22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 12 EKİM 2020 PAZARTESİ DEVLETİN ALDIĞI YÜZDE 10 KDV ÇEKİLMEZSE SİNEMA BİTER, YENI TEKNOLOJI DE SEYIRCIYI EVE ÇEKTI Sinema sinemada izlenir Şahin Bey, baba ve amcasından devraldığı sinema sanat ve işletmeciliğini oğullarına teslim etmiş ama uzaktan izliyor. Büyük oğlu Fırat Dilbaz, ABD Alabama Üniversitesi’nde, 4 yıl Sinema TV okumuş, İstanKONUK bul Üniversitesi’de ise reklam. BaYAZAR bası ile birlikte çalışıyor, yabanEMEL SEÇEN cı film ithalatı da yapıyor ve sinema salonlarında ve ulusal kanallarda vizyona sunuyor. Küçük oğlu, Uğur Dilbaz tiyatrocu. En küçük Kerem ise ABD’deki üniversite ve master sonrası, Majestik Film Sinema ve Otelcilik Cafe sorumlusu. n Şahin Bey, siz kuşaktan kuşağa hem sanat, hem ticaretin içindesiniz. Bu süreç nasıl başladı? Nasıl gelişti? Rahmetli amcam Osman Nami ve babam Kemal Dilbaz’dan devir aldım. Amcamla birlikte neredeyse 10 yıl, Türk sinemasında aklınıza kim geliyorsa onlarla film çektik. 35 yıl, eski Rüya Sineması’nda çalıştık. Salonlar kapanır n Sinema salonlarının geleceğini nasıl görüyorsunuz? Elli yıldan fazla bu sektördeyim, çok kötüye gidiyor. Hele bu pandemi süreci, her sektör gibi bizi de hem yordu, hem yıprattı. Rüya Sineması’nda kiracıydık, hep kendi yerimiz olsa diyordum. Nitekim 35 yıl sonra salon gitti. Sonra burayı aldım. Ama bu devirde Sinema yapabilmek, çalıştırmak, ruhsatını almak mucize ötesi, 810 yıl uğraştım. İstiklal Caddesi’nde bir ben, bir Beyoğlu Sineması açık. Şimdi pandemiden korkuyorlar ama ondan önce de sıkıntı vardı. Sorun yeni teknoloji. Seyirci telefondan filmin fragmanına bakıyor, çoğu kez ona yetiyor! Daha da tehlikelisi daha vizyona girmeden kaçak filmi izlemek! Yabancı film ithal ediyoruz. Hint Filmi getirdik, Raj Kapoor’un torunundan. Daha gösteremeden dizi olarak TV’de dönmeye başladı. Mahkemeyi kazandık ama beş kuruş alamadık. Bunun “telif hakkı” var. Marketlerden dublaj yapılmış film alınıyor ve TV’de gösteriliyor. n Çözüm olarak ne yapılabilir? Geçen hafta İBB ve İtalyan Kültür ile Fellini’nin 100. yılında ücretsizetkinlik düzenledik. Kimse gelmiyor. Toplasan 15 kişi. Bunlar başyapıtlar. İnsanlar kolaya ve rahata alışmış. Evinde film izliyor. Film vizyona giriyor ve ilk günden çalınıyor! n Basın gösterimleri dahil görüntü almak yasak. Belki içerde makinist ile anlaşılıyor. Eskiden Antalya Film Festivali Ulusal Film Jürisi üyelerinden Gülse Birsel, açılışta bir espri yaptı: “Bu filmleri izleyebilmek için herkese jüri üyesi olmasını tavsiye ediyorum; çünkü bunlar salonlarda gösterilemiyor.” Salon sahipleri ise seyircilerin gelmemesinden ve salonların kapanacak olmasından endişeli. Hem sinemayı hem kendi soluklarını yaşatma telaşında, Beyoğlu Majistik Sineması’nın sahipleri, Şahin Dilbaz ve büyük oğlu Fırat Dilbaz, üçüncü kuşak sinemacılar olarak kaygılarını anlattılar. AĞIT YILMAZ GÜNEY Şahin Murat Dilbaz İstanbul Festivali, Atlas ve benim salonda gösterimler yapardı. Hepsi bitti, dijital olarak servis ediliyor. n İnsanların salona gelmesi için ne gerekli? İnanın 56 ödül almış filmleri bile getiriyoruz. Bunun belli bir izleyicisi var. İnsanların sanatı sevmesi lazım. Aylar önceden insanlar salonda yer ayırırken pandemi dışında ne oldu? Buna bakmak lazım. Neredeyse yedi yıldır bu salonu kazanç olmadan ayakta tutmaya çalışıyoruz. Yaşayalım diye çay, kahve satıyoruz. Elektriğimi kurtarayım. Suyumu kurtarayım. Belki bizim gibi işletmeler için vergi azaltılsa. Normal bir esnaf gelir vergisi verirken ben, iki vergi ödemek durumundayım. Eğlence vergisi, her sattığım bilete yüzde 10 belediye, yüzde 18 KDV. Hükümet, mobile, arabalara, inşaata KDV’yi 5 yapıyor ya da sıfırlıyor ama sineAĞIT ŞAHİN DİLBAZ ma da yok! Kültür merkezi değil miyim? Yüzde 18 KDV, ağır. Bunların tiyatrodaki gibi kaldırılması lazım. Bildiğim kadarı ile turizm belgeli yerlerde su, elektriğin yarısı alınıyor. İnanın 20 Mart 2020 tarihinde kapattık, tüm giderleri ödedim. Elektrik, su ama sinemaya destek yok! Eskiden bir iki kişi gelse seyircimiz için oynardık. Şimdi mümkün değil! İçeride biri lamba var. Dünyanın parası. Makine için bir süre konmuş, örneğin 150 film oynatabilir. 150’den sonra kart doluyor. İsviçre ya da İngiltere’den o kart gelecek, makineme koyacağım ki film yeniden 150 kez oynasın. İçindeki lamba saatli, bir süre sonra bitiyor ve Türkiye’de yok. İthal.Gelene kadar beklemesi ayrı, Avro üzerinden olduğu için zaten çok pahalı. Eski makineler ne kadar güzeldi. Arada dişli sıyırır, tornacıya götürür, yaptılırdı. Veya sonradan lambalı hali ile. Yüzyıllarca gitmiş! Dünyayı doyurmuş! Ne zaman bu dijital çıktı. Her şey bitti.” Yılmaz Güney’le film n Birçok sanatçı ile karşılaştınız ama sizde yeri başka olan Yılmaz Güney ile tanışmanız, senaryonuzu kullanması ve oyuncu olarak, neler yaşadınız? Yılmaz Ağabey, amcam Nami Dilbaz’ın yakın dostuydu. Yıl, 1970’ler. Kendisi ile birlikte Ürgüp’e gittik. Fatma Girik ile “ACI” filmini çekecektik. Ben daha çok prodüksiyon işleriyle uğraşıyorum. Çekimlerde oyuncuya ihtiyaç duyuldu. Yılmaz Ağabey “Şahin’cim, sen oynar mısın?” dedi. Küçük bir roldü, film bitti, amcama dedi ki: “ Kafamda bir film daha var. Gelmişken çekelim. Buralar çok güzel”. Amcam, “Sermayem bu kadar”, deyince “Ben, kendime çekiyorum” o zaman deyip İstanbul’dan Bilal İnci, Reha Yurdakul gibi birkaç arkadaşını çağırdı. Böylece biz, Ürgüp’de AĞIT filmini de çekmiş olduk. Burada rolüm daha fazlaydı. Hem sahne arkası, hem filmde görevliydim. Altmış beş gün kaldık. n Yılmaz Güney ile çalışmak nasıl bir duygu? Çok güzel! Ömrünü, hayatını sinemaya vermiş. Hastasıydı. Evet, disiplinli bir yanı da vardı. O yıllarda filmler negatif çekilir sonra sinemalar için pozitif kopya olurdu. Şimdi dijital oluyor. Yılmaz Ağabey işine o kadar tutkuluydu ki Ürgüp’te çektiğimiz filmleri, otobüsle İstanbul’a gönderir, pozitife çevrilir ve biz, Ürgüp’te küçücük bir salonda ne çekmişiz diye heyecanla seyrederdik. Kendisinden öğrendiklerim 1718 yaşlarında bir genç için çok kıymetli. AĞIT EN IYI FILM SEÇILDI Şahin Bey’in bahsettiği imkânsızlıklar içinde çekilen film, AĞIT, yani Yılmaz Güney’in “kafamda yeni projeler var, buralara kadar gelmişken bir film daha çekelim” dediği, Adana Film Festivali’nde, En başarılı film; En başarılı Yönetmen; Senarist, Erkek Oyuncu ve Görüntü Yönetmeni (Gani Turanlı) ödülüne hak kazanır. 197172’de, Türk Sinema Derneğinin en iyi 10 filmi arasında EN İYİ seçilir. Milliyet Sanat dergisinin açık oturumunda, Venedik Film Festivali’nde elemeyi geçip ilk 10 arasında girmesi dolayısı ile YILMAZ GÜNEY YILIN SANATÇISI olur. Film çekimi sırasında Şahin Dilbaz, gerçek olsun diye patlatılan fünyelerle parçalanan kayalar yüzünden bir hafta yoğun bakımda kalır. ‘Türk Sinemasını Geçmişten Geleceğe Taşıyanlar’ SESAM (Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği) tarafından düzenlenecek ödül töreninde Yeşilçam’ın efsane yıldızları ile Türk sinemasının genç oyuncuları bir araya geliyor. SESAM’ın (Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği) kuruluşunun 34. yılı ve Türk sinemasının 106. yılı onuruna, SESAM tarafından 16 Ekim’de ‘Türk Sinemasını Geçmişten Geleceğe Taşıyanlar Ödül Töreni’ Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak. Sunuculuğunu, aynı zamanda ödül töreninin organizasyonunu da üstlenen SESAM Yönetim Kurulu 2. Başkanı Hakan Türkşen ile yapımcı ve senarist Nur Türkşen’in gerçekleştireceği geceye, Emel Sayın, Göksel Arsoy, Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit Perihan Savaş, Nevra Serezli ve Cihat Tamer gibi Türk sinemasına emek vermiş isimlerin yanı sıra, Nurgül Yeşilçay, Ali Sunal, Aslı Enver, Aras Bulut İynemli, Burak Özçivit, Meryem Uzerli, Neslihan Atagül ve Eda Ece’nin aralarında olduğu oyuncularda ödüllerini alacaklar. Mehmet Ali Sanlıkol & Whatsnext? “The Rise Up” (Dünya) Yaşamını Amerika’da sürdüren Mehmet Ali Sanlıkol’un Whatsnext? projesi altındaki üçüncü albümü “The Rise Up” sağlam bir vitrine sahip. Vitrinde şef Ken Schaphorst yönetiminde üzerinde caz referansları ve Orta Doğu ritimleri tüten enfes bir caz orkestrası ve saksofoncu Dave Liebman var. Ancak dükkân da boş değil, orada da tarihten alınmış temalar ve hassas dokunuşlar bulunuyor. “Stories of Strife, Struggle and Inspiration” alt başlığını taşıyan “The Rise Up” albümünün yapım aşaması iki yıl sürmüş, 2019’da Boston’da prömiyerini yapmış ve sonra kaydedilmiş. Her biri üç bölümden oluşan üç eser var. “Rumi”, 13. yüzyıl Sufi şairin hayatındaki bir olaya odaklanıyor. “Sephardim” Yahudilerin 1492’de İspanya’dan sürülmesine atıfta bulunuyor. “Sinan” ise büyük mimarın eserlerinden ilham alıyor. Sanlıkol’un müziği, ele aldığı temaları güçlü ifadelerle dile getiriyor. Kendisi vokal yapıp, ney, zurna ve ud çalarken arkasındaki geniş orkestra zengin bir ses paleti oluşturuyor. Liebman ise sopranosu ile harikalar yaratıyor. Bu müzik, orta çağ, Rönesans döneminden günümüze caz müziğine kadar uzanan bir çeşitlilik sergiliyor, ancak ne surette olursa olsun, ele aldığı dönemin ruhuna sadık kalıyor. Takdire şayan... [email protected] Kasamam “Yalan” (SCP) “Bir Rock Hikâyesi” heştegiyle servis edilen Kasamam topluluğu, besteci ve solist Hayri Ataman’ın çocukluk hayali. Tek hayali rock müzik değil Ataman’ın; o aynı zamanda bir motosiklet sevdalısı. İki tutkunun kesişme noktası özgürlük duygusu, dolayısıyla rock’n roll müzik. Bu nedenle Kasamam, bir iki yıllık geçmişine karşın binlerce kişinin katıldığı motosiklet festivallerinde boy gösteren ve motosiklet camiası tarafından tanınmış bir topluluk. Adını şarkı sözü yazarı (aynı zamanda profesör kardiyolog) Nurcan Arat’ın iki kızının müzik yapın tekliflerine verdiği yanıttan alan Kasamam geçen yıl dört şarkılık bir kısaçalar (EP) çıkarmıştı. Şimdi ilk albümü “Yalan” ile karşımızda. “Yalan” albümünde yer alan Türkçe sözlü hard rock, soft rock, hard’n heavy ve blues türündeki sekiz parçanın besteleri Ataman’a ait; sözlerin ise ikisi kendisine diğerleri Nurcan Hanıma ait. Konserlere eşdostarkadaş çevresi elemanlardan oluşan kalabalık bir kadro ile çıkılmasına karşın, albüm kayıtlarında Ataman’ın sesine sadece Tanju Eren (gitarlar) ile Sabih Cangil (gitar, bas ve edavullar) eşlik etmiş. Yapımcılığı ise üç kafadar üstlenmiş. Kasamam memleketin engebeli arazisine meydan okuyan bir Harley Davidson gibi. Yeşim Koçak Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu: Melek İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Rüstem Ertuğ Altınay’ın yazdığı Jale Karabekir’in yönettiği Melek adlı oyunu seyirciyle buluşturuyor. Oyunda, Yeşim Koçak rol alıyor. Oyun, 13 Ekim Salı günü saat 20.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde ilk gösterimini yapacak. Darülbedayi aktristlerinden Melek Kobra’nın yaşam öyküsü ve günlüklerinden yola çıkarak kurgulanan oyun, 1930’lar İstanbulu’nda, hayata aşık, ama ölümün kıyısında bir kadın, tiyatroya aşık, ama sahnenin kıyısında bir oyuncuyu seyircisiyle buluşturuyor. Fakir Baykurt Onur Ödülü sahiplerini buldu Eğitimİş, öğretmen örgütçülüğünün unutulmaz ismi ve köy edebiyatının temsilcisi Fakir Baykurt adına verilen onur ödülüne, bu yıl yazar Osman Şahin ve eğitimciyazar Mustafa Gazalcı değer görüldü. Eğitimİş, Fakir Baykurt adına verilen onur ödülünün kazananlarını açıkladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sedat Sever, gazetemiz Cumhuriyet yazarı Işık Kansu, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Erdal Atıcı, Eğitim İş Genel Sekreteri Ebru Sungar ve Genel Eğitim Sekreteri Suat Özkolay’dan oluşan Seçici Kurul, bu yıl onur ödülüne, emek mücadelesi ve eğitime katkılarından dolayı, Osman Şahin ve Mustafa Gazalcı’yı değer gördü. l ANKARA/Cumhuriyet Sonnenallee İBB’den ‘Sinema ve Şehir Hafızası’ filmleri GoetheInstitut Istanbul ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür AŞ’nin işbirliği ve Institut français Türkiye’nin İstanbul şubesinin mekân desteği ile “Filmlerdeki Berlin” başlıklı film gösterimleri başladı. Institut français Türkiye’nin Taksim’de bulunan sinema salonundaki gösterimler 1718 Ekim tarihlerinde devam edecek. İBB Kültür AŞ’nin Sinema ve Şehir Hafızası Serisi’nin ilk etkinliği olarak yapılan film gösterimlerinin küratörlüğünü Dr. Cihat Arınç yapıyor. Sinema ve Şehir Hafızası Serisi, kültürel hafızanın mekânları olarak dünya şehirlerine odaklanıyor ve ele aldığı şehirlerin geçmişini ve bugününü kameranın tanıklığı ile sunmayı amaçlıyor. Film gösterimlerine katılmak isteyen seyircilerin her film için www.ifturquie.org adresine giderek kayıt yaptırmaları gerekiyor. Program: 17 Ekim / 12.00 Sonsuz Gece (Will Tremper, 1963), 15.00 Berlin: Büyük Bir Şehrin Senfonisi (Walter Ruttmann, 1927), 18 Ekim / 12.00 Sonnenallee (Leander Haußmann, 1999), 15.00 Elveda Lenin! (Wolfgang Becker, 2003). Performistanbul’dan ‘Eve Yürüyüş’ daveti Performistanbul’un ilk misafir sanatçı programı hayata geçiyor. British Council’ın #KültürdeKadınGücü Destek Programı sayesinde, Live Art Development Agency (LADA, Londra) ile işbirliği yaparak geliştirdiği, performans sanatçılarına özel “Sanatsal Gelişim Programı”na ilk seçilen sanatçı Alisa Oleva oldu. Rus asıllı Londra merkezli performans sanatçısı Alisa Oleva, “Eve Yürüyüş (Walking Home)” adlı projesini İstanbul ve Londra olmak üzere iki ayaklı olarak sunuyor. Oleva, kendisiyle birlikte yürüyecek İstanbul’daki kadın ve kendini kadın olarak tanımlayan katılımcıları arıyor. Oleva ile “ev”e doğru yürümek için yapılan açık çağrıya son katılım tarihi 25 Ekim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle