar açılıyor. Bir banka, T. şirketinin CEO’sunun iki şirket arasındaki ilişkiyi kabul etmesini dayanak yaparak alacağını T. şirketinden tahsil etmeyi başarıyor. Bu durum, T. şirketinde paniğe neden oluyordu. Bu tahsilatın diğer borçluların önünü açmasından korkuyorlar. Bir yangın söndürme firmasının E. şirketinden 20 milyon lira civarında alacağı bulunuyor. Borcunu tahsil eden bankanın durumunu emsal gösteren yangın söndürme firması, T. şirketi hakkında icra kararı aldırmayı başarıyor. Lakin araya bazı hukuk büroları giriyor, itirazlar yapılıyor ve alınan karar itirazla değiştiriliyor. Yargı üyelerine para verildi iddiası T. ve E. şirketleri arasındaki ilişki kanıtlanmış olmasına karşın İstanbul’daki mahkeme vermesi gereken kararı bir türlü vermiyor. Tam da bu sırada T. şirketinin eski CEO’su devreye giriyor, tüm bildiklerini yangın söndürme firmasının avukatına anlatıyor. CEO, T. şirketinin bazı hukuk bürolarıyla anlaştığını, kimi yargı üyelerine de paraların verildiğini, işin içinde politik kimliği ile öne çıkan bazı avukatların da olduğunu ileri sürüyordu. Kanıtı ise bir ses kaydıydı. Kayıt, T. şirketinin araya kimleri sokup mahkemeleri nasıl bağladığını ortaya koyuyordu. Kayırtta beş kişinin sesi bulunuyor. Biri T. şirketinin ünlü avukatı K.S.. öteki, bizzat kaydı yapan T. şirketinin o dönemki CEO’su, bir diğeri istinaf dosyalarına bakan üst düzey yargı mensubu H.K., öteki Adalet Komisyonu’nda görev yapan üst düzey yargı mensubu B.A. ve bu dört kişiyi bir araya getiren beşinci kişi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı M.D.İ. Ses kaydına göre beş kişi yüksek yargı mensubu B.A.’nın odasında toplanmıştı. Toplantının konusu ise T. şirketine açılan davalardı. Konuşmalarda T. şirketi hakkındaki icra davalarının reddedilmesi, daha önce verilmiş kararların nasıl bozulacağı konuşuluyordu. Fransız şirketini Türk borçlulardan nasıl kurtaracaklarına dair çözüm arıyorlardı. Ses kaydında, gerekçeli karar yazılmadan önce avukatlara gösterilmesinden de söz ediliyordu. Kayıttaki en dikkat çekici kısım ise Türkiye’nin çok kritik davaları için kullanılan “daha önce ... davasından da bu kararı aldırdım” türünden ifadelerdi. Barış Teroğlu Barış Pehlivan Cinayeti örtme girişimleri Kitapta, AKP’ye yakınlığı ile bilinen Kadooğlu Holding’in Onursal Başkanı Cemal Kadooğlu ve yakınlarının Kalegaz şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Faruk Ilıcan cinayetine ilişkin soruşturmadan siyasilerin yardımıyla nasıl kurtuldukları da anlatılıyor. Ömer Faruk Ilıcan, 21 Mart 2018’de Ankara’daki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Soruşturma sürecinde Cemal Kadooğlu gözaltına alındı. Cemal Kadooğlu’nun oğlu Tarkan Kadooğlu kayıplara karışırken, yeğeni Veli Kadooğlu ise 3 ay tutuklu kaldı. Ancak iddianamede, Cemal Kadooğlu’nun adı şüpheli listesinde yer almadı. ‘Milletvekili Uzer, Adalet Bakanı’na gitti’ Kitaptaki bilgilere göre; cinayet soruşturması devam ederken Cemal Kadooğlu AKP Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer’i devreye sokuyor. Uzer, hemen Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e gidiyor ve “Bir cinayet soruşturmasına bütün aşiret dahil edildi neredeyse, Kürt diye böyle yapılıyor” iddiasında bulunuyor. Bakan Gül, Uzer’i o dönem Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’a yönlendiriyor. Cinayet şüphelisi Başsavcı’nın odasında Uzer, Başsavcı Kocaman ile görüşüp, ikinci bir görüşme için sözleşiyor. Bu görüşmede ise yanına Cemal Kadooğlu’nu alıyor. Cinayetin bir numaralı şüphelisi Kadooğlu iddiaya göre başsavcının makam odasında ağırlanıyor. Başsavcının, şüpheliye “Avukatlarınız ile soruşturma savcısı yakın ilişkide olsun, otursunlar konuşsunlar” dediği iddia ediliyor. Dosya savcısı Ali İhsan Akdoğan, Cemal Kadooğlu dahil herkesi şüpheli gösteren bir iddianame hazırlıyor ve mahkemeye sunuyor. Atlatıldığını fark eden başsavcı, “Sehven gönderdik” diyerek mahkemeden iddianameyi geri alıyor. Akdoğan, Zile Başsavcılığı’na sürülüyor. Dosya Başsavcıvekili Burhan Tezcan’a emanet ediliyor. Bu arada tutuklu Kadooğlu üyelerinin serbest kalması için de uğraş içine giriliyor. Sulh ceza hâkimlerine şüphelilerinin tahliye edilmesi için baskı yapılmaya başlanıyor. Hâkimler ise “dosyada somut deliller var, suç işliyorsunuz” diye baskı yapanları uyarıyor. Ancak bu hâkimler HSK’ye “FETÖ ile mücadele etmiyorlar” denilerek şikâyet ediliyor. İki hâkim, önce asliye cezaya, oradan Yargıtay Savcılığı’na gönderiliyorlar. Hâkimden pazarlık Daha sonra Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimi Sezer Söylemez, şüpheli avukatlarına “iki tetikçiyi getirin, Şanser ve Veli Kadooğlu’nu öyle bırakırım” diyor. 28 Ağustos 2018’de Veli ve Şanser Kadooğlu serbest bırakıldığında, iki tetikçi de tutuklanıyordu. Ardından iddianameden Kadooğlu Ailesi’ni çıkarma çabaları başlıyor. Bunun için, iddiaya göre Ankara Adliyesi’ndeki bir başsavcı vekili ile Kadooğlu Ailesi’nin avukatı, dışarıda gizlice buluşuyor. İddiaya göre o başsavcı vekiline “korsan iddianame” veriliyor. Bu dosyaya ilişkin adliyede rüşvet dedikoduları ise almış başını gidiyor. Soruşturma savcısı Burhan Tezcan, hızla iddianame hazırlıyor, İddianamede baba Cemal Kadooğlu dışında herkes yer alıyordu. İddianameyi başsavcının onayına gönderen Burhan Tezcan, apar topar rapor alıp, tayin istiyor. Ancak bu iddianamede de başsavcı Yüksel Kocaman tarafından onaylanmayıp, geri gönderiliyordu. Dosya bir diğer Başsavcı Vekili Ender Coşkun’a veriliyordu. Coşkun, 28 Aralık 2018’de yeni bir iddianame hazılıyor, iddianamede Cemal Kadooğlu’nun yanı sıra Veli Kadooğlu ismi yer almıyordu. Daha ilginç olanı; doğrudan Tarkan Kadooğlu aleyhinde ifade veren koruması eski polis Nurullah Bozatlı da iddianameden çıkarılıp, tanık yapılıyordu. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın ikinci duruşmasında avukatları, firari Tarkan Kadooğlu hakkındaki tutuklamaya yönelik yakalama kararının kaldırılmasını istiyordu. Mahkeme de sürpriz şekilde bunu kaldırıyor ve Kadoğlu’nun ifadesinin alınması için yakalamaya çeviriyordu. Ertesi gün Tarkan Kadooğlu İzmir Adliyesi’ne giderek ifade veriyor ve serbest bırakılıyordu. İsrail’in Fahrizade’yi 8 yıldır hedef olarak göstermesi, “olağan şüpheli” olarak bu ülkeyi işaret ediyor. İran’ın güvenlik zaafları mı çok fazla? İsrail’in istihbarat ve organizasyon gücü mü çok yüksek? İkisi de! Suikastı düzenleyenlerin ortadan kaybolması “ustalık”, “olağanüstü” korunan Fahrizade’nin öndeki araç patlatılınca dışarı çıkması “acem”ilik görünüyor! İran’ın devrim ihraç gücü Kudüs Birlikleri’nin komutanlığını da yapan Kasım Süleymani’nin 3 Ocak 2020’de Bağdat Havaalanı’nda ABD Başkanı Trump’ın talimatıyla öldürülmesinden sonra olduğu gibi Fahrizade’nin ardından da “intikam yemini” edildi. Bu tür yeminler biraz da çaresizliğin ilandır. HHH İran’ın son yarım yüzyıldır bloktan bloka savrulduğunu görüyoruz. 1960’ların sonunda Şah Rıza yönetimi ABD için çok kıymetliydi. Zira kuzeydeki Sovyetler Birliği’nin sıcak denizlere inmesini engelleyebilecek bir coğrafyadaydı. ABD, Şah’ı nükleer güçle tanıştırdı. 70’li yıllarda işbirliği derinleşti. 1979’da Humeyni, Paris’ten uçağa binip İslam devriminin sahibi olarak yönetimi ele alınca, başta sol olmak üzere ülkedeki öteki güçler “biz de varız” dedi. Dini siyasetin meşalesi yapan hareketler bu tür ortaklıklar tanımaz. Üniversiteler ayağa kalkınca Humeyni rejimi tüm üniversiteleri 2 yıl kapattı. ABD ile başlayan nükleer yolculuk Almanya ile devam etti. ABD Almanya’ya “ne yapıyorsun” deyince, Çin devreye girdi. 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra bu ülkenin işsiz kalan nükleer uzmanları Tahran’da iş buldu. Sayı bir ara 2 binin üzerindeydi. Rusya toparlanınca İran’la işbirliğini adeta “nükleer program bitmemecesine” kurumsallaştırdı. Buşehr nükleer santralı tamamlanmış görünüyor ama Rusya her yıl yeni yatırımlar için dolar tahsilatı yapıyor. 2020 yılında Batı’daki İran kaynaklı haberlerin önemli dilimini Tahran’la Pekin arasındaki 25 yıllık stratejik anlaşma oluşturuyor. Özü şu: Çin İran’a 400 milyar dolarlık yatırım yapacak, buna karşılık İran’ın enerji zenginliklerinden yararlanacak. Bu anlaşma İran’ın topraklarını Çin’e devretmesi olarak da yorumlanıyor. HHH İran devrim ihraç edeceğim diye başlattığı “İslami rejimini” ülkesinin kalkınması için kullanamadı. Devrim ihracı bir yana kendi rejimini ayakta tutmak için çabalıyor. İran’ın yaşadıkları İslam dünyası içindeki dramın bir bölümü. Gelinen noktada on yıllardır İslam coğrafyasında bir iddia ortaya koyan Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin bu coğrafyaya bir şey veremeyeceği ortaya çıktı. İngiltere’de öğrencilik yapıp ülke yönetimine oturtulan Ortadoğu şeyhlerinin, emirlerinin İsrail’le anlaşmaktan başka ayakta durma olanaklarının olmadığı ortaya çıktı. ‘Yağmaya karşı ifade verdik’ Eski CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, il başkanı olduğu dönemde Yassıada’da yapılan restorasyona ilişkin “Yassıada’yı tah16 yaşında, asker kurşunuyla öldü Hakkâri Derecik’te Özcan Erbaş (16) askerlerce açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi. Erbaş’ın köylüsü Cadır Beşer, önceki gün 1518 yaşlarında 4 gencin boşaltılan Anadağ köyüne palamut toplamaya gittiklerini ve köye yakın karakoldan ateş açıldığını belirtti. Hakkâri Valiliği, “Yurtiçine kaçakçılık maksadıyla girmeye çalışan şüpheli şahıslara karşı havaya yapılan uyarı atışı sonucunda bir vatandaşımız vefat etmiştir. Adli ve idari soruşturma devam etmekÖzcan Erbaş tedir” açıklamasını yaptı. l Haber Merkezi İran’ın başka bir iddia ile çıktığı yolun İran’a da İslam coğrafyasına da yaramadığı ortaya çıktı. Türkiye’de dini referans alıp, Cumhuriyeti aşacağız diyerek iktidara gelenlerin Cumhuriyet birikimlerini satmaktan başka bir yeteneklerinin olmadığı ortaya çıktı. Bu “saptamaların” yetmediği, “ortaya çıkanları” süpürecek, toplumsal meşruiyeti yüksek bir seçeneğin gerekliliği de ortaya çıktı! rip edenler, başta TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu olmak üzere onun firması, onun şirketidir” CANIMIZ YANIYOR… sözleri üzerine dün İstanbul Adliyesi’nde ifade verdi. Canpolat, IÇIMIZ KANIYOR… “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na karşı sözlerinin rövanşı olarak bu soruşturma açılDönem arkadaşımız, merhamet ve vicdan sahibi, kötü gün dostu, yurtsever insan dı. Kılıçdaroğlu’nun TOBB’u eleştirerek ‘TÜSİAD kadar yürekli olamadınız’ demesi üzerine, Hisarcıklıoğlu’nun RECO’muzu kaybettik. verdiği tepkiyi hatırlayın. Biz bugün yağmacılara karşı ifade vermiş Rahat uyu RECEP HUN, seni unutmamız mümkün değil. olduk. CHP’nin doğaya yeşile sahip çıktığıRuhun şad, toprağın bol olsun. nı herkes biliyor. Bugun doğayı betonlaştıranlaSAMSUN 19 MAYIS LISESI ra karşı verdiğimiz bir mücadeleydi’ dedi. 1980 MEZUNLARI l İç Politika
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle