Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR YAZILARI 1129 EYLÜL 2019 PAZAR Politikacı ile koltuk aşkı Dünyanın en büyük aşkları: Leyla İle Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Tahir ile terince oy alamadık” eleştirisi yapıyor genel başkan adayı Björn Rzos Zühre, ... POLİTİKACI İLE KOLTUK! ka. Almacı, Türk usulü Politikacının koltuk aşkı yanında en büyük kara sevda yaya ka ERDİNÇ UTKU siyasetten birazcık anlasaydı, ne yapıp eder, lır. William Shakespeare yaşasay muhalefete şans tanı dı ve Türkiye’deki politikacılarımızı gör mazdı. Ispartalı, ama ne yazık ki “koltukta seydi, Romeo ve Juliet’in yüzüne bile bak kalma konusunda” Süleyman Demirel’den maz, hemen bir “Politikacı ve koltuk” ti pek bir şey kapamamış. Tekrar aday olan yatro oyunu kaleme alırdı. Türkiye dedim, Almacı’nın 1819 Ekim tarihle çünkü Belçika, politikacının koltuk aşkı rinde yapılacak olan parti kong na ilham kaynağı olabilecek bir ülke de resinde yeniden seçilme şan ğil. Seçim kaybeden, koltuğunu terk et sı yüksek. mesini biliyor. Bilmeyene de parti üyeleri bildiriyor ve istifaya zorluyor. Hatta se Yeni vizyon arayışı çimde başarılı olan genel başkanların bi Flaman Bölgesi’nde liberal le “yeterince başarılı olamadı” diye istifa ler Open Vld, yeşiller Groen, sı isteniyor. sosyalistler SP.A ve Hıristi 26 Mayıs’ta yapılan seçimlerde Belçi yan demokratlar CD&V’nin ye ka politikasında taşlar yerinden oynamış ni başkanının kim olacağı me tı. Sonrasında da başlar, partilerin başkan rakla bekleniyor. Dört partinin ları yerinden oynuyor. Daha seçim sonuç dördü de aslında sadece ye ları kesinleşmeden ilk istifa haberleri gel ni başkanını değil, kendi kim di. Merkez sağ ağırlıklı ülkenin kuzey ke liğini de arıyor. Seçimin galipleri oyları siminde, Flaman Bölgesi’nde yüzde 24.5 nı yüzde 12.6 artırarak yüzde 18.5’e çıka ile birinci parti olmasına rağmen yüzde ran ırkçı Vlaams Belang partisi ve oyları 7 oy kaybettiği için Flaman Milliyetçileri nı yüzde 2.6 artırarak yüzde 5.3’e çıkaran NVA’nın başkanı Bart De Wever istifasını aşırı solcular PVDA dışında kalan parti açıkladı. Ancak parti yönetimi De Wever’in ler seçimlerde neye uğradıklarını anlaya kalmasında direndi. Oylarını yüzde 1.4 ar madılar. Kimlik bunalımına girdiler. Orta tırarak yüzde 10.1’e çıkaran Flaman Ye daki partiler ortada kaldı. Göç, iklim, kim şiller partisi Groen’un Türk kökenli Başka lik ve küreselleşme konusunda çizgileri nı Meyrem Almacı’nın bile koltuğu sorgu ni netleştirmek zorundalar. Ortada kal lanmaya başlandı. “Yeşil politikaları anlaşı manın işe yaramadığını gören partiler ya lır bir şekilde seçmene aktaramadık ve ye daha sola ya da daha sağa yanaşma eği limindeler. SP.A’nın başkan adayı 26 ya şındaki Conner Rousseau, “15 yıldır kay beden partimizin elektroşoka ihtiyacı var. Yeni ve keskin şeyler söylemek gerek” derken daha sola sinyal veriyor. CD&V’nin olası başkan adaylarından Hendrik Boga ert ise artık daha sağa kaymanın gerekti ğini, özellikle göç konusunda keskin söy lemleri bulunan NVA gibi olmayı, ama bu nu milliyetçilik yapmadan gerçekleştirme yi öneriyor. CD&V 2020 yı lına yeni başkan ve yeni bir vizyonla girecek. Baş kanlık seçimlerinin gele cek yıl mart ayında yapıla cağı Open VLD’de şimdiki başkan Gwendolyn Rutten yeniden aday olmuyor. Ülkenin güneyinde de parti başkanları değişi yor, ama nedenler fark Almacı lı. Seçimden büyük bir zaferle çıkan Frankofon ye şilleri Ecolo’da eşbaşkan lardan Zakia Khattabi yerini Rajae Maoua ne bıraktı. Diğer eşbaşkan JeanMarc Nol let yerinde kaldı. AB Konseyi Başkanlığı’na seçilen Belçika Başbakanı Charles Mic hel, aralık ayında Frankofon Liberalleri MR başkanlığını bırakacak. Valon Bölgesi Baş bakanı olan Frankofon Sosyalistleri PS başkanı, (eski Belçika başbakanlarından) Elio Di Rupo gelecek ay sonunda parti baş kanlığını bırakıyor. Yerine partinin ağır top larından Paul Magnette’in geçeceği ise Belçika’da herkesin bildiği bir sır. ‘Yaşasın, demokrasi mükemmel değil!’ O kadar sık tekrarlanıyor ki neredeyse herkes demokrasinin derin bir krizde olduğuna inanmaya başladı. Bu nedenle klasik seçimlerin yerine geçecek veya tamamlayıcı olacak “müzakere etmek” ve “kura çekerek belirlenen kişilerin oylarıyla karar almak” gibi alternatifler aranıyor. “Yaşasın, demokrasi mükemmel değil!” adlı kitabı “kusurlu bir sistemin savunması” alt başlığı ile 24 Eylül’de piyasaya çıkan gazeteci Joël De Ceulaer, birçok uzmanla yaptığı söyleşilerle temsili demokrasiye tekrar inanmamızı istiyor. Hem de altı önemli kusuruna rağmen! Yetersiz, kaygan, uzlaşmaz, anlayışsız ve imkânsız demokrasiye! Çünkü demokrasinin mükemmel olmadığının, temel kusurları bulunduğunun farkına varırsak geleceğe tekrar umutla bakabiliriz. De Ceulaer, Winston Churchill’in “Demokrasi, geriye kalanlar hariç en kötü yönetim şeklidir” savını kitap haline getirmiş aslında. Ancak yazara göre Belçika’da ufak tefek düzeltmeler yapılmalı; seçim barajı kaldırılmalı, tercih oylarında sadece kişilere özel olarak verilen oylar dikkate alınmalı, liste başındakilere ek aktarma yapılmamalı, partilerin kasalarındaki milyonların yönetiminde parti başkanları değil, seçilen temsilciler söz sahibi olmalı. Joël De Ceulaer’ı Ankara’ya davet etme isteğim depreşti birden. Gitse de bizim partilerin ömür boyu koltuğa yapışmış genel başkanlarını bir görse! erdincutku@binfikir.be Tgaörligheinsinde... Bu yılın ağustos ve eylül ayları, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcını anma etkinlikleriyle geçti. Bildiğiniz üzere, İkinci DENİZ BERKTAY Dünya Savaşı’nın kıvılcımını çakan olay, Nazi Almanyası’nın 1 Eylül 1939’da, yani bundan 75 yıl önce Polonya’ya saldırmasıydı. Bundan iki gün sonra da İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya savaş ilanıyla İkinci Dünya Savaşı başlayacak ve 1941’de Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırması ve 1941 sonunda ABD’nin katılmasıyla savaş, bir dünya savaşı niteliği kazanacaktı. Ağustos ayı sonlarındaysa, Doğu Avrupa ülkelerinde bir başka olayın, Nazi Almanyası’yla Sovyetler Birliği’nin imzaladığı anlaşmanın 75. yıldönümü anıldı. 1939’un 23 Ağustosu’nda, yani Almanların Polonya’ya saldırmasına günler kala, Nazi Almanyası Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop, Sovyet Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov’la bir anlaşma imzalamıştı. Tarihe imzacılarının ismiyle, yani MolotovRibbentrop Paktı olarak geçen bu anlaşmanın açık maddeleri, iki devlet arasında bir saldırmazlık anlaşması niteliğindeyken, gizli maddelerinin, Polonya’nın ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinin paylaşımını içeriyordu. Sovyet tarafı, Nazilere, “Biz, sizin Varşova’ya girmenize ses çıkarmayacağız, fakat biz de, Polonya’nın Lviv gibi doğu bölgelerini ve Doğu Avrupa’daki diğer bazı toprakları kendimize istiyoruz” demişler. İngiltere ve Fransa’yla savaşın çıkmasını kaçınılmaz gören Nazi yetkilileri, doğuda da o esnada Ruslar’la savaşmak istemediklerinden, bu talebi kabul etmişlerdi. İşte bugünkü Doğu Avrupa haritası, büyük ölçüde, bu anlaşmanın eseridir. Bugünkü Ukrayna’nın Lviv, İvano Frankovsk, Rovno gibi şehirleri, bugünkü Belarus’un Brest ve Grodno şehirleri, bu anlaşmanın ardından Sovyet kuvvetleri tarafından Polonya’dan ayrılıp Sovyetler’e bağlanırken ve Sovyetler’in dağılmasıyla bu bölgeler Ukrayna ve Belarus’ta kaldı. Sovyetler’in yine bu anlaşmaya dayanarak Romanya’dan Besarabya’yı alması ve burada Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurması, Sovyetler’in dağılmasından sonra, bugünkü Moldova devletinin ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Romanya’nın Bukovina bölgesi de (bugünkü Ukrayna’nın Çernivtsi ili), bu anlaşmaya dayanan Sovyetler tarafından Romanya’dan alınırken, 1918’den sonra bağımsızlığına kavuşan üç Baltık ülkesi olan Estonya, Letonya ve Litvanya da, yine bu anlaşmaya dayanan Sovyet kuvvetleri tarafından ele geçirilecekti. Nazi Almanyası, Sovyetler Birliği’ne saldırınca ve İkinci Dünya Savaşı’nı kaybedince, anlaşmadan payını alamayacaktı. Sovyetler, kendi payını koruyabilecek ve anlaşmanın imzacılarından Alman Bakan Ribbentrop savaştan sonra idam edilirken, Molotov savaştan, konumunu ülke içinde ve dışında güçlendirmiş olarak çıkacaktı. Kimileri, bu anlaşmanın İkinci Dünya Savaşı’nın çıkışını tetiklediğini, zira Hitler’in Rusya’nın tarafsızlığından emin olduktan sonra rahatça Polonya’ya saldırdığını söylerken, kimileri de, Sovyetler’in bu anlaşmayla zaman kazandığını söyler ve İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sorumlusunun, Hitler’i durduracak güce sahip olmasına rağmen onu yıllarca şımartan ve Sovyetler’e karşı kullanma hesaplarıyla destekleyen İngiltere ve Fransa olduğunu belirtir. Bugünkü Rusya yönetimi, kendisini Sovyetler Birliği’nin devamı olarak görüyor ve Sovyetler olmasaydı, Nazilerin yenilemeyeceğini vurgulayarak bu çerçevede Rusya’nın Avrupa siyasetinde ağırlığının olması gerektiğini savunuyor. Günümüzde Rusya karşıtı yönetimlerin olduğu Polonya ve Baltık ülkeleri ise MolotovRibbentrop Paktı’na ve savaştan sonra buralarda kurulan komünist yönetimlere vurgu yaparak, Rusların kendileri için kurtarıcı olmadığını, aksine bütün bu olanlardan ötürü Rusya’nın kendilerinden özür dilemesi gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla, nasıl ki bizde Ermeni meselesi gibi konular tamamen tarihte kalmış konular değilse, Batılı devletler bu konularla bizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorsa, bu ülkeler açısından da, şu günlerde 75. yıldönümü anılan İkinci Dünya Savaşı, kesinlikle sıradan bir tarihsel mesele değil, gayet güncel bir siyasi meseledir. denizberktay@yahoo.com Hindistan’da sel felaketi Hindistan’ın çeşitli kesimlerinde etkili olan şiddetli yağışlar can aldı. Ülkenin ku zeyindeki Uttar Paradeş eyaletinde, geçen perşembe gününden beri en az 44 kişinin yaşamını yitirdiği belirtildi. Afet Yönetim Departmanı’ndan yapılan açıklamada ölümlere; yıldırım düşmesi, yılan ısırması, duvar çökmesi gibi olayların neden olduğu aktarıldı. Maharashtra eyaletinde ise 17 kişinin hayatını kaybettiği kaydedildi. Doğudaki Bihar eyaletinde ise önceki gün 13 bölgede sel baskınları alarmı verildi. Eyaletin başkenti Patna’da hastaneye ulaşmaya çalışanlar objektiflere böyle yansıdı. Eyyubi’nin kedileri Bahis konumuz Eyyubiler ya da Selahaddin Eyyubi değil. Lübnan’da bulunan Beyrut Ame rikan Üniversitesi’nin İngilizce kı saltması olan AUB’nin (American University of Beirut) telaffuzu: Ey Yu Bi. Zaman içinde Arapçadaki “Eyyubi”ye dönüşmüş. Şimdi Lüb nanlılar için bu kısaltma sanki ka dimden bu yana İngilizce “Ey Yu Bi” değil Arapçaymış gibi “Eyyubi”. 1866’da kurulan AUB, Ortadoğu’nun en prestijli üniversitelerinden biri sa yılmasının yanı sıra “üniversite en düstrisinin” geldiği noktayı anlatan bir örnek. 423 milyon dolar bütçeye sahip olan AUB, yaklaşık olarak 800 öğretim görevlisi, 8 bin öğrenci ve 300 kedi Boğaziçi ile aynı misyonerler tarafından kurulan AUB’nin kampusu böylece geride bırakılan kedilerin yeni evi oldu. den oluşmakta. İç savaşın başladığı 1975 yılından ön Kedi yasaları ce Lübnan, Ortadoğu’nun İsviçresi, Bey Gel zaman git zaman “Eyyubi” kampu rut ise Paris’i sayılıyordu. Yaşam stan su ndeki kedi nüfusu büyüdü ve günü dartlarının bir hayli yüksek olduğu o yıl müzde artık yasaları bile var! Altı madde larda Beyrut’un caddelerinin haftada bir den oluşan yönetmelik şöyle: şampuanla yıkandığı anlatı 1 Kedilerin ana binalara girişi yasak lır. Beyrut, o dönemde dünya tır. Sahipleri, kedile ca ünlü grupların, sanatçıların rin binaların dışında bı sahne aldığı devasa gazinola rakılmalarından so ra ve lüks otellere ev sahipli rumludur ve bina için ği yapıyordu. Ancak 1975’te iç de bulunan kedileri savaş patlak verdi ve on bin AUB Bakım ve Onarım lerin kaderi değişti. 15 yıl süren ve Taif Anlaşması’nın im nalan yazgan Birimi’ne bildirmek zorundadır. Birim sorum zalanmasıyla sona eren iç sa luları, AUB Hayvan Re vaş esnasında yaklaşık 120 bin kişi ha fahı Kulübü ile koordinasyon halinde, ke yatını kaybetti, bir milyona yakın ki dileri binalardan çıkarma ve dışarıda bir şi de Lübnan’ı terk etmek zorunda kal yere bırakma konusunda eğitilmiştir. dı. Ortadoğu’da yıllardır süren savaşlar, 2. Kedilerin, AUB Tıp Fakültesi veya iç savaşlar, mücadele sadece milyonlar medikal binaların yakınlarına girmele ca insanın değil, hayvanların da yaşamla ri yasaktır. Bu bölgelerde bulunan kedi rını köklü şekilde değiştirdi. Savaşta ha ler derhal ana kampusun bulunduğu yere yatını kaybeden veya evlerini terk etmek nakledilmelidir. zorunda kalan yerli, yabancı birçok kişi 3 AUB, kedilere daha sağlıklı bir ortam evcil hayvanlarını geride bıraktı. Sahiple yaratmak için beslenmeleri, kısırlaştırıl ri ile Beyrut’un lüks yaşamına alışmış ke maları konusunda Hayvan Refahı Kulü diler ise şanslı sayılırdı. bü ile işbirliği halindedir. Bu amaçla aka İç savaş öncesi Beyrut’un “Champs demik binalar ve bu binalarda bulunan Elysee”si olarak anılan Hamra lardan mümkün olduğunca uzak yerlerde Caddesi’ne yakın AUB’nin kampüsü beslenme noktaları oluşturulmuştur. terk edilen hayvanların bırakıldığı or 4 Yabani kedilerin AUB Hayvan Re tak nokta oldu. Türkiye’deki Boğaziçi fahı Kulübü üyeleri dışında beslenme Üniversitesi’nin kampusuna benzeyen ve si çalışmaları aksatmaktadır. Yabani ke dilerin beslenmesi amacıyla dışarıdan çiğ et ya da konserve getirilmesi yasaktır. 5 AUB personeli tarafından yerleştirilmiş ya da sahipli kedi olarak tanımlanmış olanların dışında kampusa herhangi bir hayvanın ya da yabani kedilerin sokulması ya da terk edilmesi yasaktır. Sahipli kedilerin sahiplerinin adının yazılı olduğu bir kart takılmalıdır. Kediler, veteriner hekimin önerileri doğrultusunda her yıl aşılanmalıdır. 6 AUB’de hayvanlara etik muamele edilmesi adına kedilere saygılı davranılmalıdır. Özellikle kedilere ve AUB’de yaşayan hayvanlara zarar verecek davranışlar yasaktır. Hiçbir kedi Hayvan Refahı Kulübü’nün gözetimi olmadan dışarı çıkarılmamalıdır. Yaklaşık olarak 300 kedinin barındığı kampusta öğrenciler ise kedilerin üniversite binalarında koridorları gezdiğini, asansöre bindiğini ve hatta doğum yaptığını anlatıyor. Kampustaki kedilere düzenli olarak her sabah mama veriliyor. Bu hayvanların beslenme ve bakım maliyeti ise ayda 2 bin ile 2 bin 500 dolar arasında değişiyor. AUB, kampustaki kedilerin muayene ve aşı ihtiyaçlarını karşılamak için bir veteriner mevcut. Bu veteriner ayrıca kampüsteki dişi kedileri “kedi yasası” gereğince kısırlaştırmakla görevli. Üniversite, kedi sahiplenmek isteyenler için resmi bir kedi edinme programı da hazırlamış. İlk başta sadece üniversitedeki personel ve öğrenciler için olsa da artık isteyen herkes gerekli prosedürü tamamladıktan sonra AUB kedilerini sahiplenebiliyor. Eyyubi’nin kedileri yeni yuvalarına gitmeden önce ücretsiz olarak kısırlaştırılıyor ve aşıları yapılıyor. İsrail ile Hizbullah arasında tansiyonun yükseldiği bugünlerde yine savaştan bahsediliyor. Savaşın hiçbir zaman mutluluk getirmediğini en çok Lübnanlılar bilir. Şimdi Eyyubi’de rahat bir yaşam sürseler de Lübnan’ın kedileri de.. nyazgan@gmail.com Hayat yolculuksa eğer... “Farklı yolculuklarda, bilinmeyen duraklarda yolla rımızın tekrar kesişmesi dile ğiyle...” Altı yıl önce Zürih’ten Cumhuriyet’e gönderdiğim son yazımı böyle noktalamıştım. Alpler’in soğuk rüzgârlarından sonra soluğu İstanbul’da al dım. Doğup büyüdüğüm ken timde kendimi buldum. Eski düzene kolay alışmıştım, ama o sesi son zamanlarda çok sık duyar oldum: “Hayat, uzun bir yolculuktur...” Bu uzun ve bilinmez yolcu lukta, hangi durağa, ne zaman uğrayacağımız belli değil, ama her yolculuğun yeni bir başlan gıç olduğunun ve farklı heye canlar taşıdığının farkındayım. Değişik kültürleri keşfetmek, farklı kentlerden geçmek, bilin meyen lezzetleri tatmak, ken dimden uzaklaşmak ya da ken dimi bulmak... Çok gezmenin, farklı kentler de yaşamanın kazandırdıkla rı kadar kaybettirdikleri de var. Bir kente alışmaya başlarken terk etmek bu kayıpların en büyüğü olsa gerek... Tercihle rimiz bizi değişik seçimler yap maya zorlar. Verdiğimiz karar lar fark lı yolla rın ka pıları nı ara lar. Hiç bekle Remzi Gökdağ medi ğimiz anda kendimizi yeni bir düzen içinde bulabiliriz. Böy le anlarda cevabı olmayan so rular peşimize takılır: Sahip ol duğumuz hayatı riske atmadan yaşamak mı, yoksa iflah olma yan bir merakla yeni dünyaları keşfetmek mi? Yıllar önce, Zürih’in ses siz bir parkında düşündüğüm, İstanbul’un bin yıllık sokakla rında yanıtını aradığım bu so ruyla Dubai’nin gökdelenleri arasında yürürken tekrar kar şılaştım. Adı son 20 yıldır de ğişimle anılan bir kent Dubai... Her şeyin hızla yenilendiği bu kentte yaşarken, geride bı raktığım mekânları hatırlama ya fırsat kalmıyor. 60 yıl ön cesinin küçük bir çöl kasaba sından bugünlere uzanan şeh rin hikâyesini dinlemeyi sabır sızlıkla bekliyorum. Ama ön ce nefes alıp soluklanmak la zım. Kentin baş döndüren rit minden fırsat bulup çölü do ya doya yaşayamadım. Alışve riş merkezlerinden çıkmayı be cerebilsem kendimi ıssız kum tepelerine atacağım. Yerleşme telaşından kurtulduğumda se rinlemek için denize gireceğim. Hem de kışın ortasında... Gerçeğin yaşandığı bir masal âlemindeyim. Dubai’yi tanıma ya çalışıyorum. Henüz bu kenti tam anlamıyla keşfedemedim, ama zamanı geldiğinde Basta kiya Mahallesi’nin dar sokak larına gideceğim, Deira’nın ba harat kokan caddelerinde do laşacağım. Birbirleriyle yarı şan gökdelenleri izlemek yeri ne, eski şehrin labirentlerinde kaybolacağım. Ama önce met rodaki kalabalıktan kurtulup 12 şeritli otoyolların trafiğin den uzaklaşmam gerekiyor. Kı sacası, kente renk katan binbir çeşit milletin, birbirinden deği şik misafirleriyle tanışmak için sabırsızlanıyorum. Gelenleri büyüleyen kentin diğer yüzüy le karşılaşmak için gün sayı yorum. Bütün bunları yapabil mek için turistik rotalarda do laşmak, gezi rehberlerini takip etmek yetmiyor; şehri hisset mek, ruhunu keşfetmek, onun la sohbet etmek de gerekiyor. Dünyanın en hızlı büyüyen, en hassas bölgesindeki, en gü venli kentini anlamak ve anlat mak zaman alacak... Lüksün sınır tanımadığı, pa ranın hesapsız harcandığı, her köşesinde dünya rekoru kıran binaların yükseldiği bu kentte bilinmez bir maceranın içinde yim. Bir yanda yeni bir şehirle tanışma heyecanı, diğer yanda geride bırakılan şehirlerden ge len tatlı esintiler... Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, “Hayat, kaybo lan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı duyulan arzudur. Geçmiş her zaman bi zimle olacaktır, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz.” remgok@gmail.com