14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 31 OCAK 2020 CUMA EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: ILKNUR FILIZ OLAYLAR VE GÖRÜŞ[email protected] Ali Ulvi’yi tanımak... Ne mutlu Türkiye’ye ki, böyle bir sanatçıya sahip oldu. Onu tanımak ülkeyi tanımak, sanatını tanımak, karikatürünü, karikatürcüyü tanımaktır, ne mutlu Ali Ulvi’yi tanıyanlara... METIN PEKER KARIKATÜRCÜLER DERNEĞI BAŞKANI Sanat ölmez, dahası hep yaşar, yaşatır da. Peki sanatçı ölür mü? Ni çin ölsün sanatçı? Sanatın asil kollarında sürekli yüzen bir yüzücü ise, ömrünü buna ada mışsa, anlaşılsın veya anlaşılmasın, biz den haberli veya ha bersiz yaşamaya devam eder sanatçı. Anlaşılmak bir kıymetse, anlaşılama ması daha fazla kıy mettir. Anlaşılma ve anlaşılmamanın kav şağında duran sanatçılar ise her türden kıymetten ötededir. Ali Ulvi, büyük karikatürcü olmaktan öte, büyük bir sanat çı idi. O sanata adanmış bir hayatı, karikatür özelinde süsledi, inceltti, yoğunlaş Ali Ulvi Ersoy dostları Metin Peker, Erdoğan Başol, Turhan Selçuk, Mengü Ertel, Tonguç Yaşar ve Murat Özmenek’le birlikte Karikatür ve Mizah Müzesi’nde. (1993) tırdı, derinleştirdi ve ummana akıtan bir nehre dönüştürdü.  Anlaşılabildi mi? Fark etmez. Zaman onu kendi terazisinde tartacaktır. Güzellik nedir? Karikatürün gür ve sade sesine yaslanması, onu kolay anlaşılmanın olduğu yerde tutmaz. Tutmadı da nitekim. Leonardo’nun dediği üzere, “Güzellik fazlalıktan arınmışlık”sa eğer, o en güzel arınmaya el verdi. O günceli bile geleceğe aktaran, yoğun bir zihinsel uğraşa davetiye çıkaran, ancak çok küçük bir ışık huzmesi halindeki öteleri, çok önceden işleyebilme mahareti, basireti ve kabiliyetine haiz bir sanatçı idi. Zaman geçtikçe onun çizgilerindeki en açık gibi görünen anlam noktalarının dahi üstü örtülüp, daha zengin, daha karmaşık bir hal aldı. Şaşırtıcıydı bu. Nasıl olurdu da, anlaşılan, bir müddet sonra güç anlaşılana dönüşebilmekteydi. İşte bu sanatçının gücü ve dokunuşuna ait müstesna bir özelliktir. Ölümünün 22. yılında  Ali Ulvi, örnek, sancılı yaratıcılığın bir timsali olarak görülmeli. Yıllar ne çabuk geçmiş, geçiyor dedirtiyor, bu tamam. Ama sanat geçmiyor, inatla orada duruyor, yaratıcısına saygısını kendi inadında sürdürüyor. Ali Ulvi ekolü Türkiye’de karikatürün bir aura yakalamasında onun rolü kalıcı ve parlaktır. Ondan, onun çizim sürprizlerinden nice sanatçı çıkmıştır. Bunu bir ekol olarak da adlandırmak mümkündür; Ali Ulvi Ekolü. Bir şairin dediğinden hare ket edersek her sanatçı benzersiz ama aynı zamanda benzerlerinin bir benzeridir. Ali Ulvi, benzerleri arasında benzersiz kimliği ve kendi kimyasına has renkleriyle her daim anılmayı hak ediyor. Çünkü çizgileri, merhamet ve vicdan; dobralık ve hakşinaslık kokuyor... Ne mutlu Türkiye’ye ki, böyle bir sanatçıya sahip oldu. Onu tanımak ülkeyi tanımak, sanatını tanımak, karikatürünü, karikatürcüyü tanımaktır, ne mutlu Ali Ulvi’yi tanıyanlara... Deprem, emperyalizm, cehalet ve dincilik Sevgili okurlarım, tam da iktidarın kendi ihmallerini örtbas etmek için kemmel bir biçimde açıkladı; yazısının ilgili bölümü şöyle: “Susan Jacoby, ‘The Age of “Kader, Fıtrat, İmtihan ve Şe American Unreason’ (Ame hit” kavramlarının kullandığı rikan Mantıksızlık Çağı) adlı ElazığMalatya Depremi’nden mükemmel eserinde, Aydınlan önce, Emperyalizmin, dinciliği ma, laik gelenek ve bilim karşıt nasıl kullandığını anlattığım son lığı olarak ortaya çıkan bu anla yazılarımdan birinde, şöyle de yışın sonuçlarını anlatıyor. diğimi anımsayacaklar: Bush döneminde doruk nok “Atatürk Batı emperyaliz tasına varan ‘antientelektüa mine, Batı’nın Temel İnsan lizm’, holding medyasının pom Hak ve Özgürlükleri bağla paladığı rantçı popüler kültür ara mında, Laik Demokrasi adına cılığıyla Amerika’ya hâkim oldu. karşı çıkıyordu... Bilimsel çalışmaları din karşıtı İşte bu nedenle, Samu gibi gösteren, küresel ısınmayı el P. Huntington, Sovyet yok sayan, evrim teorisine karşı ler Birliği çöktükten sonra yaz çıkan, bilginin karşısına hurafe dığı ‘Uygarlıklar Çatışması’ ki leri çıkaran bu görüş, her geçen tabında Atatürk’ün ve Türkiye gün güç kazandı... Cumhuriyeti’nin aleyhine kos ...Jacoby’ye göre, sorun sa koca bir bölüm ayırdı... dece politikacıların doğru ...Ve utanmadan ‘Kadın yu söylememesi değil; insanla hakları ve laiklik, Emperyalist rın kamu görüşü oluşturabilmek değerlerdir. Siz bunlara inan için bilmeleri gerekenleri öğren mayın, kendi geleneksel de mek adına hiçbir çaba harca ğerlerinize bağlı kalın’ diye maması... öğüt verdi!” Yığınlar, bunun sonucunda HHH işlenen insanlık suçlarının asıl Sevgili okurlarım, ben çok nedenini araştırmaz hale geldi, küçükken, ailemde sırasız ve yöneticileri sorgulamadı. beklenmedik bir ölümle tanıştı Reagan döneminden bu ya ğım ve bütün ömrümce bunun na entelektüeli ‘elitist’ gös la birlikte yaşadığım için dep termeye çalışan dinci sağın rem ve kaza gibi olaylar beni geriletilmesi sadece Amerika derinden etkiliyor: için değil, tüm dünya için çok Ölenlerin acılarını yüreğimde önemliydi. hissediyorum ve derhal, “önlene Çünkü Bush’la iyice popüler bilir miydi” sorusu aklıma geliyor! leşen cehalet ve korku temelli Japonya’nın tüm dünyaya bu ideolojinin yönettiği Mantık öğrettiği gibi, insanları öldü sızlık Çağı, adeta bir virüs gibi ren, deprem değil çürük bina tüm dünyaya yayılıyordu. lar ve alınmayan önlemler! Aradan geçen zamanda HHH bu virüs, Amerika’da Trump Depremden sonra iktidar, he ile en vurucu darbesini yaptı. men kendi ihmallerini örtbas et Türkiye’de ise son 18 yıldır zir mek için yine dini değerlere sı vede; sonuç olarak örselenen ğınarak “Kader, Fıtrat, İmtihan bilimin yerini her alanda ‘kader ve Şehit” kavramları üzerin ve fıtrat’ aldı.” den söylemler geliştirdi. HHH Tam bu noktada Salı günkü İşte deprem felaketi ile em yazısında Zülâl Kalkandelen peryalizm, cehalet, din, siya benim de gözümden kaçmış set arasındaki ilişkiler bu ka olan bir kitabı gündeme getir dar net: di ve Emperyalizmin ülkemiz KAHROLSUN CEHALET... deki dinci yansımalarını mü YAŞASIN BİLİM! Yüzyılın anlaşması Ortadoğu’ya barış getirebilir mi? Ulusal güç ile dış politika hedefleri doğrultusunda merkezi öğeler arasında bir denge kurmaya çalışılmalı. N. İSMET HERGÜNŞEN EMEKLI DENIZ KURMAY ALBAY On dokuzuncu yüzyılın deniz stratejisti Alfred Thayer Mahan tarafından denize yönelik politikalar için önem taşıyan Arabistan ve Hint yarımadaları arasında kalan bölge “Ortadoğu” olarak adlandırılmıştır. Büyük medeniyetlerin ortaya çıktığı, değişik sosyokültürlerin kaynaştığı ve uyuşmazlıkların hiç eksik olmadığı, etnik ve dini sembollerin hâkim kılındığı Ortadoğu coğrafyasında bu bölünmüşlüğün yanı sıra, merkezi güç odaklarına karşı parçalanmış farklı sınıflardan insanları görmek de mümkün olabilmektedir. Tarihin her döneminde uluslararası ilişkilerde genel dengeler açısından dünyanın en önemli bölgesi olarak aktif rol oynamış bölgede hâkim olan düşmanlık dalgası ise günümüzde kendi politikekonomikaskeri sömürgeci hâkimiyetlerini sürdürmek isteyen küresel ve bölgesel güçlerin emperyalizmine ve adaletsizliğine karşı gösterilen bir tepkidir. Ciddi riskler Arap Baharı adıyla başlayan ayaklanmalar bölgede demokratik sistemlerin değil, istikrarsızlığın hâkim kılındığı, etnik ve mezhepsel ayrışmanın derinleştiği, otokratik eğilimlerin daha da ivme kazandığı bir oluşuma yol açmıştır. Dış müdahalelere davetiye çıkararak küresel ve bölgesel güçlerin her geçen gün biraz daha iştahını kabartır hale getirilmiş olan bölge, kamplaşmaların şehir boyutuna indirgenmiş gerilimleriyle siyasi istikrarsızlık, ekonomik yoksunluk ve vekâlet savaşlarının merkezi haline getirilmiştir. Bölgede kalıcı ve sürdürülebilir kapsamlı bir barışın kurulması ve bu coğrafyanın bir istikrar ve bir refah abidesine dönüşmesi, Türkiye açısından da olumlu sonuçlar doğuracaktır. Batı savunmasının dayandığı stratejik temellerden en önemlisi olan ülkemiz için Bernard Lewis; “Türkiye, Asya için Avrupa’nın kapısı, Batı Bloku ile Sovyet nüfuz sahalarıının buluşma noktası ve Ortadoğu’nun ileri savunma bölgesidir” söyleminde bulunmuştur. Sadece coğrafi olarak değil yoksulluk ve zenginlik, özgürlük ve baskı arasına sıkışmış olan ülkemiz, bölgede yoğunlaşan toplumsal çatışmaların yaşandığı bir merkezde her geçen gün önemini artıran ciddi risklerle karşı karşıya kaldığı bir süreçten geçmektedir. Türkiye’nin zorunluluğu Gerek bölge halklarıyla tarihi, kültürel ve sosyal ilişkileri, gerekse bu coğrafyada meydana gelen karışıklıkların doğrudan ve dolaylı etkileri nedeniyle ülkemiz; bölgenin istikrar, güvenlik ve huzurunu doğrudan kendisiyle bağlantılı görmektedir. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardan itibaren Ortadoğu’ya yönelik oldukça mesafeli bir politika izleyen ülkemiz bölgede barışın hâkim kılınmasını sağlamak gayretiyle son yıllarda çok boyutlu, proaktif ve geleceğe dönük bir dış politika izleyen ülke haline gelmek zorunda bırakılmıştır. Tehlikeli yayılmalara karşın ulusal gücü ile dış politika hedefleri doğrultusunda merkezi öğeler arasında bir denge kurmaya çalışarak, ulusal güvenliğini sağlamak ana hedefi olmakla birlikte Türkiye; demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti çizgisindeki anlayışını bu coğrafyada yer alan ülkelere doğru ve şeffaf bir şekilde anlatmak çabasını göstermelidir. Uyandırmaya yeter mi? Yüzyılların birikimiyle bölgede oluşan farklılıkların kaldırılmasına esas teşkil edecek uygulanabilir, tatbik edilebilir ve kabul edilebilir politikaların yürürlüğe sokulması, uluslararası kamuoyunun da ortak arzusu ve amacı olmalı ki hem bölge halklarının güvenliğine ve hem de dünya barışına hizmet edilebilsin. Son tahlilde Ortadoğu’ya yönelik olarak İsrailFilistin sorunu çözüm noktasında tek taraflı olarak dayatılan “Yüzyılın Anlaşması” Ortadoğu’ya barış getirebilir mi yoksa devekuşu misali kafasını kuma gömmüş olan Arap ve İslam dünyasını uyandırmaya yeter mi? Kim bilir!!!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle