18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 5 26 EKİM 2020 PAZARTESİ Dr. Ataç, ABD’li bakanların bölgeye yoğun ziyaretlerini ve bu ülkenin yaklaşımını değerlendirdi SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMI Türkiye yalnızlaştırılıyor Uluslararası Güvenlik Analisti Dr. Kaan Kutlu Ataç, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Savunma Bakanı Mark Esper’in Türkiye’ye uğramadan çevre coğrafyasına yaptıkları ziyaretlerini “Türkiye’yi boğma siyaseti” olarak değerlendirdi. ABD’nin küresel anlamda Çin yükselişini “geri itme”, Rusya’ya karşı ise “çevreleme” politikası uyguladığını vurgulayan Ataç, Türkiye ile de çok sayıda başlık altında ikili sorun yaşadığına dikkat çekti. SERTAÇ EŞ Dr. Ataç, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ile ABD Savunma Bakanı Esper’in Türkiye’nin çevresindeki ülkelere yaptıkları ziyaretleri ve sonuçlarına ilişin araştırmasını Cumhuriyet’e anlattı. n Türkiye ile ABD arasında yaşanan sorunları küresel mücadelenin dışında düşünmek mümkün mü? İkili ilişkileri anlayabilmek için Washington’un stratejisinin genel hatlarına bakmak gerekir. ABD, 2. Dünya Savaşı sonrası tesis ettiği küresel egemenliğini sürdürebilmek için iki temel hasım yapısıyla mücadele etmek zorunda. Birincisi küresel hasımları. Amerikan resmi belgelerinde en yüksek derecede çıkarlarına tehdit olan ülke Çin. Diğeri Rusya. Bu ülkenin Soğuk savaş sonrası kaybettiği küresel gücünü geri kazanmak istemesi ABD karar alıcıları için kesinlikle göz ardı edilemez. n Türkiye nerede peki? İkinci temel hasım grubunda yer alıyor. Türkiye’nin de bulunduğu dar coğrafyada etkinliğini artırmak isteyen ülkeler oluşturuyor. Yani Çin ve Rusya stratejik düzeyde ABD’nin hayati çıkarlarını tehdit ediyor, Türkiye gibi ülkeler de önemli tehdit olabilecek ülkeler arasında yer alıyor. n Bu yaklaşımlar yeni mi oluştu? Aslında tarihsel altyapıya dönmekte fayda var. Soğuk Savaş gerçekliğinde en azından ABD resmi arşiv belgelerinde “hayati derecede” önemli kategorisinde değerlendirilmiyor. ABD’li strateji planlamacıları açısından Türkiye “çok önemli” ancak “hayati” değil. Günümüzde ise Pompeo ve Esper’in Türkiye’nin çıkarının olduğu coğrafyalara ziyaretlerine bakınca hayli ilginç sonuçlar çıkıyor. n ABD’li planlamacılar Avrupa, Akdeniz havzası, Karadeniz, Ortadoğu, Arap Yarımadası, bu bölgelerin ortasındaki Anadolu ve bunların Ataç, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun yoğun ziyaretlerine dikkat çekerek “Ankara’nın boğulması siyasetinin altında, Türkiye’nin özellikle dış politikada bağımsız hareket etme yönündeki adımlarının, bölgesel aktörlükten güç odağına dönme süreci olduğu görülüyor” dedi. çevresiyle (hinterland) ilgili nasıl bir planlamaya sahipler? Elimizde güçlü entelektüel ve tarihsel altyapı var. ABD’li coğrafyacı ve stratejist Nicholas J. Spykman’a göre, Avrasya’nın dış kuşağını elinde tutan Avrasya’ya, sonra da dünyaya hakim olur. Dış kuşak, Batı Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu, Afganistan, Hindistan, Çin’in kuzeyi, Mançurya, Kore’yi kapsar. ABD açısından hedef, bu Ataç alanlara Avrasyalı bir kara gücünün hâkimiyet kurmasını önlemek. Diğer coğrafyacı Saul Cohen’in “Parçalanmış Kuşak” kavramı da tamamlayıcıdır. İç çatışmayla yıkılmış bir bölgenin, dış büyük güçlerin müdahalesiyle bölünmüşlüğünün artması durumudur. Büyük güçler, ciddi çıkarlarının olduğu düşüncesiyle yerel karışıklıklara müdahale ederler. Ayrıca yerel karışıklıklar ve karmaşa, bu alanlara komşu ülkelerle ittifak kurmasına zemin hazırlar. Cohen bu noktada Ortadoğu’nun parçalanmış kuşak olarak daha fazla parçalanmaya başladığına dikkat çeker. n Burada Türkiye’nin konumu nedir? Sıkışmış alanların bir ucu İranIrakBahreyn ve Suudi Arabistan’ın doğu bölgesine, diğer ucu da Suriye ve Güney Lübnan hattı boyunca uzanıyor. Amerikan siyasi planlamacıların Çin ve Rusya’ya karşı geliştirdikleri stratejiyi üst üste koyduğumuzda Anadolu coğrafyası çok kritik bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Bu jeopolitik ve stratejik altyapıyı belirlemek önemli. Çünkü, Pompeo ve Esper’in gezilerinin coğrafi ana ekseni Kenar Kuşak ve Parçalanmış Kuşak ile tamamen çakışıyor ve Amerikan stratejisinin Türkiye boyutu tüm açıklığıyla karşımızda duruyor. n Ziyaretlere dönersek, bunları nasıl değerlendirmeliyiz? ABD, Çin’e karşı “geri itme”, Rusya’ya karşı da çevreleme stratejisi uyguluyor. Bu durumu her iki bakanın gezilerinde ayrıntılı olarak görmek mümkün. Esper 30 Eylül4 Ekim tarihleri arasında Kuveyt, Katar, Fas, Cezayir, Tunus, Malta’ya ziyaretler gerçekleştirdi. ABD bu coğrafyada, NATO Müttefiki Olmayan Afganistan, Bahreyn, Mısır, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Fas, Pakistan ve Tunus’u “Büyük müttefik” statüsüne dahil etti. Bu ülkelere, ABD’den askeri teçhizat, araştırma, geliştirme, test ve değerlendirme amaçlı borçlanma yapabilme, ortak eğitim için ikili ve çok taraflı temaslar sağlayabilmek gibi geniş bir savunma ve güvenlik işbirliği zemini yaratılıyor. Katar’ın da bu kapsama alınacağını belirtiliyor. n Bölgesel durumun tamamlanması açısından bakılırsa İsrail ile ilişkilerde bir yükseliş var mı? İsrail 2013’te imzalanan anlaşma ile “Büyük Müttefik” konumundan da üst seviyeye taşındı. 13 Ağustos’ta Washington’da ABDİsrailBirleşik Arap Emirlikleri arasında imzalanan anlaşmayla iki ülkenin ilişkileri normalleştirildi. Devamında Bahreyn, Sudan’ın kararları geldi. Umman, İsrail’le normalleşmeyi ABD seçimlerinin sonrasına bıraktı, buna Suudi Arabistan’ın katılacağı da söyleniyor. Buna Esper’in mevkidaşı Gantz ile 22 Ekim’de imzaladığı anlaşmalıyı da eklemeli. ABD, Arap ülkeleriyle savunma ilişkilerini geliştirirken bölgedeki stratejik ortağı İsrail’in askeri anlamda Arap coğrafyasındaki tahkimini de garanti ediyor. ABD, bölgesel olarak İran’a karşı İsrailArap işbirliğiyle, küresel düzeyde ise Rusya ve Çin’e karşı elini güçlendirmek istiyor. n Pompeo’nun bölge gezileri de yoğun... Pompeo 2020 OcakEkim aylarında Umman, Doha, Katar ve İsrail’i iki kez, İngiltere, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Almanya, Senegal, Angola, Etiyopya, Suudi Arabistan, Afganistan, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Avusturya, Polanya, Sudan, Bahreyn, BAE, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Vatikan, Hırvatistan’ı bir kez ziyaret etmiştir. Bu geziler, Çin’in ekonomik ve teknolojik alanlarda bu coğrafyadaki etkinliğini geri itme, Rusya’yı ise çevreleme stratejisinin altyapısı açısından önemli. Pompeo’nun yardımcısı da 1418 Ekim tarihlerinde Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Bulgaristan ziyaretleri gerçekleştirdi. ABD özellikle Doğu Akdeniz’deki gerginliğin azaltılması ve askerigüvenlik alanlarında işbirliğini geliştirme yönünde çok yoğun faaliyet içerisinde. n Türkiye’yi niye pas geçiyorlar? Bakanların zaman sorunu olmadığı açıktır. Ankara’nın devre dışı bırakılmasının arkasında son yıllarda yaşanan gerimlerin yattığını, iki ülkenin ikili ve çok taraflı konularda ciddi görüş ayrılıklarının olduğu bir dönemde Türkiye’yi yalnızlaştıma, yok sayma siyasetinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin ABD Suriye özel temsilcisi Büyükelçi Jeffrey’nin eylül ayında Irak’a ziyaretinde Türkiye’ye uğramaması da dikkat çekiciydi. Türkiye’nin milli güvenliği açısından ön sıralarda yer alan terör örgütü YPG/PYD ile 68 yıllık müttefiğinin kurduğu stratejik ilişkinin, F35, S400, Libya ve Doğu Akdeniz gerginliklerinin yanı sıra FETÖ ile mücadelede Türkiye’ye destek vermeyen Vaşington’un Ankara’yı bu tablo çerçevesinde “boğma stratejisi” izlediği muhakkaktır. Öyle anlaşılıyor ki iki başkent arasında gerginliğin azaltılması yönünde yakın gelecekte de pek bir umut ışığı görünmüyor. n Pompeo, Türkiye’ye karşı kişisel olarak da olumlu değil galiba? Evet. Pompeo’nun artık şahsi bir mesele haline getirdiği Venezüella konusunda TürkiyeVenezülle ilişkisinin mahiyeti, Ayasofya’nın ibadete açılmasına yönelik Türkiye’nin siyasi iradesine verdiği sert tepki, Kıbrıs Rum Kesimi’ne gösterdiği şahsi ilgisi dikkate alındığında ikili ilişkileri şahsi zeminde değerledirdiği anlaşılıyor. Ankara’nın boğulması siyasetinin altında Türkiye’nin özellikle dış politikada bağımsız hareket etme yönündeki adımlarının bölgesel aktörlükten güç odağına dönme süreci olduğu görülüyor. 1950’lerin ilk yarısından itibaren Washington’un artık sadık müttefik olarak değil, kendisine milli güvenlik tehdidi oluşturabilecek bir ülke statüsündeki Türkiye’nin konumu 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de değişmedi. l ANKARA KILIÇDAROĞLU’NDAN KADINLARA ÇAĞRI, MUHTARLARA ÇÖZÜM ÖNERİSİ KIMLIK SIYASETI OLMAZ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, siyasetin Türkiye’de çok dar bir alana sıkıştığını belirterek “Bazılarımız inanç üzerinden, bazılarımız etnik kimlik, yaşam tarzı üzerinden siyaset yapıyor. Kadınların bu siyaset anlayışını reddetmesi gerekiyor. Etnik kimlik üzerinden siyaset olmaz. Hiç kimse anne ve babasını seçme özgürlüğüne sahip değil. Hepimiz annemizle, babamızla iftihar ederiz. Herkesin kimliği kendi şerefidir. Güçlü demokrasiyi de inşa edecek olanlar kadınlardır” dedi. CHP Kadın Kolları Genel Başkanlığı tarafından düzenlenen kadın muhtarlar toplantısına katılan Kılıçdaroğlu, özetle şunları dile getirdi: Muhtarlık kanunu olmalı: 82 ayrı kanunda 354 maddede muhtar geçer. Yapmamız gereken bütüncül bir muhtarlık kanunu. Birleşik oy pusulası niye sizde yok. Milletvekillerinde var, diğerlerinde var. Küçük kâğıtlara yazılıyor. Bir de rakip muhtar birisi varsa bütün kâğıtları toplayıp cebine koyuyor. Giden kişi de muhtara oy veremiyor. Buna ben itiraz ediyorum, siz de itiraz edeceksiniz. Muhtarlık evi olmalı: Niye muhtarlık evi yok. Resmi bir daireden söz ediyoruz. Mütevazı, tek katlı, yardımcı personelin olabileceği, muhtarın oturabileceği bir ev. Bir muhtarlık evinin olması lazım. Tabelasının, telefonunun adresinin bilinmesi lazım. Bir yardımcı personelin mutlaka muhtarlığa tahsis edilmesi lazım. Bunun bir kamu görevlisi olması lazım. Bizim bazı belediyelerimiz muhtarlığa bir belediye çalışanını tahsis ediyorlar. Muhtarlığın bir bütçesi olması lazım. Mahallede yoksul var mı yok mu, engelli var mı yok mu, en iyi muhtar bilir. Yardımların muhtarlar aracılığıyla yapılması lazım. l ANKARA/Cumhuriyet Çankaya Belediyesi Zübeyde Hanım Sosyal Tesisi’nde Kılıçdaroğlu, Türkiye Kadın Muhtarlar Derneği Başkanı Serpil Erenoğlu’na plaket verdi. Erdoğan’ı eleştiren işçiye 12 yıl hapis istemi ZEHRA ÖZDİLEK Kocaeli’nde iki çocuk babası işçi Muhterem Çıtanak’a sosyal medya paylaşımları nedeniyle “Cumhurbaşkanına Alanen Hakaret” suçunu işlediği iddiasıyla dava açıldı.12 yıla kadar hapsi istenen Çıtanak’ın 25 Ağustos 2019’da yaptığı, “Ülkende beklenen darbe oldu, Sen Marmaris’te tatildeydin” paylaşımı da suç sayıldı. Kocaeli Karamürsel’de bir tersade çalışırken sosyal medya paylaşımları nedeniyle işine son verilen ve polis tarafından evi basılan Muhterem Çıtanak’a bir yıl sonra dava açıldı. Karamürsel Cumhuriyet Başsavlığı tarafından hazırlanan iddianamede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan müşteki olarak yer aldı. Çıtanak’ın 25 Ağustos 2019’da yaptığı “İstanbul’da sel oldu beyefendi tatilde diyecek son kişisin @RTErdogan. Ülkende beklenen darbe oldu, Sen Marmaris’te tatildeydin. Darbeyi de SGK emeklisi milyoner eniştenden öğrenmiştin, Sn @ekremimamoglu Sizin 25 yılda yapamadıklarınızı yapıyor an itibariyle” paylaşımları suç sayıldı. Çıtanak iddianamede yer alan ifadesinde, “Twitter’da çok sayıda paylaşımda darbe esnasında Cumhurbaşkanı’nın Marmaris’te tatilde olduğunu defalarca yazdıkları için ben de bu konuyla İmamoğlu konusunun birbiriyle benzer mahiyette olduğuna vurgu yapmak için bu paylaşımı yaptım. Suç olduğunu bilmiyordum” dedi. l İSTANBUL Toprak’tan Altaylı’ya açık mektup CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, HaberTürk gazetesi yazarı Fatih Altaylı’nın önceki gün kaleme aldığı “AKP olmasa barajı aşar mısınız acaba!” başlıklı yazısına tepki göstererek, “Gelecek seçimleri ‘en iyi slogan atan’ değil; en iyi stratejiyi kuran kazanacaktır” dedi. Erdoğan Toprak, Altaylı’nın yazısında dile getirdiği ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirilerine, açık mektupla yanıt verdi. Toprak, mektubunda, iktidarın son zamanlarda Millet İttifakı’nı dağıtmak için uğraştığını belirterek, Kılıçdaroğlu’nun Suriye politikasına karşı tutumundan Adalet Yürüyüşü’ne kadar yaptıklarını sıraladı. l İç Politika Sosyal medyada ‘Avrupa’ atışması Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas sosyal medya üzerinden atıştı. Altun, İngilizce yaptığı açıklamada, Avrupa’daki Müslümanlara yönelik “sistematik zorbalık” olduğunu söyleyerek “Bazı Avrupalı liderler yalnızca kendi aralarında yaşayan Müslümanları hedef almıyor; aynı zamanda kutsal değerlerimize, kitabımıza, peygamberimize, yani bütün bir yaşam tarzımıza saldırıyor” dedi. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas, Altun’un bu paylaşımını etiketleyerek, Avrupa Birliği kurucu anlaşmasının 2. maddesini paylaştı ve Altun’a “Sizi hayal kırıklığına uğrattığımız için özür dilerim ama antlaşmamızda tanımlanan yaşam tarzımız budur. Avrupa Yaşam Tarzı” yanıtını verdi. Schinas’ın, işaret ettiği Avrupa Antlaşması’nın 2. maddesinde “Birlik, insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dahil olmak üzere insan haklarına saygı değerleri üzerine kuruludur” ifadeleri yer aldı. Altun, Schinas’ın bu paylaşımı üzerine, “Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı’nın Yunanistan’la birlikte mültecileri açık denizde boğulmaya terk ettiğine” yönelik bir yazıyı paylaştı ve “Sizin gerçek yaşam tarzınız bu!” sözleriyle Schinas’a karşılık verdi. l ANKARA/ Cumhuriyet CHP’Lİ BAKAN: RANT YAĞMA POLİTİKASI Ajans yok, muafiyeti var MAHMUT LICALI Türkiye Çevre Ajansı’nın resmen faaliyete geçmeden Kamu İhale Yasası (KİK) kapsamından çıkarılması, tartışmaları beraberinde getirdi. CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, “Bunu, iktidarın rant ve yağma politikalarının Ajans üzerinden oluşturulacak depozito sisteminde de devam edeceğinin karinesi olarak görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu. TBMM Çevre Komisyonu’nda muhalefetin itirazına karşın kabul edilen Çevre Ajansı’nın kurulmasına ilişkin düzenlemeyle ilgili CHP’li Bakan uyarılarda bulundu. Cumhuriyet’e değerlendirmeler yapan Bakan, kategorik olarak Çevre Ajansı’nın kurulmasına karşı olmadıklarını belirterek, ajansın yönetim yapısının belirlenmesinin belirsiz olduğuna ve işlevinin dünyadaki başarılı örneklerle uyuşmadığına dikkat çekti. Yasa teklifinde ajansın yönetim kurulunda ve başkanlık görevinde bulunacak kişilerin sahip olması gereken özelliklerin belli olmadığınına dikkat çeken Bakan, “Ajans Yönetim Kurulu’na üye olacak kişilerin temel kriterlerinin net biçimde belirlenmesi gerekir, aksi takdirde liyakat esaslarına aykırı olarak belirlenme riski mevcut” dedi. ‘Denetimden çıkarılamaz’ Bakan, depozito yönetim sisteminin kurulması ve işletilmesi faaliyetlerine ilişkin olarak Çevre Ajansı’nın yapacağı mal ve hizmet alımlarının ihale yasası kapsamında olmayacağına dikkat çekti. Bakan, şunları dile getirdi: “Bu sistematik bir çabadır. Bunu, iktidarın rant ve yağma politikalarının Ajans üzerinden oluşturulacak depozito sisteminde de devam edeceğinin karinesi olarak görüyoruz. Çünkü, AKP en çok denetlenmekten ve şeffaflıktan korkuyor. İhale Yasası’nın dışına çıkmak, denetimsiz sorgusuz sualsiz, devletin kaynaklarını aktarma yolu haline gelmiştir. Oysa ki halkın parası halkın denetiminden çıkarılamaz!.” l ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle