24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 28 AĞUSTOS 2019 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY Erkekleri olgunlaştırmak Erendiz Atasü Emine Bulut’un anısına saygıyla Kimi erkeklerin kadınlara yaklaşımı sorunlu. Psikanaliz bunun kökenlerini “iğdiş edilme” kaygısında ve erkek çocuğun yaşamının ilk dönemlerinde annesine olan müphem duygularında buluyor. Kimileri soruyor: Kadınların zalim egemenler olduklarıyaşanıp yaşanmadığı belirsiz eskil çağlarda, erkekler böyle cezalandırıldılar mı? Kadınların erkekleri iğdiş etmesine ne hacet! Erkeğin erkeğe uyguladığı tarihsel zulmün ayrılmaz parçasıdır iğdiş edilme! Uzağa gitmeye gerek yok, Osmanlı sarayına bakalım: Harem ağaları nedir? Avrupa’da, beylerin kulakları, oğlan çocuğuna özgü o tatlı sesten mahrum kalmasın diye yüzyıllarca sürmüş “kastre’’ (yani iğdiş edilmiş) şarkıcılar (castrato) geleneği nedir? Hiç kendimize soruyor muyuz, ne kadar armağanlarla, onurlarla onarılsa da sünnet, küçük bir çocuğun bilinçaltına nasıl etki eder? Ülkemizde, ne biyoloji ve psikoloji ne edebiyat sevildiği için, “insan’’ olmanın içimizde kanayan yaralarına yabancı yaşıyoruz. Uygarlık ve vahşet Öte yandan, uygarlığın temelinde vahşet var, yani kaba güç! Uygarlaşma en yalın tanımıyla kaba güçten uzaklaşmaktır. Öte yandan, her uygarlık mensubu olduğu dinden büyük ölçüde etkilenir. İnsan topluluklarına yön ve şekil verme amacındaki dinlerin ve uygarlıkların anlaşılabilir nedenlerle cinsellikle sorunları olmuştur. Hıristiyanlık cinselliği birincil günah ilan ederken (bugün için geçersiz bir yaklaşım) Müslüman kültürler erkeğin arzusunu ve öfkesini adeta doğa emri hatta afeti kabul edip, kadını bu alanda erkeğin doğal eşi olarak görmemişlerdir; ve İslam hukuku dört eşe cevaz vererek, kadını mirastan mahrum bırakarak, mahkemede kadının tanıklığıy la erkeğinkini bir tutmayarak kadının ikincilliğini deyim yerindeyse ‘’güvenceye’’ alır! Toplumun gözünde kadın bireyin kıymeti erkeğinkinin dörtte birine inmiştir; çeyrek konumdan, hayatın bütün öfkesinin boşaltılabileceği bir lavaboya ya da cinsel eylemi kolaylaştırıcı bir cisme dönüşmek pek kolaydır. Kadının ‘’insan’’ kimliğinin göz ardı edilip kullanılıp atılacak ya da parçalanacak bir eşya yerine konduğunu hiçbir kitap yazmaz; ama bu zehirli gerçek toplumun hepimizin soluduğu atmosferinde dolaşır ve her bireyin sinir sistemine ulaşır. Emine Bulut’un yürek parçalayan katlinden sonra, sayın Cumhurbaşkanı, üstümüze düşeni yapmaya hazırız, demiş. Sayın Cumhurbaşkanı zeki bir insan. Neyin yapılması gerektiğini herhalde görüyordur. Öncelikle partisine mensup siyasilerin kadınları aşağılayan, kötüleyen, alaycı söylemlere son vermeleri gerek. Malum, yöneticiler güzel dilimizin de ima ettiği üzere (imam aksırırsa, cemaat zatürree olur) yönetilenlere örnek oluştururlar. Vakalar kendisinin hatırında kalmamışsa, internette bol miktarda kayıt bulabilir. AKP mensupları için acilen bir kadın erkek eşitliği semineri düzenlenmelidir. Önemli bir diğer önlem budur. AKP liler, dinden bahsetmeden edemiyorlarsa, şekilci bir dindarlığı değil, bütün dinlerin ana ve soncul amacı olan “iyi insan olmayı’’ söylem ve eylem olarak öne çıkarmalıdırlar; kendilerinin de iyi örnek oluşturmalarının gerekliliği hususunda aydınlatılmalıdırlar. “İyi insan’’dan kasıt, diğer insan kardeşlerini ve yuvamız olan doğayı incitmeyen insandır! Hukuk cihetinde de yapılacak işler var. Cedaw ve İstanbul Sözleşmesi gibi, imzacı devletlerde yasa yerine geçen, kadınları koruyan Birleşmiş Milletler sözleşmelerini kaldırmaya teşebbüs etmek yerine onları işletmek gerekir! Kadın katillerinin duruşmalarda takım elbise giyip kravat takmalarının iyi halden sayılması gülünç ötesidir; böyle hukuki komedilere hiç gerek yoktur. Sadece okulla olmaz Ülkemizin erkek kitlelerinin kadının da tıpkı erkek gibi tüm bir insan olduğunu, onun da arzularının, seçimlerinin ve kararlarının olacağını içselleştirebilmeleri gerek. İnsan olmanın varoluşsal yaralarını inkâr etmenin hiçbir şeyi çözmediğini, yaralarımızla hoş geçim kurmanın zorunluluğunu; acılarımızı, kutsadığımız ailenin kapalı kutusunda birbirimize ödetmenin hiçbir derdi tedavi etmediğini, bireyler olarak hepimizin öğrenmesi gerek. Eğitim sadece okulda olmaz. Erkek kitlelerinin yoğun olduğu yerlerde, hayata saygıya ve kadınerkek eşitliğine dair pekâlâ eğitim yapılabilir. Nerede yoğun erkek kitleleri? Yanıt açık! Camide ve orduda! Fabrika diyeceğim ama, ülkede kaldı mı emin değilim! AKP’li sayın yöneticiler buyurun işbaşına! Cami de elinizde ordu da! olaylar ve görüşler TSK’de ölümcül dönüşüm V. Murat TULGA (E) KurMAY AlbAY “Bu darbenin önünü alabildim, bundan sonraki için böyle bir garanti veremem...” Bu cümleler, 24 Şubat 1981 günü, yani İspanyol demokrasisinin yaşadığı en ciddi darbe tehdidinden bir gün sonra İspanya Kralı Juan Carlos’un siyasi liderlere söylediği sözlerdi.(1) İspanya’nın son 250 yıllık siyasi tarihinin başarılı başarısız 150 darbe girişimi ve planıyla dolu olduğu düşünülürse İspanya’da ordu ve sivil ilişkilerinin önemi ve bu ilişkinin İspanya siyasi tarihini nasıl etkilediği konusunda hem fikir oluruz. İspanya’da ordunun rolü yüzyıllar boyunca bir evrim göstermedi. Baskıcı bir yapıya sahip İspanyol ordusu, daima “iç düşman” arayan bir güç olarak gelişmiş, statükocu, siyasi yaşama yön veren ve kendisini ülke politikasının hamisi olarak gören bir kurumdu. Bu durum Diktatör Franco’nun 1975 ölümüne kadar sürdü. Franco hayatta olduğu sürece herkes demokratikleşme için tek yolun ordunun onayını almaktan geçtiğini düşünüyordu. Ancak ordu, yapısı ve tabiatı gereği demokratik rejime geçiş konusunda toplumda en isteksiz kesimdi. Ortaya çıkarılan çeşitli darbe planları ve 1981’deki darbe girişimi bir yana, siyasi politikacılarla askeri çevreler arasında sık sık sürtüşmeler bu isteksizliği açıkça sergiliyordu. 1982 seçimlerinde Sosyalist Adolfo Suarez kazandı, icraat listesinin hemen başına; ETA terörünü frenlemek ve ordunun gücünü denetim altına almak konularını koydu. Bu kapsamda, sivil iktidarın askeri güçler üzerinde üstünlüğünü kurmaya çalıştı. Kolları sıvadı ve ordu ile ilişkileri düzenleyen bir dizi reform girişimine soyundu. İspanya’da ordu reformu Reform sürecinde iki temel prensip üzerinden yol alındı. İspanyol ordusu üzerinde sivillerin otoritesi sağlandı, ordunun darbe girişimine set çekecek yeni bir organizasyona gidildi. Bu kapsamda, İspanya’nın daha önceki asker kökenli Savunma Bakanı geleneğine son verildi. Sosyalist hükümet döneminde bir sivil atandı. 1984’te çıkarılan bir yasa ile kuvvetler arasında bölüştürülmüş yetkiler savunma bakanının elinde toplandı. Ordu harcamaları, silah alım satımları, ordu mensuplarının tayinleri, kariyerleri üzerindeki tek karar mercii bakan oldu. Terfiler ve tayinler kontrol altına alındı. “META Planı” adı verilen bir plan çerçevesinde ordunun modernleştirilmesi hedef alındı ve bu konuda büyük bir modernleştirme gerçekleştirildi. İspanya Silahlı Kuvvetlerinin 9 askeri bölgeye dayalı konuş durumu 5 bölgeli bir konuş durumuna indirildi. (Dokuz’lu konuş yapısı darbe durumunda ülkenin önemli 12 kentinin işgalini kolaylaştırıyordu.) Jandarma Komutanlığı ilk kez genel müdür seviyesinde bir sivile bağlandı. Bir yandan ordu içerisindeki general ve yüksek düzeyli ordu mensuplarının sayısı azaltılırken bir yandan ordunun modernizasyonu sağlandı. Bunu yaparken altını çizerek İspanya’daki sürecin metodunu belirtelim: n Doğal bir geçiş süreci, “geçmişten şiddetli kopuşa” tercih edildi. n İspanya’da bütün bunlar askerleri aşağılayarak yapılmadı. n Köklü dönüşüm ikna gü YAŞ’ın özeti Anıtkabir’de çekilen fotoğrafta saklıydı aslında. Cumhurbaşkanı en önde, Siviller onun arkasında ve askerler arkaya atılmış, görünmüyorlar bile. cüyle ordunun rolünün demokrasiyi bastırmak değil, ülkeyi dış düşmanlardan korumak olduğunu izahta başarı ile sağlandı. Kısaca reform yapılırken demokrasi kuralları işletildi, askerlerle diyalog öne çıkartıldı, sonuçta silahlı kuvvetler de bunun makul bir sürec¸ olduğunu ve milli savunma için olumlu olduğunu anladı. AKP’nin Türkiye’de TSK Reformu İspanya’yı şimdi bir kenara bırakalım ve ülkemize gelelim. İspanya ve Türkiye siyasi tarihi birçok konuda benzerlikler gösteriyor. Terör belası ve askeri vesayet ile uğraşmak gibi. Ülkemizin temel sorunları gibi. Farklılıklar da çok tabii ki. Başta İspanya’da sembolik bir kral olması ve özerk yapılar gibi. Ülkemizde en son 15 Temmuz hain girişimini de karşılaştırmada ülkemiz açısından bir yana muhakkak yazmalıyız. Ülkemizde son bir Yüksek Askeri Şura (YAŞ) yaşandı ve bu YAŞ yorumlanmaya çalışılıyor. YAŞ’ın özeti Anıtkabir’de çekilen fotoğrafta saklıydı aslında. Cumhurbaşkanı en önde, siviller onun arkasında ve askerler arkaya atılmış, görünmüyorlar bile. Genelkurmay Başkanı görünmek için yandan kafasını çıkarmış. Çok yadsımamak gerekiyor. TSK’ye İspanya’da olanlar oluyor aslında adım adım. AKP’de aynı temel yol haritası üzerinden gidiyor, sivillerin askeri güç karşısında otoritesinin somutlaştırılması ve TSK’nin yapısının değiştirilmesi. Fakat uygulanan metodun anafikri farklı. Sonuç da göreceğiz. TSK’yi dönüştürme kontrol formu Hal böyle olunca ülkemizde olanları İspanya’da gerçekleştirilen ordu reformunu baz alarak bir kontrol formuna göre analiz edelim. Bu kontrol formuna göre TSK’yi kontrol altına alma konusunda AKP iktidarı bayağı yol almış görüyor. Birlikte irdeleyelim. Sivil otoritenin askeri güçler üzerindeki üstünlüğü sağlandı mı? EVET. n Milli Güvenlik Kurulu ve YAŞ yapısı değiştirildi. Öyle ki yapılma tarihleri ve süreleri bile değiştirildi. Ülke gündeminden önemsiz bir yer tutacak biçimde kısa, renksiz bir hale getirildi. n Bu yüksek kurullarda karar alma mekanizmaları siviller lehine oluşturuldu. Oy çoğunluğu sivillere geçti. n Askeri yapı Milli Savunma ve İçişleri bakanlarına bağlandı. Bakanlar önde artık, askerlerin ne sesi çıkıyor, ne de esamisi okunuyor. TSK’nin teşkilat ve personel yapısı değiştirildi mi? EVET. n Askeri liseler, hastaneler ve mahkemeler kapatıldı. Askeri fabrikalar özelleştirildi. n Harp Okulları ve akademiler Savunma Üniversitesi altında toplandı. Öğrenci seçme, seçilme, eğitim ve öğretim yapısında köklü değişikliklere gidildi. n Askeri okul ders müfredatları ve bu okullara öğrenci seçimi tamamıyla kontrol altına alındı. n Askerlik Kanunu değiştirildi. Zorunlu hizmetten bedelli ve profesyonel bir sisteme evrilen yeni sistem getirildi. n Askerlerin atama, terfi sistemleri komple yeniden düzenlendi. Rütbelerde bekleme, emeklilik süreleri değiştirildi. n Ayrıca Genelkurmay ve kuvvet komutanlıkları arasındaki sıkı emir ve komuta bağı kopartıldı. Cumhurbaşkanı ve bakanların, gerekli gördüklerinde kuvvet komutanları ile bağlılarından doğrudan bilgi alabileceği ve bunlara doğrudan emir verebileceği, verilen emrin herhangi bir makamdan onay alınmaksızın derhal yerine getirileceği de karara bağlandı. Dönüşümde Son Nokta ve Sonuç Bunlar, belirgin değişiklikler. İspanya’da olanlardan noksan kaldı mı? Kalmıştı. General ve amiral sayılarının düşürülmesi de son Yüksek Askeri Şura’da yapıldı. Bu konuyu da artık yapılanlar grubuna dahil etmek gerekiyor. AKP tarafından ne kadar orgeneral, oramiral var, o kadar sorun var prensibinden hareketle orgeneral ve oramiral sayıları asgari miktarda tutuldu. Yani bir nevi orgeneral rütbesinde tasfiyeye gidildi. Ordu komutanlıklarına korgeneral atandı. Bu YAŞ’ın en önemli sonucu buydu. Orgeneral ve oramiral sayılarının azaltılması. Bu kararı TSK’nin yeniden organize edilmesiyle birlikte okumak gerekiyor. Küçültülmüş TSK KKK’de dört ordulu bir yapı var. 1’inci, 2’nci, 3’üncü ve Ege Ordusu. Yeniden organizasyon deyince ordu sayılarının azaltılması ve Doğu ve Batı bölge komutanlıkları gibi yeni bir teşkilatlanmaya gidilmesi akla geliyor. Küçültülmüş bir TSK. Bu daha önceleri fikir bazında gündeme gelmişti. Ordu olmayınca orgeneral de olmayacak. Sadece kuvvet komutanları orgeneral olacak ve bölge komutanları daha ast rütbedeki komutanlardan (en üst korgeneral seviyesi) oluşacak. Bu şekilde kontrol edilebilir küçük bir yapı, az orgeneralli ve daha ast rütbeli generallerden oluşan yeni TSK. YAŞ böyle okunmalı. Bu bir tahmin ama yakın zamanda karşımıza pat diye düşerse şaşırmayın diye belirtiyorum. Yazıyı İspanya metodunun sonuçlarını ülkemize uyarlayarak bitirelim. Son tahlil de: 1. TSK’nin reformunda doğal bir geçiş süreci yaşanmadı, geçmişten şiddetli kopuş tercih edildi. TSK’nin her konuda fabrika ayarlarıyla oynandı. 2. TSK’deki dönüşüm askerlerden adeta hınç alarak yapıldı. Siyasi iktidarın FETÖ ile birlikteliği kumpas davalar sürecini getirdi ve sonrasında yaşanan süreç TSK’yi adeta yerin dibine soktu. TSK’de tahribat büyük oldu. 3. köklü dönüşüm 15 Temmuz hain darbe girişiminin sonucunda yaşandı. Demokratik uzlaşı kuralları is¸letilmedi, olağanüstü hal koşullarının olduğu bir ortamda KHK ile düzenlemeler yapıldı. Dönüşüm kanlı oldu. Görüldüğü üzere İspanya’da ve ülkemizde kullanılan metot çok farklı. Türkiye’de silindir gibi ezen, uzlaşıdan uzak, geri dönüşü zor ve ayarları tümden bozan bir metot var. Hal böyle olunca geriye bir kaç soru kalıyor. Peki, askerler ne kadar ikna edilebildi? FETÖ, TSK’den ne kadar temizlendi? Tüm bunlar reform sürecini nasıl etkiler? (1) “Bir Kanlı Gül”, İspanya” Nilgün CERRAHOĞLU, Tekin Yayınevi, 1987
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle