18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 28 AĞUSTOS 2019 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: EMİNE BİLGET HABER Kadın cinayetleri politiktir Çok kullandığımız iki sözcük var: Ekonomi ve Politika. Kökleri Antik Yunan’a, özel olarak da Atina şehir devletine uzanıyor. Bir yanda Oikos var; yani hane. Oikos evin, geçim işlerinin, özel işlerin alanı. Hanenin, evin, genel olarak özel alanın yönetimi anlamında doğuyor Oikonomia, yani Ekonomi sözcüğü de. Diğer yandan oikosların dışında bir pazar alanı da ticaret canlılığıyla birlikte gelişiyor. Herkesin kullanımına açık bir ortak alan, kamusal yaşam doğuyor. Agora, meydan, pazar, tiyatrolar böyle yayılıyor. Bu ortamda oluşan yeni şehir devletleri Polis olarak anılıyor. Ve artık tüm oikosları/haneleri ilgilendiren ortak, kamusal meseleler söz konusudur. ‘Polis’e, yani şehir devletine dair bu ortak meselelerin yönetimi ise Politika sözcüğünü doğuruyor. Demek ki politika kamusal alanda, herkesi ilgilendiren ortak konular etrafında beliriyor. Ama “demokratik” politika yapımından, yani kamusal alanın ortak konularında karar verecek yurttaşlar kesiminden kadın en başta dışlanıyor. Kadının alanı oikos, yani hane oluyor. Kadının evin, hanenin, ailenin devamlılığı işlerine, özel alana hapsiyle “demokratik” politikanın doğuşu aynı madalyonun iki yüzü gibi. Bu nedenle kadının tarih boyu bu özel alandan kamusal alana sıçramaya dönük her girişimi, kendiliğinden politik nitelik kazanıyor. Kamusal alana çıkmak, çalışmak, sosyalleşmek, oy vermek, seçilmek, ayrımcılıkla mücadele etmek, eğitim almak, yaşamak adına her tarihsel atılım, verili politika tanımının erkek niteliğini sarsıyor. Gelelim bugüne. Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor. Öldürülen kadınlar çoğu zaman isimsiz birer rakam olarak kalıyor. Oysa son yıllarda iki kadına dönük cinayet, rakamlardan isimlere sıçrayan bir öfke kabarması yarattı. Adlarını ezbere biliyoruz. İlki okuldan eve dönerken toplu taşıma aracının şoförü tarafından kaçırılarak öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’dı; diğeri de geçen günlerde eski eşi tarafından öldürülen Emine Bulut. Rakamların isimlere dönüşmesini sağlayan nedir? Çok açık: Kadın cinayetlerine dönük toplumsal tepki en fazla, her iki vakada da olduğu gibi, cinayet kadın kamusal yaşama çıktığı anda gerçekleştiğinde ve kamusal görünürlük, bilinirlik kazandığında belirginleşiyor. Çünkü burada artık sadece kadının bireysel yaşamı değil, kamusal alandaki varlığı da tehdit altında. Bütün kadınlar aynı tehdidi hissediyor. Cinayet haneden, özel alandan kamusal alana taştığı anda, etkileri ve tepkileri de kamusallaşıyor. Bu bir durum saptaması; özel alanda işlenen cinayetlere aynı tepkinin verilmemesi eksikliğinin mazereti değil. ‘Öldürülmek istemiyoruz’ Emine Bulut’un acılı annesinin feryadına dikkat ettiniz mi mesela, şöyle diyor: “Yazıklar olsun. Issız yer olsaydı tamam da en kalabalık yer. Kadınlar böyle kesilip kesilip de atılmasın.” Vurguya dikkat; kadınlar en kalabalık yerde hiç kimsenin müdahale etmediği bir ortamda öldürülebiliyor. Aynı şekilde, ülke geneline yayılan protestolarda öne çıkan ortak slogana, yani talebe iyi bakalım: “Öldürülmek İstemiyoruz”. Konu can güvenliği, “yaşam hakkı” talebi ve toplumsal varoluş mücadelesiyle birleşiyor. Bunlar politikanın konusu. Ve bütün bunlar, ağzından “güvenlik” sözcüğü düşmeyen bir iktidar koalisyonunun ülkeyi yönettiği şartlarda oluyor. İşçiler ölüyor, kadınlar ölüyor. Güvenlik bu alanlarda niye sağlanamıyor? Öte yandan ilgili politik talebin kendisi kadar, ülkeyi yönetenlerin yaratmaya çalıştığı toplumsal dönüşüm projesine de odaklanmak gerekiyor. Adını koyalım: İktidar, Cumhuriyet devrimleriyle kamusal görünürlüğü artan kadını yeniden Oikos’a, yani hane alanına hapsetmeye çalışıyor. Bakanlıktan “Kadın” ibaresinin silinmesi, ilgili bakanlığın adının Aile olarak değiştirilmesi, yani kadının toplumsal rolünün sadece hane, aile ve yeniden üretim işleriyle birlikte tanımlanması, kadının erkekle eşit olamayacağının her fırsatta vurgulanması, karma eğitimin ve ortak toplumsal yaşamın bir tehdit olarak görülmesi, kadınlara siyasete, iş yaşamına katılmada veya etkin makamlara gelmede negatif ayrımcılık uygulanması, kadının özel alana hapsedilmesiyle ilgili daha geniş bir siyasal projenin de işaretleri. Özetle, kadını kamusal alandan dışlayan kapsamlı bir siyasal program uygulanıyor. Demek ki kadının kamusal alandan dışlanmasına karşı mücadele de politik olmak zorunda. Artan kadın cinayetlerine karşı çıkış da, kadının kamusal alanda varlığını güçlendirmeyi savunan bir siyasal programı zorunlu kılıyor. Kadınların yaşam ve kamusal varlık mücadelesiyle, iktidarın kadını kamusal alandan çıkarma programının birlikte yürüme şansı bulunmuyor. OLAYLARIN ARDINDAKİ GERÇEK n Baş tarafı birinci sayfada Davacılar, mal varlıklarının kendilerine iade edilmesini istiyorlardı. Yargı süreci 9 yıl sürdü. Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1915 olayları sırasında ailelerinin mal varlıkları ve arazilerine el konulduğu, bu nedenle T.C. Devlet Hazinesi ve devlet bankaları lehine haksız kazanç sağlandığı iddia ediliyordu. Davalarda, uluslararası hukuk ve insan hakları ihlali açısından mirasçıların uğradığı zararların tazmini isteniyordu. Türk bankaların savunması T.C. Merkez Bankası ve Ziraat Bankası tarafından yapılan savunmada “egemen bağışıklık” ilkesi temel alındı. Savunmada ABD hukuk sisteminde yer alan 1976 tarihli “Yabancı Egemen Bağışıklıkları Yasası” uyarınca yargılama yapılamayacağı savunması yapıldı. Mahkeme kararları Kaliforniya Eyaleti Bölge İdare Mahkemesi, 5 yıl önce 26 Mart 2013’te aldığı kararda, özetle iddianın yargılamaya konu edilemeyeceği ve özü itibarıyla siyasi bir konu olduğu sonucuna vardı. Mahkeme, “konu siyasidir, ben bu davaya bakamam” diyordu. Bu karar Ermeni davacıların avukatları tarafından Nisan 2013’te temyiz mahkemesine taşındı. Kali forniya 9. Bölge Temyiz Mahkemesi davaları birleştirdi ve sonunda 9 yıl süren dava geçen hafta sonuçlandı. ‘Siyasi konu’ ‘Zamanaşımı konusu’ Temyiz Mahkemesi kararını ilk derece mahkemesinin dayandığı “siyasi mesele doktrini” yerine “zamanaşımı” gerekçesine dayandırdı. Temyiz Mahkemesi, kararında ayrıca, savaş dönemlerinin yarattığı güçlüklerin zamanaşımı sürelerinin hakkaniyet gerekçesiyle durdurulabileceğini, davacılar bakımından ise böyle bir mağduriyetin oluşmadığını, çünkü davacıların iddia edilen katliam ya da sürgünlerin mağduru olmadıklarını, çoğunun atalarının onlarca yıl önce ABD’ye göç ederek yerleştiklerini belirtti. Yüksek Mahkeme bu gerekçelere dayanarak davayı sonlandırdı ve “davayı ret” etti. Yüksek Mahkeme konusu ABD hukuk sistemine göre davacıların konuyu ABD Federal Yüksek Mahkemesi’ne götürebilme hakları vardır. Ancak ABD hukuk sistemini bilen uzman hukukçular buradan bir sonuç alınamayacağını belirtiyorlar. Karar emsal teşkil edecek Türkiye’den mal varlığı iadesi ya da tazminat talep eden çevrelerin uğraşlar içinde olduğu biliniyor. Kaliforniya Yüksek Mahkemesi’nin bu kararının benzer talepler karşısında Türkiye lehinde emsal karar teşkil edeceği belirtiliyor. Kararın Kaliforniya gibi Ermeni diyasporasının son derece güçlü olduğu bir yerde alınması diplomatik yorumcular tarafından çok önemli görülüyor. Erdoğan’ın ‘hafıza kayıtları’ çıkışının ardından Davutoğlu cephesinden Dolmabahçe iddiası: Oturma planı Erdoğan’ın Davutoğlu ve Erdoğan arasındaki gerilim arttıkça yeni iddialar gündeme gelmeye devam ediyor. Davutoğlu kanadı, Dolmabahçe’deki toplantıyı doğru bulmadığını söyleyen Erdoğan’ın oturma planını bile kendisinin çizdiğini belirtti Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “eski defterler” ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “hafıza kayıtları” çıkışıyla ilk kez taraflar arasında görünür olan gerilimle birlikte yeni iddialar da ortaya çıkmaya başladı. Davutoğlu’na ya kın isimler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum” diyerek sonradan tepki gösterdiği “DolEMINE mabahçe Mutabakatı”nın KAPLAN açıklandığı toplantıda, “kimin nerede oturacağını bile bizzat kendisinin bir A4 kâğıda çizdiğini” ileri sürdü. Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da konuyla ilgili olarak, “Dolmabahçe’de açıklama şekli bile hangi koltuklarda kimin oturacağı bilgisi Cumhurbaşkanı’na verildi” demişti. Yeni parti hazırlığı içinde olan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” sözleriyle başlayan tartışma, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’na mesaj olarak yorumlanan “Hafıza kayıtlarımızın içerisinde olanları da vakti geldiğinde paylaşacağız. Bu hafıza kaydının içerisinde çok şeyler var” çıkışıyla yeni bir boyut kazandı. Davutoğlu’na yakın isimler, Erdoğan’ın “hafızadaki kayıtlar” çıkışını “Havuçla kandıramadığını sopayla korkutmak istiyor” diye yorumladı. Erdoğan’ın bir elinde ha ?DOLMABAHÇE’DE NE OLMUŞTU Çözüm süreci sırasında, 7 Haziran seçimlerinden yaklaşık 3 ay önce, 28 Şubat 2015 tarihinde, AKP ve HDP’lilerin katılımıyla 10 maddelik ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ açıklandı. Toplantıya o dönem AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, HDP’den Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken katılırken, kamuoyuna da toplantının yapıldığı salondan bir fotoğraf verildi. Mutabakatın açıklanmasını izleyen saatlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” açıklamasını yaptı. Erdoğan, daha sonrasında ise “Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda hükümetin başbakan yardımcısıyla şu anda par lamento içinde olan bir grubun yan yana fotoğraf vermesini doğru bulmuyorum” görüşünü dile getirdi. Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da konuyla ilgili olarak “Dolmabahçe’de açıklama şekli bile, hangi koltuklarda kimin oturacağı bilgisi Cumhurbaşkanı’na verildi. Şimdi çıkmış alay eder gibi ‘Şunu kabul etmem, bunu kabul etmem. Efendim bunu doğru bulmuyorum’ demesi bizden önce kendi arkadaşlarına sırt çevirmesidir” demişti. vuç, diğer elinde de sopa olduğunu belirten bu siyasetçiler, yerelde Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ile birlikte hareket edebilecek isimlerin geçişini engellemek için, belediyelerin şirketlerinde yönetim kurulu üyelikleri verildiğini ileri sürüyor. “Davutoğlu ile ilgili hafıza kayıtlarında bir şey olsa şimdiye kadar çoktan trollere servis edilmiş ve Davutoğlu hedef tahtasına konmuş olurdu. Davutoğlu’nun her şeyi açık ve şef faf, bu nedenle zaten ters düştü. Şeffalık ve siyasi etik yasasının çıkarılmasını, yolsuzluğun ve hırsızlığın önlenmesini istedi” diyen Davutoğlu’na yakın siyasetçiler, “Açıklanacaksa herkesin elinde bir şeyler vardır” diyerek Dolmabahçe Mutabakatı’yla ilgili tartışmaları anımsattı. Aynı siyasetçiler, “Dolmabahçe’de kimin nerede oturacağını bizzat beyaz bir A4 kâğıdına Cumhurbaşkanı Erdoğan çizdi” iddiasını gündeme getirdi. l ANKARA HKP’den suç duyurusu Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), “Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” sözleri nedeniyle eski Başbakan Ahmet Davutoğlu hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Gazetemizin iki gündür verdiği haberlerin de delil olarak eklendiği dilekçede, Davutoğlu hakkında “anayasayı ihlal, terör, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” maddelerinden işlem yapılması istendi. 36 ÖDP’liye ‘Bardakçı’ soruşturması başlatıldı! Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) üyesi 36 kişi hakkında, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKPC) ve Devrimci Gençlik (DevGenç) üyesi Ulaş Bardakçı’nın mezarı başında yapılan anmaya katıldıkları gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. ÖDP’liler “terör propagandası yapmak” ile suçlanıyor. ÖDP’den yapılan açıklamada, ifadeye çağrılan ve haklarında soruşturma başlatılan kişiler arasında başkanlar kurulu üyesi, il ve ilçe yönetim meclisi üyelerinin de olduğu belirtildi. Açıklamada, soruşturmanın nedeninin, 19 Şubat 2019’da, Ulaş Bardakçı’yı mezarı başında anmak olduğunu ifade edilerek şöyle denildi: “Terör ör gütü propagandası yapma suçlamasıyla açılan soruşturma bir işgüzarlıktan başka bir şey değildir. Ortaya koydukları iddialar, ileri sürdükleri gerekçeler nasıl bir çaresizlik içinden olduklarının kanıtından başka bir şey olamaz. Açıklamaya dahi gerek duyulmayacak kadar aleni gerçek şudur ki, Ulaş Bardakçı ve geçmişte kaybettiğimiz devrimcileri anmak asla suç olamaz, suç sayılamaz, terörle anılamaz. Bu vesileyle başta Ulaş Bardakçı olmak üzere emperyalizme karşı ülkemizin bağımsızlığını, sömürüye karşı emekçi halkın özgür geleceği için mücadele etmiş tüm devrimcileri bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyoruz. Mücadeleleri sürecek.” l Haber Merkezi ÇEVRECİLER TEPKİLİ Dere yatağına yapılan lojmanları Erdoğan açtı! ÖMER ŞAN Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rize’nin Güneysu ilçesinde çevrecilerin tepki gösterdiği bir açılışa imza attı. Erdoğan’ın açılışını yaptığı lojmanların sel ve heyelanlara karşı önlem alınmadan dere yatağının ortasına yapıldığını belirten çevreciler, bölgede geçmişte yaşanan felaketlerden ders alınmadığına dikkat çektiler. Adına “Güneysu Konakları” denilen lojmanların açılış töreninde konuşan Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Vakfı tarafından inşa edilen Güneysu Konakları’nın, 200 milyon liralık yatırımla hayata geçirildiğini, resmen hizmete açılan bu konakların şehre ve ülkeye yakışan bir eser olduğunu söyledi. Erdoğan’ın büyük övgüyle bahsettiği RTEÜ personeli için yapılan 31 bloklu lojmanların, dere yatağının tam ortasına inşa edilmesi tartışma yaratmıştı. HDP’Lİ SARUHAN OLUÇ: Sivil itaatsizliğe devam edeceğiz İLAYDA KAYA bir suçla karşı karşıyayız ve gö HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, HDP’li Di rüşmelerimizi sürdüreceğiz. n Kayyım atamalarına tepki gösteren yurttaşlar eylemleri yarbakır, Van ve Mardin bü ni sürdürüyor. Bu süreç nere yükşehir belediyelerine yapı ye kadar gidecek? lan kayyım atamalarına kar Biz kayyım atamalarını “hu şı yurttaşların tepkilerini gös kuksuz” olarak görüyoruz. Poli tereceğini ve sivil itaatsizlik sin orantısız güç kullanmasına eylemlerini sürdüreceklerini Saruhan Oluç rağmen sivil itaatsizlik eylemleri söyledi. Muhalefetin “demok miz sürecek. Geniş bir sivil itaat rasi mücadelesine” sahip çıkması gerek sizlik dönemi yaşanması gerekiyor. Çün tiğini kaydeden Oluç, sorularımıza şu ya kü bu iktidar her türkü hukuku ortadan nıtları verdi: kaldırmış vaziyette. n Birçok ilde dayanışma ziyaretle n Bu tepkiler, protestolar sonunda ri yapıyorsunuz. Bu ziyaretler devam HDP istediğini alabilecek mi? edecek mi? Mesele HDP’nin istediğini alması de Ziyaretlerimizde sorunları dinliyoruz, ğil, Türkiye’deki tüm demokrasi güçleri kayyımla ilgili düşüncelerimizi de payla nin bu konuda bir sonuç elde etmesidir. şıyoruz. Hukuksuz ve hukuku çiğneyen İçişleri Bakanı, “Hakkında soruşturma ağır bir suç olduğuna dair görüşlerimi var” diyerek, Ankara Büyükşehir Beledi zi aktarıyoruz. Türkiye’nin imzaladığı de ye Başkanı’nı, İstanbul Büyükşehir Bele mokratik sözleşmelere aykırı olduğunu diye Başkanı’nı görevden alabilir. Dola anlatıyoruz. Bunun karşısında nasıl bir yısıyla mesele sadece Diyarbakır, Mar mücadele sürdüreceğimizi söylüyoruz. din ve Van değil. Meseleye daha köklü Tabii sivil toplum kuruluşlarını da daya bir demokrasi mücadelesi olarak bakmak nışmaya davet ediyoruz. Çok ciddi bir da gerekiyor. O yüzden de herkesin ortak yanışma da var. Görüşmelerimizde bunu bir dayanışma altında toplanmasının çok görüyoruz. Yapılan kayyım atamaları Tür önemli olduğuna inanıyoruz. AKPMHP it kiye demokrasisini ilgilendiren bir mese tifakı karşısında güçlü bir siyasal muhale le. Sadece Kürtleri ve HDP’yi ilgilendiren fet ancak bir arada olduğumuzda örülebi değil. Demokrasiye karşı işlenmiş büyük lir. l İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle