10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 510 OCAK 2020 CUMA HALK: TARAFSIZ KALİstanbul Ekonomi Araştırma’nın anketine göre Libya’ya asker gönderilmesine halkın yüzde 58’i karşı ARABULUCULUK YAP Yurttaşların yüzde 75’i, Türkiye’nin bölgedeki çatışmalarda taraf değil, arabulucu olmasını istiyor. İstanbul Ekonomi Araştırma’nın hazırladığı Türkiye Raporu’nda çarpıcı rakamlar var. Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı’na yüzde 75 oranında destek veren yurttaş Libya’ya asker gönderilmesini istemiyor, “Türkiye arabuluİPEK cu olsun” diyor. ÖZBEY Türkiye’nin 12 ilinde gerçekleştirilen araştırma toplam 1537 kişiyle bilgisayar destekli telefon görüşmesi yöntemiyle yapıldı. Ankete katılanların yüzde 58’i Libya’ya asker gönderilmesini istemiyor. Yüzde 34, “Evet gönderilsin” derken, yüzde 8 konuyla ilgili fikri olmadığını ifade ediyor. “Hayır” diyenlerin yüzde 67’si 4554 yaş arasında bulunurken, asker gönderilmesini onaylayan katılımcıların yüzde 34’ü 1824 yaş arasında. ‘Türk askeri Libya’ya gitmesin’ diyenlerin yüzde 30’u AKP, yüzde 78’i CHP, yüzde 91’i HDP, yüzde 88’i İYİ Parti ve yüzde 58’i MHP seçmeni. Cumhur İttifakı ortağı MHP seçmeninin yalnızca yüzde 33’ü asker gönderilmesini destekliyor... “Türkiye’nin dış ilişkileriyle ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisine katılırsınız” diye sorulduğunda yüzde 75 gibi önemli bir çoğunluk “Türkiye bölge ülkelerindeki çatışmalarda taraf seçmemeli ve arabuluculuk görevi üstlenmelidir” cevabını veriyor. Yüzde 15’lik bir kesim ise ‘Türkiye’nin taraf seçmesini, o tarafın kazanması için askeri ve siyasi olarak destek vermesini” savunuyor. “Türkiye tarafını seçsin” diyenlerin çoğunluğu, yani yüzde 23’ü AKP, ‘HİÇBİRİ BAŞARILI DEĞİL’ Dış politika Türkiye’nin gündeminde çok yer tutuyor. Jeopolitik konumu nedeniyle Ortadoğu’daki yangının tam ortasında, AB üyesi olmaya aday, NATO üyesi Türkiye’nin dış politikadaki tavrı her daim tartışma konusu. İstanbul Ekonomi Araştırma, katılımcılarına, ‘Son 20 yıl içinde dışişleri bakanlığı yapmış isimlerden en başarılı bulduğunuz hangisi’ diye sordu. Hiçbirini başarılı bulmuyorum diyenlerin oranı dikkat çekici, yüzde 19,9. Abdullah Gül yüzde 18.2 ile ikinci sırada. Fikri olmayanlar yüzde 16,2… Abdullah Gül’ü yüzde 5.7 ile Ali Babacan takip ediyor. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, mevcut Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan daha başarılı bulunuyor. Ankete katılanların yüzde 11.2’si Davutoğlu’nu işaret ederken, Çavuşoğlu’nun oyu yüzde 6.5’de kalıyor. Dikkat çekici bir tablo, bu değerlendirmeyi yapanların siyasi eğilimlerinde ortaya çıkıyor. Örneğin Abdullah Gül’ü başarılı bulan kesim yüzde 33.2 ile HDP seçmeni. Onu yüzde 18.8 ile AK Parti seçmeni takip ediyor. Ali Babacan’ı en başarılı bulan seçmen, yüzde 42.2 ile İYİ Parti seçmeni… Ahmet Davutoğlu ise en çok oyu, yüzde 17.8 ile MHP’den alıyor. Cah Selçuki’ye göre bu sonuçlar müdahaleci bir dış politikadan çok AB ile ilişkileri kuvvetli ve arabulucu görevi üstlenen dış politikanın tercih edildiğini gösteriyor. yüzde 12’si İYİ Parti seçmeni. “Türkiye Arabuluculuk görevini üstlenmelidir” diyenlerinse yüzde 92’si HDP, yüzde 86’sı İYİ Parti, yüzde 89’u CHP seçmeni. Katılımcıların yaş aralıklarına bak tığımızda da ilginç veriler var. Örneğin Türkiye’nin tarafını seç mesini isteyenlerin çoğunluğu 1824 yaş aralığında... Arabuluculuk üstlensin diyenlerin yüzde 80’i 4564 aralığında. ‘Bu sonucu bekliyorduk’ Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı harekâtlarında toplumun desteği yüzde 75’in üzerindeydi. Sonucu değerlendiren İstanbul Ekonomi Araştırma Genel Müdürü Can Selçuki’ye göre, Suriye’nin kuzeyinde sınır ötesi operasyonların zorunluluk haline gelmesinden hükümetin politikaları sorumlu tutuluyor olsa da sınırımızın hemen güneyinde kök salacak bir YPG fikri, her iki operasyona da büyük destek verilmesini sağlamıştı. Selçuki, Libya içinse, askeri müdahalenin karşılığında sağlanacak faydalar, toplumun günlük hayatından çok uzak. “Dolayısıyla, toplumun geniş bir kesiminden destek gelmemesi beklenen bir sonuçtu” diyor. CHP erken seçime hazırCHP Ankara İl Başkanı Güvener, CHP’deki kongreler sürecini Cumhuriyet’e değerlendirdi: SENA YAŞAR CHP Ankara İl Başkanı Rıfkı Güvener, Ankara’nın 25 ilçesindeki ilçe kongrelerini yeni kadrolarla “başarılı” biçimde tamamladıklarını belirterek “Ankara, kongreler sürecinden güçlenerek çıkmıştır. CHP Ankara’nın kadroları, olası erken seçimde, iktidara hazırdır” değerlendirmesinde bulundu. Güvener, CHP’nin 37. Olağan Büyük Kurultayı öncesinde Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. n Eski CHP milletvekili ve iş insanı Sinan Aygün ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş arasında yaşanan “TOGO Kuleleri’nde rüşvet” iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz yola çıkarken hep şunu söyledik: Ankara’da ranta, talana, yağmacılığa son vereceğiz. Belediye başkanımız bu konuda çok kararlı, “Ankara’da haram yemedim, yedirmeyeceğim” diyen bir anlayışla görevini yapıyor. Biri eski milletvekilimiz olabilir, başkanımız da “İsterse babamın oğlu olsun” ifadelerini kullandı. İktidar yerel seçimlerin sonuçlarını içine sindiremedi. Bu hazımsızlığını her alanda gösterdiği gibi, Ankara’da da iktidara yürüyen CHP’yi karıştırmak, yürüyüşünü durdurmak için her türlü kumpası kuruyor. Parti olarak bu kumpas girişimlerini boşa çıkaracak güçteyiz. Gereğini yaptık ve Ankara İl Başkanlığı olarak Aygün ve kardeşini iftira nedeniyle disiplin kuruluna sevk ettik. Disiplin kurulunda ihraçları yapılacakken kendileri istifa etti. Bu istifa da gösteriyor ki CHP’de rantçıların, rüşvetçilerin, yağmacıların yeri yok. Rüşvet iddiaları bizi geriletmek yerine güçlendirmiştir. Ankaralı bir kere daha gördü ki Ankaralıların hakkını koruyan bir beledi Rıfkı Güvener ye başkanı ve onun arkasında bir partisi var. Meclisi de kaybederler n AKP’nin çoğunlukta olduğu ABB Meclisi’nde, Yavaş’ın çalışma zorluğu yaşadığını düşünüyor musunuz? Biz, Ankara’nın birikmiş sorunlarını çözmek için geldik. Meclis çoğunluğunu kullanarak Ankara’nın lehine olan işleri engellemeye kalkmaları, kamuoyunda gerekli tepkiyi görmelerine neden oluyor. Uzun yıllar Ankara’nın ulaşım sıkıntısına otobüs alarak çözüm üreteceklerine, Ankapark gibi ölü yatırımlarla uğraştılar. Mansur Yavaş yönetimi bir an önce borçlanıp otobüs ihtiyacını karşılamak istedi, başta ona bile engel olmaya kalktılar. Kamuoyu bunları görüyor ve tepki gösteriyor. Geri adım atıp yetkiyi vermek zorunda kaldılar. İnatla, grup kararı alarak yanlış yapmaya devam ettikleri sürece meclis çoğunluklarını da kaybedebilirler. n CHP’nin 37. olağan büyük kurultayı öncesinde, ilçe kongrelerinde sona gelinmeye başlandı. Ankara’da durum nedir? İlçe kongrelerimiz bu hafta sonu tamamen bitecek. Çok iyi bir kongre süreci yaşadık. Önce 1458 mahallede ilçe kongresi için delege seçimlerini gerçekleştirdik. Büyük bir kardeşlik içinde o süreci atlattık. Ardından 23 il çede de kongrelerimiz sonuçlandı. Bu kongrelerden güçlenerek çıktık. CHP, “iktidar yürüyüşüne” uygun olarak kongreler sürecini tamamladı. Çok adaylı yarışlarımız da oldu ama kazananın etrafında birleştik. n CHP Ankara, il kongresinde nasıl bir yol izleyecek? Tahmini takvim olarak şubat sonunda yapacağımız il kongremiz “iktidara hazırlık kongresi” olacak. Olası erken seçimi de göz önünde bulundurarak Ankara İl Başkanlığı seçime hazırlanıyor. Son seçimler bizi Ankara’da çok güçlendirdi. Bu gücümüzle mutlaka önümüzdeki seçimi alacağız. Türkiye’de, demokratik parlamenter sistemin yeniden gerçekleşmesinde Ankara öncü rol oynayacak. n Erken seçim olacağını düşünüyor musunuz? Ülkenin içinde bulunduğu durum belli. Cumhuriyet değerlerini bir kenara atıp yeni bir sisteme geçtiler. Bu sistemin adına ne derlerse desinler, gerçek adı monarşidir. Bütün yetkileri tek adamda toplamalarına rağ men ülkeyi yönetemiyorlar. Suriye’deki bataklık yetmiyormuş gibi askerimizin Libya çöllerine gönderilmesine karar verildi. Ekonomi artık içinden çıkılmaz durumda, insanlar artık açlıktan intihar ediyor ve bütün bunlar varken “Kanal İstanbul” ucubesi ile uğraşıyorlar. Eğitim sistemini sürekli değiştiren bir iktidar var. Yetmiyor; kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, çocuk gelinler had safhada... Yargının tarafsızlığı konuşulmuyor bile. Partimizin erken seçim olsun diye bir talebi yok ama iktidarın bu süreci 2023’e kadar götürebileceğine ihtimal vermiyoruz. Her an erken seçim olabilir, biz de buna göre çalışıyoruz. Biz, 31 Mart 2019 yerel seçimlerine, 2015’te göreve geldiğimiz andan itibaren çalışmaya başladık. 1 Nisan’dan itibaren de önümüzdeki olası erken seçime hazırlanmaya başladık. Bu kongreden de daha güçlenmiş kadrolarımızla yola çıkıp Türkiye’deki olası erken seçimi kazanmakta Ankara’nın öncü rol almasını sağlayacağız. Ankara’da, öncelikle kırsal kalkınmayı hayata geçirerek bunu yapacağız. Beton ve rant ekonomisi ile bu ülkenin borçlarını ödeyemeyiz. Ankara, Türkiye’nin ihtiyacı olan üretim ekonomisine geçmekte bu şekilde öncülük edecek. l ANKARA ANMA 1929 10.01.2010 1947 Cilavuz Köy Enstitüsü mezunu, emekli öğretmen ALI AKSAKAL'I ölümünün 10. yılında özlem ve saygıyla anıyoruz. EŞI MAHINUR AKSAKAL, ÇOCUKLARI VE TORUNLARI Savaşın cazibesi Şu anda Amerika’da vatanı için gözünü kırpmadan canını vermeye hazır olan askerler... Ve aynı anda İran’da gözünü kırpmadan vatanı için canını vermeye hazır olan askerler... Ve şu anda Amerika’da gözünü kırpmadan o askerlerin ülkeleri için canından olmasını umursamayan iktidarlar... Ve aynı anda İran’da gözünü kırpmadan o askerlerin ülkeleri için canından olmasını umursamayan iktidarlar... Birbirlerine barış çağrısı yaparken de, savaş çığlıkları atarken de aynı tonda ses çıkarıyorlar. İnsanlığa barışla savaşın aslen aynı şey olduğunu küstahça hatırlatıyorlar. Birbirine kuyruğundan bağlı bu iki kelime... Şu anda olan biteni bir spor karşılaşması gibi uzaktan izleyen diğer insanların... Diğer ülkelerin ve diğer iktidarların nezdinde... Anlamını iyice yitiriyor. Herkes aslında bal gibi biliyor. Ne savaş “savaş” ne de barış “barış” demek bu ilişkilerde. Dünyanın, başından beri paylaşa paylaşa tüketemediği topraklar... O toprakların altındaki ve üstündeki tükete tükete bitiremediği kaynaklar... O değerlerin altını üstünü devamlı kana bulayan sonu gelmez ırk, din, mezhep bahaneli savaşlar. Bu savaşları göz göre göre çıkaranlar... Savaşın aslında ne demek olduğu okullarda okutulmadığı için bu kadar rahatlar. Ülkeyi kendisine ait zanneden insan, bu sistemde aslen kendisinin o ülkeye ait olduğunu kavrayamadığı için... Ülkesi adına gözü kapalı girdiği savaşlardan gene gözü kapalı çıkıyor. Devlet adamları da insanın bu gafletine güvenerek rahatça savaş çığırtkanlığı yapıyor. Anca... Bir filmde, romanda, hikâyede, oyunda, şiirde, resimde, şarkıda... Anca bir kurguda, savaşın korkunç yüzünü görmeye ve o karşılaşmanın kısa süreli sarsıcı etkisinden hızla sıyrılmaya... Kendini, kurgusal dünyanın gerçek dünyadan daha vahşi olabileceğine inandırmaya... Ve gerçek dünyanın vahşetini bu şekilde olağan karşılamaya programlanmış akılların tercihleriyle iktidara gelenler... Bu aklın körlüğünde önlerine gelen ne varsa ezerek rahatça ilerliyor. O yüzden hiçbir ülkede çocuklara savaşın gerçek yüzü ve anlamı okullarda öğretilmez. Bu gerçeği... Devlet ve iktidar karşısında başınızı önünüze eğmekten vazgeçmeyi akıl ederseniz... İşten eve evden işe, sırtınıza yüklenen ortak kaygılarla gitmeyi reddederseniz... İçinize kapanmaz, sokağa çıkarsanız... Etrafınıza “kendi” gözlerinizle bakarsanız.... Ve aklınıza yatmayanı yapmaz... Aklınıza yatanı “yapma” denilmesine kulak asmadan ve toplum dışı kalmaktan korkmadan inadına yaparsanız görürüsünüz. Size “yap” denilen şeyler sistemin vidalarını sabitler. Bir şeylerin değişmesi için önce o vidaların gevşemesi icap eder. Bu savaş yüzünden çok yakında ölecek olanlar, farklı farklı, birbirinden çok ama çok uzak ülkelerde canlarını feda etmek için sıradalar. Onlar her asker gibi vatanları için öldüklerini sanacaklar. Oysa sadece hiç tanımadıkları birileri ceplerini doldursun diye, tarihin sayfalarına gençliğin izini taşımayan üniformalı fotoğraflarla, anlamını yitirmiş birer isim olarak kaydolacaklar. O yüzden savaşların biri biter bitmez bir diğeri başlamakta. Savaşa karşı yükselen tüm seslere sağır olan toplumlar, oy verdikleri iktidarların çocuklarının canını almasına her coğrafyada ve her zamanda kayıtsız kalmakta. İktidarlar da; Savaşın, uluslararası kanunlarla düzenlenmiş bir serbest cinayet hakkı olarak kodlanmış olmasının rahatlığında. Oysa herkes biliyor, insanlığın cazibesinde boğulduğu her savaş, aslen birilerinin kazanç kapısıdır. Bu kapıyı büyük devletler tutar ve o büyük devletler oradan geçmeye kalkışan küçük devletleri yutar. Tecrübeyle sabit.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle