19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 9 TEMMUZ 2019 SALI [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ olaylar ve görüşler Ergenekon kararı: Doğru ama eksik! Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay Onursal Daire Başkanı “Ergenekon" olarak isimlendirilen adalet tarihinin en büyük uydurmakurgu davasında mahkeme beraat kararı verdi. Sanıkların Ergenekon örgütüne üye olduklarına ilişkin kanıt bulunamadığı gerekçesiyle karar verildiği kamuoyuna yansıyan bilgilerden anlaşılmakta. Örgütün varlığının kanıtlanamadığı da ifade edilmekte. Yargıtay tarafından bozulduktan sonra yargılama yeniden yerel mahkemede başlamış ve üç yılı aşkın bir süre sürmüştür. Bozma kararından sonra, Yargıtay kararına uyulmuş olması karşısında beraat kararı dışında esasen başka bir karar verilmesi hukuksal olarak olanaksızdı. Açıklamalı davetiye gönderilip gelen sanıklara bozma kararına karşı diyecekleri sorulduktan sonra karara uyulup Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınarak beraat kararı verilebilirdi. Bu da birkaç aylık bir süre içinde olanaklıydı. Üç yılı aşkın bir süre davanın sürmüş olması bir bakıma geciken adalet anlamına gelmektedir. Böyle bir örgüt yok Öte yandan Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzincan Ergenekon'u olarak adlandırılan türev davada "Ergenekon" isimli bir örgütün olmadığını, sanıkların suç işlemediklerini kararlaştırmış, anı Gerçekten de Türk Silahlı Kuvvetleri, aydınlar, düşünürler, ulusdevletten yana olan bağımsızlık taraftarları topyekun hedef alınmıştır. Medya desteğiyle sistematik olarak baskı kurulmuş ve bastırma harekâtı yapılmıştır. lan davada yapılan temyiz itirazı da Ceza Genel Kurulu tarafından reddedilmişti. Görülüyor ki Ergenekon isimli bir örgütün olmadığı yüksek yargının kararıyla esasen daha önce tespit edilmişti. Ayrıca, Erzincan Ergenekon davasını bir örgütün kurguladığı da anılan kararda açıklanmıştı. Kesinleşen karara göre kurgulayan örgüt FETÖ/PYD örgütü olgu olarak belirlenmişti. Liberallerle ittifak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ise beş yüzü aşkın kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına kararı verildiği bilinmektedir. Bu bağlamda devletin bütün istihbarat birimlerinin Ergenekon isimli bir örgütün olmadığını mahkemeye bildirdiği de bir vakıadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) 24.08.2016 tarihli ihraca ilişkin kararında Ergenekon isimli bir örgütün olmadığının yazıldığı ve kabul gördüğü de bilinmekte. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından düzenlenen “Fethullahçı Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü” iddianamesinde HSYK'nin kararına gönderme yapılarak “Ergenekon isimli bir terör örgütü gerçekten hiç olmamıştır” saptaması yapılmıştır. Hatta iddianamede “Ergenekon komplosu”nun en önemli ayaklarından birisinin cemaatin liberaller ile ittifak oluşturduğu belirtilerek çözümleme yapılmış, birinci aşamada, terör eylemleri ve ajanları aracılığı ile “somut delil üretildiği” açıklanmış, daha sonra Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde “bastırma” aşamasına geçildiği vurgulanmıştı. Hedefte ulusdevlet Gerçekten de Türk Silahlı Kuvvetleri, aydınlar, düşünürler, ulusdevletten yana olan bağımsızlık taraftarları topyekun hedef alınmıştır. Medya desteğiyle sistematik olarak baskı kurulmuş ve bastırma harekâtı yapılmıştır. Sahte deliller üreterek, 15 Temmuz'dan sonra görüldüğü gibi yapacaklarını antiemperyalist düşünce sahiplerine ve kurumlara yöneltmişlerdir. Hrant Dink, Malatya ve Rahip Santoro vb. eylemleri ile suç işlenmiş ve Ergenekoncular işliyor algısı yaratılmıştır. Liberallerin utanmazca söylemlerinden biri de “Ergenekon soruşturması olmasaydı Kürt açılımı yapılamazdı” olmuştur. Ergenekon davasında Cumhuriyet savcısı esasa ilişkin görüşünde benzer değerlen dirmeler yapmış, ancak kanıt yokluğu nedeniyle beraat kararı talebinin yerinde olmadığını yazmıştık. Sahte delil üretildiği, hayali örgüt yaratıldığı gibi değerlendirmeler yapıldıktan sonra Ergenekon örgütünün hiç olmadığının ve sanıkların suç işlemediklerinin saptamasıyla beraat kararı verilmesi doğru bir hukuki sonuç olurdu. Kaldı ki yukarıda belirttiğimiz üzere söz konusu örgütün olmadığına ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği gözetildiğinde başka bir sonuca ulaşmak da olanaksızdır. Gerekçe yönünden Yargıtay'a geldiğinde, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, kararın hüküm fıkrasının düzeltilmesi olanağı mevcuttur. Yargıtay, Ergenekon örgütünün olmadığını ve yargılananların da suç işlemediklerini belirtmek suretiyle kararı düzelterek onama yapabilir. Tersi bir durumda, uzayan yargılama ile birlikte gerekçe yönünden yapılacak bireysel başvuru sonucunda adil yargılamanın ihlal edildiğine karar verilmesi büyük bir olasılık içindedir. Anayasa Mahkemesi’nden sonuç alınamaması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolunun açık olduğu da unutulmamalıdır. Yoksulluk nafakası meselesi AV. SÜREYYA TURAN Türk Hukukçu Kadınlar Derneği Başkanı İmza attığımız uluslararası sözleşmeler gereğince; kadınların ekonomik açıdan zayıf duruma düşmelerine ve cinsiyet eşitsizliğine yol açacak olan nafaka düzenlemesinden vazgeçilmesi gereklidir. Nafakanın takdiri, tespiti, indirilmesi veya yoksulluğun ortadan kalkması durumunda tamamen kaldırılması gibi hususlarda olayın özellikleri ve hakkaniyet kurallarına göre bağımsız yargıçların takdir yetkisine bırakılmalıdır. Medeni Kanunumuzun bu konudaki düzenlemesi yerinde ve yeterlidir. Şöyle ki: Medeni Kanun madde 175. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Madde 176.  Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan bi Yoksulluk nafakası, süresiz olarak ömür boyu bağlanan bir gelir değil, kişinin yoksulluk durumu kalktığında olayın özellikleri ve hakkaniyet de dikkate alınarak mahkeme kararı ile kaldırılabilecek olan bir nafaka türüdür. rinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Hâkim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir. Doğru sanılan yanlış Görüldüğü üzere; bir kısım medyada yer aldığı gibi yoksulluk nafakası süresiz olarak ömür boyu bağlanan bir gelir değil, kişinin yoksulluk durumu kalktığında olayın özellikleri ve hakkaniyet de dikkate alınarak mahkeme kararı ile kaldırılabilecek olan bir nafaka türüdür. Hâkim sürekli irat şeklinde ödenmesine karar verebileceği gibi, olayın özelliklerini dikkate alarak bir kereliğine mahsus peşin olarak ödenmesine de karar verebilir. Yoksulluk nafakası bağlandıktan sonra da uygulamada ve doktrinde yoksulluk nafakası isteyen kişinin bir mesleği varsa, işçi olarak çalışıyorsa, memur olarak çalışıyorsa, serbest olarak çalışıyorsa, sigortalıysa yeterli malvarlığı varsa ve yabancı ülkeden yeterli geliri varsa yoksul sayılmamakta ve mahkeme kararı ile yoksulluk nafakası kaldırılabilmektedir. Tüm bu nedenlerle Medeni Kanun’da değişiklik yapılarak yoksulluk nafakasının belirli bir süreye bağlanmasına gerek yoktur, hâkime verilen takdir yetkisi ile tüm ihtimaller için hakkaniyetli çözüm üretmek ve adil karar vermek hâkimlerin görevidir. Ülkemizde, boşanmayı istemek dahi kadınlar için ölüm fermanı olabilmekteyken bu süreçte sosyal devletin görevi; kadına destek olmak, korumak ve güçlendirmek olmalıdır. Ancak yapılmak istenen değişiklik söylemleri dahi kadınların kaderlerine razı olması, şiddet görüyorsa bile susup oturması sonucunu doğuracak niteliktedir. Şiddet gördüğü için boşanmak isteyen kadınlara “ya ölüm ya parasızlık ya da açlık” seçenekleri sunulmaktadır. Erkeklerin mağduriyeti gerekçe gösterilerek yoksulluk nafakasında düzenlemeye gidilmesi, kadın erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirerek mağdur kadınların yaşam güvencelerinin ortadan kaldırılması sonucunu doğuracaktır. Nafaka ödeyen kişilerin daha çok erkek olması ise yine kadınların eğitimsiz ve ekonomik açıdan yoksul bırakılmalarına ait politikaların sonucudur. Bunun çaresi de nafakayı kaldırmak değil, kadınları eğitim, iş hayatı ve topluma katılım süreçlerinde güçlendirmek, yoksulluktan ve yoksulluk nafakasına muhtaç durumdan kurtarmaktır. Sonuç olarak; ülkemizin imza attığı bütün uluslararası sözleşmelere aykırılık oluşturacak ve kadınlarla erkekler arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirecek olan yoksulluk nafakasının süreye bağlanmasına ilişkin değişiklik hukuka, adalete ve insan haklarına aykırılık oluşturacağından dolayı bu değişiklikten vazgeçilmesi gereklidir. Adalet yoksa: Doğaya da düşman, bilime de düşman! Kadınlara özel üniversite açma emri verilirken... ret suçu toptan kaldırılmalı. E.K.) 7. Kovuşturma aşamasın ODTÜ’de, betonlaşma daki tutukluk süresi en faz için ağaç kesimini önleme la 6 ay ile sınırlandırılma ye çalışan öğrenci ve öğre lı. Uzun tutukluluk sorunu bu tim üyeleri polis müdahale formülle aşılmalı.  si ile engellenir, ağaçlar ke 8. Basın Kanunu; haber silir, doğa tahrip edilir, OD de, yazıda davanın açılma TÜ arazisi yağmalanırken... sını yayın tarihinden itibaren Pazar günü başladığım Ut 4 ay ile sınırlandırıyor. Ancak ku Çakırözer’in “Gerçek bir yayının üzerinden yıllar geçse Adalet Reformu” önerilerine de dava açılabiliyor. Zaten ya devam: samızda var olan 4 ay kuralına Çünkü adalet olmazsa, tüm yargılamalarda uyulması özgürlükleri de, bilimi de, gerekiyor. insanı da, hayvanı da, ağa 9. Yasalarımız; doğrudan cı da, doğayı da koruya katkı yapmadıkları takdirde mazsınız! bir haberden, bir yazıdan HHH gazete sahiplerini sorum 3. Türk Ceza Kanu lu tutmuyor. Anayasa Mah nu’ndaki terör tanımının sı kemesi daha önce “Suçla nırları belirsiz. Bu yüzden rın ve cezaların şahsiliği” ilke sadece düşüncelerini dile ge sine dayanarak bu yönde bir tiren gazeteciler, yazarlar te karar verdi. Ama Cumhuriyet rörle bağlantılı olmakla suçla Gazetesi yazarları, avukatla nıyor. Terör tanımı net olarak rı sadece gazetenin isim hak yapılmalı ve her türlü yoruma kını kiraya veren vakfın yö kapalı olmalı. netim kurulu üyesi oldukları 4. Aydınlarımız daha önce için tüm yayınlardan sorumlu tutuklu olarak yargılandık tutuldu. Sözcü Gazetesi’nin ları halde, haklarında veri sahibi Burak Akbay da aynı len cezanın istinaf mahke şekilde. Bu kuralın çerçevesi mesi kararı ile onanmasının nin Anayasa Mahkemesi’nin ardından yeniden hapse gi kararı çerçevesinde artık net riyor. Oysa hürriyeti bağla olarak çizilmesi gerekiyor. yıcı bir ceza söz konusu idi 10. Mahkemelerin verdiği ise bu karar mutlaka Yargıtay tahliye kararlarına savcılar denetimine açılmalı. tarafından itiraz edileme 5. Türk Ceza Kanu meli. Sanık lehine verilen ka nu’ndaki darbecilik ile ilgi rarlara itiraz yolu kapatılmalı. li maddelerin tamamı cebir 11. Anayasa ve şiddet kullanılması şartı Mahkemesi’nin özgürlük nı koşuyor. Ancak aydınları ler lehine verdiği kararlarla mızın hiçbirinin yargılama sü birlikte Avrupa İnsan Hak reci, cebir ve şiddet kullan ları Mahkemesi’nin karar dıklarına dair hukuki bir de ları bireysel kapsamdan çı lil taşımıyor. Reformdan önce karılmalı, içtihat olarak de TCK’nin şartını koştuğu cebir ğerlendirilmeli.   ve şiddet unsuru tam olarak 12. İnternet Ortamında delillendirilmeli.  Yapılan Yayınlara ilişkin ya 6. Hakaret suçları (TCK sa, evrensel insan hakları 299 ve 125) Türk Ceza Ka na uygun, ifade ve haber nunu kapsamından çıkarı leşme özgürlüğüne saygı lıp, özel hukuk ile ilişkilen lı bir bakış açısıyla yeniden dirilmeli. Böylece hakaret düzenlenmeli. suçu ağır ceza alanından çı YAŞASIN BİLİM... karılmalı, özgürlüğü bağlayı YAŞASIN ÇEVRECİLİK... cı sonuçlardan uzaklaştırıl YAŞASIN ÖZGÜRLÜK... malıdır. (Bence CB’na haka YAŞASIN ADALET! Büyükerşen’den Cumhuriyet’e ziyaret Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Cumhuriyet’i ziyaret etti. Büyükerşen, dün İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu İBB binasındaki makamında ziyaret ederek tebrik etti. Ardından gazetemizi de ziyaret eden Büyükerşen, gazetemiz İmtiyaz Sahibi, Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Miyase İlknur ile bir araya geldi. Cumhuriyet gazetesinin Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün değerlerine sahip çıktığını belirten Yılmaz Büyükerşen, “Cumhuriyet gazetesi kurucu değerlerine sahip çıkan bir gazete olmasının yanında aydınlanmanın da önünü açıyor. Aydınlanmanın yanında olan Cumhuriyet gazetesini her zaman severek okuyoruz” diye konuştu. bir tavsiyedir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle