18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 12 EKİM 2020 PAZARTESİ [email protected] olaylar ve görüşler Kendimize, ideolojimize, başaracağımıza inanacağız. Atatürk ve Kemalizm Mustafa Hüsnü Bozkurt 2526. Dönem Konya MİLLETVEKİLİ 20. yüzyıl başında fiili işgal, iç kargaşa ve savaşla siyasetsizleştirilip, devletsizleştirilerek yok edilmek istenen Anadolu insanı, bugün de zihinsel İşgal, Oklu Terör ve Emperyal saldırılarla yine ülke ve ulus olarak bölünme tehdidi ile karşı karşıya. Batı Emperyalizmi yüzyıllardır sömürdüğü İslam dünyası’nda (petrol coğrafyasında) kötü (!) örnek Laik bir Cumhuriyet, düzenine çomak sokacak Antiemperyalist bir devlet ve bağımsızlığından ödün vermeyen bir Ulus istemiyor. Tuzak aynı tuzak; dün Sevr’di adı, bugün BOP! Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın bu hazırlık dönemi iyi bilinmeli, çok iyi anlaşılmalıdır. Bu dönem incelendiğinde; Atatürk’ ün Devrimciliği, örgütçülüğü, akıl ve bilim yolundan şaşmayan kararlılığı ve dehası görülmektedir. Havza Genelgesi ile işgale direnileceğini duyurmuş, Amasya Tamimi ile “milletin istiklalini yine milletin azim ve kararının (Ulusal Egemenlik) kurtaracağını “yurda ve dünyaya ilan etmiştir. Erzurum Kongresi’nde Doğu İlleri Müdafaai Hukuk cemiyetlerini bir araya getirerek Sivas’ ta toplanacak büyük kongreye katılma kararı aldırmış, Sivas’ ta bütün Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk cemiyetllerini tek çatı altında toplayarak Heyeti Temsiliyesini oluşturmuş, böylelikle daha başlarken Milli Mücadele’nin meşruiyet kaynağının Millet İradesi olduğunu tarihe kaydetmiştir. Üstinsan Mustafa Kemal bir bilgedir, Nietzsche’nin deyişiyle bir üstinsandır. Selanik’in orta halli ailesinin yetim çocuğunu bir kaya kütlesi gibi almış; Rüştiye, İdadi, Harbiye, Manastır, Şam, Trablus, Çanakkale, Bitlis, Muş, Halep, Diyarbakır, Adana, İstanbul taşımış, okudukları, gördükleri ve yaşadıklarından öğrendikleriyle yıllar boyunca milim milim yontmuş, 19 Mayıs 1919’da Samsun rıhtımına görünürde ‘Sarı Paşa’yı, ama aslında kendi inşa ettiği adı henüz konmamış Atatürk’ü çıkarmıştır. Atatürk “Benim iki büyük eserim vardır...” demiştir, doğrudur ama en büyük eseri tartışmasız kendi yaptığı kendisidir! 13 Mayıs 1935’te kabul edilen CHP Parti Programı’nın Giriş bölümü, ‘Kemalizm Prensipleri’nden söz ediliyor. Attığı her adım tüm olasılıklar ve ayrıntılar düşünülerek yapılmış usta işi birer satranç hamlesidir. En büyük şanssızlığımız, en büyük şansımız Atatürk’ün 20 25 yıl daha yaşayamamış olmasıdır belki, kim bilir? Erzurum Kongresi 5 ilden gelen 56 delege ile toplanmıştır. Sivas Kongresi 4 Eylül 1919’da sadece 31 delegenin katılımı ile (İstanbul heyetinin gelmesiyle 41 ) açılmıştır. 23 Nisan 1920’de Meclis, ulaşım zorluklarını aşıp Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili ile çalışmaya başlamıştır. Ve onları bir araya getirmeyi, bir arada tutmayı beceren Sarı Paşa... Hepsi budur! Milletten başka sevgili, vatandan başka aşk bilmeyen bir avuç insan... Tarihsel gerçeklik Bugün milyonlar “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyorsa nedeni budur. Ve hiç unutulmamalıdır; Atatürk olmasaydı ne Kurtuluş Savaşı olurdu, ne bağımsız Türkiye Cumhuriyeti... Tarihin gerçeği budur. Tarih; hamaset, hurafe, kafasında fesle dolaşan meczupların hezeyanları ya da profesör unvanlı çakma tarihçilerin zırvaları değildir. Tarih Bilimdir! Bilim; nankörlük etmez, yanıltmaz, aldanmaz ve aldatmaz. Nitekim Ali Fuat (Cebesoy) Paşa yıllar sonra bir röportajında “ Biz olmasaydık da Atatürk yine birilerini bulup yapardı, ama O olmasaydı hiçbirimiz yapamazdık” diyerek bu gerçeği teslim etmiştir. Milli Mücadele; güçlü ve varsıl olunduğu için değil, tarih doğru değerlendirildiği, bilgi ile hareket edildiği ve haklı olunduğu için kazanılmıştır. İstanbul’da Padişah ve hükümeti varken, Anadolu’nun dört bir yanı düşman çizmesi altındayken Atatürk ve bu bir avuç insan dünyaya da İstanbul’a da işbirlikçi hainlere de meydan okumuş, esareti kabul etmeyeceklerini haykırmış, tamamını denize dökmüştür. Ama hiçbir şeyin bitmediğinin, aslında yeni başladığının, işgalin (6 Ekim 1923 e kadar 13 ay daha) devam ettiğinin farkında, nasıl sonlandıracağının hesabındadır. Daha önemlisi, asıl büyük savaşın (cehaletle savaşın), Kurtuluş’u tamamlayacak kuruluş mücadelesinin kendilerini beklediğini bilmektedir. “Ateşi ve ihaneti “ görmüşlerdir. Boyunlarında Dürrizade fetvalı, Damat Ferit imzalı, Vahdettin onaylı idam fermanları ile kelle koltukta yaşamışlar, çalışmışlar, savaşmışlardır. Bağımsızlıkları, ırz, namus ve onurları için canlarını feda etmeye and içtikleri halkın, yer yer aldatılarak çıkardığı 23 isyanla boğuşmuşlardır. Kurtuluş’u Kuruluş’a, Kuruluş’u Aydınlanma devrimleriyle Ulus Devlet’e ve demokrasiyi hedeflemiş hukuk devleti’ne ulaştırmayı başarmışlar, 600 yıllık bir din tarım imparatorluğu enkazından Çağdaş Laik bir Cumhuriyet vücuda getirmişlerdir. 1924 3 Mart’ından başlayarak Aydınlanma devrimleriyle; ümmeti millet, kulu yurttaş, mülkü vatan eylemişler, ulusu sürü, kendini çoban sayan gafilleri defetmişler, her yaştan 15 milyon genç yaratmışlar, anayurdu demir ağlarla (o demir ağlar sadece demiryolları değil, yapılanların tümüdür) örmüşler, salgın hastalıkları yok etmişler, eğitimde çağ atlamışlar, karma ekonomi ve denk bütçe ile tek dolar borç almadan, Osmanlı’nın Düyunu Umumiye borçlarını da ödeyerek, milletin her kuruşunu yerine harcayıp, israf ve yolsuzluğa asla izin vermeyerek 15 yılda % 115 büyüyen bir ülke, uçak üreten bir sanayi devleti yaratmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti; tarihin en haklı, en namuslu, en ahlaklı Kuruluş Felsefesi’ne sahip devletidir. Bu özelliğiyle bütün mazlum milletlere umut olmuştur. ‘Kemalizm prensipleri’ Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 19 Mayıs 1919’dan itibaren ilmek ilmek örülmüş Tam Bağımsızlıkçı Antiemperyalist kuruluş felsefesinin adı Kemalizm’dir. Kemalizm (Atatürkçülük) geçmişin övüncü, Kurtuluşun ve Kuruluşun ideolojisi olduğu kadar, bugün de ulusal çıkarları korumanın, bilimsel eğitime, adalete, kadın erkek eşitliğine, topyekun kalkınmaya ve refah devletine ulaşmanın Yol Haritası olarak görülmelidir. 100 yıl sonra yine emperyal saldırı ile tehdit ediliyorsak, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet dört bir yanda kol geziyorsa bütün bunları hatırlamak ve “Atatürk gibi düşünmek”tir gereken. Atatürk gibi düşüneceğiz. Milletimize güveneceğiz. Kendimize, ideolojimize, başaracağımıza inanacağız. Neoliberal rüzgârlarla savrulmayacağız. Laiklik olmadan demokrasi olmayacağını bileceğiz. Tek adam sultasında siyaseti çürütülmüş ülkemizde, Atatürk’ün kongreler sürecinde yaptığı gibi yeni bir Tarzı Siyaset kuracağız. “Umutsuz durum yoktur, Umutsuz insan vardır, ben umudumu hiçbir zaman kaybetmedim” diyen o ses hep kulaklarımızda olacak. İl il, ilçe ilçe; parti, inanç, etnik köken ayırt etmeksizin bütün halkımızla kucaklaşacağız, dinleyeceğiz, öğreneceğiz, anlayacağız, anlatacağız, hep birlikte yeniden Ulus olacağız, İç Cephe Birliğini mutlaka sağlayacağız. Birbirimizle değil, hepimizi boğmak isteyen emperyalizm ve işbirlikçileriyle mücadele edeceğiz. Atatürk’ün her iki eserini de yeniden kurucu felsefe ile buluşturacağız. Yapabiliriz! Yapacağız! MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİTAPLARI Mer ç Vel dedeoğlu, AKP kt darının "d nsel temell b r dünya görüşü" le "dünyasal yaşam alanı"nı düzenleme g r ş m n ele aldığı k tabında son yıllarda pusulasız b r gem durumuna get r len Türk ye'n n dev dalgaların ortasına sürülüşünü anlatıyor. 30 TL 12 TL Cumhur yet kadını olmanın sorumluluğu le Mer ç Vel dedeoğlu, çeyrek yüzyıldan özenle seç lm ş yazılarının ışığında, adım adım şer ata doğru üstü örtülü g d ş n z n sürüyor. Şer atın g zlenmeye çalışılan ayak sesler n duyuruyor, toplumu uyarıyor. 30 TL 18 TL Ne çektin be karga!.. “Herhangi bir inanç grubunun, devletin birtakım noktalarını yönettiği ve sızdığı değerlendirmeleri, başlı başına yeni bir istismar alanıdır ve doğru değildir. Yalandır. Provokasyondur.” Bu cümle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait. Bakan’ın bu sözleri, herkese dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in FETÖ için yaptığı “Cemaat devlete sızmış, buna kargalar bile güler” açıklamasını anımsattı. Sosyal medya kullanıcıları iki gündür Soylu’ya, Çelik’in “kargalar güler” sözleriyle yanıt veriyor... Peki, bu tartışmaya nasıl gelindi? Ali Edizer vakasını ilk Cumhuriyet duyurdu... Dijital dünyadaki sesimiz, haber portalımız www.cumhuriyet. com.tr, Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilimleri Enstitüsü Başhekim Yardımcısı Dr. Ali Edizer’in, “Medeni Kanun ile laikliği ve tekeşliliği hedef alan paylaşımlarıyla ilgili” haberi kamuoyuna duyurdu. Menzil tarikatına yakın olduğu belirtilen Edizer hakkında soruşturma başlatıldı, kamuoyu tepkisiyle görevden el çektirildi. Edizer, soruşturma sonuçlanıncaya kadar Güdül Devlet Hastanesi’ne doktor olarak tayin edildi. H İktidar sahipleri “tarikatlar devlete sızmamıştır” açıklaması yapadursun Edizer olayından sonra Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) görev yapmış Dz. Tbp. Alb. Prof. Dr. Levent Doğancı’dan bir mail aldık... Tam ibretlik “bir taşla iki kuş” vakası!.. Okuyalım... “GATA 15 Temmuz kalkışmasından hemen sonra KHK ile kapatıldı; hastaneler Sağlık Bakanlığı’na devredildi. İstanbul’da bulunan GATA Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ne de Abdülhamit Han ismini verdiler, içimizi sızlatacağı bilinerek. Birkaç gündür tüm yazılı ve görsel basında yanlış bir terminoloji kullanılıyor ve artık olmayan bir kurum hazin bir olay için adresleniyor; ‘GATA’ diye yazıp söylüyorlar. Bu gerici başhekim yardımcısının, iktidar tarafından kapatılan GATA ile zerre kadar alakası yok. Bu adam Gazi Tıp Fakültesi mezunu, eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın danışmanı; Sağlık Bakanlığı’nın üst düzey yöneticiliklerinde bulunmuş sivil bir memur... Maalesef artık GATA diye bir kurum yok! Bu, adi bir ‘provokasyon’. Bu zatın çalıştığı kurumun adı ‘Sağlık Bakanlığı, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ artık... Tarikat yatağı ve hazin olay bu kuruma adreslenmiyor; kuşun biri bu. Kurumun rektörü Cevdet Erdöl, ‘YAŞ’ kararıyla ordudan çıkarılmış bir binbaşı; eski AKP Trabzon milletvekili... Bu kurumun İstanbul’daki hastanesi eski GATA Haydarpaşa’nın yerine kurulan Abdülhamit Han Hastanesi... Ankara Etlik’te bulunan hastane ise Sağlık Bakanlığı Gülhane Eğitim Araştırma Hastanesi.... Gerçi zatı muhteremi acilen görevden de aldılar, ama heyhat!.. Eski kurumumuzun içerisini doldurdular bunun gibi provokatörlerle!.. Kuşun ikincisi askeri kurumun küçük düşürülmesi... En acınası durum ise eski GATA üst düzeyinden kimsenin sesinin çıkmaması... Kuzuların sessizliği... Evet, GATA maalesef F tipi adamların gayretiyle bilimsellikten uzaklaştı; en çok eleştirenlerden birisi benim; ama bu haksızlığa ve pis medya oyununa da karşı çıkmak, ekmeğini yediğimiz mazisi şan ve şerefle dolu bu kuruma bir borç...” H Tarih 9 Eylül 2020... Çok değil, bir ay öncesi... Telefonumdaki mesaj ani bir rahatsızlık sonucu dün yitirdiğimiz Mustafa Pamukoğlu’ndan... “Ülkemiz bilgi çağında selefilik, tarikat, cemaatlerin işgali altında ve Cübbeli Ahmet Hoca’nın ağzına bakıyor” diyen Pamukoğlu mesajına şöyle devam ediyor: “Tarikatlar ve cemaatler neden ülkemizde ortadan kalkmaz... Neden? 1 Körü körüne inanç sahiplerinin çok olması. 2 Çağdaş ve din eğitimi eksikliği. 3 Tarikatlara ve cemaatlere siyasal iktidarların teşvikyardımihale desteği çok fazla. 4 Tarikatlar ve cemaatler birer büyük holding olmuş durumda. 5 Siyasal İslamcılık politikalarının önemli aracı olması. 6 Emperyalist ülkelerin tarikat ve cemaatleri kendi çıkarları için kullanmaları ve desteklemeleri.” Anısı önünde saygıyla eğildiğimiz Mustafa Pamukoğlu’nun yazdıklarını okuyunca insan içinden “O kargalar, bırakın gülmeyi ülkenin şu haline hüngür hüngür ağlıyordur” diyesi geliyor!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle