27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 1 EYLÜL 2019 PAZAR ‘Hayalet Avcıları’ Kanada’da Alberta’da yapacak pek bir şey yok, buyurun gelin diyeceğim ama gelme seniz de olur! Kayalık dağlarına çıkar sın, inersin; hep aynıdır! Biraz ayıları gö rürsün, azıcık yılkı atları gezinir ortalıkta, geyiği ise boldur; sonra bunlar da sıkar, kesmez. Yaz yağmurlu, serin geçti bu yıl burada, yazları festival etkinlikleri var ama insanın gidesi de yok. Canımız sıkı lıyor, can sıkıntısı dokuz doğurur derler. Üniversitede görevli arkadaşım, “Kalk gidelim, Hollywood’dan artizler gelmiş, film çekiyorlar, farklı bir şey görmüş olu ruz” dedi. Gideceğimiz yer, Edmonton’ın güneyinde, dört saatlik araba mesafesin de; ABD sınırına yakın. Fort Macleod ka sabasında “Hayalet Avcıları” serisinin ye ni filmi çekiliyormuş, bütün kasabayı film seti yapmışlar; görmeye değermiş. Git gel, uzun iş, gözüm onu da kesmedi. “Hayalet Avcıları” filminin ilkini 1984’te çekmişlerdi, komedyen Bill Mur ray başroldeydi; hatırlarsınız. Zaten na sıl unutulur ki, TRT ve sonradan birçok özel televizyon kanalı bu filmi bıkıp usan dırana kadar izlettirir, bizler de her sah nesini ezberleyene kadar çaresiz seyre der, galiba bundan mem nun da kalırdık. Hollywood’da bir filmin başarısı gişe hasılatıy la ölçülür. İlk filme 25 milyon dolar ya Mahmut ŞENOL tırmışlar, 350 milyon olarak geri gelmiş; kârlı iş! Film de anormal yaratıklara, ruhlara, hayalet lere meraklı üç kahramanın Ectomobile adını verdikleri acayip bir araç sayesinde New York şehrini hayaletlerden temizle diklerini izliyor, bu meraklı izlencenin so nunda mutlu oluyorduk. Filmin iş yapma sı üzerine arkası geldi: 1989’da yeni sü rümüyle hayalet kovalaması devam et ti. Sonra uzun bir zaman hayaletleri ra hat bıraktılar. Şimdi, aradan yıllar geçmiş olunca, belki hayalet nüfusu artmış olacağından tekrar avlanmaları gerekiyordu ve birkaç yıl evvel filmin yeni sürümü yapılacak tı. Elbette yeni film teknikleri, yepyeni kadro ve bilgisayar animasyonlarıyla. Yi ne başarı, yine kâr! Kâr varsa film de var demektir. “Hayalet Avcıları”nın dördün cü filmi şimdi Fort Macleod kasabasında çekiliyor. Önümüzdeki yılın ortalarında sinemalarda olacak. Kuzey Amerika’da başka kasa ba mı kalmadı, niye Fort Macleod’a geldiler diye insanın sorası geliyor. Kasaba,1874’te, Amerika’dan viski ka çakçılığı eden Yankee’leri yakalamak üzere sınır boyuna yakın bir yerde tah kim edilmiş kale çevresinde kuruluyor. Atlı dağ polisi diye bilinen meşhur, kır mızı urbalı süvari birliklerinin merkezi bir bakıma. Macleod adı aynı zamanda İn gilizİskoç adaları olan St Kilda’dan gel mekte; oradaki halkın bir kısmı buraya göçmüştür. Atlı dağ polis kuvvetlerinin komutanı James Macleod’ın adını alan bu kasaba, ele geçirilmiş Amerikan viski fıçılarının patlatılıp nehre döküldüğü yer dedir. Nehrin uzun zaman alkol koktuğu söylenir. Bizim Kızılderili diye adlandır dığımız yerli halk alkol bağımlısıydı. Fi re WaterAteş Suyu dedikleri viski nehi re boşaltılınca yaz kış demez, bunlar su ya atlarmış; bu da hikâyesi. Şimdilerde üç binden biraz fazla nüfusu olan kasa banın bir vakitler on binleri aştığı da ka yıtlarda mevcut. O şaşalı günlerden kal ma eski binaları, meydanları ve kamusal alanlarıyla Kanada’nın 1. derecede koru nacak tarihi yerlerinden biri olup bugün film sektörüne de hizmet veriyor. Kasabanın bazı caddelerini trafiğe film çekimi için kapatmışlar, web sayfasına bakınca görülüyor. Yine Fort Macleod’un şehir sayfasında bu filme dair pek çok ayrıntı var. Bu kadar bilgi yeter, oraya gitmeye ne gerek var dediysem, muhata bım “Olur mu hiç!” dedi, meğer uzak ya kın demeden Albertalılar gidiyor, geziyor, “böylesi muazzam bir eserin” ortaya çıkı şına tanık oluyormuş. Ben, “Onlar gitsin, sen gel, Edmonton’a yarım saat mesafe deki Lindbrook’a gidelim” dedim. Ne var orada diye burun kıvırdı, dudak büktü. Ne yok ki, Kanada’nın en meşhur çıp laklar köyü, Helios Village var! Yunan mi tolojisinde Güneş Tanrısı olarak adı ge çen Helios’un hatırına, “güneşin altında hiçbir şey saklanamaz” diyenlerin kurdu ğu bir küçük yerleşim yeri. Helios köyü olarak tanınıyor, her türden LGBTİ etkin liklerine destek oluyorlar. Geçen yıl Ed monton’daki çevreci bir gösteriye yüzler ce üyesi çıplak halde bisikletle katılmış tı, polis eskort yaptı, ne karışanı var ne yuhalayanı; gazetelerde boy boy fotoğ raflar. Daha ne olsun! Tam demokratik komünal topluluk. Elbette üyeleri baş ka yerlerde başka işlerle uğraşıyor; ge çim dünyası bu. Fakat kırk yıl evvel ku rulan bu topluluğun başlı başına bir ha ber değeri var, diyorum ama arkadaşı ma anlatamıyorum. Üstelik Helios’un he men komşusu ormanlık geniş bir arazide “Bible Camp İncil Kampı da var, orada dua ediyorlar, burada ‘adembaba’ kıyafe tiyle dolaşıyorlar” dedim, dinletemedim. [email protected] PAZAR YAZILARI Uyanıkken rüya görmek Bir soruyla başlayayım yazıma, sizce Güney Afrika nasıl bir yerdir... Gü ney Afrika denilince herkesin aklına ge len iki şey var, “Büyüleyici Cape Town ve berbat township (ülkede genel olarak si yahların yaşadığı yoksul mahal leler)”. Beyazların zengin haya tı, siyahların yoksun yaşamı ve elbette suç oranının çıtaların üstünde oluşu. 2016 yılında ilk kez bu ül keye tatile git Burcu Cunneen me kararı aldığımızda in ternetten ara malarımızda ürkütücü tabloyla karşı kar şıya kalmıştık. Hava alanında bir araç ki ralayıp iki hafta sahil boyu dolaşmıştık. Gene de bu ülkenin kafamızın içinde ör düğü korku duvarını aşamamıştık. Mi sal hiçbir township’in önünde durmamış, beyazların bölgesinde var olmuştuk hep. Ve şimdi o tatile diye gittiğimiz köy de yaklaşık üç yıldır yaşıyoruz. Herkesin zihnimin içinde ördüğü önyargı duvarla rını yerle bir ettim. Township’in içine, si yahların evlerine, mutfağına giriyor, ço cuklarının gittiği okulda gönüllü resim öğretmenliği yapıyor ve işsiz, umutsuz dokuz kadın ile bir proje başlatıp onlara meslek eğitimi veriyorum. Eylül sonrası “sakın ha tek başına gitme” dedikleri o township’te ilk ve tek hayalim olan “Tur kish Wave Ocean Smile” adıyla “köy ens titümü” açıyorum. Bana çok tehlikeli diye tanıtılan town shipin sakinleri artık bana Xhosa dilin de “genç anne” demek olan “mamzo” di yorlar. Ama yine de benim bildiğim, gör düğüm Afrika sınırlı. Gerçek Afrika ne beyazların zengin köyleri ne de siyahla rın yoksun bırakıldıgı township’ten iba ret olmamalı. Eşim Simon bize harika bir süpriz hazırladı. 22 gece 23 gün sürecek gerçek Afrika turu. Aracımızla yol alacak, kamp yerlerin de çadırımızda konaklayacak, şıkır şıkır paket turist turlarıyla değil bizzat gerçek Afrikalıların köylerinin içinden geçecek, onlarla sohbet edecektik. Yola çıkan Burcu ile geri gelen Burcu asla bir olmayacaktı buna emindim. Tatil planımızı heyecanla anlattığımız herkesin yüzünde gergin ve şaşkın bir tebessüm belirdi, ilk dedikleriyse “dikkatli olun” oldu. Bu uyarının altında yatan şeyi elbette yola çıkınca anlayacaktık... İlk durak yerimiz East London’da Areena kamp yeriydi, durgun akan nehrin kıyısında boylu boyunca ağaçların altında çadır ve karavanların konakladığı temiz bir yerdi. Çocukların yeşilliklerin arasında koştururken attıkları kahkaha sesleri nehirde kano yapan insanların huzuruna karışıyordu. Arkamızdaki karavan sakinlerinin, çadırımızı kurup nehre karşı yorgunluk kahvemizi içerken çocuklarımız Daisy ve Fotoğraflar: Simon Cunneen Aslan’ın eline tutuşturup bize hoş geldin tatlısı yollamaları, bana bizim kültürümüzde mahalleye taşınan komşuya yollanan yorgunluk çayını anımsattı. Kendimi evimde hissettiren bu nezaket Afrika turundaki güzel insanlarla diyaloğumuzun da başlangıcı oldu. Areena’de kampın içinde yol alırken karşımıza çıkan zürafayla da aynı samimiyeti yakalayabileceğimi asla düşünemezdim. Kamp görevlisinin avucumuza döktüğü mısır tanelerini elimizden yemesi de ayrı bir güzellikti. Henüz 6 yaşındaki Daisy ve 5 yaşındaki Aslan için inanılmaz bir tecrübeydi bu... İkinci durağımız Scottburgh İlkinden çok daha farklı bir atmosferde Rocky Bay karavan kamp yerine ulaşmamiz dokuz saatimizi aldı. Yol boyu yan yana birbirine yakın tepeciklere kurulu köyler mevcut. Duvarları somon pembesi, turkuvaz, lila renklerle boyalı rengârenk daire şeklinde yapılar üzerine çatısı hasırdan Afrika evlerinden oluşan tertemiz köyler düşleyin. Sizi gören küçük büyük herkesin yüzüne konan o muhtesem kocaman gülümseme ile bize el sallamaları “gerçek Afrika’ya” hoş geldiniz der gibiydi... Rocky Bay karavan kampı Hint Okyanusu’nun dibinde, dalga seslerinin sizi dinlendirici yaz moduna soktuğu yeşillikler içinde bir yer. İncecik kumlardan olusan upuzun plajı, kocaman kahverengi üzeri istiridye kabuklarıyla kaplı kayalıklarla örülü bir plaj. İnsanlar sıcak kanlı, havası kışın ortasında yaz misali. İki gece burada konaklayıp yeniden yola çıkıyoruz. Doğal yaşamın göbeğinde... Üçüncü durak yerine ulaşmamız dört saatimizi alıyor, Hluluwe (söylenişi şuşuluve). Kıyıdan uzaklaştıkça isimlerin telaffuzu da zorlaşmaya başlıyor. Kamp yerimizin adı Bushbaby Lodge. Burada beş gün kalacağız. Hem görülecek çok yer oluşu hem de yol yorgunluğumuza iyi geleceğini düşündük. Bushbaby’nin sahipleri Hollandalı bir adam ile Zululu eşi. 20 yıl kadar Hollanda’da yaşadıktan sonra 12 yıl önce eşinin köyünde bu arsayı alıp yeni yaşam yerlerini ve işyerleri olan karavan kampını kurmuşlar. Bu bölgede Güney Afrika’nın en eski iki büyük doğal yaşam parkı Hluluwe ve Imfolozi bulunmakta. Şimdilerde bu iki alan birleştirilmiş. İçeride yüksek tepenin üzerine kurulu restoranda kahvenizi içerken fillerin aheste aheste önünüzden geçişini seyretmeniz olası. Diğer yer ise St. Lucia... Burada tekne ile nehirde timsah ve hipopotamları doğal yaşamlarında seyretmeye yola çıkıyoruz. O kocaman cüssesine rağmen karada 40, suda 20 km. hızla koşabildiklerini öğrendiğimdeki şaşkınlığım görülmeye değerdi. Bir durak öncesi okyanusu soluyan Cunneen takımı, beş saat mesafede timsahların doğal hayatlarını ziyaret ediyordu. Afrika’da kilometre kat ettikçe yaşamlarda boyut değiştiriyor gibisiniz... ‘Meclis tatili’ protesto edildi İngiltere’de Başbakan Boris Johnson’ın, ülkenin AB’den ayrılma sürecinde parlamentonun “tatilini uzatma” hamlesine tepkili binlerce kişi dün protesto için meydanlara çıktı. Başta başkent Londra olmak üzere çeşitli kentlerde göstericiler “Darbeyi durdurun” adı altında gösterilere katıldı. Londra’da Johnson’ın Başbakanlık konutu önünde toplanan kalabalık “Utan Boris Johnson” sloganları attı. Kimi pankartlarda ise “Demokratlar demokrasiyi susturmayın” ve “Uyan İngiltere! Ya da 1933’lerin Almanyası’na hoş geldiniz” ifadeleri göze çarptı. Belçika’yı bira kurtaracak! Coğrafi olarak üç bölge, dil temelinde üç topluluktan oluşan Belçika’da, 26 “Flamanlar ve Valonlar: hükümet kurulması için 541 gün beklemek istemiyorsa Mayıs’ta yapılan genel seçimlerden bu ya nız güçlü bir sinyal verin ve bu sayfayı be na 98 gün geçti. Partiler arasında hükü ğenin” ifadeleri kullanıldı. Etkinlik siyasi met kurma ön görüşmelerini düzenlemek partiler üzerinde baskı oluşturma amacını ve olası koalisyon formüllerini belirle da taşıyordu. Hükümetin kurulmasındaki mek üzere kralın atadığı Didier Reynders kördüğümün iki önemli aktörü olan par (Frankofon liberalleri MR) ve Johan Vande ti başkanları Elio Di Rupo (PS) ve Bart De Lanotte (Flaman sosyalistleri SPA) hafta Wever’a (NVA) da birer palet bira gönde içinde hükümette yer alabilecek yedi par rildi. PS genel merkezine gönderilen bi tiyi bir masada buluşturmayı başardı. Fla ra paleti NVA’nın rengi sarı, NVA ge man Bölgesi’nin en büyük partisi Flaman nel merkezine gönderilen palet ise PS’nin milliyetçileri NVA ile Valon Bölgesi’nin rengi kırmızı olarak seçildi. Pa en büyük partisi Frankofon sosyalistleri letlerin üzerine Flaman PS’yi aynı masaya oturtabilmek önem ca ve Fransızca ka li bir adım. Belçika’da Valon Bölgesi rışık olarak yazılan sol ağırlıklı, Flaman Bölgesi ise sağa mesajda “Bart, ma bakıyor. NVA, konfederalizmi önkoşul olarak masaya getirirken aralarında ERDİNÇ UTKU sada biraz kırmızı? Tartışma başladı!” PS’nin de bulunduğu diğer partiler bu ve “Elio, masada sözcüğü duymak bile istemiyor. biraz sarı? Tartışma başladı!»yazıldı. 20102011 yıllarında 541 gün hükümet kurulamama dünya rekorunu elinde Uzlaşma kültürü... bulunduran Belçika’da rekorun tekrarlan 2630 Ağustos arasında sınır boyun maması için ülkenin ulusal içkisi bira dev ca yerleştirilen 1000 masanın bir tarafın reye sokuldu. Belçika’nın ünlü bira şirke da 1000 Flaman diğer tarafında ise 1000 ti, Valonlarla Flamanları, ülkeyi iki bölge Valon biralarını yudumlarken aralarında ye ayıran 400 kilometrelik sınırda oluş emeklilik, göç, istihdam gibi önemli so turduğu ülkenin en uzun terasında buluş runların da bulunduğu 10 konuyu tartış turdu ve sevimli bir ulusal muhabbet or tı. Konuları siyaset profesörü Dave Sinar ganize etti. Organizatörler amaçlarını “Po det (Brüksel Serbest Üniversitesi – VUB) litikacılarımızın hızlı bir şekilde hükümet belirledi. Sinardet’a göre “Valonlar ve Fla kurmalarını teşvik etmek için Flamanları manlar birbirlerini tanımıyorlar. Araştır ve Valonları bir araya getirdik. Bir kadeh malar Flamanlarla Valonların genel ola birayı paylaşmaktan daha güzel bir görüş rak aynı şekilde düşündüğünü gösteriyor. me yöntemi yok. Bira, Flamanlarla Valon Göç konusunda da aynı düşünüyorlar ör ların hâlâ paylaştığı birçok ortak değer neğin. Sadece, Valon Bölgesi’nde hiçbir den sadece biri” şeklinde açıkladı. Kam parti katı göç politikaları gerektiğini he panyanın Facebook’taki sayfasında ise nüz seslendiremiyor.” Profesör Valonlarla Flamanlar arasında diyaloğun çözüm bulmak ve uzlaşmaya varmak için tek yöntem olduğunu düşünüyor. Krizi yeni bira çeşidini piyasaya sokmak için “sivil toplum inisiyatifi” görünümlü bir ticari promosyon kampanyasına çeviren bira üreticisi, Flaman Bölgesi’nde Flaman milliyetçileri NVA gibi Flaman ve Valonların mümkün olduğunca ayrılmasını isteyen ırkçı Vlaams Belang’ın 26 Mayıs’taki seçim zaferini unutmuşa benziyor. Son seçimlerin, Belçika’nın federal hükümet kuramayacak ölçüde derinden ayrıldığını gösterdiğini ve konfederalizmin tek çözüm olduğunu söyleyenlere inat bira eşliğinde muhabbet eden Valonlar ve Flamanlar uzlaşma kültürünün henüz mezara girmediğini kanıtladılar. Bira ülkenin iki yakasını bir araya getirmede önemli bir işlev görecek gibi. Taraflara, kafayı bulup ipin ucunu kaçırmasınlar diye, alkolsüz bira ikram edilmesini pek aklım almadı. Türkiye’ye gelseler ya da gelip bizim Belçika’daki Türkleri bir ziyaret etselerdi ve rakı masasında nasıl ülke kurtardığımızı görselerdi kesinlikle bu işin felsefesini daha iyi anlarlardı. Didier Reynders ve Johan Vande Lanotte’ya tavsiyem bir sonraki koalisyon kurma görüşmelerinde masaya bolca bira koymaları. Hem de alkol oranı en yüksek olanlarından! Sen o zaman gör Bart ile Elio’yu! İkisi birden “Ne olacak bu Belçika’nın hali?” diye konuşmaya başlar ve sarmaş dolaş olup “üj bej” dakikada hem hükümeti kurar hem de Belçika’yı kurtarırlar... [email protected] Maymunların portakal keyfi Bu kamp yerinde komşularınızla samimi olmamanız mümkün değil. Onlardan biri de Human çifti. Karıkoca öğretmenlikten emekli, torun sahibi. Emekli olunca bir karavan alıp göçebe hayata geçmişler. Minimalist bir hayatları, her sabah uyandıkları, seyrettikleri birbirinden güzel manzaraları, her gün tanıştıkları yüzlerce farklı komşuları var. Tabiatı yaşıyorlar, zebrayla selamlaşıyor, maymunla tartışıyorlar. Gel de kıskanma... Dördüncü durak yerine üç saatlik bir yolculukla ulaşıyoruz. Yeni yerimiz Undumu bölgesi. Yol boyu birçok kasabanın içinden geçtik ama hiç beyaz Afrikalı görmedik. Kamp yerine ulaştığımızda güzel bir haber alıyoruz, Human çifti de ertesi gün bize eşlik edeceklerini bildiriyor. Türk kahvaltısını özleyen benim için de bir bahane gerek ya kolları sıvayıp kamp yerindeyiz demeden gözlemeler açıyorum. Eşim Simon da şişkebaplar hazırlıyor. Human ailesiyle beraber kamp yerinde yıldızların altında, mangal ateşinin başında sofrada birbirinden farklı kuş seslerinin sohbetimize harmanlandığı bir Afrika gecesi daha yaşıyoruz. Yola çıkarken herkesin bize o gergin tebessümle “dikkatli olun” deyişlerinin sebebini maalesef ki kamp yerini terk ettiğimizde çadırımıza giren maymunlar tarafından koca paket portakalımız çalınınca anlıyoruz. Ben onların dağıttığı çadırı toplarken onlar da arsız arsız karşımdaki ağacın dallarında ağız tadıyla portakal keyfi yapıyorlardı... Güney Afrika o kadar da güvenli bir yer değilmiş gerçekten! Solar sistemli elektrik Kırılma noktamız Eswatini, turumuzdaki son noktamız. Hlane Rotal Natianol Park yeni evimiz. Bu kamp yerine solar güneş sistemi ile çalışan lambalarımız ve şarj aletlerimiz ile geldik. Çünkü kamp yerinde bir tane bile elektrik teli yok. Cape St Francis’ten yola çıkışımızın 13. günü. 13 günde güneyden kuzeye değil de sanki zamanda bugünden geriye doğru yolculuk ettik desem yeridir. Eswatini’deki yeni yerimiz için de dinazor çağına ulaştık diyebilirim o vakit! Eski adı Swaziland olan bölgenin adı Nisan 2019’da Kral Mswati lll tarafından Eswatini olarak değiştirildi. Sebebini halktan birine sorduğumuzda, “İngilizcede ‘swazi’nin yeri’ anlamına gelen Swaziland’ın İngilizce oluşu bizi yansıtmıyor, Eswatini bizim dilimizden bir isim” demişti. Eswatini bir sonraki yazımda tüm detaylarıyla burada olacak. Bu ülke uyanıkken yaşayacağın bir rüya gibi... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle