22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR Yatakta çokEDİTÖR:ÖZNUROĞRAŞÇOLAK başarılıyız! ’Dış ses’ önemli, kadının mı erkeğin mi ürünü tanıtacağı, ürüne göre değişiyor Berna Laçin Klasik erkek jargonu: reklamın dış sesi de erkek doğal olarak; “yatakta çok başarılıyım”. Hımmm, bunu bir kadına söyletseniz kıyamet mi kopar? Bir kadın ille de bulaşık yıkarken mi başa rılı olmalıdır ya da fırın dan kızarmış tavuğu çıka rırken mi? Her ne kadar bu bir yatak reklamıysa YAZGÜLÜ ALDOĞAN da bilinç altında hangi algıyı uyandırdığınızı bili yoruz, ürün olarak yatak değil, üstünde yapılan iş söz konusu, onun için dış ses erkek olmalı değil mi? Reklamların cinsiyeti, dış sesin kim olacağı bir süredir tartışılıyor. Ticari reklamlarda temizlik yapan, ye mek pişirenlerin hep kadın olması eleş tirilirken, sanki erkekler çocuklarına bakamazmış, bebeğin altını değiştirme leri dünyanın sonuymuş gibi bu iş tü müyle annelere havale edilmişken bir de resmi propagandada örtülü örtüsüz, bıyıklı bıyıksız algısı çıktı mı ortaya? Çocuklar için hazırlanan kitaplarda ço cuğa neredeyse şiddet uygulayan kadı nın başı açık, şefkatle sarılan ise tesettürlü. Yetişemiyoruz ki tartışmalara, tam buna itiraz ederken bir başka sayfada da erkeklerin bıyıklı olanlarının çocuğa iyi, bıyıksızların kötü davranırken resmedildiği ortaya çıkmasın mı? Neyse, bu hayli kötü niyetli ve siyasi bir tartışma, biz burada kültürel koşullanmalardan ve algı bozukluğundan devam edelim. Reklamverenler Derneği bu konuda yaptığı araştırmada şu sonuçları bulmuş: Ev temizliği ve bakım kategorisinde reklamların yüzde 86’sında kadın ana karakterler kullanılmış, banka ve finans, telekomünikasyon, otomotiv gibi konularda ise yüzde 80’in üstünde erkek! Buna itirazlar ve değiştirme çabaları sonucunda bir ilerleme kaydedilmiş mi? Evet: kadınların ana karakterde göründüğü reklamların oranı artarak yükseliyor. Ama dış seste sıkıntı devam ediyor: yatakta çok başarılıyız diyen hâlâ erkek! “Dış ses reklam hikâyesine bakış açısı kazandırması ve tüketicinin karaktere odaklanması açısından temel bir toplumsal cinsiyet eşitliği parametresi olarak kabul ediliyor.” Türkiye, iyi örnek oldu Bu saptamaların ışığı altında durumu değiştirmek için kurulan “Unstereotype Alliance Türkiye Platformu” reklam verenlerin, markaların ve reklamcıların ortaklaşa çalışmasıyla reklam ve medya içeriğini eşitlikten yana değiştirerek dünyaya örnek olmayı hedefliyor! Çok yeni değil aslında, bu platformun lansmanı geçen aralık ayının sonlarına doğru yapıldı. Açılışa Reklamverenler Derneği Başkanı Ahmet Pura ve Birleşmiş Milletler UN Women Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktörü Alia elYassir ev sahipliği yapmıştı. Hatta Berna Laçin’in reklam yüzü olduğu Fairy için “Artık erkekler de çalkalayacak!” esprileri yapılıyordu. Ama o ne? Berna Laçin, depremden sonra iki tweet atmış ve depremin derecesinin düşük açıklanmasının ardından Kızılay’ın da yardım parası istemesini eleştirmişti. Hepsi bu. Boynu vurula! Trollerin sosyal medyada başlattığı kampanya bu kez kadın erkek eşitsizli ği üzerinden değil, yandaş muhalif ayrımından bir dış sesin biletinin kesilmesini istiyordu. Oysa iki konuda da yanlıştan geri dönülmüş, Laçin’in haklı olduğu kanıtlanmıştı ama trollere mal lazımdı. Estirilen “boykot ederiz!” tehditlerinden tırsan firma, yıllardır ekran yüzü olan sanatçısıyla yolları ayırma ve ellerini yıkama gayretine mi girdi? Bu söylenti üzerine karşı grup da “biz de o zaman ürünlerinizi boykot ederiz” tehdidini mi savurdu? Yazdığı iki tweet yüzünden reklam dünyasında depreme neden olan Berna Laçin, firmanın kendisini aradığını ve sözleşmesinin feshedilmediğini açıklamak zorunda kaldı. Reklamverenler Derneği de bu fırtınada olayı zamana bırakmanın, akılcı olmanın ve kimse tarafından kullanılmamanın daha doğru olacağını söylüyor; ama demokrasilerde herkesin söz hakkı olduğunun da unutulmaması gerektiğini düşünüyor. Anlaşılan yeni bir patırtı koparılana kadar kulağın üzerine yatılacak, aklın galip gelmesi beklenecek. Sonuç henüz tam belli değil. Ama belli olan bir şey var: dış ses önemli! Kedi, Dikmen Gürün kitabını kaptı Kedi önceki akşam ENKA’ya sızdı. İKSV Tiyatro Festivali’nin ödül töreni sandı çünkü herkes oradaydı. Meğer hoş bir şey olmuş, İstanbul Üniversitesi, Doğan Kitap ve ENKASANAT el ele Türk Tiyatrosu’nu dünyayla buluşturan koruyucu meleğine selam duruyor. Konuşmacılar, o kadar heyecanlılar ki, masada su bırakmadılar. Hatta Dikmen Gürün’ün 47 yıllık hayat arkadaşı Alev Bey’i selamlamayı da, tiyatro aşkını 1993’ten ölene kadar paylaşan Şakir Eczacıbaşı’nı da anmayı unuttular. Dikmen Gürün sadece dokunan değil ders ve not veren bir melek. Gecenin sonunda, “Evet” dedi. “Her şeye rağmen tiyatro var ve iyi ki var..”, kedi sonunu pek duyamadı ama galiba yirmi yıl sonra festivali emanet ettiği Leman Yılmaz’ın doğum gününü kutluyordu. ENKA ekibi bir toplu fotoğraf istedi. Kedi boş durmadı, kapıdaki koca kitabın üzerinde Dikmen Gürün’ü görünce kaptı. ENKA’nın armağanı bu 590 sayfalık kitabın içinde kim bilir neler vardı! İmzaya koşanların peşine takıldı. Tiyatro dünyasının önemli isimleri Dikmen Gürün için ENKA’da buluştu. Tiyatro eleştirmeni, akademisyen ve gazetemiz yazarı Prof. Dr. Dikmen Gürün’ü anlatan “Dikmen Gürün’e Yazılar” kitabı, Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Kitap, önceki akşam (çarşamba) ENKA’da yapılan panelle katılımcılara tanıtıldı. Dikmen Gürün’e sevgi ve saygıyla BARIŞ MANÇO KÜLTÜR MERKEZİ MERKEZ MAH. REŞİTPAŞA CAD. NO:63 AVCILAR İSTANBUL AYÇA HAN “Çağdaş, aydın, bilim insanı, dost, hoca, çok yönlü bir kültür insanı, yenilikçi, öncü, tiyatro sevgisiyle dolu, coşkulu, titiz, özenli, saygılı, sorgulayan...” Yukarıdaki tanımların hepsi, konuşmacıların Dikmen Gürün’ü anlatırken kullandıkları sözcükler. Moderatörlüğünü Kerem Karaboğa’nın yaptığı “Türk Tiyatrosu’nun ve İstanbul Tiyatro Festivali’nin 1980’lerden Günümüze Yolculuğu” başlıklı panelde Genco Erkal, Şahika Tekand, Kerem Kurdoğlu, Özlem Hemiş, Yeşim Özsoy ve Leman Yılmaz konuşmacı olarak yer aldı. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’ne kuruluşundan itibaren önce öğretim üyesi ve ardından bölüm başkanı olarak büyük emek veren tiyatro yazarımız Dikmen Gürün, 20 yıl boyunca da İKSV İstanbul Tiyatro Festivali’nin yöneticiliğini yaptı. Türk tiyatrosunu dünyaya açan, dünya tiyatrosunu da Türk tiyatrosuyla tanıştıran bu önemli ismi anlatan kitapta; öğrencilerinin, yurtiçi ve yurtdışından dostlarının yazıları yer alıyor. Titiz bir araştırmacı Konuşmasında, Türk tiyatrosunun içine kapanık yapısının yıllarca sürdüğünü ve bu durumun İstanbul Tiyatro Festivali’yle değiştiğini anlatan Genco Erkal şunları söyledi: “Bu festivallerden bahsederken aklımıza gelen en önemli isim Dikmen Gürün. Festivalin 20 yılına direktör olarak damgasını vurmuş, çok yönlü bir kültür insanı. Düşünün ki 40 yıl boyunca Türk tiyatrosunun gelişimine oyun oyun tanıklık etmiş, ilmek ilmek örmüş bir isim. Onun ne kadar ti tiz bir araştırmacı olduğunu ve eleştirmenlik konusunda nasıl ince eleyip sık dokuduğunu yazılarını okuyan herkes gayet iyi bilir.” Dikmen Gürün’ün hayatlarındaki yeri ve Türk tiyatrosu için önemini anlatan konuşmacıların genel olarak üzerinde birleştikleri bir nokta var: “Gürün, Türk tiyatrosu ve dünya tiyatrosu arasındaki sınırları ve engelleri kaldıran isim.” Panelde Zehra İpşiroğlu ve yazarımız Zeynep Oral’ın da Gürün hakkında yazdıkları mektupları okundu. ‘Tiyatro ruhu zenginleştiriyor’ Panelin ardından teşekkür konuşması yapan Dikmen Gürün, toplumun karamsar, umutsuz ve gergin bir dönemden geçtiğinden bahsederek “Her şeye karşın böyle dönemlerde tiyatro düşünceleri, ruhları zenginleştiriyor. Ve bizde de perdeler çoğalarak açılıyor, iyi ki de açılıyor. Oscar Wilde ‘sahne sanatın yaşama döndüğü alandır’ der. Tiyatronun çok katmanlı yapısı onu hayata dair tartışmaların yaşandığı bir sanat olarak yüceltiyor. Bu süreçte dinamik bir genç seyirci kuşağıyla karşılıklı bir etkileşim yaşanıyor. Ama tiyatrolarımız zorlanıyor. Sansürden devlet desteğine, mekân sorununa kadar uzanan zincirin halkaları ket vurmak istiyor tiyatrolarımıza. Ne var ki tiyatro, her dönemde özgürlükler adına, acılar, sevgiler ve umutlar adına ortaya koyduğu eserlerle enerjisini koruyor ve koruyacak.” 1331 OCAK 2020 CUMA Giyim kuşam Son aylarda aklına eseni söyleyenler çıktı. Biri, camilerde kadınların pantolon giymesini sakıncalı bulan hutbe okutuyor. Başka biri, olimpiyatlara katılacak düzeyde başarı gösteren kız voleybol takımının bacakları açık oynamalarını kınıyor. Profesör unvanlı biri de, Elazığ depreminin, daha kolları bacakları gelişme dönemindeki çocuk yaştaki kızların evlenmesi önlendiği için olduğunu ileri sürebiliyor... Üfürükçü yerinde durur mu; o da, insan sağlığının özverili emekçisi doktorları dışlamaya kalkıyor... Doğa kültürü Oysa giyim kuşam, insanın doğaya uyum süreci boyunca geliştirdiği yaşam kültürünün ürünüdür. Eskimoların üst üste giysilere bürünmeleri, çöl insanlarının geniş entariler giymeleri, ekvator ormanlarında yaşayanların neredeyse çırılçıplak, ağaçtan ağaca atlayarak koşuşturmaları iklim koşullarıyla ilgilidir. O “birileri”, dinsel ya da töresel alışkanlıklarından kurtulup akıl yürütmedikleri sürece, özellikle kadının neden pantolon giydiğinin, voleybolcuların bacakları açık topla oynamalarının, ekvatorda çırılçıplak yaşamın bilincine eremeyeceklerdir. Ayrıca, yaşamları boyunca kendilerini kör saplantılarının tutsağı olmaktan kurtaramayanlar; sporun bedeni sağlıklı kıldığını, hangi dinden, ırktan olursa olsun, toplumlar arasında kardeşlik duygularını pekiştireceğini, barışçı ilişkiler kurduğunu düşünemeyecektir. Gözlemler Köy kadınlarını gözümüzün önüne getirelim; kentli kadınların pantolonu daha akıllarından geçirmedikleri dönemlerde, onlar sinekten böcekten, akrepten, yılandan korunmak, ısırıcı otlardan kaçınmak uzak durmak için tarlalarda, bağlarda, bahçelerde şalvarla iş görüyorlardı. Bununla yetinmeyip moda olduğu için değil, güneşten korunmak için, dışarıda bezlerle, tülbentlerle örtüyorlardı başlarını. Bugün ülkemizde, inancı gereği ya da baba, koca baskısıyla türban takanların az olmadığı biliniyor. Çölde yaşayanların iklim koşullarına uyarak başlarını örtüp güneşten korunması ne denli doğalsa, türbanı küçük yaşlara indirgeyerek gelişme dönemindeki kızların kafalarını gün ışığından yoksun bırakmak o denli düşündürücüdür. Oysa anaokullarında bile başı örtülü çocuk sayısı artış gösteriyor. Kadın! Toplumlar, ne denli değişime uğrasalar da beslendiği kültürün izlerini özlerinde taşır. Yüzyıllar öncesinin toplum değerlerini barındıran Dede Korkut Kitabı’nın ilk öyküsü “Boğaç Han”da, baba Dirse Han, eşini “başımın bahtı, evimin tahtı, kadınım, hünerlim, anlayışlım, akıllım, doğurganım” diye betimler. Dirse Han’ın kırk koruyucusu, yiğitliğini kıskandıkları Boğaç Han’ın onu öldüreceğini gammazlar. Koruyucuların kışkırtmasıyla baba, okladığı Boğaç’ı dere boyunda ölüme terk eder. Onu, kurumuş memesinden süt çıkararak dağ çiçekleriyle karıştırıp yaptığı merhemle sağaltan annesi olmuştur. Öyleyse neden günümüzde erkek kadınını, kadın erkeğini, seven sevdiğini, oğul anasını babasını, baba oğlunu kızını, ağabey kardeşini öldürüyor? En sıradan anlaşmazlıklarda bile insana mermi yağdırılması, bıçak saplanması, nasıl bir duygunun hortlamasıdır! Kadının pantolon giymesine karşı hutbe okutanlar, onun toplumsal ortamı yaşanır kılmakta her an erkeğin yanında olduğunu görmüyorlar mı? Cinsiyet gözetilmeden kadınerkek eşitliği çağdaşlaşmanın temel ilkesidir. Onlar bunu kavrayacak akıldan da mı yoksunlar? İster siyasetçi, ister bürokrat, baba, evin en büyüğü; konumu ne olursa olsun; uygarlaşmış insan, en başta, erkeğin kadını güdümlemeye kalkmasının, onun kişilik haklarını çiğnemek olduğunu düşünmek zorundadır. Murathan Mungan’ın buluşturan şarkıları Murathan Mungan’ın yeni albümü “2020 Model”, 7 Şubat’ta dijital dinleme platformlarında ve müzik marketlerde dinleyiciyle buluşacak. Poptan rock’a tangodan electronic’e birçok tarzda parçanın yer aldığı albüm, Mungan’ın bu albüm için özel olarak yazdığı sözlerden yapılmış şarkılardan oluşuyor. “Kehribar Sarı” ve “Gri Pembe” isimli iki şarkı listesi barındıran albümde; Nazan Öncel, Zuhal Olcay, Nükhet Duru, Teoman, Şebnem Ferah, Derya Köroğlu gibi isimlerin de aralarında bulunduğu yirmi altı sanatçı ve grup şarkı söylüyor. Ozbi’nin seslendirdiği “Gecenin Eldiveni” isimli şarkıda, sanatçıya Murathan Mungan da eşlik ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle