18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 14 AĞUSTOS 2019 ÇARŞAMBA [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ABD’nin tek kutuplu dünya bozgunu... ORHAN ÖZKAYA Yazar ABD’nin tek kutuplu dünya inşa etme stratejisinin iflasından sonra kaybettiği ve arka bahçesi olarak uzun yıllar boyunca sömürdüğü Latin Amerika, yeniden kuşatmaya tabi tutularak boyunduruk altına alınmaya çalışılıyor. Brezilya ve Arjantin’in düştüğü durum ortada; ABD, kazanılan bağımsızlık mücadelelerini geri püskürtmenin tuzaklarını döşüyor. Kendi işbirlikçi yönetimlerini iktidara atayarak eski dönemi canlandırmayı amaçlıyor ve bu yolda da geçici de olsa başarılı dönüşümler sağlamış bulunuyor. İşte son olarak, Venezüella’da yapmaya çalıştığı ve Latin Amerika’nın uyanışının önünü kesebilmek için kurduğu tuzaklar her şeyi açığa çıkarıyor. Venezüella Meclis Başkanı Juan Guaido’yu kullanarak, bir grup askeri ihanete alet ederek ülkenin düzenine müdahale etmek ve hatta ülkeyi işgal etmeyi gündeme getirmek, gücün üstünlüğünün şımarıklığı ve emperyalizmin klasik yöntemi sayılır. Çin’in Venezüella’da elde ettiği mesafe Tarihin çöplüğünde kalmış bir tehdidi yeniden değerlendirmek akıl işi değil. Daha önce kendisine Afganistan, Irak, Libya ve Suriye işgallerinin neye mal olduğunu görmemesi, artık dünyanın çok kutuplu seçeneğe geçtiğini kabul etmemesi, Vietnam’la başlayan yenilginin ve çöküşün sürmesinden başka bir seçeneğinin kalmadığını anlamaması insanlık adına büyük bir kâbus... Bütün bu durumlar devam ederken ABD, Çin’in Latin Amerika’da yaptığı yatırımların önüne geçebilmek ve enerji savaşlarını kendi çıkarları doğrultusunda yürütebilmek için ödün vermeden baskısını artırmaktan başka seçeneğinin olmadığı görüşüne saplanıp kalıyor. Bu emperyalist emelleri onun, Ortadoğu bataklığına, Latin Amerika ve Afrika enerji alanlarında yenilgiden yenilgiye uğramasına neden oluyor. Çin’i kuşatabilmek için İran’ı da hedefe koymaktan dahi geri durmuyor. Rusya’ya karşı Ukrayna ve Balkan ülkelerinde kurduğu tuzaklar işe yaramadıkça hırçınlığı devamlı artıyor. Son olarak Trump’ın İran’ı vurma ve işgal etme senaryosunun ne kadar kritik bir ikilem içerisinde olduğunun göstergesi...        Tek kutuplu dünyanın yıkılması ve kendisine güven duyan, ezilen ulusların umutlarının tükenmemesi gerekmektedir. Artık ABD’nin ‘şahinleri’ kendilerine eskisi gibi dünyanın ezilen uluslarına karşı çizmeleriyle çiğneyebilecekleri bir ortam bulamıyor. Çin, kredi olanakları yönünden Venezüella’ya oldukça olumlu yaklaşıyor. Bu olanak 60 milyarı buluyor... Yine Venezüella’ya komşu eski İngiliz sömürgesi Guyana’nın “Yeni Ekonomik İpek YoluKemer ve Yol Projesi”ne katılmasını desteklemesi, Washington’da rahatsızlık yaratılmasına neden oluyor. Çin’in BrezilyaGuyana arasında geliştirilmiş karayolu inşa etmesi ve bu yolun Brezilya’nın Panama Kanalı’na olan mesafesini binlerce mil kısaltarak erişime etkinlik kazandırması ayrı bir imkân yaratıyor. Bütün bunların yanında küçücük Guyana’nın derin su limanı inşa etme görüşmeleri yapması dikkatlerden kaçmıyor ve özgüveninin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Ayrıca karayolu taşımacılığını Venezüella’nın Brezilya ile sınır bölgesi olan Amazon’a kadar ulaştırarak burada bulunan maden zenginliklerini değerlendirmek istemesi... Böylece Panama Kanalı’nı da kullanarak Amazon güzergâhını da geçen bu liman yolunu Çin limanlarına kadar ulaştırmak... Yani gemi taşımacılığını daha da canlı hale getirerek bölgenin ekonomik yönden kalkınmasına katkı sağlamak... Washington, Venezüella ve İran da panik içerisinde   Çin’in büyük bir sessizlik içerisinde ve sakince Küba, Venezüella ve Venezüella’ya komşu olan Guyana’da ekonomik varlığının artması ve Panama’da stratejik gelişmelere imza atması, Washington’un paniğe kapılmasına neden oluyor. Rusya’nın Venezüella Devlet Başkanı Maduro’ya destek amacıyla uçak dolusu askeri danışman göndermesi ve Trump’ın çılgınlığına karşı çıkarak hukuka uygun davranmasını belirtmesi saldırganlığın püskürtülmesinde etkili olmuştur. Ayrıca Küba, Maduro’ya destek olarak binlerce doktor ve sağlık malzemesi, elemanı yanında çok geniş çaplı askeri yardım temininde bulunmaktan çekinmemiştir. Washington yönetiminin; Çin, Rusya ve Küba destekleri ve tahkimatlarının artması karşısında endişelerinin artması yadırganacak bir tutum sayılmaz. Bu arada Hindistan’ın bu mücadeleye destek çıkması ve ABD’nin İran işgaline karşı uluslararası hukuka saygı duyulmasını istemesi de eklenince, artık “tek kutuplu dünya” serüveninin bittiğinin göstergesi sayılır. Çin’in Panama’ya ait Margarita Ada Limanı’nı satın alması Çin, böyle bir ada limanını alarak dünyanın en büyük limanlarından birine sahip oldu. Böylece dünya çapında mal dağıtım merkezlerinden birini eline geçirdi. Bunun üzerine, dünyanın en büyük altyapı ve mühendislik firması sayılan China Communication Construction Corporation devreye girerek ABD’nin öfkesinin tetiklenmesine neden oldu. Daha önce Tayvan’ı tanıyan Panama, bu tutumunu değiştirerek tanımaktan vazgeçti. Bu gelişmeler olurken, Panama Devlet Başkanı Juan Carlos Varela, “Kemer ve Yol Girişimi”ne destek olmak amacıyla resmi görüşmelere katılmak için Çin’de Şi Cinping’le buluşması ve Şi Cinping’in buna karşılık verme si, ilişkilerin boyutunun nerelere kadar uzanacağının işaretlerini taşıyor. ABD’nin en büyük rahatsızlık duyduğu ve göçmen siyasetinin temel unsuru haline gelen Meksika’nın yeni sosyalist cumhurbaşkanı Andres Manuel Lopez Obrador tarafından, “Kemer ve Yol Girişimi”ne katılmayı düşündüğünü açıklaması, bardağı taşıran ve Washington’un öfkesini iyice tetikleyen gelişmeler olarak görülebilir. Ancak unutulmaması gereken husus, Çin’in Panama ve Orta Amerika ülkelerindeki yatırımlarında, o ülkelerin onayını aldığı açık bir gerçektir. Bu bağlamda inşa edilmesi planlanan yüksek hızlı demiryolu projesi ile Panama Kanalı’na ulaşım kolaylaşmış olacak ve böylece Çin’e yapılacak ihracat tüm Orta Amerika’ya yayılmış olacaktır. Çin, sağlamış olduğu bu hamleleri ABD’nin emperyalist baskılarına karşı korumak zorunda. Antiemperyalist ülkelerin güvencesi ‘çok kutuplu dünya’dır Tek kutuplu dünyanın yıkılması ve kendisine güven duyan, ezilen ulusların umutlarının tükenmemesi gerekmektedir. Bu örgütlenmenin daha sıkı tutulması kaçınılmaz olmalı ve emperyalizmin aldığı darbeler büyüyerek sürmelidir. ABD’nin tek kutuplu dünya inşa etme hayalleri, tarihin çöplüğüne atılmış durumda. ABD halkı, savaşın kendilerine neye mal olduğunu Vietnam yenilgisinde yaşadı; Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de insanlık adına yaşananlara isyan ettiler ve çocuklarını savaşta yitiren anneler ayaklandılar, ülkenin bütün annelerinin bu isyana dahil olmalarını sağladılar ve yönetim eski saldırganlıklarını sürdüremez duruma düştü. Artık ABD’nin “şahinleri” kendilerine eskisi gibi dünyanın ezilen uluslarına karşı çizmeleriyle çiğneyebilecekleri bir ortam bulamıyor. Mazlum ülkeler, artık kendilerinin destek bulacakları “çok kutuplu bir dünya”nın unsurları olma olanağının özgüvenine kavuşmuş oldular. Çin, Rusya, Hindistan ve hatta Almanya bu cephenin güvencesi olmanın onurunu yaşamakta, son olarak Venezüella ve İran’ı işgale kalkışan ABD’ye karşı antiemperyalist mücadelelerin güvencesi olmayı sürdürüyorlar.    Kaynak: TurqueDiplomatique, Haziran, 2019, sayı:122. YAŞAMI YEŞERTEN DÜŞLER NUSRET ERTÜRK Düşler, yaşamın çiçekleridir. Bu çiçekler geleceği belirleyecek, biçimlendirecek tohumları taşır. Değişim düşle başlar. İnsanları ve toplumları büyük kılan düşleridir. Bin asker bulmak kolaymış da, bin askere bir komutan bulmak güçmüş. Komutanı, komutan yapan düşleridir. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu yolunda dünyada eşi görülmemiş, iyi düşünülmüş bir düştü. Ardından dünyanın parmakla gösterdiği onurlu, başı dik, saygın, çağdaş, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu... “Aya Yolculuk” adlı yapıtını Jules Verne, 1865 yılında yazmıştı. Yazar, o güne değin hayal edilemeyen, yapılması güç bir işi eseriyle ileri sürüyordu. İnsanoğlunun Ay’a ayak basması, bundan 104 yıl sonra, 1969 yılında gerçekleşiyordu. Hezarfen Ahmet Çelebi, 1632’de Galata Kulesi’nden ilk uçuşunu yapar. Boğaz’ı uçarak geçer, 3 bin 358 metre uçuşla Doğancılar Meydanı’na iner. O güne göre, inanılması güç bir düşü gerçekleştirmiş olmasına karşın, Çelebi bunun karşılığını canıyla öder! Bu olay Osmanlı’da bilimin durumunu en açık bir biçimde gösteriyor, yaşamın yeşermesine izin verilmiyordu. O yasakçı anlayış, 1450 yılında Almanya’da bulunan matbaayı üç yüz yıla yakın süre ülkemize sokmamıştır. Daha nice buluşlar gibi... “Bir kitap okudum, yaşamım değişti” sözünü önemserim. Kitaplar, yeni düşlere ışık tutan en yakınımızdaki güvenilir kaynaktır. Değişimin örneklerini yaşayarak çok görmüşüm. Bilim ve sanat yeni düşlerin folluğudur. Bilimi, sanatı daha doğmadan boğmak isterler düşlerin düşmanları. Bir sanat ese rini yasaklamaları bunun içindir. Türkülere, heykellere, tiyatrolara yasaklar uygulanıyor. Gün geçmiyor ki bir yasak haberi gelmesin. İlkokul öğrencisinden lise sondakine değin ortak bir soru yöneltirim: “Gelecekte ne olmak istiyorsunuz” diye. İlkokul öğrencilerinin bir şeyler söylemelerine karşın liselilerin büyük bölümünün kararsız kalmaları beni düşündürüyor. O gençlerin düşleri çalınmış olmasın? Kişilerin düşlerinin çalınması acı bir olaydır. Gece karanlığında tüm ışıkları söndürmeye benzer, önünde adım atacak yeri göremez. Köleye sormuşlar: “Özgür olsan, önce neye sahip olmak istersin?’’ Köle anında yanıt vermiş: “Çok kölem olsun isterim!” Kölenin sözüne düş denmez, “çüüş” denir. İstediğimiz, özlediğimiz dünya düşle kurulur. İnsanı düşleri zengin yapar. Büyük işler, büyük düşler sayesinde var olur. Ekmeğin hayalini kuramayan aç kalır. Her düş, yaşamın bir yapıtaşıdır. Kişi, düşleri kadar özgürdür. Yaz kızım “Yaz kızım” kalıp sözü, yargıçların Türk milleti adına alınan kararı, kadın olan yazıcıya “hazırlan” anlamında bir buyruktur. Ben de “yaz kızım” diyorum şimdi: “Yaşamı yeşerten düşleri engellemek, onları ortadan kaldırmak, yok saymak insanlığa karşı işlenmiş, bağışlanmaz suç sayılmasına. Geri gidişlere ortam hazırlayacak eğitim yöntemleriyle oynamaya izin verilmemesine. Laiklik ya vardır ya yoktur. Laiklik, çağdaşlığın giriş kapısıdır. Laiklik olmayan yerde özgür düşünceye, düşlere yaşam hakkı tanınmayacağının bilinmesine...’’ Yeni sömürgecilik ve Türkiye DOÇ. DR. AYŞE ATALAY Emekli Öğr. Üyesi Batı’da kapitalist düzenin kurulması, yeni üretim araçlarını devreye sokmakla gerçekleşmiştir. Bu da beraberinde üstyapı kurumları ve ideolojide değişimi gerekli kılmıştır. Kapitalizm feodaliteyi tasfiye ederken yeni bir kültüre, yeni bir emek sömürüsüne dayanmak zorunda kalmıştır. Kapitalist ekonomik düzen için bu emek sömürüsü varlık yokluk sorunuydu. Feodalitenin mutlak otoritesinin tasfiyesi, siyasaldüşünsel düzlemde parlamenter rejim, koşulsuz boyun eğen kul yerine sorumlu yurttaş, ulusal orduların kurulması yoluyla inşa edilmeye çalışılmıştır. Tekelleşen sermaye Sanayi Devrimi’nin sonucu olarak da endüstrileşmeyle birlikte kitlesel üretime geçilmiştir. Bu durum ise ekonomik aktörler arasında acımasız bir rekabete yol açmış oluyordu. Görünürde ekonomi liberal ekonomiydi. Ancak rekabetin kızışmasından sonra ekonomik aktörlerden biri olan sermaye tekelleşmeye başladı. Sermaye artık ait olduğu ülkenin iç pazarıyla yetinmiyor, daha çok kâr Azgelişmiş ülkelerin sözde burjuva katmanları dışa bağımlıdır. Dolayısıyla da kapitalist ekonominin kâr amaçlı eylemlerine çok çabuk ortak olurlar. etmek için çokuluslu şirketler halinde birleşiyor, dünya çapında hammadde kaynaklarına göz dikiyordu. Böylece ürettiği mamul maddeleri misli misli kârlarla satmak için kendine pazarlar aramaya başladı. Bunun için eğitim ve siyasal bilinci düşük yığınlardan oluşan ve el değmemiş bakir yerüstü ve yeraltı kaynaklarına sahip çoğu azgelişmiş ülkelere yönünü çevirdi. Çünkü geri kalmış ülkelere mamul madde satarak daha çok kazanç sağlamaktaydı. Çeşitli ideolojik ve sosyolojik kanallarla azgelişmiş ülkelerin zihniyet yapısını çok iyi analiz ederek, toplumun sosyal ve ekonomik özlemlerini kendi sömürgecilik amaçları için kullanma yoluna gitmektedir. Gelişememişliğin sonucu Azgelişmiş, feodaliteyi tasfiye edememiş, ulus bilincine erişememiş ülkelerde kâh din ve mezhep farklılıklarını kullanarak, kışkırtarak, kâh etnik farklılıkları ve özlemleri körükleyerek egemenliklerini pekiştirmek istemektedir. Böylece ücretlerin düşük, emeğin ucuz, in san yaşamının değersiz kılındığı geri kalmış ülkeler, kapitalizmin yaşamak için gereksinim duyduğu sermaye birikimi ve ihracı için cazip pazarlardır. Bir yandan kârlarını artırırken öte yandan azgelişmiş ülkeleri kâh borçlandırarak kendi istekleriyle, kâh askeri darbeler yoluyla zor kullanarak kendilerine bağımlı duruma düşürmektedirler. Onlara yardım eden yerli işbirlikçiler ise eğer darbe yoluyla iktidara gelmemişlerse ülke içinde popülist politikalar izleyerek, geri kalmış halkın ne kadar ilkel, çağdaşlıktan uzak özlemleri varsa demokrasi adına ve demokrasiyi kullanarak katmerli bir biçimde sömürmektedirler. Azgelişmiş ülkelerde sözde burjuva sınıfı Batı’daki örneklerin aksine kendi iç dinamiği sonucunda tarih sahnesine çıkmamıştır. Bu ülkelerde burjuva sınıfının kendi yarattığı bir ideolojisi, bilimi, sanatı ve felsefesi yoktur. Bu bakımdan kültürel açıdan da Batı burjuva sınıfının kendi iç dinamiği sonucu geliştirdiği kavramları dışarıdan alır ve hiçbir zaman da içselleştiremez. İnsan haklarından, düşünce ve ifade özgürlüğünden, eşitlikten yanaymış gibi yapar. Bu açıdan bakıldığında azgelişmiş ülkelerin sözde burjuva katmanları dışa bağımlıdır. Dolayısıyla da kapitalist ekonominin kâr amaçlı eylemlerine çok çabuk ortak olurlar. Çünkü sermayenin vatanı yoktur. Onlar için vatan ve cahil kalmasını istedikleri yerli halk sonuna kadar sömürülecek unsurlardır. Sorun daha derin Bu bakımdan cennet ülkemizin doğa harikalarını da kâr etmek amacıyla mahvetmekten kaçınmazlar. Son 20 yıldır halkın içeriden, (ne yazık ki halkımız da çevre bilinci açısından çok yetersizdir) çokuluslu sermayenin dışarıdan el ele vererek gerçekleştirdikleri doğa katliamı bir çevre sorununun çok ötesindedir. Güzel yurdumuzun doğa harikası incilerini yerli işbirlikçilere ve onların yabancı ortaklarına karşı korumak aynı zamanda yeni sömürgeciliğe de karşı çıkmak, bu uğurda savaşım vermek sorunudur. Umarım son doğa katliamları bize özellikle unutturulmak istenen ulus bilincinin yeniden inşasında bir kilometre taşı olur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle