10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ 1310 OCAK 2020 CUMA Senfoniler susacak mı?Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası bugünkü konserini ertelediğini sosyal medyadan duyurdu ORHUN ATMIŞ Devlet Tiyatrosu, Devlet Opera ve Balesi ile devlet senfoni orkestralarında çalışan sözleşmeli sanat emekçilerinin işten çıkarılma haberleri büyük tepki yaratmıştı. İşten çıkarmaların en çok devlet senfoni orkestralarını (özellikle Bursa, Antalya ve Çukurova’da) zor durumda bıraktığı ortaya çıktı. Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası, bugün verilecek “Beethoven’ın 250. Doğum Yıldönümü Anma Konseri”ni ileri bir tarihe ertelediğini internet sitesinden duyurdu. Açıklamada, “30990 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 1927 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile değişik Ek 8. maddesi kapsamın Devlet kurumlarında yapılan işten çıkarmaların en çok devlet senfoni orkestralarını (özellikle Bursa, Antalya ve Çukurova’da) zor durumda bıraktığı ortaya çıktı. da sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin yapılan düzenlemelerin uyum süreci nedeniyle” konserin iptal edildiği belirtildi. Sosyal medyadaki iddialara göre ise Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ve diğer orkestralar kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. “Sanattan Yansımalar” isimli kültürsanat portalındaki Şefik Kahramankaptan’ın yazısına göre 8 Ocak itibarıyla orkestralara tahsis edilen 4/B kadro sayısı şöyle: Çukurova DSO: 13, Bursa BDSO: 20, Antalya DSO: 30, İzmir DSO: 16, İstanbul: 19, CSO: 17. Açılan bu kadroların haricinde bir de bir havuz sistemi getirildiği ve bu sayılara ek olarak o havuzdan sanatçı seçilebileceği belirtiliyor. Ancak havuzda istenen enstrümancı yoksa dışarıdan bir sanatçı bulmak yasak veya çok zor bir ihtimal. Bu nedenle orkestraların şubat ayından itibaren konser vermek için yeterli sayıya ulaşmakta büyük zorluklar yaşayacağı konuşuluyor. Ayın 1’inde imzalanması gereken sözleşmeler bugüne kadar imzalanmış değil. Ancak sendikaların iddiasına göre, hangi sanatçıların kadroya alınma yarak işten çıkarıldığı kendilerine belirtilmiş durumda. Kahramankaptan’ın yazısına göre Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası da kendisine bildirilen 13 kişilik listedekileri çalıştıramayacağı ve ABD’den gelecek solistin yol parası ödenmeyeceği için, bu haftaki konserini iptal etmek zorunda kaldı. Bursa, bu haftaki konseri barok dönem olduğu için 30 kişilik kadroyla ve iki yaylı bir üflemeli eksiğiyle yapabilecek. Ama yabancı şef ve blok flütçü Marice Steger’in parasının nasıl ödeneceği belirsiz. Öte yandan, tüm kurumlarda işten çıkarmaların süreceği de iddialar arasında. Sendika ve sivil toplum örgütlerinin bugün bir açıklama yapması bekleniyor. 2020 Oscar Töreni’nde yine sunucu yok Bu yıl 92’ncisi düzenlenecek olan Oscar Ödül Töreni, geçen yıl olduğu gibi bu yılda sunucusuz yapılacak. ABC Entertainment’in yöneticisi Karey Burke, ödül töreninin geleneksel şekilde sunulmayacağını doğruladı. Adayların 13 Ocak’ta açıklanacağı 92. Oscar Ödülleri, ABD’de 10 Şubat’ta, Türkiye saatiyle ise 10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece yarısı Los Angeles’ta düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak. Oscar töreni ilk olarak 1989 yılında sunucusuz gerçekleştirilmiş, 30 yıl sonra ilk kez 2019’da yine sunucusuz yapılmıştı. Törenin sunucusu olarak komedyen ve aktör Kevin Hart’ın ismi açıklanmış, ancak 48 saat sonra homofobik tweet’leri tepki gören Hart sunuculuktan ayrılmıştı. Ardından Akademi, törenin sunucusuz gerçekleştirileceği açıklamıştı. Yönetmen, oyuncu Henry hayatını kaybetti Gerçek adı Henry Zuckerman olan Amerikalı aktör, yazar, yönetmen, komedyen Buck Henry hayatını kaybetti. Sunuculuğunu yaptığı Saturday Night Live programı ile ekranlarının tanı nan ismi olan Buck Henry, kariyerinde senaryo yazarlığını yaptığı Dustin Hoffman’lı The Graduation (Aşk Mevsimi) ve Heaven Can Wait filmleriyle iki kez Oscar’a aday gösterildi. Buck Henry, What’s Up Doc? (Aşka vakit yok) ve Emmy Ödüllü Get Smart dizisinde senaryo yazarlığı yapmıştı. ‘Sıfır Bir’ gala yaptı Altı sezon boyunca internet dünyasında ve dijital platformlarda büyük ilgi gören, izlenme istatistiklerini altüst eden fenomen dizi “Sıfır Bir: Bir Zamanlar Adana’da” ekibi, çektiği uzun metraj filmle sinemaseverlerin ve hayranlarının karşısına çıkıyor. Kadri Beran Taşkın’ın yönettiği, “Sıfır Bir”in ilk galası İstanbul, Kanyon’da yapıldı. Film bugün vizyona giriyor. Filmde, Adanalı çete lideri Savaş, yakın dostları Cihat ve Azad’la birlikte, yaşadığı şiddetle dolu hayatı geride bırakıp İzmir’e yerleşir ve oto yıkamacı açarlar. Gayri meşru hayata geri dönmemeye ve ellerine silah almadan yaşamaya kararlıdırlar. Ta ki küçük kız Melek, annesini bir otel odasında organları alınmış halde ölmek üzere bulana kadar. Taciz girişimine de uğrayan minik Melek, peşindekilerden kaçıp oto yıkamacıya Savaş ve dostlarının yanına sığınınca olaylar başlar. Filmde Savaş Satış ve Onur Akbay, Cengizhan Yurdutek, Burak Akyüz, Mehmet Elmas, Hakan Aydın, minik oyuncu Hiro Hami ve Salih İnci rol alıyor. Kanada yapımı ‘Matthias ve Maxime’ gösterimde Eşcinsel biseksüel karakterler, yakınlıklardostluklar üstüne, sade ve içtenlikli kimi esnek sahneler içeren film, aslında beni yeterince etkileyip ikna edemedi; harika hızlı kamera kullanımının öne çıktığı bazı bölümleriyle aklımda kaldı ‘Bensadece. kimim Quebec’in Montreal kentinde 1989’da doğan, öğretmen Genevieve Dolan’la oyuncuşarkıcı Manuel Tadros’un oğlu olan yönetmen Xavier Dolan, bilindiği gibi son 10 yılda Kanada sinemasının, (1.68 cm boyundaki) harika çocuğu olarak yükselen yıldızı, malum. Dolan’ın bildik stilize tarzından ve ünlü oyuncuları yönetme isteğinden vazgeçip bu kez doğal ışıkla, hem de 16 mm’yle çektiği ve bu yılki Cannes’ın yarışma bölümüne seçilmiş olan sekizinci filmi “Matthias ve Maxime”, 20’li yaşlarının sonuna gelmiş bir grup arkadaşa ve özellikle Maxime’in hikâyesine odaklanan, 2 saatlik bir dram. Bir arkadaşın (Micheline Bernard) çektiği kısa bir amatör işi filmde öpüştükleri için dostlukları sarsılınca aralarına şüphe giren ve hayatları değişen, çocukluk arkadaşı olan Maxime’le Matthias’ın hikâyesi üstüne kurulu, görünürde şen şakrak, aslında hüzünlü bir film “Matthias ve Maxime”. Ergenlikten yetişkinliğe geçip hedonistçe ve olanca hızıyla 20’li yaşların tadını çıkaran, yanağını kaplayan doğum lekesini yok etmek isteyen, dırdırından bıktığı aşırı kontrolcü annesini (Anne Dorval) ve Matthias’ın başını çektiği arkadaş grubunu ardında bırakıp 2 yıllığına Avustralya’ya gitmeyi planlayıp, yaşamında yeni bir sayfa açmaya hazırlanan Maxime rolünü zaten “artist gibi çocuk” olan Quebec’li yönetmen Xavier Dolan bizzat üstlenmiş. Son bir veda yemeğinde dokunaklı bir konuşma yapan Matthias’ıysa esmer, uzun boylu bir latin yakışıklısı diyeceğimiz Gabriel D’Almeida Freitas oynuyor. Dolan’ın senaryosunu da yazıp yönettiği “Matthias ve Maxime” yeni tarz denebilecek bir dinamik üslupla başlıyorsa da çok geçmeden etkileyici olamayan senaryonun boşluklarını gidermeye yönelik çalımlı, göz alıcı çekimlere sırtını dayamaya başlıyor ve giderek ana akımın beylik klişelerine yöneliyor, iki çocukluk arkadaşı gencin ateşli cinsel sevişmelerine dair ayrıntılandırılmış, aşina sahneler eşliğinde. Sade, içtenlikli... Eşcinsel biseksüel karakterler, yakınlıklardostluklar üstüne, sade ve içtenlikli kimi esnek sahneler içeren film, aslında beni yeterince etkileyip ikna edemedi, harika hızlı kamera kullanımının öne çıktığı bazı bölümleriyle aklımda kaldı sadece. Dolan hayranlarınca ve kimi tanıtım yazarlarınca hararetle Dolan’ın en iyi filmleri arasında sayılsa da, benim açımdan onun en vasat filmlerinden biri “Matthias ve Maxime” kanımca, iki eski arkadaşın dostluğunun neden bozulduğununu hiç anlayamadığım. Son 10 yılda Kanada sinemasının harika çocuğu olarak etiketlenen ve yönetmenliğinin yanı sıra senaristlik, oyunculuk, yapımcılık, montajcılık yapan (ayrıca zaman zaman ses, kostüm, soundtrackmüzik seçiciliğini, sanat yönetmenliğini de üstlenen) ve kariyerinin ilk yıllarında hem annesinin hem de babasının soyadlarının karışımından oluşturulmuş Xavier DolanTadros adını da kullanan, çok marifetli bu genç ve iddialı Kanadalı yönetmen, “I Killed my MotherAnnemi Öldürdüm” (2009), “Les Amours ImaginairesHayali Aşklar” (2010), “Tom a la Ferme Tom Çiftlikte” (2013), “Mommy” (2015) gibi üne kavuştuğu o parlak ilk dönem filmlerindeki ustalıklı ayarı pek tutturamamış gibi geldi bana bu kez. Kuşkusuz son dönemin en tanımaya değer LGBT yönetmenlerinin başında gelen, 30 yaşındaki Xavier Dolan’ın “Matthias ve Maxime”i yerine, yazmak için Cannes’da jüri özel ödülünü almış Brezilya yapımı “Bacurau” filmine niyetlenmiştim oysa. Ancak şiddetli poyrazla son günlerde şaha kalkmış o sulu kar, yağmur, tipi, fırtına havası yüzünden Beyoğlu’na bile gidemeyince göremedim “Bacurau”yu. Yeni haftaya yeni filmler Sinema salonlarında bu hafta 4’ü yerli 10 film vizyona giriyor. Derin Sular: Brian Duffield ve Adam Cozad’ın senaryosunu kaleme aldığı film, deprem sonucu okyanusun derinliğinde bulunan bir laboratuvarda mahsur kalan ve hayatta kalma mücadelesi veren bir grup sualtı araştırmacısının hikâyesini anlatıyor. Cats Andrew Lloyd Webber’in müzikal tiyatrosunu sinema filmine dönüştüren Oscar ödüllü yönetmen Tom Hooper’in, senaryosunu Lee Hall ile birlikte yazdığı film; klasik baleden modern dansa, hiphop’tan ca za, sokak danslarından step dansına kadar çeşitli danslarla müzikal türüne farklı bir bakış sunuyor. Bıçaklar Çekildi Rian Johnson’ın yazıp yönettiği “Bıçaklar Çekildi”, aile yakını Harlan Thrombey’nin ölümü sonrası, aile üyelerini sorguya çeken iki dedektifin soruşturmasını odağına alıyor. Filmin başrollerinde Daniel Craig’ın yanı sıra Chris Evans, Ana de Armas, Jamie Lee Curtis gibi oyuncular rol alıyor. Biz Böyleyiz Caner Özyurtlu’nun yazıp yönettiği “Biz Böyleyiz”, ellerinde büyüdükle Andrew Lloyd Webber’in müzikal tiyatrosundan sinema filmine dönüştürülen “Cats” bugün gösterime giriyor. ri kadının rahatsızlığı sebebiyle yıllar sonra yeniden bir araya gelen bir grup arkadaşın hikâyesini konu ediniyor. Filmin başrollerinde sanatçı Hümeyra, Berrak Tüzünataç, Özge Özpirinçci, Şebnem Bozoklu, Engin Öztürk, Meriç Aral ve Boran Kuzum yer alıyor. Ajanlar İş Başında Troy Quane ve Nick Bruno’nun yönetmenliğini üstlendiği haftanın animasyon filmi; iyi bir ajan olan Lance Sterling’in, bir görev için kendisinin zıttı ve teknoloji düşkünü bir teknik eleman olan Walter Beckett’a bel bağlamak zorunda kalışını konu alıyor. Kolejden üniversiteye İyi eğitilmiş insan, demokrasiyeeşitliğeözgürce yaşamayayaratıcılığainsanı “insan” kılan tüm değerlere emek vermeyi varoluşunun gereği sayar. Bu düzeye, en başta klasikler olmak üzere, okuyanlar, bilimsel düşünenler, kişiliklerini müzik, resim gibi sanatsal yaratılarla besleyenler varıyor. Yaşadığımız günlerde bunu gerçekleştirerek küçükten başlayıp büyüğe ulaşma erdemine eren, Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Onursal Başkanı Fahamettin Akıngüç’tür. Onun, aydınlanmacı bir kişilik taşıdığını, yalnızca şu görüşü bile kanıtlar: “Ulusal eğitim yetmez. Öğrencilere verilen eğitimin mutlaka uluslararası bir niteliği de olması gerekir.” Küçüğü büyültmek Hiçbir eksiği olmayan kamu yapılarından bilirim. Oktay Akbal’ın, “Önce ekmekler bozuldu” dediği gibi, yapının önce muslukları yalama olur. Bir iki hafta sonra, yüklenerek açılıp çarpılarak kapatıldığından, kapılarda ürkütücü cızırtılar başlar. Oysa, erdem, varlıklar yaratanda aranır, onu yok ederek eylemsiz kılanda değil. Kültür Koleji’nin tarihi incelendiğinde, 94 yaşındaki Akıngüç’ün, canını dişine takarak bunu gerçekleştirdiği görülüyor. Kolej deneyimlerinden yararlanıp ülkemizin seçkin eğitim kurumlarından biri olan Kültür Üniversitesi’nin temeli, onun yaratıcı beyninin aydınlığıyla atılmıştır. Babadan oğla geçişim Dil kültürümüzün eşsiz kitabı Dede Korkut’ta babadan oğula geçişim şöyle dile getirilmiştir: “Oğul, babanın sırrıdır, iki gözünün biridir, / Oğul, babadan görmeyince sofra kurmaz.” Bu dizelerin içeriği, Akıngüç’le babası Halil Akıngüç arasındaki sürekliliğe de uyarlanabilir. Kültür Koleji’ni, önce babası Hayri Akıngüç Eskişehir’de “Kültür Ders Evi” adıyla kuruyor. İnşaat mühendisi oğlu, görevini orada matematik ve fizik dersleri vererek getiriyor. Yapıların projesinin çiziminden de o sorumlu. Oğlunu üniversiteden sonra onaylı öğretmenlik belgesi almaya yönelten ise yine babasıdır. Eğitim, araştırmalarla, deneyimlerle, yaratıcılıkla bilgiden bilgi üretmenin en etkili aracıdır. Figen Atalay’ın Cumhuriyet’teki röportajında (23 Aralık 2019), Akıngüç “iyi okul” kavramını bu doğrultuda açıklıyor: “İyi okul her şeyden önce, hümanist değerlerle kuşatılmış olmalıdır. Bireyi, araştıran, bulan, sorgulayan, izleyen, gözleyen, özetle düşünmeyi öğreten, bireysel özellikleri ve yetenekleri göz ardı etmeyen okullar iyidir. Yalnızca öğrenciye değil, öğretmenine hatta ulaşabildiği ölçüde ailelere düşünce ve bilgi anlamında yatırım yapmak, katkı sağlamak için çaba gösteren okul iyidir. Doğru toprakta, doğru iklimde, iyi baktığınız ağaç meyve verir. (...) İlkeli, iyi, öğrencisine, öğretmenine, ailelere, çalışanlarına, ülkesine güven veren bir okul kurma idealiyle yola çıktım.” Kültür Üniversitesi Kültür Üniversitesi, eğitim alanında iyice kurumsallaşmış kolej deneyimlerinden bilinçle yararlanılarak kendini kendi içinde var etmiştir. Üniversitenin yayımladığı şu kitaplar bunun kanıtı sayılmalı: Bir Yetişkin Yaratmak, AnaBabalık Sanatı, Çağı Yaşamak, Önyargıları Yıkmak, Derinlemesine Öğrenme... Tiyatroya, konserlere gidin denilmiyor öğrencilere, Fazıl Say, Genco Erkal üniversiteye davet ediliyor. Bununla da kalınmıyor, geniş salonlarda sergiler açılıyor. Yaşamını eğitime adayan bir Cumhuriyet aydınıdır Akıngüç. Köy Enstitüleriyle Atatürk aydınlanmasının kültür ışığını ülkenin en dip köşelerine yayan Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç gibi, o da Kültür Üniversitesi’yle bilinçli gençler yetişmesine eğitim ortamı yaratmıştır. Cemal Süreya Bakırköy’de anılıyor İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden birisi olan Cemal Süreya, vefatının 30. yıldönümünde 4. kez düzenlenen “Uluslararası Şiir Buluşması”nda yarın saat 18.00’de Bakırköy Tarık Akan Kültür Merkezi’nde anılacak. Moderatörlüğünü; Gülsen Tuncer, Vedat Akdamar ve Mesut Şenol’un üstlendiği etkinlikte İran, KKTC, Yunanistan, Rusya, Cezayir, Romanya ve Türkiye’den konuşmacı ve sanatçılar yer alırken Muzaffer Özdemir de türküler söyleyecek. Etkinlikte Âba Müslim Çelik, Nuray Gök Aksamaz, Nükhet Eren ve Volkan Hacıoğlu; Cemal Süreya’nın yaşamı ve şiiri üzerine konuşacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle