15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 23 KASIM 2020 PAZARTESİ [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ATEŞTEKİ KESTANELER GANİ AŞIK E.MÜFTÜ VE CHP KAYSERİ MV. Hz. Ali ile karşılaşan bir dostu sordu: “Ey Ali, gecen nasıl geçti?” Ali cevapladı: “Çifte bir kaygı ve sorumluluk duygusu tüm gecemi kuşattı. Yaratan ibadet, çocuklar ekmek isterler.” (dünyaahret dengesi. Kaynak: Merhum Kayseri Müftüsü Abdullah Develilioğlu.) Aradan 14 yy geçti, Yaratan’a olan ibadet sorumluluğunu inananların vicdanına bırakırsak, dünyevi olan, ülkenin hali (elbette ekmek de bunun içinde) nicedir? Düşünen tüm beyinler, akşam başını yastığa bu kaygı ile koyuyor ve güne bu endişe ile gözlerini açıyor. Devleti ve toplumu kuşatan sorunlar yumağını “ateşteki kestaneler” olarak nitelemek yanlış olmaz. Bu kestanelerin sadece ikisini irdelemek isterim: Diyanet İşleri Başkanlığı Bir ulusu ve toplumu ayakta tutan öğelerin başında, kurumlarının misyonlarına uygun işlevselliği gelir. Dini ve milli birliğimizin esenliği adına Diyanet, bu anlamda başat bir kurumdur. Ama ne var ki Diyanet de AKP iktidarının kurumları tahrip ederek, “kurumlar toplamı” olan cumhuriyeti ortadan kaldırma siyasetinin kurbanı oldu. O kadar ki bu kurum, yok olma noktasına gelen vatanı ve milleti, tarihte benzeri görülmemiş mucize ötesi bir destanla uçurumun kenarından çekip alan Atatürk’e karşı saklamadığı husumeti ile hem dini hem de milli birliğimizde derin yaralar açmakta, Atasına ve Cumhuriyete vefa ve sadakatini özel günlerde coşku ile ortaya koyan milyonları pervasızca incitebilmektedir. Alevisi, Sünnisi, deisti, ateisti, Hırıstiyanı ve Musevisinin vergisi ile sahip olduğu dev bütçenin sağladığı sınırsız olanaklar, cumhuriyetin yıkılmasına, devleti ve Diyanet’i kuran Atatürk’ün unutturulmasına kullanılıyor. Diyanet’in tüm tepkilere karşın sürdürdüğü bu tavır, siyasal İslam rüzgârını yelpazeleyerek iktidarın beğenisine mazhar olma çabası anlamına gelmektedir. Son 50 yılını çok iyi bildiğim Diyanet, iktidar baskılarını göğüsleyerek onurunu ayakta tutmuştu. Üzülerek ifade ederim ki, özel öneme sahip bu değerli kurumu, ileri ölçüde siyasetin emrine vermek, kendisine vücut veren anayasa ve yasaların açık ihlali olup, hesabını soracak bir “Molla Kasım” dönemi açılabilir. Toplumsal huzur bahçesinin çiçeklerine hayat suyu vermesi ve güneş sıcaklığı serpmesi gereken Sayın Başkan tersine, kaşıyor. “Ahiret inancı olmayanlardan her türlü kötülük beklenir” fetvası (!) ile (“bunlar ahlaksızdır” anlamına gelir), yeni bir vecizeyi (!) tedavüle çıkardı. Türkiye, 83 milyonun üzerinde nüfusa sahip büyük bir coğrafya, çok büyük bir kesimi de Müslüman (yüzde 98 olduğu kabul edilir) ama yurttaşlarımızın içinde inanmayanların olması da mümkün ve normaldir, çünkü devlet laiktir; inanmak ya da inanmamak anayasal güvence altındadır. Diyanet’in tüm tepkilere karşın sürdürdüğü bu tavır, siyasal İslam rüzgârını yelpazeleyerek iktidarın beğenisine mazhar olma çabası anlamına gelmektedir. Toplumsal huzur bahçesinin çiçeklerine hayat suyu vermesi ve güneş sıcaklığı serpmesi gereken Sayın Başkan tersine, kaşıyor. Ahlakinanç ilişkisine değinmeden önce, Sayın Başkan’a birkaç soru yöneltmemiz yerinde olacaktır: Hz. Ali ve Ehli Beyt’i boğazlayanların ahiret inancı yok mu idi? “İslam adına” baş kesen, Gar katliamında 102 kişiyi havaya uçurarak katleden terör örgütlerinin ahiret inancı yok mu? Devletten koltuk, hazineden ulufe peşindeki tarikat ve cemaatlerin ahiret inancına ne dersiniz? Ve nihayet, cumhuriyetin 90 yıllık birikimlerini talan edip, Merkez Bankası’nın döviz rezervini eksiye düşürenler, Hazine ve Maliye’yi yağmalayarak Karunlaşanlar, “ahrette hesap verme” inancı, sözde en yüksek olanlar değiller mi? Öteki semavi dinler gibi, İslam’da da ahlakın elbette önemli bir yeri vardır. Hz. Ayşe “Peygamberin ahlakının Kur’an ahlakı olduğunu belirtmiştir. (Müslimn, “Müsafirin” 139). Hz. Peygamber’in “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi de çok ünlüdür. Ancak, ahlaka ve ahlaki kavram ve değerlere sadece din penceresinden bakmak, yaşamın paradigmaları ve nesnel olguları ile örtüşmez. O nedenle konuya bir başka pencere daha açmamız gerekir: “Din ve ahlak, kişisel ve toplumsal planda birbirleri ile kesişirse de din kendi müminlerini muhatap alırken, ahlak herkesi kapsar. Ahlak dine dayandırılırsa otonom (özerk) varlığı ortadan kalkar. Dinin uhrevi boyutu, ahlaki sorumlulukları öteleyebilir. Tövbe edip bağışlanma, günah çıkarma, arınma, günah ve sevabın nihai değerlendirme yeri olarak hesabı ‘öte dünyaya’ bırakma, ahlakın yaptırım gücünü zaafa uğratır. (Prof. Dr Lokman Çilingir. “Ahlak Felsefesine Giriş”.) Konu ile ilgili bir kişisel tespitimi de sayın okurların takdirine sunmak isterim: Türkiye’de, ama daha çok yurtdışında (Berlin ve Stuttgart) bazı ateistler tanıdım. O ateistlerin; yönetimleri altındaki camilerde, ALLAH ve din adına, inançlı ama bilinçsiz gariban işçileri soyanlardan çok daha ahlaklı olduklarının birebir tanığıyım. Yasa ve ahlak dışı yollarla elde edilen serveti, başkalarının yoksullaşmasına sebep olacağı için insanlık suçu sayıyorlardı ve “biz yalan söylemeyiz” diyorlardı. (İnanmadıkları dinler de zaten böyle istiyor.) Çarpıcı sonuç: AHLAK DİNDEN BAĞIMSIZDIR. Halk yoksullaştı Ateşteki bir başka kestane halkın sefaletidir. Doyumsuz ve kolektif soygun, AKP’nin, din iman sömürüsü ile büyük oy devşirdiği dar ve sabit gelirlileri daha bir acımasız vurdu. Bu kesimler, yoksulluk ve çaresizliğin merhametsiz çarkına sürüklendiklerini uzun yıllar anlayamadılar. Çünkü Türk Goebbelsler, onların billurlaşmış saf inancını yıllarca bloke ederek, “dünya değil, ahiret önemli” potasında bilinçlerini köreltmeyi başardılar. İslam’a göre ise, dünya ve ahiret dengesi zaruridir, birisi ötekine feda edilemez. “ALLAH’ın sana verdiği bunca malmülk ile ahiret yurdunu kazanmanın yollarını ara, dünyadan nasibini de unutma.” (Kur’anı Kerim, Kasas Suresi, ayet 77.) Gelinen nokta ve ortaya çıkan tablo itibari ile halkımızın büyük bir kesimi Hint kast sisteminin en alt tabakası Sudralar durumuna düştü. Bunun temel nedeni, yaygın olarak söylenip, bilindiği gibi, “mücahitlerin” müteahhitleşmesi ve Harunların Karunlaşması ile belli kesimlere cömertçe yapılan büyük servet transferleridir. İthal lüks çantalar, marka türban ve gözlükler, cipler, saray yavrusu villaların getirdiği şımarıklık ve benliklerini tutsak alarak toplumdan koparan Everest gibi kibir... Çalıp çırptıktan sonra... 25 yıl boyunca döviz ve müşteri garantili köprü, tünel, havaalanı, şehir hastaneleri, cumhuriyetin 90 yıllık yatırımlarının özelleştirme teraneleri ile eşe/dosta peşkeş çekilmesi, ölçüsüz kaynak aktarımının şaşırtıcı örnekleridir. Devletin mali imkân ve birikiminin çarçur edilmesini önleyecek mekanizmaların ortadan kaldırılması, izleme ve sorgulama kanallarının da kapatılması ile yoksul halkın vergilerinden oluşan Hazine talana açık, korumasız ve sahipsiz kalmıştır. Ünlü planlamacı ve iktisatçı dostumdan aldığım taze bilgilere göre; AKP iktidara geldiğinden bu yana 2 trilyon dolara tekabül eden vergi toplamış, 70 milyar dolar özelleştirmeden elde etmiş, devletin dış borç toplamı ise 66 milyar dolar daha artmış. Övünülen müşteri ve döviz garantili yatırımlar, holdinglerin kendi imkanları ile gerçekleştiğine, istihdam ve üretime dönük ciddi bir yatırım da yapılmadığına göre, devletin rutin giderleri dışında, bu devasa kaynak nasıl buharlaştı? AKP iktidarının her fırsatta saldırdığı cumhuriyeti kuran nesil, emanetlerindeki Hazine’yi namusları gibi gördü. Vefatlarında kiminin cebinde 75 kuruş, kimisinde de 1520 lira çıktı. Temiz naaşlarını belediyeler defnetti. İnsan, hatta Müslüman olmanın şaşmaz ölçüsü, çalma imkânın olduğu halde çalmamaktır ve gerisi de lafügüzaftır (boş söz). 1940’lı yıllarda Mersin Şadırvanlı Han’da Âşık Veysel’in başına gelen, sanırım bu defa milletçe hepimizin başına geldi. Veysel Baba Şadırvanlı Han’da tanımadığı birisi ile aynı odada kalır. Sabah uyandığında parasının çalındığını fark eder ama içi boşaltılmış cüzdanı cebinde, kapı da arkadan kilitli... Sözü, ünlü ozanımıza bırakalım: Parça parça olsun paramı çalan, Kimisi gerçek der kimisi yalan Dünyada görmedim böyle bir plan, Kapı kitli, cüzdan cepte; para yok. Dayanışma!.. İşgal yılları... Mütareke basını sırtını saraya dayamıştır!.. İngiliz işgal kuvvetleri elinizde tuttuğunuz gazetenin sahibi Yunus Nadi’nin İstanbul’daki evini basar... Yunus Nadi, artık bu kentte gazetecilik yapamayacağını anlar; Milli Mücadele’ye destek vermek için Atatürk’ün yanına, Ankara yoluna düşer. Matbaasını taşıması üç ayı bulur... Ankara’da Kurtuluş Savaşı’nda Yeni Gün gazetesini çıkarır... Cepheden haberler verir... Her gün künyemizde okuduğunuz gazetemizi yayımlayan şirketin adı, Kurtuluş Savaşı’ndaki o mücadeleden gelir... Samsun’da yakılan bağımsızlık ateşi tüm Anadolu’ya yayılır... Zafer halkındır... Yıl 1923... 28 Ekim gecesi Mustafa Kemal Atatürk, Çankaya Köşkü’nde akşam yemeği sırasında, “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyecektir... Atatürk’ün bu kararını, “Cumhuriyet” kelimesini, “Millet”in “Meclisi”nde ilk olarak elinizde tuttuğunuz gazetenin kurucusu Yunus Nadi kürsüden söylecektir... Yıl 1924... Cumhuriyetin ilanından 6 ay sonrasıdır. Tarihi gün gelip çatmıştır... Atatürk’ün ismini ve kuruluş parasını verdiği Cumhuriyet gazetesi kurulur... İlk yayın 7 Mayıs 1924 günü yapılır; Yunus Nadi ilkeyi belirler: “Cumhuriyet gazetesi ne hükümet ne de parti gazetesi olacaktır!..” HHH Aradan geçen yıllarda, Cumhuriyet hep iktidarların hedefinde olacaktır... Her darbe döneminde kapatılır... Yazarları her dönem hapse tıkılır... Yazarlarını teröre kurban verir... Cumhuriyet’in ikinci sayfasını kalemleriyle aydınlatan Cavit Orhan Tütengil, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy karanlık ellerce katledilir... Simge ismimiz Kalpaksız Kuvvacı Uğur Mumcu, Atatürk denilince akla gelen ilk isimlerden Ahmet Taner Kışlalı, kültürsanat dünyasının vazgeçilmez ismi Onat Kutlar hain bombalı saldırılarla yaşamdan, aramızdan koparılır... 2000’li yıllar... Koskoca bir ülke bir cemaate teslim edilir... İlk hedeflerinden birisi Cumhuriyet olur... Onun başyazarı, gazetesiyle özdeşleşmiş ismi İlhan Selçuk, FETÖ kumpası Ergenekon davasının sanığı olarak sorguya çekilir, evine sabaha karşı saat 04.00’te baskın yapılır ve kendi gazetesine bomba attıran örgüt başı olarak suçlanır!.. İlhan Ağabey’in yaşadığı gözaltı süreci sağlığını bozar, bir daha düzelmez... Yaşamdan, gazetesinden bir kumpasla koparılır... HHH Hadi filmi biraz geriye saralım... 30 yıl öncesine... Yıl: 1990... Zonguldak’ta maden işçilerinin önünde yürüyen isimler vardır... Emeğin başkentinde dönemin iktidarına karşı haklarını savunan maden işçileri yalnız değildir... Cumhuriyet onlarladır... Emekçinin yanındadır... İlhan Selçuk’u, Uğur Mumcu’su, Şükran Soner’i, Ali Sirmen’i, Işık Kansu’su en önde yürümektedir... Bu, bir gazetenin hep emekçiden, haktan, hukuktan, demokrasiden, ezilenden yana olduğunu gösteren küçük bir örnektir!.. Bugün de Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, Atatürk’ün kurduğu CHP’nin Genel Başkanı, vekilleribelediye başkanlarıüyeleri, laikdemokratik Cumhuriyetten yana olanlar, gazetenin gerçek sahibi okurlarımız 2020 yılının son aylarına girerken bizlere “yalnız olmadığımızı” hissettirdiler... Yalnız olmadığımızı biliyorduk, ama bunu böylesi hissetmek bize büyük güç verdi. Destek telefonları, yağmur gibi mesajlar, Basın İlan Kurumu’nun gazetemize verdiği ilan cezasına karşı verilen “dayanışma” ilanları... Bu büyük dayanışmaya binlerce teşekkürler!.. Elinizde tuttuğunuz gazete, altı ay eksiği ile Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıttır. Kurtuluştan önce çıkan Yeni Gün’ü sayarsak Cumhuriyetten de yaşlıdır. Cumhuriyet gazetesinin tarihçesinde Ulusal Kurtuluş Savaşı direnişiyle Kemalist devrimin harcı karılmıştır... 1919’dan günümüze omzumuzdaki büyük yükün, ağırlığın ve sorumluluğun bilincindeyiz... Bu bilinçle, bu büyük dayanışmanın verdiği güçle evrensel gazetecilik ilkeleri çerçevesinde mesleğimizi sürdüreceğiz... Eğilmeden, bükülmeden... Muhabirlerimiz özel haberleriyle, yazarlarımız yorumlarıyla tüm güç odaklarından “bağımsız” bir şekilde gündemi belirlemeye devam edecek. Övünmek gibi olacak ama ne de olsa “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen bir liderin ismini verdiği gazetenin emekçileriyiz!.. Mafya düzeni İktidarın ekonomi ve hukukta reform açıklamalarının sürerken, çete lideri Alaattin Çakıcı CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu tahdit etti. İktidar uzun süre sessiz kalırken, savcılar da çete liderinin tehditleri için uzun süre harekete geçmedi. Cumhuriyet’e zulmü durdur Bakın İlan Kurumu (BİK) tarafından gazetemize verilen ilan kesme cezasına tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “hukuk reformu” yapacak Erdoğan’a çağrı yaptı. Kılıçdaroğlu, BİK’in basına yönelik tehdit unsuru olarak kullanıldığını belirterek gazetemize verilen cezaların derhal durdurulmasını istedi. Krize mola Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inatla savunduğu düşük faize ara verildi. Merkez Bankası, politika faizini piyasa beklentisine paralel şekilde yüzde 10.25’ten yüzde 15’e çıkardı. Ekonomistler “Çok ciddi bozulmuş eko1521 KASIM nomik göstergelerden dolayı köşeye sıkışmış bir iktidar, bu hamlelerle sorunları öteliyor” değerlendirmesi yaptı. Berat Albayrak’ın istifasının artından Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atanan Lütfi Elvan dönemindeki ilk bütçe sonuçları çıktı. Buna göre, bütçedeki 10 aylık açık 145 milyar TL’yi aştı. Faiz giderleri de 119.5 milyar TL’ye ulaştı. İmamoğlu’na soruşturma AKP iktidarının tam da adalette reformu gündeme getirdiği anda İçişleri Bakanlığı; İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında “bölücülükten” soruşturma başlattı. Ardından soruşturma var bölücülük yok diye açıklama yapan İçişleri Bakanlığı, “Devlet projesine (Kanal İstanbul) kamu kaynakları kullanılarak afiş bastırılmak suretiyle karşı çıkıldığı” gerekçesiyle soruşturma başlatıldığını açıkladı. Bir istifa bir ihraç İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’ya yönelik FETÖ’cü iddialarının ardından sevk edildiği disiplin kurulu tarafından ihraç edildi. Adana Milletvekili İsmail Koncuk ise disiplin kurulu toplantısının devam ettiği sırada partiden istifa etti. Azerbaycan tezkeresi Dağlık Karabağ’da kalıcı ateşkes uzlaşısıyla bölgeye Rus barış gücü konuşlandırılmasının ardından Türkiye’nin ateşkesi izleme merkezinde konuşlandırmak üzere Azerbaycan’a asker göndermesine olanak tanıyan Cumhurbaşkanlığı tezkeresi TBMM’de AKP, CHP, İYİ Parti ve MHP’nin desteğiyle kabul edildi. Azerbaycan ordusu Ermeni güçlerinin çekildiği ilk bölge Ağdam’a girdi. Baskı arttı AB’nin Türkiye’ye Doğu Akdeniz baskısı artıyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel AB’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama faaliyetlerini ele alacağını ve yaptırım kararı çıkabileceğini söyledi. DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun belgel haberler neden yle Cumhur yet Gazetes ’ne uyguladığı resm lan kısıtlamasını kınıyorum. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ed yorum. Haber alma özgürlüğüm ç n C’ n yanındayım. YAŞAR OKUYAN DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun belgel haberler neden yle Cumhur yet Gazetes ’ne uyguladığı resm lan kısıtlamasını kınıyorum. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ed yorum. Haber alma özgürlüğüm ç n C’ n yanındayım. Dr. HÜSEYİN ÇAMAK Mersin 26. Dönem Milletvekili DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun belgel haberler neden yle Cumhur yet Gazetes ’ne uyguladığı resm lan kısıtlamasını kınıyorum. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ed yorum. Haber alma özgürlüğüm ç n C’ n yanındayım. SUNA VE MAHİR TEVRÜZ Emekli Öğretim Üyesi DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun belgel haberler neden yle Cumhur yet Gazetes ’ne uyguladığı resm lan kısıtlamasını kınıyorum. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ed yorum. Haber alma özgürlüğüm ç n C’ n yanındayım. ENVER YÜCESAN CUMHURİYET OKURU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle