24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ Selçuk’ta EFEST Festivali başlıyor İzmir’in Selçuk ilçesi EFEST Festivali’ne hazırlanıyor. Selçuk Belediyesi tarafından planlanan Selçuk Efes Festivali, misafirlerini bekliyor. Bugün başlayan ve 8 Eylül’e kadar devam edecek olan festivalin sloganı “Geçmişi Hisset, Geleceği Keşfet” olarak belirlendi. 3 gün sürecek festivalde dans gösterileri ve konser etkinlikleri olacak. Efes Selçuk’un fahri hemşerisi Hayko Cepkin, sevilen sanatçılarından Cem Adrian ve Mercan Dede, Rubato Efes Festivali’nde sahneye çıkacak. Eğitime destek Festival kapsamında ayrıca Efes’in Sesleri ve Efes Dans Sahnesi festival boyunca İzmirlilere ve tüm misafirlere gösteriler sergileyecek. Bu yıl yeni bir soluk ve isimle düzenlenen EFEST; kültürü, sanatı, doğa sporlarını, gastronomiyi, çocuk aktivitelerini ve alışverişi Efes Selçuk’un sokaklarına taşırken eğitime de destek olacak. Bu akşam saat 21.00’de Cem Adrian’ı St. John Bazilikası’nda müzikseverlerle buluşturacak konserin tüm geliri Türkiye Eğitim Vakfı’na (TEV) bağışlanacak. Konser davetiyelerinin eğitim için çalışan bir vakfa yapılan bağışlarla temin edilmesinin çok daha anlamlı olduğuna dikkat çeken Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, “Eğitime destek veren tüm müzikseverlere şimdiden çok teşekkür ediyorum” dedi. Hayko Cepkin ile birlikte sahneye çıkacak olan Mercan Dede, yarın Efes Antik Kenti Liman Caddesi’nde konser verecek. Rubato topluluğu ise 8 Eylül’de yine aynı yerde sah neye çıkacak. Konserler ücretsiz olacak. ‘Geçmişi hissederek geleceğe köprü atmak istiyoruz’ EFEST’in düzenlenme amacının kentin zengin kültürel dokusunu daha da zenginleştirmek olduğuna dikkat çeken Başkan Sengel, “Biz, EFEST markası ile aslında biraz da o dillere destan olan eski festivallerimizi yaşatmak istiyoruz. Geçmişi hissederek geleceğe köprü atmak istiyoruz. Böylece festivalimizin ikinci gününde Efes antik kentimizin kapıları müzikseverlere ücretsiz olarak açılacak ve eskiden olduğu gibi Efes festivallerimizin o doyumsuz tadını hep birlikte yaşamış olacağız” dedi. l İZMİR / Cumhuriyet Bu yılki festivalle geçmişe yolculuk yapacaklarını, aynı zamanda da geleceğe ışık tutacaklarını ifade eden Başkan Sengel, “EFEST’te geçmişimiz var, EFEST’te tarihimiz var ve EFEST’te geleceğimiz var... Ben belediye başkanı olarak; tüm halkımızı geçmişe yolculuk yapmaya ve geleceğimize köprü atmaya davet ediyorum” dedi. Cem Adrian Sinema düzeyi yüksek76. Venedik Film Festivali’nden notlar: Yarın akşam yapılacak ödül töreninin ardından, Rol ling Stones’un kurucusu ünlü şarkıcı Mick Jagger’ı başrolde izleyeceğimiz, Giuseppe Capotondi imza lı “The Burnt Orange Heresy” Festival ile perdelerini kapatacak olan 76. “Mostra Internazionale d’Arte Cinematografica”, alışılmadık derecede yük boyunca süregelen polemikler, yarın sek sinema düzeyi yanın akşam verilecek da, sinema sanatı dışındaki polemiklerin yoğunluğuyla da iz bırakacak. Neden sadece iki kadın yö ödüllere daha ilk baştan gölge düşürmüş Mick Jagger’ı başrolde izleyeceğimiz, Giuseppe Capotondi imzalı “The Burnt Orange Heresy” ile perdelerini kapatacak olan 76. “Mostra Internazionale d’Arte Cinematografica’’, alışılmadık derecede yüksek sinema düzeyi yanında, sinema sanatı dışındaki polemiklerin yoğunluğuyla da iz bırakacak. netmen Altın Aslan adayı olabiliyor? Üstelik, 18 yaşından kü oldu. umduğumuzdan çok daha yüksek bir yaratıcılık dü çük bir kızın ırzına geçmekle suç zeyine ulaşan, gerçekleri aydın lanan, ama 40 yıldan beri hâlâ yargıla latırken heyecanlandıran, zevkle iz namamış olan Roman Polanski, sanki lenirken düşündüren, salondan çık inadına bu yarışa davet ediliyor! Nasıl tıktan sonra uzun süre sizi terk etme olur da, önce sinema salonlarında gös yen filmler birbirini izledi. Gerilimle terime girmeden, istek üzerine, abone rin arttığı, küresel sorunların düğüm mesi olan filmi “Ad Astra”, Brad Pitt’in sözlerden çok gözlerindeki ışığa ve belirli belirsiz mimiklerine dayalı incelikli yorumuyla, aslında uzayın derinlikleri ve bilinmezliği eşliğinde, insanoğlunun onulmaz yalnızlığına felsefi bir yaklaşımla eğiliyordu. Ana akım Hollywood filmlerinin çok ötesinde lerin bireysel küçük ekranlarına gele lendiği dünya gerçeklerinin yansıma farklı bir yaratıcı sineması örneğiydi. cek olan Netflix yapımı iki Amerikan ları mercek altındaydı. 21 Altın Aslan Bir edebiyat uyarlaması olan, Po filminin yönetmenleri Steven Soder adayı arasında Amerikan, Fransız ve lonyalı küçük çocuğun 2. Dünya Sava bergh ve Noah Baumbach (Scarlett Jo İtalyan sinemaları dörder filmle Aslan şı yıllarında yaşadığı acıları, gözlem hansson ile Adam Driver’ın başarıyla payını almış gözüküyorlardı. Mostra, lediği dehşet verici gerçekleri anlatan yorumladıkları, Woody Allen türü in sadece Batı sinemasının vitrini miy “Alacalı Kuş”, Çek yönetmen Vaclav celiklerle dolu, özgün bir beraberlik ve di yoksa? Hayır, yedinci sanatın en öz Marhoul’un duyarlı siyah beyaz görün ayrılık öyküsü olan “Marriage Story”) gün adları, küresel sorunlara kültürler tüleri ardında, günümüz gerçekleri aynı yarışa davet edilmiştir? ötesi bir duyarlılıkla yaklaşıyorlardı. ne de göndermelerde bulunuyordu. Sa Bu aşırı polemik soruları bir yana Amerikalı yazar ve yönetmen James vaş altındaki Doğu Avrupa ülkelerinde bırakıp sinemaya dönelim. Gerçekten Gray’in derinlikli bir uzay filmi dene yolculuk etmek zorunda kalan çocu ğun içler acısı gerçek deneyimi, bugün yine benzer tehditler altında, uzun ve tehlikeli yolculuklara katlanmak durumunda olan Suriyeli küçük mülteci çocukları düşündürüyor mu?... Çinli yönetmen Yonfan (1947) ilk kez bir çizgi film gerçekleştirmiş. “Cherry Lane 7 Numara” 1967 yılında Hong Kong’ta geçen aykırı bir aşk üçgenini, toplumsal ve politik patlamalar eşiğindeki kentin farklı konumunda canlandırıyor. Yonfan, 50 yıl sonra aynı coğrafyada, benzer gerginliklerin yaşanacağını herhalde duyumsamıştı... Festival boyunca süregelen, yukarıda sözünü ettiğimiz polemikler, yarın akşam verilecek ödüllere daha ilk baştan gölge düşürmüş oldu. Roman Polanski’nin önemli filmi “Suçluyorum” hak ettiği bir ödülü alsa da almasa da, bu kararın gerisinde sinemasal olmayan nedenler aranacak. “Suudi kadın yönetmen Haifaa AlMansour ödüllendirilmeyi ne kadar hak etmiş olsa da, özellikle kadın sinemacı olduğu için mi verildi bu ödül” sorusu, kuşkuyla dile getirilecek... Diğer taraftan, yukarıda değindiğimiz iki başarılı Netflix yapımı, oyuncuları ya da yönetmenleriyle ödül alsa da almasa da, bu kararın asıl niyeti sorgulanacak... Köktenci tavırların, polemiklere çanak tutan sözlerin, elmalarla armutları toplamaya kalkmanın, temel hedefe yarar değil, zarar getirebileceğini unutmamak gerekiyor. Antik kentte tapınak bulundu Adnan Menderes Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Prof. Dr. Engin Akdeniz, Thyateira antik kentinde Hastane Höyüğü’nde yapılan kazılarda Helenistik ve Roma dönemine ait bir tapınak bulunduğunu söyledi. Hastane Höyüğü olarak bilinen alanda yürütülen kazı çalışmalarında Helenistik ve Roma dönemine ait olduğu düşünülen dikdörtgen planlı bir tapınak ve 67 mezara ulaşıldı. Yürütülen çalışmalar hakkında bilgi veren Adnan Menderes Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Prof. Dr. Engin Akdeniz, “Adını üzerine 1956 yılında inşa edilen devlet hastanesinden alan Hastane Höyüğü, kuzeydoğugüneybatı yönünde 355 metre, doğubatı yönünde ise 360 metre boyutlarında yaklaşık 10 metre yüksekliğinde yayan bir yerleşimdir. Ancak bu höyüğün küçük bir bölümü sit yapıldığı için büyük bir kısmı modern Kethüda Mahallesi’ndeki evlerin altında kalmıştır. Bu evlerin bir bölümünün tek katlı yapılardan oluşması ciddi bir tahribat olmaksızın antik kalıntıların korunmuş olabileceğini düşündürmektedir. Hastane Höyüğü’ne adını veren ve atıl vaziyette duran hastane binası ile eklentileri kazı sahasının genişletilmesi amacıyla 2017 yılında yıkılmıştır. Ancak arta kalan molozun alınması mümkün olmamıştır. Moloz alındığı ve yeterli eleman sağlandığı takdirde çok daha geniş bir alanda kazılar yapılabilecektir” dedi. l İHA Oscarlı TIm RobbIns yeniden mahkÛmlar arasında ‘Bir arada yaşamanın yolunu bulmalıyız’ ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR “Esaretin Bedeli” ve “Ölüm Yolunda” filmlerinden 20 yıl sonra yeniden hapishane ortamına dönen Oscarlı oyuncu, yönetmen ve yapımcı Tim Robbins, belgeseli “45 Seconds of Laughter” ile 76. Venedik Film Festivali’nde yarışma dışı bölümünde. “Actors’ Gang (Oyuncular Çetesi)” adını verdiği projesiyle mahkumlara tiyatro atölyesi yapan Robbins gelişmelerden çok umutlu, Venedik’te bir yuvarlak masa sohbetinde buluştuğumuzda heyecanla anlatmaya başlıyor: “Dışarısı veya içerisi fark etmiyor. Her şey hayatta duygularımızı nasıl bastırdığımızla ilgili aslında. Bunları nasıl ortaya çıkaracağımız çok önemli. Hele ki hapishanedeyseniz daha da vahşi bir ortam var. Tek sığına bildiğiniz öfkeniz oluyor. Peki, dışarı çıktığınızda ne olacak? Çünkü hapiste olan çoğu kişi gayet hafif suçlardan içeri atılmış. Ama hapisteki koşullar onları azılı bir suçlu haline getiriyor. Son derece vahim bir durum”. ‘İtiraz etmekle olur’ Taviani biraderlerin 2012’de Altın Ayı kazanan “Sezar Ölmeli” filmini hatırlatan belgesel, sekiz aylık bir süreçte çekilmiş. Tim Robbins, mahkumların hangi suçlardan hüküm giydiğini özellikle öğrenmek istememiş. “Kimseye karşı önyargılı olmak istemedim. Bu tiyatronun ruhunu, rehabilitasyonun amacını saptırırdı” diyor. Bastırılmış duyguları açığa çıkarmak kadar yaratıcılığı da teşvik etmek isteyen Robbins, “Birisinin hapiste olması onu insan olarak unutmamanız anlamına gelmemeli. Mahkumlar hapishane de yalnız bırakılıyor. Bazıları hepimizin işleyebileceği basit suçlardan içeride ve maalesef ABD’de hapishane reformu şart. 90’lı yıllarda aniden en ufak suçlardan bile mahkumiyetler verilmeye başlandı, hapishaneler çoğaldı, özelleştirildi. Burada bir yanlışlık var” diyor. Liberal görüşleriyle tanınan ve 2003 yılındaki Irak işgalini o dönemde birlikte olduğu oyuncu Susan Sarandon ile prostesto eden ve elbette ABD Başkanı Trump’la ilgili olumlu konuşmayan sinemacıya göre dünyanın çivisi çıkmış. Bunu “Çok acımasız bir kara komedi dönüyor ortalıklarda. Birileri bizimle oynuyor. Tüm dünyada geriye doğru bir gidiş ve vatandaşlık haklarında gerileme var. Aklımızın almadığı bir gariplikler âlemindeyiz. Bizi bölmeye ve ayırmaya çalışıyorlar, ırk, din ve dil meselelerini ortaya atıyorlar. Bir arada yaşamanın yolunu bulmalıyız. Buradan çıkmamız gerek. Bu da tanıklıkla ve hiç usanmadan itiraz etmekle olacak” ifadeleriyle diye getiriyor. l VENEDİK Ayanis Kalesi’ndeki ‘gizemli oda’nın sırrı araştırılıyor Urartu Kralı II. Rusa tarafından Van Gölü’ne hâkim tepeye yaptırılan Ayanis Kalesi’nde yürütülen kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan odanın gizemi araştırılıyor. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı başkanlığında yürütülen kazılarda, Prof. Dr. Işıklı, “Önde podyumlu salon, hemen arkasında ise gizemli bir oda var. Bu oda bizim için gizemli, çünkü işlevini hâlâ çözeme dik. Bu odadaki buluntular ve odanın mimarisi alabaster mermeriyle döşeli. Etrafı boş, duvarda da ahşap izler var. Elimizdeki veriler odanın ne amaçla kullanıldığı ve o dönemde ne işe yaradığı konusunda net bir bilgi vermiyor. Oda o dönemde ne görev görüyordu, hâlâ bilemiyoruz. Bu açıdan gizemini koruyor. Önümüzdeki yıllarda devam edecek çalışmalarla bu gizemi çözebileceğimize inanıyoruz” dedi. l AA 136 EYLÜL 2019 CUMA Kaz Dağı Dağlar, ırmaklar, ağaçlar üzerine kurgulanmış söylenceler, halkın anlatı yeteneğinin ürünüdür. Onların arasından Yaşar Kemal gibi uzun soluklu bir anlatıcı çıkmış, Ağrıdağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi gibi çağdaş iki söylence romanını yazınımıza armağan etmiştir. Anlatma isteği öyle bir duygudur ki, üç beş evli köylerin bile, söylencesi ağızdan ağza dolaşır. Kaz Dağı söylenceleri bunların en eskilerinden biridir. Bu dağ, yalnızca bulutları delen doruğuyla değil, bağrından kopan su kaynaklarıyla, yemyeşil vadileriyle, uçları göğe tırmanan ağaçlarıyla, derinlerinde barındırdığı nice cevherle büyük destanlara konu olmuştur. Dağ Mehmet Başaran’ın da ana konusuydu Kaz Dağı: “Bilge bir dağdır Kaz Dağı. Bir Anadolu güzeli doğa anıtı. Her dönemde kutsal sayılmış Tanrılar ocağı... Çocuk gözleri gibi temiz, yeni doğmuş taylar gibi kıpır kıpır sularla seslenir dünyaya... ‘Bol pınarlı İda’dır’ bir adı...” Türkiye, doğudan batıya, kuzeyden güneye yüce dağlarıyla da tanınan bir ülkedir: Ağrı, Erciyes, Süphan, Cilo, Kaçkar, Hasan, Nemrut dağları, Uludağ... Hangi birini sayayım? Her dağ, bir Kaz Dağı’dır. Görkemi bile yeter bu dağların. Görenlerin yürekleri dağ gibi büyür. Esintisini soluyan, derdinden kurtulur. Vadilerinden şifalı sular fışkırır, içene hayat bağışlar. Dağ kültürü Dağ sözcüğüyle yaratılan şu atasözleri, dağla kucaklaşanların düşüncesinden doğmuştur. Düşünce yaratıcıları, çağlar boyunca başarılı olmuştur: Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur. Dağda bağın var, yüreğinde dağın var. Dağ dağ üstünde olur, ev ev üstünde olmaz. Çevremizi dağ sözcüğünü deyimleştirerek adlandırdığımız da olur: Dağ bayır / kent dışı inişli çıkışlı yer, dağ eteği / dağ yamacının en alt kesimi, dağlar kadar / aşırı ölçüde büyük, dağ taş / kent dışındaki her yer, dağ gibi / iri, güçlü, yiğit... Doğada oluşan yağmurlar, karlar, fırtınalar dağla kucaklaştıktan sonra iner toprağa. Kültürü dağ kavramıyla pekişen halkımız, yabancıların Kaz Dağı’nın içini boşalttığını duyunca; yaşlısı genciyle, kadını erkeğiyle, kucağında bebeğiyle, aydını sanatçısıyla, taşı toprağıyla, ağacı çalısıyla, kartalı şahiniyle, börtü böceğiyle bir anda başı dumanlı koca bir Kaz Dağı oldu, Kurtuluş Savaşımızda gösterdiği insanüstü dayanışmayla onu delik deşik edenleri topraklarımızda barındırmadı. Dağlara sahip çıkanlar İşe ağaç katliamıyla başladı Kaz Dağı’nda cevher arayıcıları. Bütün ülkelerin konser salonlarında yeri olan Fazıl Say, neden piyanosunu sırtlayıp dağlara çıktı? İşte yanıtı: “Bu gezegende insanlar olarak; bitkiler, hayvanlar, hep beraber gelecek için bir şey bırakmak istiyorsak onu korumak zorundayız. Onur duydum Türk halkıyla. Onlar hepimizi yönlendirdiler. Yalnız bırakmamalıyız, yaşatmaktan yana olmalıyız onları.” Sanatçıların yüreği ortak çarpar. Dağların etekleri genellikle ağaçlıdır. Portekizli yazar José Saramago Küçük Anılar (Kırmızı Kedi Yayınları) adlı kitabında, Avrupa topluluğunun, yerinden sökülen her zeytin ağacı için, çoğunluğu büyük toprak sahiplerine prim ödendiğini belirterek, nerdeyse üç yüzyıllık zeytin ağaçlarının söküldükten sonra yerini nelerin aldığını şöyle betimliyor: “O gizemli zeytin ağaçlarının yerinde, küfler ve yosunlarla kaplı, kertenkelelerin gizlendiği oyuklarla delik deşik olmuş o büklüm büklüm gövdelerin yerinde siyah zeytinlerle ve kuşlarla yüklü dallardan oluşan o gölgeliklerin yerinde, (...) tekdüze mısır tarlaları...” Bilinçle karşı çıkılmasaydı ileride Kaz Dağı’nın adı “Kel Dağ” olurdu... Osman Kavala’ya arkeoloji ödülü Avrupa Arkeologlar Derneği’nin (EAA) 25’inci kuruluş yıldönümünde, Avrupa Arkeoloji Mirası Ödülleri sahiplerini buldu. Bireysel kategoride ödül tutuklu iş insanı Osman Kavala’ya verildi. İsviçre’nin başkenti Bern’deki törende, Osman Kavala tarafından kaleme alınan konuşma metni, Kültürel Mirası Koruma Derneği Başkanı İsmail Yavuz Özkaya tarafından okundu. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle