18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 26 EKİM 2020 PAZARTESİ 250/1 4 0 320/1 9 0 250/1 3 0 220/1 7 0 250/1 1 0 230/7 0 180/3 0 260/1 1 0 260/1 5 0 300/1 4 0 270/1 2 0 240/160 150/80 210/130 130/60 100/30 130/70 140/30 120/70 210/110 180/130 210/1 0 0 TARİHTE BUGÜN 1933: Cumhuriyetin 10. yılı dolayısıyla Genel Af Kanunu çıkarıldı. 1936: 16 yaşındaki ressam Turgut Cansever, ilk resim sergisini açtı. Büyükşehirlerin yanı sıra Anadolu’nun pek çok kentinde vaka sayıları hızla artıyor Çember daralıyor Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın İstanbul’da vaka sayısının ülke genelinin yüzde 40’ına, Ankara’nın 5 katına ulaştığını açıklaması, SİBEL salgın yönetiminde alınan ön BAHÇETEPE lemlerin yetersizliğini bir kez daha ortaya koydu. Okulların açılması, tatilcilerin ve memleketine gidenlerin kente geri dönmesi, havaların serinlemesiyle kapalı alanda daha fazla vakit geçirilmesi, AVM ve fabrikaların yeterli önlem alınmadan çalıştırılmasının vaka artışını beraberinde getirdiğini ve İstanbul’un salgının ilk başladığı zamandaki yoğunluğuna geri döndüğünü kaydeden hekimler, doluluk oranı yükselen hastanelerde zorunlu olmayan ameliyatların, tetkiklerin ertelenmeye başlandığını belirtti. “Bu anlayışla salgının kontrol altına alınması çok zor. İstanbul’da çember çok daraldı” uyarısını yapan hekimler, bulaş zincirini kırmak için toplumsal hareketliliği azaltacak tedbirler alınması önerisinde bulundu. ‘Ciddi yoğunluk var’ Gazetemize konuşan hekimlerin değerlendirmeleri şöyle: l İSTANBUL TABIP ODASI BAŞKANI PROF. DR. PINAR SAIP: İstanbul, salgının ilk başladığı zamandaki yoğunluğuna geri dönmüş durumda. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetleri sağlanamadığı için hastanelerde çok ciddi yoğunluklar yaşanıyor. Bu yaz açılan Murat Dilmener ve Feriha Öz pandemi hastaneleri mevcut kapasitelerini doldurmuş durumda. Hastanelerde sadece ağır hastaların olduğunu düşünürsek aslında durum salgın başlangıcından daha kötü durumda. Deneyimli kadrolar sürecin doğru yönetilememesi nedeniyle erken emekli oluyor. Bu anlayışla salgının kontrol altına alınması çok zor. İstanbul’da çember çok daraldı, hızla tüm ilgili kuruluşlarla birlikte halk sağlıkçıların yönetiminde önlemler alınması gerekiyor. l PROF. DR. KAYIHAN PALA: İstanbul’un yeniden Vuhan’a döndüğü, bakanın açıklamalarından da anlaşılıyor. Ancak bu kez Anadolu’nun değişik kentlerinde de salgının tepe noktasına hızla yükselen bir durumla karşı karşıyayız. Ölüm sayılarına baktığımızda ağustosa göre haftalık ölüm sayılarında 3 kat artış var. Ciddi bir artışla karşı karşıyayız. Bulaş zincirini kıracak önlemler almak lazım. Bunun yolu toplumsal hareketliliği azatmaktan geçiyor. l PROF. DR. MEHMET CEYHAN: Virüs bir şehri kendine seçip orada yayılmıyor. Nerede ortam bulursa orada yayılıyor. Şehirler arası dolaşımı kontrol altına almazsak hastalık yayılır. Böyle devam edersek bu tedbirlerle ve bu uyum oranları ile 25 EKIM PAZAR 112 BIN 215 2017 13 MILYON 217 BIN 888 9799 % 5.6 72 1297 361 BIN 801 1744 314 BIN 390 İstanbul’da önce azalacak sonra yeniden 3. 4. artış dönemine çıkacak, hatta bütün şehirlerde bunu göreceğiz. Ta ki toplumsal bağışıklık sağlanıncaya kadar. Biz de toplu taşıma en önemli iki bulaş ortamından birisi. Bu nedenle mesaileri kademelendirmek önemli. Toplanmalara mutlaka sayı kısıtlamaları konmalı. Şehirler arası dolaşmalarda kontrol mekanizması olmalı. Test pozitif politikasını bir an önce değiştirmemiz gerek. l PROF. ESIN DAVUTOĞLU ŞENOL: Kontrol edilmemiş salgını değişik illerde dalga dalga yaşıyoruz. Yüz yüze eğitim kontrolsüz başladı, salgının artmasında etkisi var tabii. Bütün illerde turizm kalabalıklığı ve dönüşlerin de etkisi var. Şu an birinci dalganın ikinci pikindeyiz, birinci dalgayı bitiremedik. Kontrol için etkin önlem alınmazsa artış devam edecektir ve bizi ciddi kapanma sürecine sürükleyecektir. Ona mecbur kalacağız. CHP’LI ŞAHIN: 70 YIL ÖNCE ÜRETTIĞIMIZ AŞIYI BUGÜN ÜRETEMIYORUZ Çözüm yerli aşı üretimi SİBEL BAHÇETEPE aşısını 1950 yılında kendimiz üretebiliyorduk. Yani 70 yıl önAylardır beklenen grip aşısı, geçen hafta itibarıyla eczanelece ürettiğimiz aşıyı bugün üretemiyoruz. AKP iktidarı başlangıre geldi ancak ancak kronik hastacından bu yana yerli aşı üretimilar ve 65 yaş üstü dahil olmak üzenin önemini kavrayamadı, yerre pek çok kişinin bakanlığın belirleli kurumları ne yazık ki kapatdiği risk grubunda yer almadığı götı. Zaman kaybedilmeden gererüldü. İngiltere’nin 30 milyon doz, ken yatırımlar yapılarak yerli aşı İran’ın ise 7.5 milyon doz aşı temin Fikret Şahin üretimine bir an önce başlanettiği belirtilirken, 20 milyona yaması ülkemiz için hayati öneme kın kronik hasta bulunan ülkemize sahiptir” dedi. 1950 yılında Re1 milyon 350 bin doz grip aşısı getirilmesi, fik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün, Dünaşıların da yetersiz kalmasına neden oldu. ya Sağlık Örgütü tarafından “Uluslararası Cumhuriyet’e değerlendirme yapan CHP Bölgesel İnfluenza Merkezi” olarak tanındıBalıkesir Milletvekili Dr. Fikret Şahin, AKP ğını anımsatan Şahin, “AKP yetkilileri, ensiktidarının 2011 yılında Refik Saydam Hıf titüsünün teknolojik olarak geri kaldığını ve zıssıhha Enstitüsü’nü kapattığını ve yaşa teknolojisinin yenilenmesi için 40 milyon nan aşı krizinin nedeninin bu olduğunu be dolar gerektiği için kapatıldığını ifade etselirterek “Bugün bir nevi karneye bağlanan, ler de bugün aşı ithalatı için yılda en az 200 eczanelerde bulunmayan influenza (grip) milyon dolar harcıyoruz” dedi. ‘BAKANLIK HAYAL SATIYOR’ Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç ise grip aşısı ile ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Grip aşısı kıtlık dönemindeki gibi karne puanı ile verilirken, Sağlık Bakanı ‘Korona aşısı 40 gün sonra Türkiye’de’ demeci vererek hayal satmaya devam etmekte. İthal edilen grip aşısının risk grubunda bulunan kişilerin ancak yaklaşık 20’de birini karşılayabileceği anlaşılmaktadır. Sağlık Bakanı’nı hayal satmaya değil, puanlama sisteminin hangi bilimsel kritere göre yapıldığını halka şeffaflıkla açıklamaya davet ediyoruz.” Darp edilen kargo çalışanı öldü İstanbul’da geç teslimat yapıldığı gerekçesiyle darp edilen kargo çalışanı Mehmet Ali İbin, yoğun bakımda tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Mehmet Ali İbin, İstanbul Çekmeköy’de teslimat tartışması ne Mehmet Ali İbin deniyle 5 gün önce kargosunu teslim ettiği Tayfin Ş’nin saldırısına uğradı. Aldığı darbe sonucu yere düşen İbin, beyin kanaması geçirdi. Gözaltına alına saldırgan Tayfun Ş. adliyeden serbest bırakıldı. Mehmet Ali İbin önceki akşam yaşamını yitirdi. İbin’in yaşamını yitirmesinin ardından ikinci kez gözaltına alınan zanlı çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından “kasten öldürmek” suçlamasıyla tutuklandı. Kız arkadaşı için ayakkabı siparişi verdiğini anlatan Tayfun Ş. ifadesinde öldürdüğü kargocuyu suçladı. l Haber Merkezi 9 EKİM’DEN BU YANA 82 KİŞİ ÖLDÜ Sahte içki 5 can daha aldı İzmir’de beş kişi daha sahte içki yüzünden zehirlenerek yaşamını yitirdi. Kentte ölenlerin sayısı 35’e yükseldi. 9 Ekim’den beri 10 kentte 82 kişi hayatını kaybetti. Can Yılmaz içki içtikten sonra fenalaştı. Hastaneye kaldırılan Yılmaz yaşamını yitirdi. Ali V. de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Betül Yılmaz, Doğan Aksın ve Mehmet Doğan da alkol aldıktan sonra rahatsızlanarak dün gece yaşamlarını yitirdi. Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde, alkol aldıktan sonra rahatsızlanan 17 yaşında Ö.F.S, hastaneye kaldırıldı. Ö.F.S’nin hayati tehlikesinin olduğu öğrenildi. Adana’nın Seyhan ilçesine bağlı Onur Mahallesi’nde bir eve düzenlenen baskında 80 bin TL değerinde 220 şişeye doldurulmuş sahte içki ele geçirildi. Eskişehir’de bir araçta 979 litre etil alkol ve aroma kitleri ele geçirildi. l Haber Merkezi Evde çıkan yangında 2 çocuk öldü Sakarya’nın Geyve ilçesi Yörükler Mahallesi’nde Fatih T’ye ait evde yangın çıktı. Yangını fark ederek evde bulunan bir çocuğunu dışarı çıkaran anne, durumu itfaiyeye bildirdi. İtfaiye, merdiven yardımıyla evde mahsur kalan baba ile çocukları Ömer H. (10) ve Eymen T’yi (7) kurtardı. Ağır yaralanan 2 çocuk, müdahalelere rağmen kurtarılamadı. l AA ‘Müşteriyle samimiyet’ ÇIKARILMA SEBEBI Yargıtay, hizmet sektöründe çalışan milyonlarca işçiyi yakından ilgilendiren emsal nitelikte bir karara imza attı. Bir otelde çalışan resepsiyon görevlisi, otele giriş yapan yabancı uyruklu bir kadın müşteriyi karşılayıp odasına çıkardı. Ertesi gün de müşteriyi taksiye kadar yolcu eden resepsiyon görevlisi, bir süre sonra 7 yıl çalıştığı otelden, “müşteriyle samimi olmak” iddiasıyla herhangi bir tazminat ödenmeden işten çıkarıldı. İş mahkemesine başvuran resepsiyon görevlisi kıdem ve ihbar tazminatının ödenmesini talep etti. İşveren ise davacının mesai saatleri içerisinde müşteri ile işyeri dahilinde özel ve yakın ilişkiye girdiğini, işyerindeki kamera kayıtlarından davacının bu müşteri ile yakın ve samimi görüntüler sergilediğinin tespit edildiğini kaydetti. Temyiz davasına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi işvereni haklı bularak iş mahkemesinin kararını bozdu. Kararda, davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği vurgulandı. l İHA Yasaklanan kitapta neler var? Başkalarının günahlarını konuşmak ne güzel değil mi? Kendi ayıplarımıza sırtımızı dönüp başkalarını ayıplamak... Ah şu sohbet “sen de...” diye başlayan noktaya gelmese! Günlerdir Enver Altaylı’dan İYİ Parti’ye, Soğuk Savaş Gladyosu’ndan FETÖ’ye, Ümit Özdağ’dan Buğra Kavuncu’ya tartışıp duruyoruz. İyi mi oluyor? Elbette. Madem Türkiye arınacak, öyleyse topuk nasırından tırnak batmasına her şeyi konuşalım. Çok değil, 80 yıl önce Nazilerin saflarında savaşacak kadar gözünü karartmış sözde milliyetçileri emperyalist operasyonlar için kullanan, sözde solculardan çeşitli sıfatlarla en radikal Sovyet karşıtı yaratan, sözde İslamcılardan Müslüman toplumları sömürecek projeler üreten düzen, 50 yıl sonra tek boyutlu olabilir mi? Her kurumu, her partiyi, her cemaati, toplum adına karar veren her kişiyi konuşalım. İyi de bütün bunları söyledikten sonra bir gelişme oluyor, “O iş o kadar kolay değil” diyorum. CHP’nin toplatılan kitabı Neden mi? Önümde cuma günü verilmiş bir mahkeme kararı var. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği imzasını taşıyor. “Bu çağda olur mu” diyorsunuz ama bu, bir kitap hakkında verilen toplatma kararı. CHP’nin hazırladığı “21 soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı” kitabına basım, dağıtım, satış yasağı getirilirken, eldeki kitaplara da devlet tarafından el konuluyor. Kararı kim talep etmiş diye bakıyorum. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın isteğiyle gerçekleştiğini anlıyorum. Meğer CHP’nin kitabına “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten soruşturma başlatılmış. Toplatma da üstüne gelmiş. FETÖ’nün siyasi ayağının anlatıldığı bir kitap nasıl olur da halkı tahrik edebilir diye eminim siz de soruyorsunuz. Karar şöyle yanıt vermiş: “Kitap içeriğinde yer alan yazı, yorum ve görsellerin bir siyasi partinin başkanının anlatımları olarak ortaya konulmak suretiyle diğer bir siyasi partiye mensup kişileri, kamu görevlilerini ve Cumhurbaşkanı’nı silahlı bir terör örgütü olan FETÖ/PDY ile ilişkilendirmesi şeklindeki eylemin farklı seçmen kitlesi bulunan iki ayrı partinin temsilcilerini ve seçmenlerini kin ve düşmanlığa tahrik edebilecek nitelik taşıması...” Yani mahkeme diyor ki: CHP’nin AKP’nin FETÖ bağlantılarından bahsetmesi suçtur! Akıl almaz kararın özeti böyle. Kitapta yazanlar uydurma mı? Toplatma kararıyla birlikte daha çok merak ettiğim yaklaşık 50 sayfalık kitapçığa bakıyorum. Kapağında Erdoğan’la Gülen’in sohbet ederken çekilmiş meşhur fotoğrafı var. Montaj mı? Hayır, değil. İçinde “FETÖ’nün amacı, 1Devletin tüm kılcal damarlarına sızmak. 2 Devletin tüm kamu kurumlarını, sonra da devleti ele geçirmek” diyor. Doğru mu? Evet, doğru. Devamında şöyle tanım yapıyor: “Bir esnaf; devlete FETÖ’cü vali tayin edebilir mi? Hayır! Bir çiftçi; devlete FETÖ’cü müsteşar tayin edebilir mi? Hayır! (...) Atayamaz! Yetkisi yoktur! O halde FETÖ’nün önünü açan siyasi otorite, FETÖ’nün siyasi ayağıdır.” Eksik diyebilirsiniz, ama yanlış mı? Hayır. “FETÖ’nün faaliyetleri devlet tarafından izleniyor muydu” sorusunu soruyor. Yanıtını da veriyor. Mesela 3 Nisan 1991 tarihli MİT’in “Fethullah Gülen’in CIA bağlantıları” olduğunu anlatan raporundan bahsediyor. Mesela eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un 1 Ekim 1999’da yaptığı “Milli Eğitim’le gençlik, İçişleri’yle devlet içinde kadrolaşmayı, adaletle kendilerine yönelik bir durum olursa bunu önlemeyi, sanayi ile de parayı kontrol etmeyi hedefliyorlar” açıklamasını hatırlatıyor. FETÖ ile ilgili her şeyin konuşulduğu 2004 MGK’sini anlatıyor. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in “Gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik” sözlerini alıntılıyor. Bunlar gerçek mi? Gerçek. 6110 sayılı yasa değişikliğiyle Yargıtay’a 160, Danıştay’a 51 FETÖ’cü atanmasından; TSK’ye yapılan yasal ve siyasi müdahalelerle FETÖ’cülerin hızla yükselmesinden, 12 Eylül 2010 referandumuyla örgütün vurduğu darbeden, FETÖ TSK’de kuyruğundan yakalanmışken 26 Haziran 2009’da kurtaran yasa değişikliğinden; Kozmik Oda açılırken siyasi iktidarın verdiği destekten bahsediyor. Bunların hepsi yaşandı mı? Yaşandı. Kitap, 17 Aralık’tan sonra bile Fehmi Koru’nun Pensilvanya’ya gönderilerek barışılmaya çalışılmasının hikâyesini anlatıyor. Uyduruyor mu? Hayır. 15 Temmuz darbe girişimine kadar hükümete defalarca uyarı yapıldığını, buna rağmen darbeci generallerin taltif edildiğini söylüyor. Doğru mu? Kesinlikle. Tayyip Erdoğan’dan Berat Albayrak’a, Süleyman Soylu’dan Binali Yıldırım’a AKP’nin önde gelen isimlerinin 1725 Aralık öncesinde FETÖ’ye ve lideri Gülen’e övgü konuşmalarına yer veriyor. Bakıyorum, hepsi hatta daha fazlası var mı? Var. Eski savcılar ne yazmıştı? Kısacası... Mahkeme “AKP’lileri tahrik edebilir” diyerek 2014 öncesine ait FETÖ hafızasını silen tarihi bir karar aldı. Siyasi helvadan yapılmış 1725 Aralık putunu her şeyin önüne koydu. Böylece sadece siyasi iktidarı memnun etmekle kalmadı, örgütün 30 yıllık eylemlerini de aklamak için büyük bir adım attı. Üstelik... Bizzat Cumhurbaşkanı çıkıp “Bu yapıya destek olduk, bunlara yardımcı oldum, hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum, Rabbim de milletim de bizi affetsin” diye özeleştiri yaptığı halde, savcılık “yok böyle bir şey” diyor. Üstelik... Bir zamanlar bizzat Ankara Başsavcılığı’nda yazılmış FETÖ Çatı İddianamesi’nde şu satırlar hâlâ duruyorken: “Örgüt ayrıca TSK kademesinin tamamını mümkün olan en kısa sürede ele geçirmek maksadıyla, generalliğe terfi için albaylıkta bekleme süresini 4 yıla indirerek henüz şura sırası gelmeyen mensuplarını terfi havuzuna dahil etmiştir. Son olarak, kendisine müzahir elemanların en az bulunduğu 1988 ve daha önceki yıllarda mezun olmuş subayları TSK’den tasfiye etmek için üç devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini 28 yıla indirecek kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırabilmiştir.” Daha fazlası anlamına gelebilecek şunlar yazıyorken: “Türkiye, sırf Fethullah Gülen cemaatinden olmanın kamuda atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemi yaşamıştır. Bu örgütlenme dini bir cemaat sanılarak devletin bütün sistemi ve siyasal iktidarlar tarafından kuruluşundan beri korunup kollanmıştır.” Bunları yazan savcıların artık yerlerinde olmadığını, yerlerine “yenileri”nin geldiğini ve “fazla ileri giden kitaplar”ı yasaklattıklarını söylersek bence her şeyi daha iyi anlarsınız! Bir gece Ümit Özdağ’ın yaptığı konuşma sayesinde İYİ Parti’den açılan bahis bizi Enver Altaylı’nın Fethullah Gülen’e yazdığı mektuba, Altaylı’nın 15 Temmuz gecesi görüştüğü halihazırdaki AKP’lilere kadar götürmüştü. Savcılık talebiyle mahkeme “FETÖ o kadar da değil!” demiş oldu. AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın dediği noktaya döndük: “Emniyet’e sızdılar, yargıya sızdılar; siyasete ise sızmayı hiçbir zaman düşünmediler!” Şu suç ortaklığı ne güçlü bir duygu. Aşkı bile yaya bırakır. Baksanıza, kendini kendine sığınak yapıp kendini kendinde bile kaybettirebiliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle