10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 1316 OCAK 2020 PERŞEMBE ‘Tatavla Son Durak’ Küratör Kani Kaya’nın organizatörlüğünde düzenlenen, “Tatavla Son Durak’’ sergisinin açılışı eski 14 Ocak’ta Kurtuluş Rum İlkokulu’da yapıldı. Sergi, bugün ‘Kurtuluş’ olarak bilinen “Tatavla” semtinin tarihine ve kültürlerarası iletişime vurgu yapıyor. Sergi, 1886 yılında inşa edilmiş, günümüz de Aya Dimitri Kilisesi’ne bağlı bulunan eski “Kurtuluş Rum İlkokulu”nun üç katına yayılıyor. Üst katta usta sanatçılar Adnan Çoker, Devrim Erbil, Ergin İnan, Dinçer Erimez, Süleyman Saim Tekcan, Zahit Büyükişliyen, Özdemir Altan, Sadık Altınok, Mehmet Mahir, Aydın Ayan, Tülin Onat ve Seyyit Bozdoğan’ın işleri sergilenirken orta katta yeni nesil ressamların eserleri izleyiciyi bek liyor. Giriş katta ise heykeller ve seçilmiş özel çalışmalar yer alıyor. Kani Kaya: “Bu bölgede yaşamış olan Rumların geride bıraktığı zenginlikler unutulmak üzere. Bu okulda öğrenim görmüş insanlar hâlâ Yunanistan’dan buraya okulu ziyaret etmeye geliyor. Ben o atmosferi bozmadan, burada yaşayan Rum kardeşlerimize de bir şeyler yapmak adına bu sergiyi organize ettim.’’ Açılış, TürkçeRumca şarkılar eşiliğinde canlı müzik performansı ve Tatavla’nın hikâyesini konu alan soyut dans gösterisi ile devam etti. 60’tan fazla eserin sanatseverlerin beğenisine sunulan sergi, 27 Ocak tarihine kadar gezilebilir. l Kültür Servisi ESKİ KURTULUŞ RUM İLKOKULU’NDAKİ SERGİ 27 OCAK’A KADAR AÇIK 8. YILMAZ GÜNEY FİLM FESTİVALİ Son başvuru 25 Ocak... 8. Yılmaz Güney Film Festivali 26 Şubat 1 Mart tarihleri arasında düzenlenecek. 11 Aralık’ta başlayan başvuruların son tarihi 25 Ocak’ta sona eriyor. Batman Belediyesi tarafından düzenlenen ve kayyımdan dolayı en son 2016’da yapılan Yılmaz Güney Film Festivali, programında, uzun metrajlı film, kısa metrajlı film ve belgesel filmlerinin gösteriminin yanı sıra, yönetmen, oyuncu, senarist, eleştirmen ve sinema yazarlarının katılacağı panel ve söyleşiler ile atölye çalışmaları yer alacak. Yılmaz Güney Film Festivali’nde bu yıl yarışmalı bölümler kaldırılarak, bunun yerine belgesel ve kısa filmciler için proje geliştirme ve destek bölümü oluşturuldu. Sinema filmi üreticilerine mali destek sağlamayı amaçlayan bu özel bölümde, Belgesel Film Geliştirme ve Destek Bölümü kapsamında 2 projeye 10 bin TL, Kısa Metraj Kurmaca Film Geliştirme ve Destek Bölümü kapsamında da yine 2 projeye 10 bin TL destek ödülü verilecektir. Yarışmaya yarışma başvuruları www.yilmazguneyfilmfestivali.com adresi üzerinden yapılabilmektedir. AÇIK DİYALOG İSTANBUL Çocuklar Troya’yı öğreniyor Teşvikiye’de bulunan Açık Diyalog İstanbul, çocukların kültürel miraslarını tanıma amacıyla düzenlediği etkinliklere devam ediyor. Çocuklar, 18 Ocak Cumartesi günü saat 12.3014.00 arasında yapılacak etkinlikte tarihin “aşk, kahramanlık ve uygarlık yuvası” olarak adlandırılan Troya’yı tanıyacak. Sanatçı ve deneyimli eğitmen Begüm Çalışkan ile yapılacak olan “Troya Atölyesi”nde çocuklar, incelenen yapı ve eserler üzerine birlikte düşünecek. Çocuklar bu atölyede, Troya’nın tarihi ile ilgili bilgi edinirken bir yandan da buradan aldıkları ilhamla üç boyutlu çalışmalar yapacak. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ CKM’de Medya Söyleşileri başlıyor Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Kadıköy Belediyesi’nin birlikte düzenlediği “Medya Şöyleşileri” etkinliği’nin ilki, 16 Ocak Perşembe günü saat 19.00’da “Aile Boyu Gazetecililk” başlığıyla Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılacak. Söyleşinin konuğu mesleğe 1950 yılında “Ulus”ta parlemento muhabiri olarak 18 yaşında başlayıp halen gazete yazıları ve kitaplarıyla kamuoyunu aydınlatmaya devam eden Altan Öymen. Moderatörlüğü Woman TV Program Yapımcısı kızı Aslı Öymen’in üstleneceği toplantıda gazetecilik mesleğinin zorlukları ve keyifli anları konuşulacak. Toplantı herkese açık. Bir fanatiğin koleksiyonlarından doğan arşiv, 600 sayfalık kitap oldu Yılmaz Güney hakkında herşey Tahir Yüksel, mektubuna “Ben bir yazar değilim” diye başlıyor. Lakin bu mek tup, onun imzasıyla ya yımlanan 600 sayfalık bir kitabı takdim etmek için! Paketinden çıkar maktan zor landığım bu gayrımenkul kitap, Adana Belediyesi’nin YAZGÜLÜ ALDOĞAN ve tabii ki Büyükşehir Belediye Baş kanı Zeydan Karalar’ın hi mayesiyle basılmış. Çünkü söz konusu olan, Adana’nın medarı iftiha rı, Yılmaz Güney’in “evrakı metrukesi”. Adana deyin ce akla bir Yaşar Kemal ge lir, bir de Yılmaz Güney; bu iki sanatçı, Adana’nın keba bı kadar acılı ağabeyine unu tulmaz hayatlar yaşadı. Tahir Yüksel ilk kez 1966 yılında “Kanlı Buğ day” filmini izledikten sonra vurulmuş Yılmaz ağabeyine Kendi deyimiyle “Ondan sevmeyi, saymayı, hak yeme meyi, hak aramayı, adaletli olmayı öğ rendim. Boyun eğmemeyi, dik durma yı, en önemlisi vicdanlı olmayı öğren dim!” Gerisi bir tür fanatiklik. Yılmaz Güney fanlığı, bütün filmle rini izliyor. Medyada çıkan bütün yazı ve fotoğraflarını kesip saklıyor. İstan bul, İzmir, Uşak’taki bütün film şirket lerine defalarca gidip Güney’le ilgili de polarındaki bütün film, afiş, fotoğraf ne bulduysa satın alıyor. Yılmaz Güney’in Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye aldıktan sonra askeri yönetimin bütün filmle rini, fotoğraflarını toplatıp yasaklama sı ne kadar doğru bir iş yaptığını ka nıtlıyor. Hatta yurtdışından video ka setlerini satın aldırtıyor. Sonunda elinde ciddi bir arşiv malzemesi biri kiyor ve bundan Yılmaz Güney’in de haberi oluyor, yıllar içinde dost da oluyorlar, Güney’i cezaevlerinde bile ziyaret ediyor. Hatta Yılmaz Güney ona “Güney’e filme git, ne bulursan al, sakla. İleride ben onları senden alırım, adada da bazı dergi ve bro şürler var, onları da yollarım” diyor. Ne yazık ki bunu yapmaya ömrü yet miyor ama Tahir Yüksel, elindeki mal zemeyi hem onarıyor hem on yıldan uzun bir süre koruyarak saklıyor. So nunda bütün bu süreç içine yayılan çalışma, Zeydan Karalar’ın Adana Büyükşehir Belediye Başkanı seçilip Menderes Samancılar’ı Altın Koza Festivali’nde görevlendirmesiyle olumlu bir evreye geçiyor. Samancılar’ın takdimiyle Tahir Yüksel elindeki paha biçilmez malzemeyi komiteye anlatıyor, kitabın basılmasına karar veriliyor. Tahir Yüksel’in emeğine, sabrına ve maddi manevi çabasına, Zeydan’ın ona inanıp Adana’ya ve bütün sinemaseverlere değerli bir armağan kazandırmasına teşekkür etmek de bize düşüyor. 600 sayfalık eser, müthiş bir koleksiyonculuk, arşiv çalışması. Kitap beş bölümden oluşuyor: 1.Abim Yılmaz Güney, burada kitabın yapım öyküsü anlatılıyor. 2. Yılmaz Güney, yaşamı; 3. Filmleri: 4. İsmi değiştirilen filmleri! (Yılmaz’ın bazı filmleri ismi değiştirilip, malzemesi kullanılarak yeniden gösterime sokulurmuş, onlar ve asılları) 5. İkinci Se zon Afişleri, yani yenileri. Yılmaz Güney’in çektiği bütün filmlerin afişleri, fotoğrafları, gazete haber ve kupürleri, filmlerin öyküleri, “Karanlıktaki Işık, Yılmaz Güney” kitabının içinde yer alıyor. Bunların içinde sinemaseverleri en çok gülümsetecek olanlar, hiç kuşkusuz varlığından bile haberimiz olmayanlar, Çirkin Kral dönemi. Vuran, kıran, silah çeken, çıplak kadınlarla yakın plan çekimleri olan sanatçı ki “Güney Ölüm Saçıyor” afişlerine ağzım açık kaldı. Sürü, Duvar gibi filmlerin yurtdışı afişlerini de görmemiştik. Yine hiç bilmediğimiz fotoğraflar. Eski kuşakları geçmişe götürecek, yenilere çok şey öğretecek, akademik çalışmalara kaynak oluşturacak, Türk sinemasının en büyüklerinden biri olan Yılmaz Güney’in, Tahir Yüksel’in iyi niyetli çabasıyla kurtarılmış, kotarılmış arşivi, Adana Büyükşehir Belediyesi katkılarıyla tarihe armağan ediliyor. NÂZIM HİKMET DOĞUM GÜNÜNDE UNUTULMADI ABİDİN YAĞMUR Mersin’in Yenişehir Belediyesi, büyük Türk şairi Nâzım Hikmet’in 118. doğum gününde, hem tarihi belgeler ışığında bilgilerin verildiği bir konferans hem de müzikle, Nâzım şiirleriyle renklenen bir dinleti düzenledi. Yenişehir Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’ndeki etkinlik Nâzım Hikmet ile ilgili birçok kitabı bulunan gazeteci ve belgeselci Dursun Özden’in “Dün yada Atatürk ve Nâzım Hikmet İzleri” konulu sunumu ve ardından yönetmenliğini yaptığı “Han Duvarları” belgeselinin gösterimiyle başladı. Etkinliğin ikinci bölümü ise 8 yaşındaki Melis Sanbirgan’ın seslendirdiği ve Muharrem Karagöz’ün piyanosuyla eşlik ettiği Nâzım Hikmet’in “Kız Çocuğu (Hiroşima)” şiirinden bestelenen şarkıyla başladı. Minik Melis şarkı performansıyla uzun süre ayakta alkışlandı. Piyano sanatçısı Mu harrem Karagöz’ün şarkılar ve emekli öğretmen Ali Diyaroğlu’nun şiirleriyle etkinlik sürdü. Etkinliğin sonunda Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, sanatçılara teşekkür etmek üzere sahneye çıktı. Özyiğit, Nâzım Hikmet’in “Saman Sarısı” şiirini de seslendirdi. Şair, Kartal’da anıldı Kartal Belediyesi, Nâzım Hikmet Ran’ın, 118. yaş günü dolayısıyla anma programı düzenledi. Hasan Âli Yücel Kültür Merkezi’ndeki etkinlikliğe yoğun katılım oldu. Gazeteci Nebil Özgentürk’ün moderatörlüğünde yapılan gecede, Grup Gündoğarken ünlü şairin bestelenen şiirlerini seslendirdi. Ayrıca; şiir, yazın, müzik, tiyatro ve sinema sanatçıları arasında; Orhan Alkaya, Melike Demirbağ ve Soner Olgun da şiir ve şarkılarıyla gecede sahneye çıktı. Gecenin sonunda, tüm sanatçılar ve katılımcılar hep bir ağızdan “Yiğidim Aslanım” şarkısını alkışlar eşliğinde seslendirdi. Bir Nâzım öyküsü... Dün Nâzım Hikmet’in 118. yaş günüydü. Onu ülkenin her köşesinde andık. Daha önce anlattım elbet. Ama yeniden anlatmak istedim, Nâzım öykümü. HHH Yıl 1988, Altay Dağları’ndaydım. Moğolistan, Sibirya ve Çin’in birbirine iyice yaklaştığı sınır bölgesinde... Önümde uzanan düzlükler, birbiri peşi sıra yükselen dağlar ve çevremdeki sonsuz boşluk, bana “dünyanın öbür ucundayım” duygusunu veriyordu. Türkolog arkadaşım Vera Feonova ve ben o zamanlar Sovyetler Birliği’ne bağlı, Gorno Altaysk özerk bölgesinde dolaşıyorduk. Gittiğimiz köy ve kasabaların kültür merkezlerinde Türkiye, Türk kültürü üzerine konuşmalar yapıyordum. “Şişman güvercinim” dediğim Vera, Türkçe Rusça çevirileri yapıyordu. Yine bir gün bir kasabadan ötekine giderken cipimiz yolda kaldı. Sürücümüz elinde boş bir benzin bidonuyla yollara düştü. Hava kararmak üzereydi. Bu uçsuz bucaksız düzlükte, yolda kalmış aracımızın başında yardım gelmesini bekliyorduk. Ne gelen vardı, ne giden... Görünürlerde de ne köy, ne kasaba... Kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başında, yola benzemeyen bir yoldaydık... Güneş iyice alçalmıştı. Bir ara, uzakta bir karartı belirdi. Karartı yaklaştı, yaklaştı... Bu bir traktördü. Traktörün arkasındaki kasadan iki köylü kadın, altı çocuk, bohçalarıyla indiler. Traktör yoluna devam etti. Kadınlar, çocuklar ve bohçalar, yolun öteki yanına tam karşımıza yerleştiler. Karşılıklı bakışmaktansa yanlarına gittik. Vera onlarla Rusça konuşuyordu. İki saat sonra oradan geçeceğini umdukları otobüsü bekliyorlarmış. Birlikte beklemeye başladık... Vera, benim Türk olduğumu söyleyince, önce pek inanmadılar. “Madem Türk, hele bir Türkçe konuşsun” dediler. Benim Türkçemle, onların Türkçesi çok farklıydı. Vera’nın çevirileriyle anlaşıyorduk. Ama yine de kimi sözcüklerin aynı olduğunu bilecek kadar yörede kalmıştım. “Bir, iki, üç...” diye saymaya başladım. “Yok bunu herkes bilir, başka şey söyle” dediler... Başka şeyler söyledim. Yine inanmadılar. Ne dediysem bir türlü ikna olmadılar. Bir ara aralarında tartışıp durdular. Sonunda Vera’ya “Sor bakalım bu Türke, Nâzım Hikmet’i bilir miymiş? Gerçekten Türkse, Türkiye’dense, bize Nâzım’dan bir şiir okusun” dediler. Ve işte 1988 yılının 9 Ekim Pazar günü, akşamın saat sekizinde, Sibirya’nın en güneyi, Moğolistan’ın en kuzeyinde, Altay Dağları’nın uçsuz bucaksız, kuş uçmaz kervan geçmez bir vadisinde, iki köylü kadına ve her yaştan altı çocuğa Türk olduğumu kanıtlamak için Nâzım’dan ezbere dizeler okurken buldum kendimi... Yüzlerinde gülümsemeyle dinlediler. Sonunda hepsi birden boynuma sarıldılar. Yeryüzü mucizelerle doluydu! Dünyanın öbür ucunda, bir dağ başında, Altaylı iki köylü kadına ve çocuklarına Türk olduğumu kanıtlamak için Nâzım Hikmet’in şiirine sarılışımı hiç ama hiç unutmadım, unutmayacağım... HHH Nâzım Hikmet’i hapse atanları, eserlerini yasaklayanları, vatandaşlıktan atanları dünya tanımıyor, tanıyanlar da lanetliyor. Ama o, 118 yaşında yaşamayı sürdürüyor ve sürdürecek. Kendisi zaten Piraye’ye mektubunda yazmıştı: “Ben kendimin, her namuslu insan gibi yurtsever ve halkını sever olduğunu bildikten, bu hususta vicdanım rahatken, birkaç münferit yalan kusmuşlar umurumda değil. 20 sene sonra, 50 sene sonra, birçoğunun adını bile unutacak Türk milleti... Halbuki bu millet var oldukça, yeryüzünde Türkçem konuşuldukça, ben bu dilin ve bu halkın en namuslu şiirlerini yazmış insan olarak yaşayacağım. Sen üzülme.” İşte aynen böyle!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle