15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 1 KASIM 2020 PAZAR PAZAR YAZILARI Zirveden dibe doğru... “Sevgili dostum, saat 17.00’deki ‘happy hour’ı kaçırmayalım. Birer tek atıp İsveç’in yoksullar sınıfına girmiş olmamızı kutlayalım”... “Tamam Dejan, kutlayalım. Bari parti liderlerini de çağıralım. Elbirliğiyle yarattıkları tablo için tebrik ederiz.” “Aman, bunların kutlama için de paraları varmış deyip emekli maaşlarını biraz daha kırparlar...” “Güleriz acınacak halimize” denir ya, bizim durumumuza tam uyuyor. En can sıkıcı durumu bile mizah yaparak geçiştirmeyi beceren Sırp arkadaşım Dejan, AB ülkelerindeki yoksulluk istatistiklerini bu yüzden kutlamak istedi. İroni tabii. AB istatistiklerine göre, 10 milyonluk İsveç’in yüzde 19’u yoksulluk ve sosyal izolasyon sınırında. Dejan da emekli olarak, “happy hour’ı kaçırmayalım” derken yoksulluk sınırındaki emekli maaşlarına vurgu yapmak istiyor. Haksız değil. Emekliler için akşam bir restorana gitmek artık bayağı fedakârlık anlamına geliyor. Çünkü restoranlar pahalı ama maaşlar sosyal refah ülkesi için yüz akı değil. AB istatistikleri de bu gerçeği yansıtıyor. Ülkenin imajı çok parlak ama gerçek bu. Zaten bir haftadır bunun üzerine yığınla yazı okudum. Tanınmış kalemlerin bu konuyu defalarca yazyazılarında, İsveç’in zirvemıştım. Guillou, geniş bir den dibe doğru füze hızıyperspektiften yükseliş ve la nasıl düşmekte olduğu, bir zamanlar dünyanın en OSMAN İKİZ düşüş serüvenini yüz yıllık tarih içinde ele alarak, güçlü işçi sendikaları konfederasyodünya politik konjonktürünün etkisini nunun dişleri dökülmüş yaşlı kaplana net olarak gözler önüne seriyor. döndüğü ve vergi cennetlerine kaçırıÖzetle şöyle: Bilindiği gibi yükseliş lan paralardan söz ediliyordu. sosyal demokratların eseri. Ama sosVergi adaletsizliği yal demokratların parlayıp, ideolojilerini politikaya yansıtıp sosyal refah devAB istatistiklerini büyük gazeteler letini kurmaları, Sovyet Devrimi’nin den sadece Aftonbladet küçük bir ha estirdiği rüzgâr sayesinde oluyor. Liber olarak verdi. Diğer büyük gazeteler beraller ve muhafazakârlar devrim görmezden geldi. Utandılar mı acaba rüzgârının İsveç’i de etkisi altına alacadiye düşünmedim değil. Ünlü gazete ğından korktukları için seslerini kısıp ciyazar Jan Guillou da Aftonbladet’te sosyal demokratların iktidar olmasıki yazısında büyük gazetelerin haberi nı tercih ediyorlar. Sosyal demokratlar görmezden gelmesine dikkat çekti. da varsıldan daha fazla, yoksuldan daYazar 1980’de eşitlikçi politikada ha az vergi alarak sosyal refah devletidünyanın zirvesinde olan İsveç’in 40 ni kurarak dünyaya örnek oluyor. yıl içinde zengin ülkeler içinde eşitsizlikte nasıl dibe vurma yarışına girdiğini Yeni liberalizm dalgası anlattı. Eşitlik kavramından, ayrım göSovyet devrimi İsveç’te nasıl sosyal zetilmeden herkese aynı fırsat eşitliği demokratların önünü açmışsa, yeni linin tanındığını, gelir dağılımında adalet beralizm dalgası da muhafazakârların sağlandığını, haklardan yararlanmaönünü açtı. Sosyal demokratlar da da herkesin eşit hakka sahip olduğunu merkeze kayarak muhafazakârlara yaanlamak gerekiyor. Eşitsizlikte bunun kınlaştı. Sonuç ortada... Düşük oy oratam tersi. Evet, gelir dağılımı 40 yılda nıyla hep parlamentoda olan ama hiçderin bir uçurum gibi açıldı. 15 yıldır bir zaman iktidar ortağı olamayan ve her zaman sosyal demokratları destekleyen Sol Parti hariç diğerlerinin politikalarıyla bugün kolu kanadı kırılmış, yüzde 19’u yoksulluk sınırında yaşayan bir İsveç yaratıldı. Irkçılığın güçlendiği Avrupa’nın diğer ülkelerinde de durum farklı değil. Vergi ve gelir dağılımı politikalarında uzman, Kapital adlı kitabıyla büyük yankı uyandıran Fransız iktisatçı Thomas Piketty’e göre, bu çöküşün önüne geçmek için vergi politikasında AB’nin merkezi bir çizgi belirlemesi gerekiyor. İsveçli uzmanlar da İsveç’in AB üzerinde bu konuda baskı kurmasını istiyor. Ancak iktidardaki sosyal demokratlarla, çevrecilerde böyle bir niyetin işareti görülmüyor. Dahası vergi tahsili konusunda çok ciddi olduğu sanılan İsveç’ten son 10 yılda yaklaşık 600 milyar kronun (Yaklaşık 60 milyar Avro) vergi cennetlerine kaçırıldığı yazılıyor. Avrupa’dan kaçırılan paraların da yılda 60 milyar Avro dolayında olduğu ileri sürülüyor. İsveç’te zenginler daha zenginleşirken yoksullar daha da yoksullaşıyorsa varın diğer AB ülkelerini düşünün. İnsanların çaresizlikten kıvrandığı bu ortamda ırkçılar da semirdikçe semiriyor. İktidara yürüyorlar. [email protected] Kara bulutlar yaklaşıyor Dubai’nin petrolle tanışması 50 yıl öncesine uzanıyor fakat sanılanın aksine buradaki zenginliğin kaynağı petREMZİ GÖKDAĞ rol değil. Çıkan petrol, toplam gelirin yüzde ikisine denk geliyor. Büyüleyici zenginliğinin arkasında turizm, inşaat ve finans sektörlerinden akan para var. Son otuz yılda bu kaynaklara yapılan yatırımlar, Emirliği Arap dünyasının diğer zenginlerinden ayırdı ama koronavirüs salgınıyla başlayan ekonomik çöküşe engel olamadı. Dubai’yi Dubai yapan bu üç alanda ciddi bir kriz var ve bu süreçte Dubai’nin yıldızı daha ne kadar parlayacak belli değil. Ev fiyatları enflasyona göre 2014 seviyelerinin altında, fiyatlar hızla düşmeye devam ediyor. Turizmin durumu parlak değil, yeterince turist gelmiyor. Gelir akışının kesildiği bu dönemde harcanan kredilerin vadesi yaklaşıyor. Beklenenin çok altında seyreden ekonomik kalkınma da tabloya eklendiğinde Dubai’yi zor günler bekliyor. Körfez ülkelerini yakından tanıyan uzmanlar yaklaşmakta olan tehlikeyle ilgili umut vermekte zorlanıyor, hatta 2008’de yaşanan çöküşe benzer büyüklükte mali krizden bahsediliyor. İngiltere merkezli uluslararası danışmanlık şirketi Capital Economics, finansal sorunlara karşı Dubai’nin “en savunmasız ekonomi” olduğunu söylüyor. Benzer ifadeler İsviçre merkezli UBS bankasının “Global Real Estate Bubble Index” adlı çalışmasında da var. Oysa her şey düne kadar tozpembeydi. Petrolü olmayan, yeterli tarım alanı bulunmayan, üretim ekonomisi neredeyse sıfır olan Emirlik, emlak ve turizm alanlarında birbiri ardına mucizeler yaratmış, Dubai’nin büyülü havası bir anda dünyanın ilgi odağı olmuştu. İnşaat sektörü bölgedeki sıcak parayı çekmiş, milyarlarca dolarlık dev yatırımlar komşu ülkeleri kıskandırmıştı. Heyecan veren bu kalkınma son on yıl aralıksız devam etti. Her sene turist rekoru kırılırken, lüks oteller rezervasyonlarını aylar öncesinden tamamlıyordu. Pandemi nedeniyle ertelenen “Expo 2020” dünya fuarına bu yıl fazladan 14 milyon turist gelmesi bekleniyor, sadece bu kalemden 33 milyar dolar gelir tahmin ediliyordu. Koronavirüsle birlikte her şey değişti. Salgın, bitmeyecekmiş gibi görünen rüyanın sonu oldu. 2009’da benzer bir kriz yaşanmıştı Bugünlerde herkes ister istemez 12 yıl önce yaşananları hatırlıyor. 2008’de ABD’de başlayan mortgage kriziyle tetiklenen küresel ekonomik bunalım Dubai’yi sarsmış, sıcak paranın heyecanıyla kimsenin dile getiremediği emlak balonu 2009’da patlamıştı. O dönemde emlak fiyatlarında yüzde 70’lere varan düşüşler yaşandı. Eşyalarını toplamaya fırsat bulamayan yabancılar soluğu havaalanında aldı. Her şey o kadar ani olmuştu ki gidenler arabalarını anahtarıyla birlikte otoparklara bırakmış, caddelerde terk edilen lüks araçları çöl kumları kaplamıştı. Neyse ki devreye petrol zengini Abu Dabi girdi ve kriz atlatılabildi. Dubai Emiri Şeyh Maktum’un, kendisine 10 milyar dolarlık destek sağlayan Abu Dabi Emiri Şeyh Halife’ye jesti de büyük oldu. 2010’da tamamlanan dünyanın en yüksek binasının adını Burc Halife koydu. Sonrası malum, sanki o kriz hiç yaşanmamış gibi dev yatırımlar devam etti. Petrol fiyatlarındaki artış ve turizmin gelişmesiyle kesintiye uğrayan yükseliş durmadı. Yaşanan baş döndürücü büyümenin ardından sessiz bir döneme girdik. Konut fiyatlarında yüzde 40’lara varan azalma var, kiralar da aynı oranda düşüyor ama projelere alıcı çıkmıyor. Turistik tesisler boş, ziyaretçi rekoru kıran plajlar ıssız. Kentin Kapalıçarşı’sı olarak bilinen Altın Çarşısı’nda boş dükkânlar göze çarpıyor. Dünyaca ünlü alışveriş merkezlerinde kiralık dükkân ilanları asılı. Kara bulutlar Dubai’ye yaklaşıyor. Kasırganın şiddetini azaltması ya da yön değiştirmesi gerekiyor, yoksa onarılması zor kalıcı hasar bırakacak. Herkes tehlikenin farkında ama beklemekten başka yapacak bir şey de yok. [email protected] MEYDANLAR BOŞALMIYOR Polonya’da Anayasa Mahkemesi’nin kürtaj hakkını neredeyse tamamıyla yasaklamasına karşı eylemlerini günlerdir sürdüren kadınlar önceki gün yine meydanlardaydı. Geçen perşembe mahkeme, iktidardaki milliyetçi muhafazakâr Hukuk ve Adalet Partisi’nden (PiS) bir grup milletvekilinin geçen yıl yaptığı başvuruyu kabul ederek ülkede kürtajı sınırlı da olsa mümkün kılan az sayıdaki yasal kriterden birini daha kaldırmıştı. Bu karar, kürtajın sadece tecavüz, ensest ya da annenin hayatının tehlikede olması amaçlarıyla yapılabileceği, ama ceninin ciddi sağlık sorunları olması durumunda yapılamayacağı anlamına geliyor. 1975’te İzlandalı kadınların yaptığı grevden esinlenen Polonyalı kadınlar, 2016 yılında da yine kürtajın meclis gündemine geldiği bir dönemde benzer kitlesel eylemler yapmışlardı. Eylemlerde kadınlar karar verme özgürlüğü ve sağlık haklarına vurgu yaparak “yeter” pankartları taşıdı. Siyaseten hasta olmak Türkçedeki “siyaseten” kelime yasetçi. 1918 yılında tüm dünyasi ile başlayan terimler bir an da yaklaşık 50 milyon kişinin calamda “yalan, usulen, kandırmak nını alan salgında ABD’de ölenleiçin” gibi anlamlar taşır. Siyase rin sayısının 675 bin kişi olduğu ten hasta olmak deyimi ise görü sanılıyor. Wilson, gribe yakalannüşte hasta olmak, siyasi amaçla mış ama Beyaz Saray olayı halkhasta olmak gibi anlamlar içerir. tan gizleyip paniği önlemeye çaABD Başkanı Donald Trump’ın lışmış. Paris’teki Birinci Dünya küresel çapta yüz binlerce kişi Savaşı ile ilgili barış görüşmelerinin yaşamını yitirmesine neden ne katılmakta olan Wilson aniden olan yeni tip koronavirüse (Co rahatsızlanır. Özel doktoru Cary vid19) yakalanıp neredeyse bir Grayson, Başkan’ın zehirlendiğikaç gün içinde iyileşmiş olma ni sanır ve Beyaz Saray’a yazdığı sı kimi çevrelerde kuşku yarat mektupta Wilson’ın hasta olduğumadı değil. Kimi yorumda, Cum nu bildirir. Fakat siyaseten olayın huriyetçi Parti’nin başkan adayı gizli kalmasına karar verirler ve Trump’ın bu salı yapılacak seBaşkan’ın çimlerde “sempati oylarını tophastalığılamak ve kendisine yöneltilen nın savasalgınla ilgili acizlik ve kararsızşı sonlanlık suçlamalarına karşı bir imaj dırma çabapeşinde olduğu” savunuldu. Bazılarına göre ise Trump gerTEVFIK DALGIÇ larını olumsuz etkileçekten virüse yakalandı ve buyeceğini ve nu gizlemedi... Trump’ın virüse askerlerin moralini bozacağını düyakalanması akıllara geçmişte di şünürler. ğer ABD başkanlarının da yaşadı Yine ABD başkanlarından Groğı sağlık sorunlarını getirdi. wer Cleveland, ağzında çıkan bir Wilson’dan Trump’a bir gelenek... ur yüzünden öleceğini düşünerek ve bunun duyulmasının siyasi bir olumsuzluk yaratmasından korABD başkanlarından William karak özel bir yatla gittiği Güney Henry Harrison, 1841 yılında za Long Island’da gece yarısı ametürree oldu. Başkanlık töreni sı liyat olur. rasında palto giymediği için soğuk aldığı söylendi. Doktorlar ABD’de üç dönem başkanlık yapan ve İkinci Dünya Savaşı’nın hastalığını gizlediler, göreve baş ve sonraki depresyon yıllarında ladıktan bir ay sonra yaşamını yi Beyaz Saray’da olan Franklin D. tirerek ülke tarihinin en kısa süre Roosevelt’e, 1944 yılında yüksek bu koltukta kalan lideri oldu. tansiyon, kalp yetmezliği ile şidABD’nin, Birinci Dünya Sava detli bronşit teşhisi konur. Dokşı sırasında başkanlık koltuğunda oturan Woodrow Wilson, birtorlar sigarayı, tuzu azaltmasını önerirler. Beyaz Saray’dan ise çok ülkeyi kasıp kavuran ünlü Başkan’ın sağlık durumunun cidgrip salgından etkilenmiş bir si di olmadığı yalanını içeren açıklama yapılır. Bu tutum yine seçim zamanına işaret eder. Kimi çevrelerce seçmenlerin olumsuz etkilenmemesi için bu yalan uydurulmuştur. Doktorları Başkan’ın sağlık sorunlarını ailesinden bile gizler. Johnson seçimleri kazandı ama bir kaçay sonra 12 Nisan 1945’te kalp krizinden yaşamını yitirdi. Yine eski ABD başkanlarından ünlü general Dwight Eisenhower, 1955 yılında tatildeyken ciddi bir kalp krizi geçirdi. Yaklaşık altı hafta hastanede kaldı. Doktorları, ikinci kere başkanlık seçimlerine katılmasını yasaklayacak yerde göreve devam etmesini önerdiler. Eisenhower, ikinci dönem seçimleri kazandı. Ünlü Demokrat Başkan John F. Kennedy ise günde en az 8 tane reçeteli ilaç alıyordu, ağrı kesiciler, uyarıcılar, uyku hapları ve hormonlar bunlar arasındaydı. Bu ilaçlarla yaşamını sürdürmeye çalışıyordu. Kennedy’nin bel ağrıları çektiği, ayrıca Addson hastalığına da yakalandığı belirtiliyordu. Bu hastalık kortizol ve benzer hormonları üretmiyordu sonuçta tansiyon sorunu ortaya çıkıyordu. Kennedy, kendisine hastalığını soran gazetecileri yalanlıyordu. İsmet İnönüye ünlü mektubu yazan Teksaslı Başkan Lyndon B. Johnson ise 1967 yılında elindeki tehlikeli olduğu sanılan bir siğili aldırdı. Operasyon gizli yapıldı. Siyasetçilerin sağlıkları ile kamuoyuna bilgi verip verilmemesi konusundaki tartışmalar daha uzun yıllar sürecek gibi. [email protected] Gülecek günler var daha! Bir yılı aşkın bir süredir Cumhuriyet gazetesinin ERDİNÇ UTKU yaptığını şimdi Anvers Belediyesi yapıyor. Belçika’nın ikinci büyük kenti olan ve Avrupa’nın en büyük limanlarından biri bulunan Anvers’in belediye yönetimi, kentte oturanları video filmiyle “ciddiyete davet ediyor”. Belediye kentin ünlü komedyenlerini bir küçük video filmde bir araya getirip ciddi ama neşeli bir şekilde korona önlemlerine uyma çağrısı yaptırıyor. Alex Agnew, Kamal Kharmach, Soe Nsuki, William Boeva ve Arbi El Ayachi, “Şimdi saçma şakaların sırası değil. Bu iş ciddi. Ancak önlemleri gerçekten uygularsanız, yakında gerçekten iyi olduğumuz şeyi yapabileceğiz” diyor komedyenler: “Bu köhne alanda ciddi filmler çekmek yerine insanları güldürmek ve neşe getirmek.” Videoda komedyenin biri tam “İki kabak, bir salatalık ve bir sahanda yumurta doktora gider” diye fıkra anlatmaya başlıyor ki diğeri kesiyor ve “size bugün ciddi bir şey anlatmak istiyorum” diyor. Sonra da sırasıyla komedyenler “koronavirüs yok olmadı. Şakanın sırası değil şimdi. Bu nedenle bu filmde şaka yok, hatta en sonda küçük bir espri bile yok. Birazcık ciddi olun. Önlemlere ve kurallara uymalısınız. Bunu kendiniz için, büyük anne ve babalarınız için yapın. Eğer hepimiz kurallara uyarsak kısa süre sonra gerçekten iyi olduğumuz şeyi tekrar yapabiliriz... Tekrar gülebiliriz” repliklerini seslendiriyorlar. Biyolojik baba ve mücadeleci kızı Geçen günlerde önceki Kral II. Albert’in evlilik dışı kızı olduğunu 7 yıl süren hukuk mücadelesi sonunda DNA testiyle kanıtlayan ve mahkeme kararıyla prenses unvanını kazanan Delphine Boël ile Belçika Kralı Philippe “kardeşçe” bir görüşme yapmıştı. Ortak açıklamada “Görüşme samimiydi, sohbetimiz esnasında birbirimizi tanıma fırsatımız oldu. Hayatlarımız ve ortak ilgi alanlarımız hakkında konuştuk” demişlerdi. Kralın babasına danışmadan aldığı bir karardı bu. Babası, II. Albert’e sadece bilgi vermişti. Kral oğul, eski kral babayı bu halkla ilişkiler çalışması kokmayan, imaj kaygısından uzak samimi görüşmeyle zor durumda bırakmış ve gözler eski krala çevrilmişti. İmajı yerlerde sürünen, 7 yıl boyunca kendi kızı hakkında açıktan olumsuz laflar eden 2. Albert “Benim kızım değilsin. Arama, rahatsız etme” gibi itici sözleri unuttu ve eşi eski Kraliçe Paola’yı da ikna ederek kızıyla ilk kez görüştü. Topu taca atmak gibi bir seçenek de yoktu zaten önünde. Neredeyse 40 yıl sonra biyolojik babasıyla görüşebildi Delphine Boël. Eski kralın imaj kurtarma operasyonu olarak görülebilecek samimiyetsiz yaklaşımı ile inisiyatif alıp samimi adım atan yeni kralın insancıl tavrı arasındaki uçurumu görmemek mümkün değil. En iyimser yorumla evlilik dışı çocuğa yaklaşım bağlamında “kuşak farkı” diyebiliriz. Para pul derdi olmayan, resmi babası, kraldan bile zengin olan Boël yıllarca sürdürdüğü onur mücadelesini tüm “evlilik dışı doğan çocuklar” adına kazandı. Çünkü ona göre çocukların bir suçu yok. Suçlu aranacaksa anne ve babalarda aranmalı. Biyolojik babasıyla neşeli günler göreceğini pek sanmıyorum ama Kral ağabeyi Philippe ve diğer kardeşleri Laurent ve Astrid ile birlikte daha gülecek günleri var. Gent yakınlarındaki Mariakerke yerleşim birimindeki Atheneum öğrencilerinin liselerinde seksizmi protesto etmek için “Etek giyme günü” düzenleyip kızlı erkekli okula etekle geldiklerini hatta bazı öğretmenlerin de eylemi desteklediğini görmek de yüzümüzü güldürüyor. Brüksel itfaiyesinde çalışan kadınerkek itfaiyecilerin kısmi/yarı çıplak poz vererek hazırladıkları takvim online satışa sunuldu. Takvimin satışından elde edilen gelir hayır işi için kullanılacak ve yüzü yanan çocukların tedavisi, kanser olan itfaiyeciler ve sokak hemşireleri derneklerine verilecek. Evsizlere belge Sokak hemşireleri deyince sokak ve sizi gülümsetebilecek bir dumur vaziyet geldi aklıma. Koronavirüs nedeniyle Brüksel’de 26 Ekim’den itibaren saat 22.00 ile 06.00 arasında sokağa çıkma yasağı getirildi. En az 19 Kasım’a kadar sürecek. Bu süreçte Brüksel’in evsizlerine yetkililer büyük bir hizmet yapıyor. Evsizlere, “evsiz sertifikası” vererek sokağa çıkma yasağını delmeleri sağlanıyor. Zaten sokakta olan evsizler, denetimler sırasında belgelerini gösterip rahatça sokakta kalabilecekler. Sağ olsunlar ilk aşamada 2500 tane sertifika basıldı. Yetmezse yenileri basılacak... Aşırı solcu doktor ve hemşireler örgütünün “sağlık çalışanlarına verilen sözleri yerine getirmeyen hükümeti protesto etmek için” yaptığı yarı çıplak danslı gösteride ise “bizi unuttunuz, çıplak bıraktınız” mesajı verildi. Ama bunun gülünecek bir tarafı yok. Tüm kurallara tamamen uyarsak korona belasından hep birlikte kurtuluruz. Ve sonra tekrar gülebiliriz. Çünkü gülecek günler var daha! Ama şimdi birazcık ciddiyet lütfen! [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle