28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 29 EYLÜL 2019 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 21. yüzyılın liderleri İlker Başbuğ 26. Genelkurmay Başkanı Tarih boyunca lider ve liderlik, üzerinde en çok konuşulan ve tartışılan konuların başında gelmektedir. Lider ve liderliğin yüzlerce tanımı vardır. Belki de en güzel ve en eski tanımı Lao Tzu’nun 2500 yıl önce yapmış olduğu tanımdır. Tzu’nun tanımı şöyledir: “Liderlik insanları güçlendirmektir.” İnsanları güçlü kılan nitelikler neler olabilir? Çok kimseye göre “dürüstlük”, “cesaret”, “irade kuvveti”, “hoşgörü” ve “bilgi” insanları güçlü kılan temel niteliklerdir. Etrafındaki insanların bu temel nitelikleri kazanmasına yardımcı olacak liderlerin kendilerinin öncelikle bu niteliklere sahip olması gerekir. Genel anlamda liderlik insanların yönlendirilmesi ve yönetilmesi sanatıdır. Lider ulaşılacak amaç ve hedeflerin tespiti ile işe başlar. Toplumun bu amaç ve hedeflerin arkasında toplanması ve yönlendirilmesi ile devam eder. Liderlik ve vizyonerlik Liderlerin, dürüstlük, cesaret, irade kuvveti, hoşgörü ve bilgili olma niteliklerine sahip olma yanında iki konuda da yeterli seviyede olmaları gerekmektedir. Bunlar “vizyon sahibi” ve “karizmatik” olmaktır. Vizyoner kişi gelecekte olabilecekleri geniş bir açıdan bakarak önceden görebilen ve yeteri kadar zaman önce de inisiyatif alarak harekete geçebilendir. Vizyoner olabilmek için ise üç temel özelliğe sahip olunmalıdır. Bunlar; entelektüel birikime, özellikle tarihi bilgi derinliğine ve kavrama, sentezci düşünce yeteneğine sahip olunması ile sahip olunan vizyonu topluma aktarabilmek için gerekli olan iletişim ustalığıdır. Karizma, büyüleyicilik ve etkileyicilik anlamında kullanılmaktadır. Olağanüstü yeteneklere sahip olduğu toplum tarafından kabul edilen kişiler “doğal karizmatik lider” olarak tanımlanmaktadır. Doğal karizma yanında bir de Liderler, kararların alınmasında önemli bir yere sahiptir. Liderlerin önemli olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Ancak liderlerin yanında devletlerin anayasal kurumları ile oynadıkları “kontrol” ve “denge” sisteminin de aynı derecede önemli olduğu unutulmamalıdır. “değer karizması” vardır. Prensiplere bağlılığıyla ve ya rattığı kişiliğin parıltısı ile toplumun kendisini kabul etmesine yol açan lider ise “değer karizmasına” sahiptir. Bir lider için önemli olan “değer karizması”na sahip olmasıdır. Karizmatik liderler için en büyük tehlike ise kendilerini gerçekten sıra dışı görerek, otoriter ve hoşgörü sahibi olmayan lider tipine dönüşmesidir. Asıl sorun Toplumun liderlerden beklediği niteliklerin en başında gelen husus ise liderlerin karşı karşıya kalınan sorunlarda rasyonel, akla uygun ve ölçülü kararlar verip veremeyeceği noktasıdır. Rasyonel davranışları olan liderlerin tercihlerini anlamak ya da kestirmek mümkündür. Bilinmesi gereken tercihlerinin maliyeti ve faydalarıdır. 21. yüzyılın liderleri; dürüstlük, cesaret, irade kuvveti, hoşgörü ve bilgili olma niteliklerine sahip olmanın yanında, ne kadar vizyon sahibidirler ve karizma tik liderler midir? Günümüzdeki dünya liderleri nin vizyoner olabilmek için gerekli temel niteliklerin hepsine sahip olduklarını söylemek zordur. Asıl sorun da budur. Doğal karizma Bunun yanında liderlerin gelecekten ziyade, güncel konulara odaklandıkları ve toplumun “aklına” hitap etmekten ziyade “duygularına” hitap etmeyi seçtikleri de ortadadır. Karizmatik olarak görülen ve kabul edilen liderlerin ise “değer karizması”ndan ziyade “doğal karizma”ya sahip olduğu görülmektedir. Değer karizmasına sahip olması ancak “prensiplere” sahip olunması ile olabilir. Günümüzde ise prensipleri olan liderlerden ziyade bunun tam aksi “popülist” davranmayı tercih eden liderlere sık sık rastlanmaktadır. Liderlerden beklenen asıl husus onların rasyonel davranışlar içinde olmaları ise rasyonel davranışlardan ve eylemlerden uzaklaşan liderlerin davranışları nasıl değerlendirilecektir? ABD’li akademisyen Joseph S. Nye, Jr.’a göre sorunun cevabı “siyaset psikolojisi”dir. Siyaset psikolojisinin ortaya koyduğu bazı tespitler şöyledir: 4 İnsanlar anlamlandırmaya çalıştıkları şey ile önceden bildikleri ya da inandıkları şeyler arasında ortak noktalar aramaya, yani tanıdık ve tanıdık olmayanlar arasında bağlantılar kurmaya ve bu şekilde hareket etmeye çalışırlar. 4 İnsanların davranışlarının derininde psikolojik korkular, arzular ve özsaygı görme, toplumsal onay ve işe yararlılık gibi gereksinimler, hususlar yer alır. Psikolojik korkular önemlidir. İnsanların kazanma ve kaybetme durumuyla karşı karşıya kaldıklarında farklı karar alabildikleri de görülmektedir. İnsanlar kayıplardan kaçınmak için, kazanç elde etmek istediklerinde daha büyük riskler alabilmektedir. Yaşanılan psikolojik travmalar da, insanların kişiliklerinin oluşumunda önemli etkiler yaratmaktadır. Kontrol ve denge Örneğin ABD Başkanı Wilson’ın kontrol gereksinimi, uzlaşma isteksizliği, muhalefete hoşgörüsüzlüğü, aşırı baskıcı bir babanın elinde büyüyen başkanın travmatik çocukluk yaşantısına dayanmaktadır. Adolf Hitler hakkında yazılan psikologbiyografiler de, Hitler’in kendinden nefret ettiğini göstermektedir. Bu karakterde olanlar çatışmasız yaşayamazlar. Çünkü kendi iç çatışmaları bitmez, onları dışarı yansıtırlar. 21. yüzyılda, küresel boyutta bakıldığında liderlerin her zaman rasyonel şekilde hareket edeceklerine ilişkin olarak ortada “derin” ve “büyük” şüpheler bulunmaktadır. Liderler kararların alınmasında önemli bir yere sahiptir. Liderlerin önemli olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Ancak liderlerin yanında devletlerin anayasal kurumları ile oynadıkları “kontrol” ve “denge” sisteminin de aynı derecede önemli olduğu unutulmamalıdır. Sallanmasak da sallanıyoruz! Çağımızda otoriterliğin çıkmazı İnsanın otoriter baskılardan özgürleşmesi uzun ve sancılı bir süreçtir: Yüzyıllar boyunca, önce aile, sonra aşiret, sonra dintarım imparatorlukları biçiminde süren, inançlarla da desteklenen, otoriter toprak ağasıköle köylü ilişkisi, adeta toplumların genlerine işlemiştir... Bu ilişki ancak teknolojinin gelişmesi ile sarsılmış ve ilk adım Endüstri Devrimi ile atılmıştır. Köle köylüler topraktan ve ağalardan kopmuş, fabrikalarda ücretle çalışan işçiler haline gelmişlerdir. Sanayi Devrimi’nin gelişmesi sonunda, din/ mezhep ve ırk/milliyet kimliklerinin üzerine bir de “Sınıf Bilinci” eklenmiş, iki Dünya Harbi, Soğuk Savaş ve Radikal Siyasal Dincilerin körüklediği “Uygarlıklar Çatışması” bir yandan bireyleri özgürleştirirken, öte yandan insanlar arası farklılıkları iyice pekiştirmiştir. Bu sırada “Bilişim Devrimi” devreye girmiş, insanın özgürleşmesinin ikinci adımı da atılmıştır. Ama bu adım da, özgürleşmeyi güçlendirirken kimlik farklılıklarının derinleşmesine de yol açmıştır. HHH İnsanlık elbette, kimlikleri farklılaştırıp birbirini öldürerek kendisini yok edecek bu eğilimlere karşı savunmalar da geliştirmiştir: Otoriterliğe karşı “Demokrasi”, “Temel Hak ve Özgürlükler”, “Din, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkesin eşit olduğu” gibi kavramlar ve uygulamalar böyledir. Fakat yukarıda da belirttiğim gibi, binlerce yıl süren dintarım toplumlarının adeta genlerine işlemiş olan otoriterlikkölelik ilişkisi hâlâ direnmektedir. Kaba kuvvete tapan, kadını ikinci sınıf vatandaş gören, bunların kaynağındaki kör inançları ve cehaleti yücelten feodal “otoriterlik”, gerek bireyler ekseninde aile düzeyinde, gerekse yöneticiler ekseninde örgüt ve toplum düzeyinde, kimi zaman egemen de olmaktadır. Hayatı eşlerine ve çocuklarına zehir eden “otoriter babalar”, müessese kimliğini, çalışanların kişiliklerini ezerek empoze eden “otoriter yöneticiler” ve halkın duygularını okşayarak onları aldatan, vatandaşlarını baskı altına alan “otoriter politikacılar”, işte bu çağ gerisi otoriterlik eğilimlerini temsil ederler. HHH Otoriter kişiler ve yöneticiler, otoriterlikten dolayı ilişkileri bozulmaya, çevreleri boşalmaya, sevgi, saygı ve destek kaybetmeye başladıklarında, bunu telafi etmek için yine otoriterliğe başvurarak, baskılarını artırmaya, kontrollerini sıkılaştırmaya çalışırlar. Oysa yalnızlaştıkça, güç ve destek kaybettikçe, çözümü “otoriterliğin” dozunu artırmakta arayanlar, sorunları zaten otoriterlikten kaynaklandığı için, problemlerini daha da şiddetlendirirler. HHH Otoriterlikten doğan sorunların çözümü empati, diyalog ve uzlaşma ile sağlanır. Ama otoriter kişilikler ve yönetimler bunlardan yoksundurlar: Onun için çözümleri, kendi dünyalarında ararlar... Sorunlarının asıl nedeni olan otoriterliği artırmayı çözüm yolu sanırlar... Ve böylece problemlerini derinleştirip krizlere dönüştürürler. Çıkmazları buradadır! HHH YAŞASIN EMPATİ YETENEĞİ... YAŞASIN DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK! Alp kaan Yazar Aklın olmadığı yerde deprem kapıya dayansa ne fark eder? Akıl sarsıntısı daha kötü değil mi, geleceğe umutla bakamadıktan ve aydınlık yarınların hayalini bile kuramadıktan sonra? Sallanıyoruz ya nicedir. Hem de iyi korkutuyor deprem bu kez. Bilim insanları yine acı tespitler yapıyorlar ya 30 yılda bir arpa boyu yol alamadığımıza ilişkin. Ama bir kısım akıldışı canlılar (kusura bakmayın aklı olan insanların böyle konuşamayacağını düşündüğümüzden “insanlar” değil de canlılar deme gerekliliği hissettik) dönüp dolaşıp konuyu nerelere çekip neler diyorlar.. Tescilli Atatürk düşmanları “Amerika’ya boyun eğmediğimiz sürece” bu sallantıların devam edeceğini söylüyor. Adnancılar ile FETÖ’cüler ise depremin oluş yerine dikkat çekerek başka başka anlamlar yükleyip depremleri kendilerinin durumlarına bağlıyor. Akıl çıkınca baştan? Kaç deprem geçse de akıllanmayacağımız aşikâr. Oysa... Deprem demek bilim demek; bilim demek inceleme, araştırma, analiz, sonuç demek... Depremin ne zaman olacağı bilinmiyor ama bilinen o ki her zaman her büyüklükte depremin olabileceği topraklarda yaşıyoruz. Öyleyse ne yapmak gerek belli değil mi? Disiplin şart. Kamu ciddiyeti şart. Önlem şart. Bu noktada boşa geçen her saniye büyük kayıp. Telafisi imkânsız bile bile ihmaller silsilesi. En küçük meydan bile bırakmadığımız, rant uğruna şehirciliği katlettiğimiz bu zamanlarda bilimin ve bilim insanının sesine kulak vermediğimiz zaman bakınız tescilli Atatürk düşmanı ne diyor: “ABD’ye boyun eğmedikçe daha çok sallanırız, her şeye razıyız, yeter ki geri adım atılmasın.” Yani dediği şu: “Depremleri ABD yaptırıyor.” ABD, deprem yaptırıyorsa bilimin gü cündendir, önce bunu da bir parantez içinde söyleyelim. Lakin bu komplo teorileri zaman zaman gündeme gelse de bu konudaki iddialar ciddiye alınacak düzeye gelirse elbette yetkililer ve bilim insanları da bu görüşler hakkında yorumda bulunurlar. Bu komplo teorilerine bakarsak deprem demek ki sadece İstanbul’u hedef alıyor. Kuzey Anadolu Fay Hattı diye de bir şey yok. Keza, Türkiye bir deprem ülkesi de değil. Yine altını çizelim: Demek ki ABD, Türkiye’yi yıkmak istiyor ki deprem yaptırıyor. Gerek var mı? E Türkiye’yi karıştırmak için depreme ne gerek var; içimizdeki hainleri dış mihrakların beslemesiyle zaten her türlü karışıklığın yaratılabileceği bir coğrafyada değil miyiz biz? FETÖ; Türkiye’deki oyununu dahi, sadece kendi başına mı kurguladı, dış güçlerin rolü yok muydu? Velhasıl konuyu dağıtmayalım... Akla, bilime, bilimin yol göstericiliği al tında yapılması gerekenlerin yapılmasına ihtiyacımız var. Kandilli bile çoğu kez daha sakin bir dil kullanırken bu kez yapılan açıklamalarda bakın ne diyor: “Enerji birikiyor, sona doğru yaklaşıyoruz.” Depreme hazır olmamız gerek. Bu trafik keşmekeşinde, bu yoğun nüfus altında, bu sıkışık ve betona teslim olan şehirlerle varsın FETÖ severler, Adnan Hocacılar depremin oluş yerine manalar bağlayıp kendilerini gündeme getirsinler... Sallanmasak da sallanıyorlar zaten. Bilim insanları ne diyorsa onun yapılma zamanıdır. Çok geç kalsak da bu kez bilimi dinlememiz şarttır. Aklın, Bilimin ve Eleştirinin Aydınlığında Boris Hessen Newton’ın Principia’sının Toplumsal ve İktisadi Kökleri İngilizceden Çeviren: Ümit Şenesen ALAN WOODS TED GRANT Akl^n isyan^ Marksist Felsefe ve Modern Bilim Ñngilizceden Çevirenler: Ufuk Demirsoy Ömer Gemici Richard C. Lewontin • Steven Rose • Leon J. Kamin Genlerimizden İbaret Değiliz Biyoloji, İdeoloji ve İnsan Doğası Yordam Kitap, toplum bilimlerin yanı sıra temel bilimlerde de yeni tartışma ve ufuklar açan kitaplar yayımlamaya devam ediyor. İşte bunlardan dördü: ¾ Biyoloji, psikoloji ve toplum bilimlerin kesişim noktasında çığır açan bir yapıt: Genlerimizden İbaret Değiliz ¾ Bilimin krizine de ışık tutan ve bilim tarihi yazınında önemli yeri olan bir kitap: Aklın İsyanı ¾ Akıcı bir dille evrim bilimi ile ilgili gerçekleri ayrıntılı olarak ele alan bir eser: Evrim Bilimi ve Yaratılış Efsanesi ¾ Ve yeni kitabımız: Görece dar kapsamlı bir konuyu toplumsal gelişmenin ayrıntılarıyla alabildiğine aydınlatan, Boris Hessen imzalı Newton’ın Principia’sının Toplumsal ve İktisadi Kökleri YordamKitap YordamKitap YordamKitap www.yordamkitap.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle