18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ 11 26 EKİM 2020 PAZARTESİ Koronavirüs aşısı gecikirse, takipteki alacaklar gelecek iki yılda iki katına çıkabilir Bankalar çıkmaz sokakta Prof. Dr. Mehmet Şişman: 20002001 krizinde Türkiye milli gelirinin yüzde 32’si banka kurtarmaya gitti. Bu olguyu ikinci kez yaşama olasılığı kâbus olabilir. Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, ekonomide güven ve hukuk zemininde kuvvetler ayrılığını yeniden tesis etmeden, yabancı sermaye girişi ve ortalama dolar kurunda düşüş beklenmemesi gerektiğine dikkat çekti. Bankaların, icra dosyalarında ilk sırada alacaklı konumda olabileceğine işaret eden Şişman, “20002001 krizinde Türkiye milli gelirinin yüzde 32’si banka kurtarmaya gitti. Bu olguyu ikinci kez yaşama olasılığı kabus olabilir. Bankalar çıkmaz sokakta” dedi. Cari açığın sürdürülebilirliği, özel sektör dış borcu, artan bütçe açıkları, enflasyon ve işsizliğin Türkiye ekonomisinin en kırılgan başlıkları olduğunu anlatan Prof. Dr. Mehmet Şişman ile Türkiye’nin yaşadığı krizi ve çıkış yollarını konuştuk. Kurda düşüş beklemeyin n TL’de ciddi erime var, kurda artış devam eder mi, yurttaşın dövize yönelmesi sürer mi? Yurttaş, yabancı ve şirketlerin döviz mevduatı tüm mevduatının yüzde 52 si boyutunda. Dolarizasyonun daha da artması, krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. TL nin hakkını vermek için politika faizini beklenen enflasyona göre, zamanında ve gerektiği kadar artırmak ortalama dolar kurunu bir miktar aşağı çekecektir. Bununla birlikte, para politikasının yanına dış politikadaki gerginliğin azaltılması eklenmeden ve özellikle ekonomideki güveni ve hukuk zemininde kuvvetler ayrılığını yeniden tesis etmeden, yabancı sermaye girişi ve ortalama dolar kurunda düşüş beklenmemeli. n Kurun ateşinin düşmesi için geçen haftaki Merkez Bankası faiz kararı bekleniyordu ama artış da gelmedi. n Geçen ay başlayan 200 baz puanlık faiz artışı bir ay önce yani ağustosta başlayarak her ay yapılsaydı, dolar kurunu aşağı çekme şansı belli bir ölçüde de olsa gerçekleşebilirdi. Artık faiz artışlarının da zamanında ve beklentiye uygun yapılmadıkça etkili olamayacağı gözlenmektedir. Ayrıca ekonomideki güven açısından, gelecekte faiz artışlarının daha keskin yükseleceği endişesindeyim. n Yeni Ekonomi Programı’nında (YEP), 2021 için yüksek büyüme ve düşük enflasyon hedefleri dikkat çekiyor. Hedeflere ulaşmak mümkün mü? 2018’den bu yana, sermaye girişleri azalınca, ortalama dolar kurunda önemli sapmalar gözleniyor. 2020 ortalama dolar kuru YEP’teki 2021 ortalama dolar kuru tahminini (7.68) kalan son iki ayda da 8.05 civarında kalırsa, şimdiden yakalamış durumda. YEP’teki 2021 büyüme hedefi çok da gerçekçi durmuyor. 2021 enflasyonu ancak yüzde 15’e yükseldiğinde, yüzde 5’lik büyüme yakalanabilir. Bu büyümenin 2022 de sürdürülmesi çok zor. Bu kadar enflasyon ve borç bırakarak ilerleyen büyüme modeli Neoliberal finansallaşmanın gelir aşındırıcı etkisini artırarak, toplumsal beklentileri karşılamaktan uzaklaşır, aynı zamanda eşitsizlik, işsizlik ve yoksulluğu daha da artırabilir. 2020 YEP’teki hedeflerin; ekonomideki kırılganlığı ve gerçekleşmesi olası problemleri değerlendiremediği, kredi piyasalarındaki ve siyasetteki mevcut gelişmeleri dikkate almadan öngörü yapılmaya çalıştığı izlenimini veriyor. 2021’deki yüzde 5.8’lik büyüme hedefinin nasıl sağlanacağı ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmamaktadır. Mehmet Şişman İÇ TALEP DARALACAK n Bankalarda batık kredi miktarı artacak mı diyorsunuz? 2018’deki “rahip krizinden” sonra artan dolar kuruna paralel biçimde takipteki alacakların, özellikle ticari kredilerde iki kattan fazla arttığı gözlenmektedir. Buna 700 milyar lirayı geçen hane halkı borçlanmasını ve pandemi sonrası ilk defa borçlanan 1.5 milyon vatandaşı eklediğimizde iç talebin daralmasını beklemek kehanet olmasa gerekir. İç talebin daralmasına karşın, artan dolar kuru karşılığı yapılan ihracat geliriyle büyümeyi artırma planı; dünya ekonomisinin içinde bulunduğu ikinci dalga ve belki sarscovid2 aşısının bulunması ve dağıtımının gecikmesiyle muhtemel üçüncü dalga, pandemi süreci düşünüldüğünde, pek de mümkün gözükmemektedir. Aşı icadı ve dağıtımı gecikirse, birikimi aksayan kredi koşullarının takipteki alacakları önümüzdeki iki yılda iki katına çıkarabileceğini ve bankalar açısından en büyük tehlike kaynağı olabileceğini öngörebiliriz. n Türkiye’de büyüme de kredi ağırlıklı gidiyor, bu durum sürdürülebilir mi? Önümüzdeki dönem, kredileri çevirmek ve yeni kredi yaratmak için uygun enflasyon ortamı mevcut olmayabilir. İç talebi yeniden kamusal anlayışla canlandırmak sağlıklı büyümenin ilk adımı olabilir. Sektörler arasındaki orantısızlık, planlamanın harekete geçirilmesiyle ve plana uygun yatırımla gelire dönüşebilecek çarpan mekanizmasını harekete geçirebilir. Bu tamamen ekonomik ve politik ortamın yumuşaması ve kutuplaşmanın tersi siyasi ortam ve kamusal anlayışla olabilir. 23 milyon icra dosyası ‘KÂBUS OLABILIR’ UYARISI n Krizden çıkış için acilen atıln Koronavirüs tüm dünyayı etki de) ulaşması ve esas olarak Neolibeması gereken adımlar hangileri? liyor, ama Türkiye ekonomisi zaral modeldeki tıkanma temel nedenler Neoliberal finansallaşmanın terten ciddi krizdeydi, bu noktaya na olarak gösterilebilir. Türkiye, yüksek sine banka sermayesi ekonomisıl geldi? özel sektör borcu, yüksek enflasyon, nin odak noktası olmaktan tedri2020’de dünyada pandeminin getir işsizlik ve yeniden artmakta olan cari ci olarak çıkarılmalı ve parlamendiği yüzde 4 civarı küçülme beklenti açığıyla ve siyasi kutuplaşmasıyla en ter sistemin yeniden tesisi sağlansi, ülkemizdeki başkanlık sistemi uy fazla kırılganlık gösteren ülkelerin bamalıdır. 20002001 krizinde Türkigulaması, 2018’den bu yana artan dış şında gelmektedir. ye milli gelirinin yüzde 32’si banpolitik gerginlik ve jeopolitik sorunn Bu noktada Türkiye’yi bekleyen ka kurtarmaya gitti. Bu olguyu ikinlar. Kamu garantili altyapı yatırımla ekonomik zorluklar neler? ci kez yaşama olasılığı kâbus olabirında gerçekleşen yükümlülüklerin n Yalnız sermaye girişine dayalı bülir. Bankalar çıkmaz sokakta. Finanbütçede giderek artan yükü de sayayümek artık neredeyse imkânsız haIMF SEÇENEĞI KULLANILABILIR sal ve üretken sistemin merkezi haline bankalar sermaye kıtlığı dönemine hazırlık yapmalılar. Öte yandan, sermaye girişinin uzun vadeye yayılması olasılığı hukuk ve siyasal sistemin gidişatına bağlı hale gelmiştir. Meclım. Kredi piyasalarındaki önemli sorunlar, icra dosyalarının yaklaşık 23 milyona (486 bin 286 kişi kara listele geliyor. 2020’de Türkiye’den 14 milyar dolar sermaye çıktı. Bu anlamda, büyümenin finansmanı açısından cari açığın (finansmanının) sürdürülebilirliği, özel sektör lisin daha güçlü karar merci haline gelmen Dünya Bankası’na göre Türkiye 120 ülke arasında en borçlu 6. ülke. kemer sıkma önererek borç sorununu daha da ağırlaştırabilir, ancak borçların dış borcu, artan si ekonomideki Türkiye dış borcunu nasıl çevirebilir? Bir IMF çevrilmesi açısından IMF üyeliğinin de kullanılacil sorunlaprogramına nasıl bakarsınız? ması gerekebilir. Dünyadaki bütçe açıklarına karşı rı çözmenin Pandemi sürecinde aksayan turizm gelirlerinin ye uygulanan sıkı para politikaları, Türkiye’de mevcut başlangıcı olabilir. rine ithalatta tasarruf önlemleri devreye sokulabilir. Borçluysanız tasarruf etmeniz gerekiyor ya da borcun faizini düşürmek için çalışmalısınız. IMF programları eşitsizlik ve yoksulluk dikkate alınarak, servet vergisi ve gayrimenkul artış vergisi benzeri uygulamalarla birlikte düşünülebilir. bütçe açıkları ve kur artışından gelen maliyet enflasyonu ve işsizlik en kırılgan başlıklardır. Buradan bütçede yüksek faizle (yüzde 5.90) dışarıdan dolar borçlanarak verilen açıklar da enflasyona neden olacak. Dolardaki artış, hem özel şirket borçlarının TL karşılığını artırarak büyümeyi zorluyor hem de bankacılık sistemi için yeni risk oluşturuyor. Başta enerji sektörünün aldığı 60 milyar dolar kredi olmak üzere, inşaat ve diğer sektörlerdeki borcun TL karşılığı kur yükseldikçe, artmakta bu da zam ve kredi dönüş problemlerini artırmaktadır. Bankalar icra dosyalarında ilk sırada alacaklı konumda olabilir. Büyüme aşağı çekildikçe, banka varlıklarındaki değişimler hem işsizliği daha da artırabilir hem de deflasyonist eğilimler yaratarak büyüme üzerinde baskı oluşturabilir. Kırılganlık, bankaların sanayi ve tarımdan yeni artık değer “devşirme” projesindeki problemler ve siyasetteki gerginliklerle daha da artabilir. Balparmak’ın hedefi 350 milyon TL Balparmak 2020’de 40. kuruluş yıldönümünü kutluyor. Bu kapsamda “Dünyaya faydalı 40 yıl” başlığıyla online bir toplantı düzenleyen Altıparmak Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak, hedeflerini anlattı. “Şu anda yüzde 51’lik pazar payımızla markalı bal pazarının gelişimine öncülük ediyoruz” diyen Altıparmak, şöyle konuştu: “1989 yılından bu yana Türkiye’nin lider bal markasıyız. 2019 yılında ciroda 300 milyon TL, ihracatta ise 2.3 milyon dolar rakamını yakaladık, yüzde 30 büyüdük. 40’ıncı yılımız olan 2020 hedefimiz ise ciroda 350 milyon TL rakamını yakalamak. Ayrıca pazar liderliğimizi korumak, ihracat hacmimizi artırmak ve bal ve arı ürünleri alanında bilinir kurum olmak da diğer önemli hedeflerimiz arasında yer alıyor. Uzun dönem hedefimiz ise Türkiye’nin ilk markalı balı Balparmak’ı dünyadaki bal markaları arasında ilk sıraya taşımak.” l Ekonomi Servisi Yaraya merhem olmayan destek CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, süt üreticilerine verilen desteklerin yetersiz olduğuna dikkat çekti. Besicilerle bir araya gelen Gürer, çiğ süt referans fiyatı açıklanmazken, süt üreticilerinin nisan, mayıs ve haziran aylarına ait destekleme primlerinin hesaplarına yatırılmaya başladığını belirterek “Süt üreticilerinin yarasına merhem olamayacak kadar düşük seviyede olan destekleme ödemelerinden bir de vergi kesilmesine de üretici tepki gösteriyor” dedi. Sıcak inek sütü desteğinin 50 kuruş, soğutulmuş inek sütü desteğinin 120 kuruş ve birlikler üzerinden pazarlanan inek sütü desteğinin de 150 kuruş olarak belirlendiğine işaret eden Gürer, “Bu desteklemelerden yüzde 5 oranında vergi kesiliyor. İktidar vergiden vazgeçmiyor. Tarım Bakanı’nın vereceğini açıkladığı son desteklemeler geriye doğru işlememiş. Bu da ayrıca bir mağduriyet yaratıyor” diye konuştu. Gürer, “Yem fiyatını karşılamak için hayvanını satan besiciler bile var. Süt krizi yaşanmadan yem fiyatlarına müdahale edilmeli” dedi. l Ekonomi Servisi Ertelenen vergiler için son 2 gün Ertelenen vergi yükümlülüklerinin son ödeme sürecine girildi. Buna göre, mükelleflerin nisan, mayıs ve hazirana ilişkin muhtasar (muhtasar ve prim hizmet beyannamesi dahil) ve KDV beyannameleri için tahakkuk eden vergiler ekim, kasım ve aralık aylarının sonunda ödenecek. Bu kapsamda, nisan ayında verilmesi gereken KDV ve muhtasar beyannameleri için tahakkuk eden vergilerin ödeme süreci 27 Ekim Salı günü sonunda dolacak. Mayıs ayında verilmesi gereken beyannamelere yönelik ödemelerin 27 Kasım, haziran ayında verilmesi gereken beyannamelere yönelik ödemelerin ise 28 Aralık gün sonuna kadar yapılması gerekiyor. 2.7 milyon civarındaki mükellefin nisan, mayıs ve haziran aylarına ilişkin muhtasar ve KDV beyannameleri ile bazı bildirimlerin verilme süresi yanında, bu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri her bir dönem için 6 ay ertelenmişti. l Ekonomi Servisi Yeni ekonomi modeli ve siyaset Son pazartesi yazımda, IMFDünya Bankası’nın 1980’lerden bu yana dayattıkları neoliberal dogmaları bir kenara bırakarak, 1930’larda “Büyük Bunalım” içinde şekillenen, kapitalizmin II. Dünya Savaşı’nı izleyen “altın çağında” egemen olan modele benzer politikaları, “merkez ülkelere”, “yeni” kriz yönetim modeli olarak önerdiğini yazmıştım. IMF modeliÇin modeli IMFDünya Bankası, gelişmiş ülkelerin hükümetlerine bütçe disiplinine takılmayın, borçlanmaktan korkmayın, kamu harcamaları ve yatırımlarıyla toplumun en muhtaç kesimlerini, ekonominin büyüme üzerinde çarpan etkisi yaparak kendi kendini ödeyebilecek sektörlerini, “altyapı” sistemlerini, yeşil ve yenilenebilir enerji yatırımlarını destekleyin diyordu. Kısacası IMFDünya Bankası devlete, ekonomik süreçlerde, kaynakların dağılımında yönlendirici, hatta karar verici olmayı öneriyor. Bu yeni model, hem yatırımlar ve sanayi politikası alanlarını hem de talep yönetimi (ücret ilişkisi) alanlarını devlet müdahalesine açıyor; ister istemez planlama konusunu gündeme getiriyor. Çin devleti son aldığı kararlarla, “İkili Dolaşım” olarak tanımladığı bir ekonomi politikasını uygulamaya koymuştu. “I. Dolaşım”, ulusal ekonomide üretimin, tüketimin dış piyasalara bağımlılığının azaltılmasına, sağlık sisteminin (Covid19 etkisi) güçlendirilmesine yönelik bir strateji. Bu strateji, teknolojik gelişmeye, “araştırma ve geliştirme” alanlarına, eğitime büyük mali desteği içeriyor. Çin devleti bu stratejiyi merkezi planlama ve “Çin tarzı finansallaşma” (sermaye hesaplarının ve mali kaynak dolaşımın yakından denetlenmesi ve yönlendirilmesi) ile yönetiyor. “II. Dolaşım”, uluslararası ekonomik, teknolojik ilişkilere yönelik bir strateji. Dikkatle bakınca “II. Dolaşım”ın, “I. Dolaşım”ın gereksinimleriyle bağlantılı olduğu görülür: Ulusal ekonominin hammadde, enerji, teknoloji ve gıda gereksinimlerinin güvenceye alınmasını, üreteceği (ne de olsa kapitalist üretim tarzı) kriz eğilimlerini (sermaye, mal ve nüfus fazlasını) dışlaştırmayı kolaylaştıracak politikaları içeriyor. Kısacası, doğal kaynaklara ulaşmaya, sermaye, mal, nüfus ihracını kolaylaştırmaya, ticaret yollarının güvencesini sağlamaya yönelik, büyük güçler arası rekabet ve emperyalizm konusu alanına giren politikalardan söz ediyoruz. ... ve ‘demokrasi’ Çin’in “I. ve II. Dolaşım” stratejilerine, güçlü bir merkezibürokratik devlet yapısı, “sermayenin” ve vatandaşlarının günlük yaşamını, sağlık da olmak üzere birçok alanı çok gelişkin teknolojik araçlarla yakında izleyebilen totaliter bir denetleme, veri toplama, “disiplin ve cezalandırma rejimi” eşlik ediyor. Devlet, hem kendi vatandaşlarına hem de dünyaya, ekonomik büyümenin, gelişmenin, virüslere ve küresel ısınmaya karşı mücadelenin başarısının güvencesi olarak, siyasi istikrarı, toplumsal harmoniyi, “bilimselteknolojk” düşüncenin önemini vurgulayan bir “hikâye” anlatıyor. Uluslararası yatırım bankası Brigewater’ın CEO’su ve yatırım müdürü Ray Dalio’nun “Değişen dünyada Çin’in yükselmesine gözlerinizi kapamayın” başlıklı yazısında (Financial Times, 23/10/2020) Çin modeline düzdüğü övgülere bakınca, bu “hikâyenin” Batı’da yankılandığı görülüyor. Bu “hikâye” Çin’in uluslararası alanda lider ve hegemonya adayı bir ülke olarak yükselme sürecine eşlik ediyor. Merkez ülkeler, bu I. ve II. Dolaşım stratejilerine, bunlara uygun rejimlere yabancı değildir. Bu stratejiler, ilk sanayileşme aşamasında (HaJoon Chang, Kicking away the ladder Merdiveni tekmeleyip devirmek, 2002), iki dünya savaşı arası “Büyük Bunalım” döneminden 1970’lere kadar, değişik oranlarda geçerli oldu. Kapitalizmin kriz döneminde, kimi zaman faşist biçimler de sergilediler. Genişleme dönemindeyse görece “demokratik” bir ortamda “refah devleti” uygulamalarına yol açtılar. Bu “model”, ulusal kendine yeterlilik, planlama, istikrar ve harmoni anlatan bir hikâye ile birlikte, ekonomik, ekolojik ve büyük bir sağlık krizinin ortasında, büyük güçler arası rekabet ortamında yeniden gündeme geliyor. Şimdi, Robert Kaplan’ın, neoliberal küreselleşmenin krizi başlarken yazdığı “Demokrasi yalnızca bir an mıydı?” (The Atlantic, 12/ 1997) makalesi üzerinde yeniden düşünmek gerekiyor. Samsung patronu Lee Kunhee öldü Güney Kore elektronik devi Samsung grubunun patronu Lee Kunhee 78 yaşında öldü. Babasının küçük ticaretini dünyanın en büyük teknoloji firmalarından birine dönüştüren Lee, Güney Kore’nin en zengin iş insanıydı. Lee’nin tek oğlu ve varisi JaeYong, eski Güney Kore Başkanı Park GeunHye’yi de içeren bir yolsuzluk davasında yargılanıyor. l Dış Haberler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle