12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 928 OCAK 2020 SALI ASISTAN MUMCU’NUN KALEMINDEN 5 Sessiz devrim: Köy Enstitüleri UĞUR MUMCU ÇOK PARTİLİ DÖNEM Atatürk’ün sağlığında çok partili demokrasiye geçiş denemesi yapılmışsa da, gerici ayaklarından çekinilerek bu girişim durdurulmuştur. Prof. Dr. Münci Kapani bu olayı şöyle tanımlamaktadır: “... Atatürk sağlığında demokrasi idealinin gerçekleştiğini görememiştir. Bu yolda yapmış olduğu bir deneme (1930’da Serbest Fırka denemesi) vaktin henüz erken olduğunu, hazırlık ve yetişme devresinin tamamlanmadığını göstermiştir...” Serbest Fırka denemesinden sonraki ikinci girişim “Müstakil Grup”un kurulmasıdır. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir iç denetimi niteliğindeki bu girişim, partide gelişme olanakları bulamadı. Kısa süren devrede Kemalist devrimler altyapı ilişkilerini değiştirememiş, daha doğrusu değiştirme olanak ve zamanını bulamamış, Atatürk’ün ölümünden sonrada devrimlerin yarattığı ters izlenim, toplumun egemen güçlerince denetlenmiş ve Kemalist yönetime karşı halk gizli bir ayaklanma ortamına sokulmuştur. “...Toplumun eski yapısına hâkim olanların ve ekonomik hayattaki yeni güçlerin yönetici kadroca girişilen bazı hareketler karşımızdaki tepkisi çok daha etkili oldu ve yığınlardan gelen o temel tepkiye öncülük etti...” Biçimsel demokrasi İkinci Dünya Savaşı bu koşullarla karşılandı. Savaş ekonomisinin gereği olarak benimsenen ekonomik ilkeler ve uygulamalar ile toplumdaki hoşnutsuzluklar bir kat daha arttı. Varlık Vergisi Kanunu ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun tepkileri Meclis’e kadar ulaştı. Kemalizmin bağımsız toplum, özgür yurttaş yaratma amacı terk edilerek, İkinci Dünya Savaşı sonrasının gelişmeleri ile de biçimsel demokrasiye doğru eğilimler arttı. Bu devrenin en önemli ve ilginç olayı 1940’ta Köy Enstütülerinin kurulmasıydı. Köy Enstütüleri, tüketici eğitimden üretici eğitime geçilerek toplumun yeni baştan örgütlenmesini amaçlayan bir “kansız ve sessiz” devrimdi. Bu girişim egemen çevrelerin baskısı ile önledi ve Enstitüler kapatıldı. Tıpkı Sanayi Devrimi’nden sonra ticari kapitalizmin devleti teslim alması gibi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrada uluslararası sermaye azgelişmiş ülkelere doğru akmaya başladı. Bu koşullarda yeni bir ticaret burjuvazisi toplumun en önemli kesiminde güçlenmeye ve siyasal hayatı etkilemeye başladı. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda faşist rejimlerin çöküşü klasik demokrasinin yeniden güçlenmesine yol açtı. Bu koşullarla da devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün de zorunlu olarak 19 Mayıs 1945’te çok partili düzeni benimseyen bir konuşması ile Türkiye’de çok partili dönem açılmış oldu. Olaylı seçim 1946’da ilk kez çok partili demokrasinin seçimi, olaylı geçti. Birçok seçim sandığının kaçırıldığı ileri sürüldü. 14 Mayıs 1950’de ise Demokrat Parti büyük çoğunlukla seçimleri kazanarak tek parti düzenini oy yolu ile yıkmış oldu. Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinden çıkan devrin koşullarına göre bu partinin yurt çapında bir tepkisi olarak güç kazanmıştır. Demokrat Parti’nin ekonomik yöntemi liberalizmdi. Temel ilkeleri, devlet teşebbüsünün sahasını daraltarak özel teşebbüse ve de yabancı sermayeye geniş olanaklı alanlar açmaktı. Partinin yüzeyde demokratik görünen havası bir parça da Cumhuriyet Halk Partisi’nin yarattığı baskıcı rejimin alternatifi olmasından doğuyordu. Oysa ekonomik liberalizme alabildiğine açık olan Demokrat Parti, siyasal liberalizme karşıydı. Demokrat Parti’yi “demokratik sayma ya da saymama” bu ölçülerin nitelik ve kapsamlarına göre değişmektedir. SERMAYEYE AYRICALIK İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özel likle 1948 yılından sonra başlayan uluslararası sermaye akımı Demokrat Parti’nin ekonomik politikasına da uy gun düşüyordu. 1950’den önce başlayan askerisiyasal ilişkiler bu devrede git tikçe sıklaştı. Yabancı sermayenin yurt içindeki çalışacağı alanlar ve yasalar ka bul edildi. Bu arada yabancı sermaye ve petrol kanunları yabancı uzmanlarca ha zırlanarak yabancı sermayeye büyük ay rıcalıklar tanındı. Bu koşullar içerisinde devletin yatı rım politikasında bir artış görüldü. 1948 1951’de ulusal hasılanın yüzde 10.1 ora nında olan yatırımlar, 195055’te yüz de 13.4’e yükselmiş, 195659 yılları ara sında ise bu artış yüzde 13.8’i bulmuştu. Yatırımlarda özel sektörün payı yüzde 67 olup, bu yatırımların yarısından faz lası lüks mesken yapımına harcanmıştı. Sanayi alanında “1964 İmalat Sanayii Sayımı” rakamlarına göre 1940’tan ön ce kurulmuş ve bugünde mevcut bulu nan imalat sanayiinde özel işyerinin sa yısı 344 olup, 1949’da bu sayı 368’e yük selmiştir. 195054’te 556, 195559’da 784 işyeri açılmıştır. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere memlekette özel te şebbüsçülüğe doğru büyük bir ge S Ü lişme vardı. Bunun yanında arsa fiyatları artmış, arsa satışlarında büyük kârlar elde edilmişti. Bu devrin R söz edilmeye değer ekonomik olayla E C E rı da bankacılık ve sigortacılık politikasındaki tutumlardı. Tarımsal krediler köylü yerine tarımsal üretimle ilgileri bulunmayan işadamlarına K verilmiş, kredi dağıtan bankalar iflas etmiş, bu bankaların borçları da Hazine’ye ödetilmiştir. Bunların arasında Tutum Bankası’nın hikâyesi ilginçtir. Aktifinin yüzde 67.5’i olan 26 milyon kredi dağıtan bu banka iflas etmiş ve borçlarını Hazine kapatmıştır. Devlet bankalarının kredi politikası doğrudan doğruya devrin siyasal iktidarına bağlıydı. Kuruluş amacına göre üreticiye yardım etmesi gereken Ziraat Bankası’nın üreticiye değil ticari bir şirkete 76 milyon Türk Lira’lık kredi açması devrin ilginç örneklerinden biridir. Ticari katipalizm 195060 devrinde Batılı devletlerin yardımları büyük rakamlara ulaşmış, ancak yatırımlar ağır sanayiye değil montaj sanayii ile lüks mesken sahalarına yapılmıştı. Böylece, Türkiye’nin gerçek ihtiyacı olan büyük sanayi ve ulusal yapı içerisindeki endüstri devrimi gerçekleşmiyor; aksine uluslararası sermaye örgütlerine bağlı bir ticari kapitalizm yaratılıyordu. Bütün bu ekonomik gelişmeden en çok zarar gören sabit gelirlilerdi. İşçi, memur gibi dar gelirliler bu devrin tüm sıkıntılarını yüklenmek zorunda kaldılar. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan subaylar da bu sıkıntının yıkıcı izlerini yakından görüyorlar ve siyasal koşullarında etkisi ile Demokrat Parti yönetiminden gittikçe soğuyup, ordu içinde 1956’da kurulan ihtilal gruplarının çalışmalarından da etkileniyorlardı. Başlık iki türlü yorumlanabilir… Birincisi şu: Türkiye, her alanda ol vardır: Gerçek hukuk devletlerin de yasak olan, Türkiye’de duğu gibi müteahhit yetiştirme serbest… Serbest olan da de de o kadar mahir bir ülke yasak! ki Avrupa bizim yanımızda nal Deprem gibi bir felaket toplar. Almanya bile topu topu te bir yönetici başarısız kal Türkiye’de müteahhit3 bin 550 müteahhit yetiştirebil miş. Bütün Avrupa’daki toplam mışsa, hiç beklemez istifa eder. Bizde ise yöneticinin sayısı: 453 bin 497sayı 50 binden biraz az. Demek ki, bizim onda birimiz kadar an başarısızlığı dile getirilirse hemen ensesine yapışılır! Almanya’da: 3 bin 550ca… Müteahhit ihraç eden ül keler birliği kurulsa, tartışmasız Zira Türkiye’deki yönetim anlayışında “istifa”nın “de” lideriz. Ama kurmazlar, bizi çe hali vardır; istifa değil, “is kemediklerinden! İkinci yorum, halkı galeyana getirici, tedirgin edici: Var ya; saldım çayıra mevlam kayıra… Bizdeki binalar da o he tifade” müessesesi geçerlidir. Yine böyle bir dönem yaşıyoruz. Türkiye’de kolay elde edilen sap: Birlik berberlik duygumuzu mesleklerin başında müteahhit Saldım gökyüzüne, ne dikine güçlendirelim; aklın ışığında… lik geliyor. Diyelim ki bir yıl kar hem düzüne! Birlik beraberlik duygusunu puz sattınız. Mevsimine göre ön HHH güçlendirelim; bilimin ışığında… ce İran’dan ardından Adana’dan 24 Ocak akşamı meydana ge Birlik beraberlik duygusunu getirdiniz, şansınız yaver git len Elazığ merkezli 6.8 şiddetin güçlendirelim; halktan yönetici ti. Çok iyi para kazandınız. Tek deki depremden sonra iki reflek lere kadar, sorumluluk bilinciyle… rar kazanç için yeni karpuz sezo simiz harekete geçti: HHH nunu mu bekleyeceksiniz; kış ba Birincisi; bütün eleştirilerin dı Depremin ertesi günü iktidarla şında alın bir müteahhitlik belge şında, önemli bir yara sarma, arasının iyi olmaması mümkün ol si, atın temeli, gerisi Allah kerim. ayakta kalma, dayanma gücü mayacak bir müteahhitle karşılaş Hemen belge alamıyorsan, geçici olarak birlikberaberlik ruhu. tık. Site şeklinde bir inşaat almış. al, işe başla. Toplam 453 bin 497 İkincisi; televizyon ekranlarının Belli bir noktaya geldikten son müteahhidin 145 bini geçici bel “faydalı” tartışmaları… ra inşaat maliyetleri artınca, müs geyle iş yapıyor. Elazığ depreminden sonra takbel sahiplere durumu anlatıp Siz hiç geçici inşaat mühendisi da genel bir dayanışma duygu biraz daha fazla ödeme yapma gördünüz mü? su yükseldi. Bu sadece depre ları gerekeceğini söylemiş. Cid Siz hiç geçici doktor gördünüz me karşı değil, ülkenin bütün te di bir tartışma çıkmış. Anlaşama mü? mel sorunlarına karşı diri tutulma mışlar… İşi yeni bir kişiye devret Resmi olarak müteahhidin “ge sı gereken bir güç. Ancak iktidar miş. Yeni müteahhit, değil fazla çici belge” ile iş yapanı var. birlik beraberliği şu noktaya indir ödeme, mevcut ödeme planından Bu rakamları başkentte emlak giyor: da dörtte bir oranında indirim ya deyince ilk akla gelen, bu alanda İktidarın etrafında, tartışmasız pıp işe koyulmuş. ki pek çok dernekte de yöneticilik bir şekilde kenetlenmek. Safça sorduk: yapmış Salim Taşçı’dan aldık. Bunun dışındaki her davranış Bu ne anlama geliyor? Sistemini karaya değil de rayı “suç”. Depreme karşı ilk önlem Sıradan bir durummuş gibi ya na oturtmuş ülkelerde toplumun de alındı; sosyal medya payla nıtladı: sağlığı, güvenliği ile ilgili meslek şımlarından yine suç üretildi. Demirden çimentoya tüm lerin temel yasası var. Türkiye’de Türkiye’deki hukuk sistemi malzemelerden yüzde 50 çalmak müteahhitliğin yasası yok! ne ilişkin şöyle bir karşılaştırma anlamına geliyor! Türk gençliği için en büyük sorun ‘yoksulluk ve eşitsizlik’ Umut var,hazırlık yok Her 10 gençten 9’u, dünyayı daha iyi bir yer haline getirme konusunda sorumlulukla rı olduğunu hissediyor ancak kendi ni yeterince hazır hissetmiyor. Türk gençliğine göre en büyük sorun “yoksulluk ve sosyal eşitsizlik”. Dünya Eğitimde Yenilik Zirve si (WISE) tarafından “Uluslararası Eğitim Günü” nedeniy le “Gençlerin Eğitimleri ve 2020’de Gelecek Ko nusunda Algısı” başlıklı bir araştırma gerçekleş FIGEN ATALAY tirildi. 20 ülkede, 1625 yaş aralığında 9 bin 509 gencin katıldığı araştır ma sonuçlarına göre, gençlerin yüz de 87’si, kendi nesillerinin gezege ni daha iyi bir hale getirme sorumlu luğu olduğuna inanıyor. Ancak ulu sal eğitim sistemleri gençlerin istek leriyle uyum sağlamıyor. Araştırma ya katılanların sadece yarısı kendi ni dünyayı daha iyi bir yer haline ge tirmek için harekete geçmeye hazır hissediyor; yarısından azı (yüzde 48) büyük toplumsal konuları anlamaya hazır olduklarını hissediyor. WISE araştırması, gençleri en çok ilgilendiren zorluğun “yoksulluk ve sosyal eşitsizlik” olduğunu ortaya çı kardı. Bunu, “iklim değişikliği ve çevre” ve “istihdama erişim” izliyor. Taşıdıkları tüm kaygılara rağmen Küresel düzeyde yapılan araştırmaya göre zorluklara karşın gençler gelecekten umutlu. Katılımcı gençlerin yüzde 43’ü ülkelerinde eğitime erişimin; eğitim ve yetişme durumuna göre farklılaştığına inanıyor. Türk gençliği arasında bu oran yüzde 65. gençlerin sadece çok küçük bir bölümü bu konulara ilgiyi çekmek üzere aktif rol alıyor. Bugünün gençleri okullardan onları daha aktif ve çok yönlü vatandaşlar haline getirmelerini beklemiyor. Okullardan beklentileri, onları kişisel düzeyde gelecekle yüzleşmeye hazırlamaları olan gençler şu konularda yeterince hazır olmak istiyor: “Kendi başlarının çaresine bakabilmek (yüzde 64), öncelikleri yönetebilmek (yüzde 58), başkalarıyla ilgilenmek (yüzde 58), sevdikleri, mutlu oldukları bir kariyere sahip olmak (yüzde 54). ” Eğitime değer veriliyor Araştırma sonuçları, gençlerin eğitime evrensel boyutta değer verdiğini de ortaya koyuyor. Küresel katılımcıların yüzde 90’ı ve Türk gençlerin yüzde 94’ü, eğitimin bir kariyer sahibi olmak üzere öğrenmekten çok daha fazlası olduğunu ve kendi başına bir değer teşkil ettiğini düşünüyor. Türk gençlerin büyük çoğunluğuna göre okul dışı öğrenme en az formal eğitim kadar önemli. Gençlerin yüzde 60’ından fazlası, öğretmenlerinin kariyer yönelimleri hakkında daha kişisel önerilerde bulunmasını ve öğrenmeyi veya öğrenmeye katılmanın çeşitli yollarına daha fazla odaklanmasını istiyor. Gençlerin yarısı okullarının yeni teknolojileri, yaratıcılığı keşfetmeyi ve merak yaratmayı, iletişim ve organizasyon becerilerini anlamayı çok önemsemediğini vurguluyor. Gençler toplumsal zorlukları anlamak veya çözmek için harekete geçmeye hazır hissetmemelerine rağmen, araştırmaya küresel boyutta katılan gençlerin yüzde 82’si ve Türk gençlerinin yüzde 81’i gelecekleri hakkında “biraz” veya “çok” iyimser olduklarını söylüyor. Bu oran, düşük gelirli hane halklarından gençler için yüzde 68’e, orta gelirli hane halklarında yüzde 84’e düşüyor. Katılımcı gençlerin yüzde 43’ü ülkelerinde eğitime erişimin; eğitim ve yetişme durumuna göre farklılaştığına inanıyor. Türk gençliği arasında bu oran yüzde 65. Gazeteciler kartların akıbetini sordu Basın kartları önce iptal edilip, tepkiler üzerine kartları yeniden kullanıma açılan gazeteciler, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na tepki gösterdi. Bir yıldır yenilenmeyen sarı basın kartlarının topluca iptal edilmesinin ardından gazeteciler yeni kartların verilmesi için İletişim Başkanlığı önünde toplandı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) “Gazetecilik karta sığmaz” çağrısı ile düzenlediği eyleme CHP milletvekili Utku Çakırözer, HDP milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Mehmet Rüştü Tiryaki, Hüseyin Kaçmaz, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Can Güleryüzlü, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da destek verdi. TGS Ankara Şube Başkanı Esra Koçak, “Gazeteciler olarak kimsenin icazetine ihtiyaç duymuyoruz. Bir yıldır ‘incele me’ denilerek bekletilen meslektaşlarımızın kartlarının bir an önce verilmesini istiyoruz. İletişim Başkanlığı inatla ‘Basın kartları iptal edilmedi’ diyor. O halde kartlarımız nerede?” dedi. TGS Genel Sekreteri İlkay Akkaya, TGS ve diğer meslek örgütleri olarak gazetecileri temsil edecek yeni bir kart çalışması başlattıklarını duyurdu. Gazetecilerin edevlet sistemi ve İletişim Başkanlığı sitesinden “iptal edilmiştir” kararını görmesine karşın İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Değerlendirme süreci devam eden kartlarla ilgili bir iptal söz konusu değil. Neticelenmemiş yenileme başvuruları hâlâ aktiftir” dedi. Bu süreçte 13 bin 372 kartın teslim edildiğini belirten Altun, değerlendirmesi devam eden 894 gazeteci olduğunu söyledi. l ANKARA/Cumhuriyet DIŞIŞLERI BAKANI’NDAN MEKTUP Çavuşoğlu: AB’ye katılım adil olmalı Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Birliği’nin (AB) genişleme politikasında izleyeceği yöntemlerin gözden geçirilmesine yönelik tartışmalara katkı sağlaması amacıyla, muhataplarına mektup gönderdi. Çavuşoğlu’nun, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi ve AB Konseyi’nin mevcut dönem başkanı Hırvatistan Dış ve Avrupa İşleri Bakanı Gordan Grliç Radman’a gönderdiği mektupta, Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri tecrübesinden hareketle genişleme sürecinin inandırıcı, sürdürülebilir, adil ve esnek bir şekilde yürütülmesinin önemine işaret edildi. Bazı tespit ve tavsiyelere yer verilen mektupta, katılım müzakerelerinde aday ülkelerin karşısına çıkartılan siyasi engellerin sürecin inandırıcılığına zarar verdiği belirtildi. AB Komisyonu’nun, şubat ayında, Birliğin genişleme politikasının yol ve yöntemlerini masaya yatıran ve bu konuda atılabilecek adımları AB üyesi ülkelere sunan bir çalışma yayımlaması bekleniyor. l ANKARA/Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle