25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ DOLAR AVRO ekonomi@cumhuriyet.com.tr STERLIN FAİZ BORSA 11 16 ARALIK 2020 ÇARŞAMBA ALTIN CUMHURİYET ALTIN 24 AYAR 7.8510 0.9 kuruş 9.5370 0.1 kuruş 10.5270 1.3 kuruş 14.69 Sabit 1.395 6.85 puan 3150.69 34.28 lira 467.53 3.83 lira Asgari Ücret Belirleme Komisyonu toplantısının ev sahibi bu kez TİSK oldu İşveren ‘denge’ istedi Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 7 milyon işçiyi ilgilendiren asgari ücreti belirleme görüşmelerinin ikinci toplantısında ev sahibi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) oldu. İşverenler, salgın dönemine dikkat çekerek asgari ücretin bu koşullar göz önüne alınarak dengeli belirlenmesini istedi. Hazine ve Maliye ile Ticaret bakanlıkları temsilcilerinin ekonomik veri ve raporları paylaştığı çevrimiçi toplantı sonrasında TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç yazılı bir açıklama yaptı. “Asgari ücretin dönemin koşulları dikkate alınarak belirlenmesi her zaSalgının getirdiği olağanüstü koşullara dikkat çeken işveren örgütü, bu döneme uygun ücret belirlenmesini, vergi ve prim yükünün makul seviyeye çekilmesini istedi. mankinden çok daha büyük önem taşıyor” diyen Koç, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik tabloya değindi ve şunları söyledi: “Covid19 önlemleri nedeniyle hizmetler sektöründe faaliyet gösterenler başta olmak üzere, birçok işletmenin geçici olarak kapanmak veya faaliyetlerini daraltmak zorunda olduğu yadsınamaz bir gerçek. 2021 yılı asgari ücreti belirlenirken, bu işletmelerin durumu ve geleceğinin de dikkate alınması büyük önem taşıyor. 1.3 milyon genç işsizimiz var. Her iki yükseköğrenim mezunu gençten biri işsiz.” ‘Pazarlıktan vazgeçin’ Vergi ve prim yüklerinin uygun seviyelere çekilmesinin hem çalışanlara hem de işverenlere nefes aldıracak bir adım olacağını belirten Koç, “dengeli bir asgari ücretin belirlenmesinin her zamankinden daha da önemli hale geldiğini” kaydetti. Birleşik Kamuİş Genel Başkanı Mehmet Balık ise yaptığı yazılı açıklamada, iktidar ve patronların “ücretin asgarisinin pazarlığını yapmaktan vazgeçmesini” istedi. Balık, “2021 için asgari ücret net olarak en az 3 bin 720 lira olarak belirlenmelidir” dedi. Komisyon, üçüncü toplantısını 22 Aralık Salı günü Türkİş’in ev sahipliğinde yine çevrimiçi yapacak. Yeni asgari ücret, bakanlıkta yapılacak son toplantıda belli olacak. l ANKARA/Cumhuriyet Yurttaşın konut alımı yüzde 44 düşerken yabancınınki yüzde 24 arttı Konut alımları ‘Asgari’ 8 güne yetiyor Birleşik Metalİş Sendikası’nın araştırması, kasım ayında günlük beslenme maliyetinin 81 TL olduğunu, asgari ücretli bir yurttaşın bir aylık ücreti ile ancak 8 gün geçinebildiğini ortaya koydu. Araştırmaya göre 2020 Kasım’da dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 2 bin 439 TL, yoksulluk sınırı ise 8 bin 169 TL oldu. Açlık sınırı İstanbul’da 2 bin 626 TL’ye, İzmir’de ise 2 bin 673 TL’ye çıkıyor. Sendikadan yapılan açıklamada, açlık sınırındaki artışın enflasyondan fazla olduğuna dikkat çekilerek şöyle denildi: “Son 17 yılda açlık sınırı 5.25 kat arttı. Aynı dönemde enflasyondaki artış ise 4.8 kat oldu. Açlık sınırındaki artış genel enflasyondan daha fazla arttı.” l Ekonomi Servisi Her 3 üründen 1’i ithal Perakende araştırmaları şirketi REM People’ın, marketlerdeki 15 bin ürünü baz alarak yaptığı araştırmaya göre raftaki her 3 üründen 1’i ithal.Rapora göre market raflarında bulunan ürünlerin yüzde 33.26’sı ithal ediliyor. REM People Üst Yöneticisi (CEO) Bülent Peker, “Bu oranın içerisinde elektronik ve taze meyvesebze kategorileri yer almıyor. Elektronik kategorisi dahil edildiğinde ithal ürün çeşitliliği oranı ‘HES koduyla yüzde 50’lere kadar yaklaşıyor” di restoranları açalım’ ye konuştu. Araştırmaya göre: 4 Gıda ana kategorisinde ithal oranı yüzde 13’te kalırken bakliyat kategorisinde ithal oranı yüzde 20’ye çıkıyor. 4 En çok ithal edilenler ise beTüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Genel Başkanı Ramazan Bingöl, restoranların kapalı olması nedeniyle çok ciddi kayıplarla karşı karşıya kaldıklarını belirtti. Bingöl, “Paket serbekoyuncak ürünleri. 3 oyuncakvisle bir yere kadar telafi editan 2’si Çin menşeili. liyor. O yüzden çalışanların ve 4 İthal ürünler arasında kâğıt ve müşterilerin HES koduyla girmekozmetik kategorisinde ilk sıraları si ve çok ciddi tedbirlerin uyguAvrupa ülkeleri alıyor. lanması şartıyla restoranlarımızın 4 Raftaki ürünlerin menşeine ba açılmasını istiyoruz” dedi. Binkıldığında “çeşitlilik bakımından” ilk göl, ayrıca yüzde 1 KDV ile aldıksırayı yüzde 9.15 ile Çin alıyor. Bu ları bazı ürünleri yüzde 8 oranla ülkeyi yüzde 5.58 ile Almanya ve sattıklarını, aslında bu konunun yüzde 3 ile Fransa izliyor. kalıcı olarak çözüme kavuşturull Ekonomi Servisi ması gerektiğini söyledi. l AA yabancılara kaldı Kamu bankalarınca verilen ucuz kredilerin bitmesi, kredi faizlerinin yükselmesiyle konut satışları çakılmaya devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2020 Kasım’a ilişkin açıkladığı konut satış istatistiklerine göre ülke genelinde konut satışları yıllık bazda yüzde 18.7 azalarak 112 bin 483’e indi. Kredili satış olarak nitelendirilen ipotekli satışlar ise kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 44.3 azalarak 24 bin 450’ye düştü. Toplam konut satışları içinde ipotekli satışların payı yüzde 21.7 oldu. Yabancılar aldı En çok konutun satıldığı il, 21 bin 158 konut ile İstanbul olurken satışın en düşük olduğu iller sırasıyla 15 konut ile Ardahan, 23 konut ile Hakkâri ve 78 konut ile Bayburt oldu. İpotekli satışlarda ise 5 bin 4 konut satışı ile ilk sırayı yine İstanbul aldı. Kredili konut satışının en az olduğu il ise bir konut ile Hakkâri oldu. Öte yandan kasım ayında yabancılara yapılan konut satışları yıllık bazda yüzde 24.4 artarak 4 bin 962 oldu. Kasım ayında Irak vatandaşları Türkiye’den 876, İranlılar 860, Ruslar 434, Afganlar 203 ve Kuveytliler 202 konut satın aldı. Yabancılara yapılan konut satışlarında, Kasım 2020’de ilk sırayı 2 bin 443 konut satışı ile İstanbul aldı. İstanbul ilini sırasıyla 893 konut satışı ile Antalya, 297 konut satışı ile Ankara, 182 konut satışı ile Yalova ve 174 konut satışı ile Bursa izledi. l Ekonomi Servisi Faturalar ödenemiyor ŞEHRİBAN KIRAÇ Pandeminin etkisiyle eve kapanmak durumunda kalan yurttaşın elektrik faturası da arttı. Geliri düşen aboneler elektrik faturalarını da zamanında ödeyemedi. Akdeniz Bölgesi’nde 2019’un ilk üç çeyreğinde meskenlerde elektrik tüketimi 2 milyar 364 milyon kWh düzeyindeyken bu yılın aynı döneminde tüketim 2 milyar 510 kWh’ye yükseldi. Mesken abonelerinin elektrik tüketimi en fazla ağustos ve eylül aylarında gerçekleşti. CK Enerji Akdeniz Elektrik’in gayrimenkulün enerjisi raporu OcakEylül 2020 sonuçlarını değerlendiren CK Enerji Akdeniz Elektrik Genel Müdürü Erol Değerli, pandemi etkisiyle Antalya’daki turizm tesislerinin elektrik tüketiminin yüzde 55 kayıpla 511 milyon kWh seviyesinde kaldığını söyledi. Değerli, bu dönemde fatura ödemelerinde gecikmeler olduğunu belirterek “Geliri düşenler faturayı ödeyemedi. 3 ay borcundan dolayı elektrikleri kesmediğimiz için de ödemeler azaldı” dedi. Rapora göre 2019’un ilk üç çeyreğinde Antalya, Isparta ve Burdur’da 152 bin 423 olan toplam taşınma hareketi bu yıl yüzde 2.37’lik düşüşle 148 bin 806’ya geriledi. 2020 yılının ilk üç çeyreğinde üç ilde 46 bin 616 abone ilk kez yeni gayrimenkulünün kapısını açarken ikinci el gayrimenkule geçenlerin sayısı 102 bin 190 oldu. Vodafone’a Türk CEO Vodafone Türkiye Üst Yönetici (CEO) olarak Engin Aksoy atandı. Şirketten yapılan açıklamaya göre, Alex Froment Curtil Vodafone Grubu Ticari Operasyonlar ve Stratejiden sorumlu İcra Kurulu üyesi görevine getirildi. Engin Aksoy, görevi Alex Froment Curtil’den 1 Şubat 2021 itibarıyla devralacak. Vodafone Türkiye’ye 2008’de katılan Engin Aksoy, 2017’den bu yana Vodafone Türkiye Bireysel İş Birimi’nden Sorumlu İcra Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyordu. Aksoy, “Bu ekibi yönetecek olmanın heyecanını yaşıyorum. Vodafone Türkiye olarak, servislerimiz aracılığıyla herkesi bağlantıda tutarak, müşterilerimizin ve toplumumuzun yanında olmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Paris Sözleşmesi’nin beşinci yılı Bugünkü yazımızda günlük ve kısa dönemli ekonomi gündemimizin dışına çıkacağız ve daha uzun erimli, ama öyle olduğu için de geleceğimizi etkileyecek bir o kadar önemli bir konuyu tartışacağız: İklim değişikliği ile mücadele. İklim değişikliği ile uluslararası düzeyde önemli bir adım olan 2015 Paris 21. Taraflar Konferansı’nın beşinci yılını geçen hafta geride bıraktık. 2015 Aralık’ında, iklim değişikliği ile mücadele araçlarını belirlemek ve bu mücadeleye katkıda bulunmak üzere her ülke kendi “Ulusal Düzeyde Belirlenmiş Katkı Niyeti” (Intended Nationally Determined Contribution, INDC) programını Paris toplantısında sunmuş; Türkiye de kendi “INDCKatkı Payı”nı resmi olarak toplantı öncesinde açıklamış idi. Paris toplantısına katılan bilim insanları, sera gazlarının emisyonu nedeniyle dünyamızın yüzey ısısında yaşanan artışın yüzyılın sonuna değin 2 derecede tutulması gerektiğini, aksi takdirde gezegenimizin geri dönülemez biçimde tahribata uğrayacağını vurgulamaktaydı. Çevrebilimciler, bu hedefe ulaşmak için küresel emisyonların 18 milyar ton düzeyine düşürülmesi gerektiğini hesaplamaktalar. Oysa, Paris toplantısının daha başında ülkelerin verdikleri taahhütlerin bu hedeften çok uzakta kaldığı görülmekteydi. Dünya Enerji Ajansı sunduğu projeksiyonlarda 2040 yılına değin dünyada toplam emisyonların 36 milyar tona ulaşacağını, oysa +2 0C sınırını aşmamak için toplam emisyonların 18 milyar tona değin düşürülmesi gerektiğini paylaşmaktaydı. Aradaki 18 milyar tonluk farkın düşürülmesi Paris sonrası iklim mücadelesinin en önemli sorunsalıdır. Dünya Enerji Ajansı verilerine göre gezegenimizin atmosferine bir yılda salınan CO2 emisyonu yaklaşık 30 milyar tona ulaşmaktadır. Bu sonucu ülkeler düzeyinde değil de küresel üretim zincirinin baş aktörleri olan ulusötesi şirketler açısından değerlendirdiğimizde, aslında sadece yirmi adet enerji üreticisi ve dağıtıcı tekelin bu rakamın yüzde 30’undan sorumlu olduğunu görüyoruz. Sadece ilk dört şirket, Chevron, Exxon, BP ve Rus Gaspromun yol açtığı emisyonların toplam içerisindeki payı yüzde 11.5’e ulaşmaktadır. Dolayısıyla, küresel iklim değişikliği ile mücadelede ana öznenin “ulus ekonomiler” olduğu kadar, belki de çok daha belirleyici biçimde, dünya ticaretini meta zincirleri ve doğrudan yatırımlar ile yönlendirmekte olan ulusötesi şirketler olduğunu görmemiz gerekiyor. Bunun ötesinde, iklim değişikliği ile mücadele özünde kuşkusuz sınıfsal bir mesele. Örneğin, Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nesrin Algan Hoca’nın sözleriyle, “Amerika’da doğan bir bebeğin, Bangaldeşli yoksul bir ailenin yeni doğmuş bebeği ile karşılaştırıldığında 6 yaşına değin tam 175 kat daha fazla karbondioksit emisyonu yaratmakta olduğunu” biliyoruz. Dolayısıyla, Nesrin Hoca’nın vurgularıyla, iklim adaletsizliği sadece zengin yoksul ya da sermaye emekçi karşıtlığının ötesinde, bir ekolojik soykırıma dönüşmektedir. +2 0C sınırının bir hedef olarak gözetilmesinde fikir birliği oluşmasına karşın, bu hedefin nasıl gerçekleştirileceğine dair çok farklı görüşler var. Ana akım (neoliberal) görüşten olan iktisatçılar söz konusu hedefin sağlanması için çoğunlukla “piyasa aletlerine” başvurulması gerektiğini önermekteler. Bunun için bir karbon ticareti piyasasının kurulması ve karbondioksitin küresel düzeyde bir fiyatının oluşturulması gerektiğini savunmaktalar. Ancak şu ana değin bu yönde yürütülen çabalar işlevsel bir karbon piyasasının geliştirilmesini ve karbonun gerçekçi bir fiyatının oluşmasını sağlayamadı. Bu konudaki en büyük sorunun aslında piyasa mekanizmasının gene kendisi olduğu görülmekte. Zira, başta finansal derecelendirme kuruluşları olmak üzere, spekülatörler ve fosil yakıtların teşviklendirilmesinden kazanç sağlayan ulusötesi tekeller söz konusu karbon fiyatının rekabet koşulları altında gerçekleştirilmesi önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Bu doğrultudaki kısa dönemci başıboş kararlar ise özünde uzun dönemli stratejik bir sanayileşme ve enerji planlaması gerektiren çevre kirliliği sorununu içinden çıkılmaz bir dengesizliğe sürüklüyor. Aslında sorunun özünde karbon kirliliğinin bir “piyasa tökezlemesi” olduğu ve çevre kirliliğinin yarattığı maliyetleri karşılayacak bir fiyatın piyasa sistemi içerisinde dengelenemeyeceği yatıyor. Amerikalı ünlü coğrafyaiktisatçısı David Harvey’in deyişiyle “iklim değişikliğinin maliyetleri gözeten bir karbon fiyatı gerçekten uygulansaydı, kapitalizm çoktan iflas ederdi”. Paris 2015 Konferansı’nın ardından küresel ölçekli bu sorunlara ne denli gerçekçi ve kalıcı yanıtlar getirilebilecek? Kuşkuluyuz. Ancak gezegenimizin geleceğini yakından ilgilendiren böylesine önemli bir sorunun uluslararası düzeyde tartışılacağı iklim değişikliği ile mücadele forumlarını yakından izlemek ve çözüm önerilerine olabildiğince müdahale etmek zorundayız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle